Makale

ALGORİTMALARIN KISKACINDA TÜKETİM ALIŞKANLIKLARI

ALGORİTMALARIN KISKACINDA TÜKETİM ALIŞKANLIKLARI


M. Cüneyd ÇİĞDEMLİ
DİB Başkanlık Müşaviri


Dijital dünya, bugün insanların yaşamlarını yansıttığı bir aynaya bürünmüş vaziyette. Ancak bu aynada görünenler, gerçeğin sade bir yansımasından çok, filtrelerle süslenmiş, kurgularla şekillendirilmiş bir dünyaya işaret ediyor. Özellikle sosyal medya platformlarındaki estetize edilmiş hayat görüntüleri, bireylerin arzularını körüklüyor ve tüketim alışkanlıklarını hızla değiştiriyor.
Sosyal medyanın parlak ekranlarında toplumsal etki oluşturanların (influencerların) süslenmiş yaşamlarını izleyenler, çoğu zaman kendi hayatlarını sorgulamaya başlıyor. Onların gösterişli sofraları, egzotik tatilleri ve pahalı markalı ürünleri, izleyiciyi âdeta büyülüyor. Profesyonel reklam stratejisinin etkili bir aracı olarak kullanılan bu büyü, insanları daha çok tüketmeye sevk ediyor. Tüm bu şatafattan etkilenip günlük yaşamlarını yapay hayatlarla kıyaslayan bireyler, kendilerini bir tüketim yarışında buluyor. İhtiyaç dışı harcamalara yol açan bu yarış, genellikle tatminsizlik ve psikolojik problemlerle sonuçlanıyor.
Bugün kullanımı gitgide artan e-ticaret platformlarının teknoloji odaklı pazarlama stratejileri, tüketim alışkanlıklarını daha karmaşık hâle getiriyor. Herhangi bir ürün aratıldığında devreye giren algoritmalar, kullanıcıların dijital ayak izlerini analiz ederek hangi renklerin sevildiğinden hangi ürünlere ilgi duyulduğuna kadar her detaya hâkim oluyor. Bu veriler sayesinde kişiselleştirilmiş reklamlarla insanlara baştan çıkarıcı bir dünyanın kapılarını açıyor. “Sınırlı sayıda stok!” veya “Kaçırılmaz indirim!” gibi kampanya ve bildirim mesajlarıyla ekranlar dolup taşıyor. Uygulamaların “Hâlâ kararınızı vermediniz mi?” ya da “Seni 9 ay 12 gün 5 saattir aramızda görmedik!” gibi hatırlatmalarla insanların zihin dünyalarına âdeta çıkarmalar yapılıyor. Buna bir de alışveriş sürecini basitleştiren, “Bir tıkla sahip olun!” anlayışı ve sepete eklenen ürünlerin hızlı teslimatı eklenince bireyler, farkında olmadan tüketim davranışlarının kontrolünü dijital dünyanın algoritmalarına kaptırmış oluyor.
Ekranlardan hayatımıza giren bu dünya, sadece ihtiyaç olan ürünün değil, alınması hiç düşünülmeyen ürünlerin de cazibesini arttırıyor. Bu strateji, bireyi ısrarla daha fazlasını almaya ikna ederek ihtiyaçlardan çok arzulara hitap eden bir tüketim kıskacına alıyor. İnsanları kullanılabilir olduğu hâlde eskimeyen ürünlerini de atmaya zorluyor. Ancak bu “kullan-at” mantığı, yalnızca maddi değil, manevi dengeleri de bozarak insanları ciddi ruhsal sorunların içerisine itebiliyor.
Kapitalist sistemin aktörleri, dijital dünyanın imkânlarıyla bireyleri hazcı bir anlayışa mahkûm ediyor. Aklı ve duyguları esir alan bu hazlar, bireylerin üretici olmalarını; düşünsel ve sanatsal potansiyellerini baskılıyor. Bunun sonucunda birey, sadece tüketmeye odaklanan bir performans öznesine dönüşebiliyor. Bu planlı sistemin ardında, modernitenin tüm insanlığa dayattığı kültürel bir dönüşüm yatmaktadır. Doğanın kaynaklarını heba eden ve insanı da değersizleştiren bu kullan-at kültürü, haz peşinde koşturduğu bireyleri yalnızlığa ve kronik bir mutsuzluğun pençesine düşürmektedir. Bu kısır döngünün bir sonucu olarak insanlar sade bir yaşamdan, tasarruflu olmaktan uzaklaşarak israfla bütünleşmiş bir tüketim döngüsüne sürükleniyor. Kanaat gibi değerler, tüketim kültürünün dayatmaları arasında etkisini yitiriyor. Bu baştan çıkarıcı dünyada doğru bir tüketim ahlakını benimsemek her zamankinden daha önemli hâle geliyor.
