Makale

FİTOTERAPİNİN Tarihçesi

FİTOTERAPİNİN
Tarihçesi

Dr. Ahmet ÇELİK

İnsanlık tarihi kadar eski olan fitoterapi uygulamaları, günümüzde dünya nüfusunun %80’i tarafından tercih edilen bir tedavi yöntemine dönüşmüştür. Bitkisel tedavinin tarihçesi, deneme yanılma yöntemiyle gerçekleşen tedavi dönemi olan Ampirik Devre’den günümüze kadar tıp biliminin babası sayılan Hipokrat’ın da içinde olduğu birçok önemli ismi içinde barındırmaktadır. Bugün elimizde olan kanıtlar, tedavi amacıyla kullanılan bitkilerin çok eski çağlardan beri, Şamanizm inanışından köklü kültürlere kadar (Mezopotamya, Mısır, Çin ve Hindistan) uzanan bir süreçte kullanıldığını göstermektedir. Modern fitoterapinin gelişimine kadar bitkilerin tedavide kullanımı birçok farklı aşamadan geçmiştir.
Paleolitik Çağ: İlk insanlar, yaşamlarını sürdürebilmek için doğada bulunan birçok bitki türünü günlük diyetlerine eklemiştir. Bitkileri ilk olarak kimin tedavi amaçlı kullandığı bilinmemektedir. Ancak özellikle avcı ve toplayıcı dönemde insanların yaraların tedavisi için bitkilerden faydalandıkları sanılmaktadır. Tedavi amaçlı bitki kullanımı ile ilgili ilk kanıtlara Irak’ta gerçekleştirilmiş olan arkeolojik çalışmalarda rastlanılmıştır. Irak’ta bulunan 60 bin yıllık bir mezarda tedavi amaçlı kullanıldığı düşünülen bitki kalıntıları bulunmuştur.
Mezopotamya: Antik Mezopotamya’daki uygarlıkların tedavi süreçlerinde fitoterapiden yararlandıkları bilinmektedir. Bu dönemde yer alan tıbbi uygulamalar ile ilgili bilgilere ulaşılan kaynaklar içerisinde Sümer yazıtları önemli bir yer tutmaktadır. MÖ 4000 yıllarına ait yazıtlarda Sümerlerin sarımsak, nane, papatya, sinir otu ve pelin otu ve kırlangıç otunu tedavi amacıyla kullandıkları görülmektedir.
Antik Mısır: 1873 yılında Alman romancı ve Mısır bilimi uzmanı George Maurice Ebers tarafından bulunan ve 20 metreden uzun olan Ebers Papirüsü (MÖ 1550), tıp metinlerini derlemesi bakımından önem taşır. Ebers Papirüsü’nde farklı sakatlık, hastalık ve rahatsızlıklar için gruplandırılmış hâlde reçeteler bulunmaktadır. Bu reçetelerde 800’den fazla bitkinin tedavi amacıyla nasıl kullanılacağı, ilaçların nasıl hazırlanacağı, hangi aralıklarla ve ne kadar süre kullanılacağına dair tarifler yer almaktadır.
Antik Çin: Çin’de bitkisel ilaçlar ile tedavinin tarihi MÖ 3000’li yıllara dayanmaktadır. Bu konuda bilinen en eski bitkisel yazıt 2000 yıl önce Çin’de derlenmiş olan Kutsal Çiftçi’nin Bitkisel Tedavi Klasiği kitabıdır. Kitap yılın her günü için bir adet olarak 365 kayıt bulundurmaktadır. Literatür yeni ilaçların eklenmesi, bilinen ilaçların yeniden değerlendirilmesi ve yeni kullanım alanlarının eklenmesi ile geliştirilmiştir. Geleneksel Çin tıbbında bitkiler ile tedavinin temelini Ying-Yang ile Çi enerjisi kavramları oluşturmaktadır. Ying-Yang kavramına göre yatıştırıcı ve uyarıcı olarak ayrılan bitkiler genelde bir arada kullanılmıştır. Kullanılan bitkilerin çiğ olarak, kaynatılarak, öz çıkarılarak, toz, merhem veya hap olarak kullanılması hastalığa göre hekim tarafından kararlaştırılmaktadır.
