Makale

ALLAH’IN RAHMETİNDEN ÜMİDİNİ KESME

ALLAH’IN RAHMETİNDEN ÜMİDİNİ KESME


Dr. Mahmut KAYIŞ
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı


قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذٖينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِؕ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمٖيعاًؕ اِنَّهُ هُوَ الْغغَفُورُ الرَّحٖيمُ

De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
(Zümer, 39/53.)


Abdullah b. Abbas’tan rivayet edildiğine göre; öldürme ve zina etme gibi büyük günahları işleyen bazı müşrikler Hz. Peygamber’e (s.a.s.) gelip “Senin bizi davet ettiğin din, çok güzel. Eğer bize, yaptığımız günahlara kefaret olacak şeyler söylersen Müslüman oluruz.” dediler. Bunun üzerine, “Onlar, Allah ile beraber başka bir ilaha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar.” (Furkan, 25/68.) ve “De ki (Allah şöyle buyuruyor): ’Ey kendi aleyhlerine olarak günahta aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.’”
(Zümer, 39/53.) ayetleri nazil oldu. (Buhari, Tefsir, 261; Müslim, İman, 193.)
Allah’ın müminlere yönelik lütfu büyük, rahmeti ise geniştir. Bundan dolayı Müslüman’ın, O’nun rahmetinden ümit kesip ye’se düşmesi düşünülemez. Bu hususu Hz. Yakup (a.s.) oğullarına hatırlatarak Allah’ın rahmetinden ümit kesmeden kardeşleri Yusuf’u (a.s.) aramalarını istemiş ve Allah’ın rahmetinden ümit kesenlerin ancak Allah’a inanmayan kâfirler olduğunu belirtmiştir. (Yusuf, 12/87.) Yüce Yaradan’ın bütün mahlûkatı yarattığına, onların hâllerini bildiğine, kudretinin sonsuz olduğuna, rahmet ve lütfunun her şeyi kuşattığına inanan mü’min, ümitsizliğe düşmez. Allah’ın indirdiği ayetlere inananlar, O’nun çok bağışlayan, merhamet sahibi olduğunu ve rahmeti de kendi üzerine yazdığını bilirler. (Bakara, 2/173; Enam, 6/54.)
Allah’ın rahmetinin ve mağfiretinin kapıları, tövbe anahtarıyla açılır. Bunun en açık örneği Hz. Âdem ve eşi Hz. Havva’dır. Onlar, yaptıklarından hemen pişman oldular ve kendilerini bağışlaması için Yüce Allah’a, “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” şeklinde niyazda bulundular. (Araf, 7/23.) Hatta Allah, inkârından vazgeçip tövbe ederek kendisine yönelen kullarının günahlarını bağışlayacağını haber vermektedir. “Ey Muhammed! İnkâr edenlere söyle: Eğer (iman edip düşmanlık ve savaştan) vazgeçerlerse geçmiş günahları bağışlanır. Eğer (düşmanlık ve savaşa) dönerlerse öncekilere uygulanan ilahi kanun devam etmiş olacaktır.” (Enfal, 8/38.)
Allah’ın rahmetine mazhar olmak için tövbe etme hususunda acele etmek ve kalpler kararıp katılaşmadan istiğfara sarılmak gerekir. Zira Allah Resulü “Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tövbe istiğfar ettiği zaman kalbi parlatılır. Günaha devam ederse siyah nokta artırılır ve sonunda tüm kalbini kaplar.” buyurmuştur. (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 83.) Bir başka hadislerinde ise günah işledikten sonra abdest alıp iki rekât namaz kılan ve ardından Allah’tan bağışlanma dileyen kişinin Allah tarafından bağışlanacağını müjdelemiştir. (Ebu Davud, Vitr, 26.)
İnsan işlediği hata ve günahlara tövbe hususunda gecikmiş olabilir. Ancak o, Allah’ın rahmetinden ümidini kesmemeli, ölüm hastalığı ve sarhoşluğu gelmeden evvel pişman olmalı ve samimiyetle Allah’tan af dilemelidir. Çünkü Allah, pişman olup bağışlanma isteyenlerin tövbesini kabul edeceğini ve onların hatalarını affedeceğini haber vermiştir. (Nisa, 4/17.) Hz. Peygamber (s.a.s.) de “Kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Allah onun tövbesini kabul eder.” (Tirmizi, Deavat, 98.) buyurmuştur. Bu sebeple pişmanlık ve tövbe, dil meramını ve maksadını anlatabilirken, akıl doğru ile yanlışı ayırt edebilirken rahmeti sonsuz Tevvab olan Allah’a sunulmalıdır. Şeytanın aldatmasına kapılıp gaflet hâlinde emaneti teslim etmeden ve günahlar ile birlikte kabre girmeden istiğfar edip Allah’a yönelmek gerekmektedir. (Zümer, 39/54.)
Allah’ın rahmetini uman mümin, sadece sözlü olarak tövbe etmekle yetinmeyip hâlini ve davranışlarını da düzeltme yoluna gitmelidir. Bu minvalde kendini ıslah edip düzeltme noktasında gayret göstermelidir. (Al-i İmran, 3/89.) Önce kalbini kibir ve haset gibi manevi günahlardan arındırmalı, sonra yapmış olduğu kusurlar ve günahları terk ederek işlerini ve eylemlerini Allah’ın rızasına muvafık hâle getirmelidir. Kendini ıslah eden mümin, düzelttiği fiil ve eylemleriyle toplumun iyileşmesine katkı sunmaya gayret etmelidir. Bu çerçevede iyiliklerin ve güzelliklerin artması için çaba göstermeli; kötülüğün, fenalığın ve çirkin işlerin yaygınlaşmasına engel olmaya çalışmalıdır.
Hâlini düzeltmeye yönelen Müslüman’ın hata ve günahları, kul haklarıyla ilgiliyse hak sahipleriyle zaman kaybetmeden helalleşmelidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) altın ve gümüşün fayda vermeyeceği kıyamet günü gelmeden önce hak sahipleriyle helalleşilmesi gerektiğini emretmektedir. (Buhari, Mezalim, 10.) Eğer kul hakkı, mallarla ilgiliyse ve o mal da hâlâ mevcutsa onu hemen hak sahibine iade etmeli, şayet tüketilmişse bedelini hak sahibine vermelidir.
Kötülük yaptıktan veya günah işledikten sonra pişman olan, samimi bir şekilde tövbe eden, hâlini düzelten ve salih amellerde bulunan Müslüman, şüphesiz Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulacaktır. Çünkü Allah, onun kötülüklerini affedeceğini, kusurlarını örteceğini ve rahmeti ile muamele edip onu cehennem azabından koruyacağını haber vermektedir. (Nisa, 4/ 110; Furkan, 25/70.)
Sonuç olarak insan beşer olması hasebiyle hangi günahı işlemiş olursa olsun ümitsizliğe düşmemeli, hemen tövbe edip hâlini düzeltmeli, Allah’ın rahmet ve merhametine sığınmalıdır. Böyle yaptığı takdirde Allah’ın izniyle affedilen kullar arasına girer ve dünya imtihanını kazanmış olur. Zira Allah Resulü, “Günahına tövbe eden kimse, onu hiç işlememiş gibidir.” buyurmaktadır. (İbn Mace, Zühd, 30.)