Peki, bu döngüden kurtulmak mümkün mü? Tam da bu noktada, İslam ahlakına dayanan sade bir yaşam anlayışının önemi ortaya çıkıyor. İnsanların gerçek ihtiyaçlarıyla kışkırtılmış arzuları arasındaki farkı ayırt etmesi, dijital dünyanın cazibesine karşı direnç göstermenin ilk adımıdır. Bunun için öncelikle tüketim davranışları sorgulanmalı ve bilinçli kararlar almak bir yaşam biçimi hâline getirilmelidir.
Bu süreci destekleyecek önemli bir adım da israftan kaçınmaktır. Hayatın her alanında dengeli ve ölçülü davranmayı prensip edinmek, hem bireysel hem de toplumsal bir sorumluluktur. Bilinçli bir tüketim alışkanlığını hayata hâkim kılmak için İslam ahlakında da uzak durulması sıkça vurgulanan israfın zararlarının farkına varmak ve buna karşın tasarruflu bir yaşam tarzını benimsemek gerekmektedir. Kullan-at kültürü yerine, yeteri kadarını almayı ve uzun vadeli kullanmayı esas alan alışkanlıklar geliştirmek, bu konuda önemli bir fark ortaya koyacaktır.
Bilinçli bir tüketim anlayışını oluşturacak hususlardan bir diğeri de kanaatkâr olmaktır. Bahşedilen nimetlerin kıymetini bilmek ve hakkıyla şükretmek modernitenin dayattığı sınırsız arzular karşısında ruha dinginlik kazandırır. Bununla birlikte tüketim alışkanlıklarını helal ve temiz olanlarla sınırlandırabilmek, manevi değerleri ön planda tutmak ve yaratılış gayesinin farkına varmakla mümkün olacaktır. Bu yaklaşım, bireyleri tüketim dünyasının dayatmalarından kurtararak anlamlı bir yaşam tarzına yönlendirecektir.
Diğer taraftan sosyal medyanın ve reklamların etkisinin farkında olmak, bu etkilere karşı güçlü bir duruş geliştirmek adına hayati önem taşır. Algoritmaların ihtiyaç ve arzu arasında bireysel tercihleri nasıl manipüle ettiğini öğrenmek daha özgür ve gerçekçi seçimler yapmayı mümkün kılar. Ayrıca pazarlama stratejileriyle harekete geçirilen dürtüsel alışverişlerin önüne geçmek için sadece ihtiyaçları temel alan bir alışveriş listesi hazırlamak da başarılı bir yöntemdir. Böylece sadece gerekli olan ürünler temin edilirken kaynaklar da daha verimli ve tasarruflu bir şekilde kullanılır.
Dijital dünya, tüketimle elde edilen geçici hazzın mutlulukla eşdeğer olduğu algısını yaymaya çalışsa da bunun gerçeği yansıtmadığı açıktır. Hayatı mümkün oldukça sade yaşamak, az ile yetinip fazlasını paylaşmanın mutluluğunu fark etmek, bireyi tüketim kültürünün baskısından kurtaracaktır. Günlük ekran süresini sınırlandırmak, belirli zamanlarda ekranlardan uzaklaşarak dijital detoks yapmak da hem zihinsel hem de duygusal sağlığı desteklemek için etkili bir yöntemdir. Bütün bunlar insanın kendine ve sevdiklerine nitelikli zaman ayırmasına fırsat verecek ve onu huzura ve gerçekten ihtiyaç duyduğu mutluluğa ulaştıracaktır.