Hindistan (Vedalar): Bilgi anlamına gelen veda kelimesi, Hinduizmin temelini oluşturan dini kitap serisi için kullanılmıştır. Ring Veda, Sama Veda, Ayur (Yajur) Veda, Athar Veda olarak toplam 4 ana kitap bulunmaktadır. Fitoterapi ile ilgili bilgiler genelde Ayurveda’da bulunmaktadır. Ancak Rind Veda’da da bitkisel terapilere değinilmektedir. MÖ VIII. yüzyılda Hindistan’da tıbbi bitki bahçelerinin kurulduğu ve bu bahçelerden 1001 drog elde edildiği anlatılmaktadır.
Roma (Grek): Bilinen en eski Yunan tıbbi bilgileri ve Yunan tıbbi uygulamaları kaynağı Homeros’tur. İlyada ve Odysseia adlı MÖ VIII. yüzyıla ait iki destansı şiir Homeros’a atfedilmiştir. İlyada, yara tedavisi ve bakımı ile ilgili bilgiler içermektedir. MÖ 450 yılında doğduğu düşünülen, tıbbın babası olarak da bilinen Hipokrat, hekim olan babasından eğitim almış, bugünkü kullanılan modern tıbbın temellerini atmıştır. “Önce zarar verme”, “Bütün hastalıklar bağırsakta başlar. Bağırsak hasta ise vücudun geri kalanı da hastadır.” gibi tıp tarihindeki meşhur sözler Hipokrat’a aittir. Hipokrat hastalıkların sebeplerini çevresel faktörler ile ilişkilendirmiş, diyet uygulamasını başlatan ilk isim olmuştur. Corpus Hippocraticum başlığı altında toplanan eserlerinde tıbbi bitkilerin kullanımı ile ilgili tanımlamalar, tarifler ve gözlemler bulunmaktadır. Hipokrat, bitkisel tedavilerde dozajın önemini vurgulamış ve tedavi amaçlı kullanılan bitkileri sınıflandırmıştır.
Orta Çağ Avrupası: Orta Çağ Avrupa’sında, Arap hekimlerin ve bilginlerin etkileriyle fitoterapi önemli bir gelişim göstermiştir. İslam bilginleri, Grek ve Roma tıbbi bilgilerini Arapçaya çevirerek bu bilgilerin daha geniş bir coğrafyaya yayılmasını sağlamışlardır. Bu dönemde İbni Sina gibi hekimler, fitoterapiye büyük katkılar sağlamış ve bu alanda yazdıkları eserlerle tıbbi bilginin gelişimine öncülük etmişlerdir. İbni Sina’nın en bilinen eseri El-Kanun fi’t-Tıb, birçok bitkisel tedavi yöntemini ve ilacı detaylı bir şekilde açıklamaktadır.
Rönesans Dönemi: Bu dönemde Avrupa’da, Antik Yunan ve Roma tıbbi bilgilerine yeniden ilgi duyulmuş ve bilim adamları, doğa tarihçileri ve hekimler tıbbi bitkiler üzerinde yoğun bir şekilde çalışmışlardır. Bitkisel tedavi yöntemleri, bu dönemde modern bilim anlayışıyla birleştirilerek sistemli bir biçimde incelenmiştir. Botanik bahçelerinin kurulması ve bitkisel ilaçların sistematik olarak sınıflandırılması, bitkisel tedavilerin daha etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamıştır.
Modern Zaman: 20. yüzyılda, fitoterapi bilimsel bir disiplin olarak kabul edilmeye başlanmış, birçok üniversitede fitoterapi bölümleri açılmıştır. Bugün fitoterapi, geleneksel tıbbi uygulamaların yanı sıra modern tıbbi tedavilerle birlikte kullanılan bir tamamlayıcı tedavi yöntemi olarak kabul edilmektedir. Giderek artan bir halk sağlığı bilinci ve doğal ürünlere olan ilgi, fitoterapinin popülerliğini artırmış ve bu alandaki araştırmaları teşvik etmiştir. Bu, insanlığın doğal kaynaklardan faydalanma bilgisinin ve becerisinin derinlemesine bir özeti olup fitoterapi uygulamalarının tarihçesine genel bir bakış sunmaktadır.