Makale

TARİHTE ANADOLU’DA YAŞANAN DEPREMLER

TARİHTE
ANADOLU’DA YAŞANAN DEPREMLER

Gülay ASLAN ALBAYRAK

6 Şubat 2023 tarihinde, ülkemizin güneydoğusunda Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem meydana gelmiş, bu depremler 11 ilde büyük bir yıkıma yol açmış, can ve mal kaybına sebep olmuştur.
Deprem sıklığı ve şiddeti bakımından dünyada Çin’den sonra ikinci sırayı alan Anadolu, çok eski çağlardan itibaren Antik, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde pek çok büyük deprem yaşamış, konumundan dolayı çevresinde olan büyük depremlerden de etkilenmiştir. Bu şiddetli depremler ağırlıklı olarak Marmara Denizi, İstanbul, Batı ve Doğu Anadolu ve Antakya çevresinde gerçekleşmiştir. Tarihî kaynaklar insanları ve şehirleri etkileyen çok büyük depremler hakkında genel bilgiler vermişler ancak bu depremlerin şiddeti, artçıları, nedenleri, maddi zararları, depremden kaç kişinin etkilendiği vs. hakkında detaylı bilgi vermemişlerdir.
Anadolu’daki depremlerden bazıları büyük yıkımlara neden olmuş, hayvanlar telef olmuş, evler, ibadethaneler, kaleler kullanılamaz hâle gelmiş, bazı şehirler de tamamen yıkılmıştır. Özellikle kışın olan depremlerde halk büyük sıkıntı yaşamış, barınma ihtiyacının yanında içme suyunun kirlenmesi, yangınlar, salgın hastalıklar ve başka devletlerin istilaları ile mücadele etmek durumunda kalmıştır. Şiddetli depremler sonrası bölgenin yeniden imarı ve orada yaşayan insanların normal hayata dönmeleri uzun zaman almış, birçok kişi bulunduğu yeri terk etmek veya göçebe hayata geçmek zorunda kalmıştır. Diğer taraftan depremler ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda problemi olan devletler için ciddi sıkıntılar doğurmuştur.
Antik dönemde Anadolu’da MÖ 4.yy yüzyıl ve sonrasında yüzden fazla deprem yaşanmıştır. Bu depremlerin çoğu o dönemin en önemli şehirleri olan Efes, Antakya, Konstantinopolis ve çevrelerinde gerçekleşmiş deprem sonucunda çoğu antik kent harabeye dönmüştür. MS 23 depremi, büyük can ve mal kaybına yol açmış, Roma İmparatoru Tiberius derhâl bölgeye bir Roma Senatosu üyesi göndermiş, şehirlerin yeniden inşası için yardımda bulunmuştur. MS. 115’te İmparator Trajan kışı Antakya’daki sarayda geçirmek üzere geldiğinde depreme yakalanmıştır. Kaynaklara göre, önce birdenbire büyük bir kükreme duyulmuş ve bunu muazzam bir sarsıntı izlemiş, ağaçları kökünden söküp havaya fırlatacak şiddette yer dalgaları, düşen molozlar nedeniyle askerler ve siviller ölmüş, çöken binalarda mahsur kalan insanları kurtarma girişimleri olmuş ve ölü sayısını artıran artçı sarsıntılar yaşanmıştır.
MS 526’da Antakya’da olan depremde şehrin büyük bölümü yıkılmış, deprem sonrası yangın çıkmış ayrıca takip eden yıl içinde maddi zarara yol açacak büyüklükte pek çok artçı sarsıntı meydana gelmiştir. MS 528 yılında gerçekleşen bir başka büyük depremde, yangınlar söndürüldükten sonra enkaz altında kalanları kurtarmak için çılgınca bir kurtarma çalışması başlatılmış; şehirdeki pek çok bina yıkılmış ve halkın çoğu moloz altında kalmıştır. Bazı depremzedeler neredeyse otuz gün kadar enkaz altında hayatta kalmayı başarmış; enkaz altında doğan ve anneleriyle birlikte kurtarılan bebekler bile olmuştur. Deprem sonrası şehir onarılarak şehir ahalisinin Antakya’ya dönüşü sağlanmış, kaos sırasında isyan çıkaran, masumları soyan ve öldüren kişiler de yakalanmış ve yargılanmıştır. Daha sonraki zamanlarda Antakya’da neredeyse her kırk yılda bir şehir ciddi bir deprem yaşamıştır.
MS 358 yılında gerçekleşen Nicomedia depreminde İstanbul şiddetli şekilde sallanmış, 558’de İstanbul’da büyük can ve mal kaybına sebep olan depremde yüzlerce ev yıkılmış ve Ayasofya Camii’nin kubbesi çökmüştür. 1296 yılındaki depremde, İstanbul’da âdeta taş üstünde taş kalmamış, saraylar, evler, ibadethaneler, surlar yerle bir olmuş; deprem yaraları sarılmaya çalışılırken su baskınları meydana gelmiştir. Artçı sarsıntılar ise tam iki ay boyunca devam etmiştir.
Selçuklular Dönemi’nde de, tarihçilerin verdiği bilgilere göre büyük depremler yaşanmıştır. 1040 yılında Diyarbakır’da iki büyük deprem gerçekleşmiş, 1045 yılında Erzincan’daki depremde şehir harap bir hâle gelmiş, halkın büyük çoğunluğu hayatını kaybetmiştir. Antakya’da 1072 yılındaki deprem, kaynaklara “büyük zelzele” olarak geçmiştir. 1091 yılındaki deprem için tarihçi Urfalı Mateos, yeryüzünün şiddetle sarsılarak, gök altında bulunan bütün mahlukların titrediğini, insanların kıyametin geldiğini zannettiğini belirtmiştir. 1111 yılında Van Gölü ve çevresini etkileyen depremde, gölde yaşayan balıklar dahi zarar görmüştür.
1114’te Suriye’den itibaren Maraş ve çevresini etkileyecek büyüklük ve şiddette gece yaşanan depremde; Maraş, Adıyaman, vb. gibi yerlerde büyük tahribat meydana gelmiş, Antakya şehri yıkılmıştır. 1123-1124 yıllarında başka bir deprem yaşanmış, tarihçi Azimi’nin verdiği bilgiye göre, depremden sonra su şebekesi, çeşme, kuyu vb. gibi su kaynakları hasar gördüğünden şehirde büyük ölçüde su sıkıntısı ortaya çıkmış, sular yağma edilmiş ve bu yüzden de şehir bahçeleri kurumuştur. 1158 depreminden 12-13 yıl sonra Antakya’da “nesillerden beri emsali görülmemiş mahiyette” başka bir deprem daha yaşanmıştır.
Osmanlı Dönemi’nde depremler devam etmiş, kaynaklar yine daha çok büyük depremler hakkında bilgi vermişlerdir. 1509 yılında İstanbul’da küçük kıyamet olarak adlandırılan depremin yıkıcı etkisi oldukça fazla olmuş, deprem aynı zamanda tsunamiye de neden olmuş, on metreyi aşan dalgalar yüzünden Yedikule ve Galata’da deniz kıyısındaki pek çok ev sulara gömülmüştür. Matrakçı Nasuh, “Hak Teala sonsuz kudretiyle kıyamet korkusunun benzerini bütün insanlara yaşattı. Öyle büyük bir deprem meydana geldi ki onun gürültüsünden âlem titredi, sağlam yapılı unsurların bünyeleri döküldü.” demiştir. İnsanlar evlerini kaybetmenin yanı sıra, su şebekesinin ve değirmenlerin zarar görmesi sebebiyle yiyecek ve sudan mahrum kalmıştır. Artçılarının aylarca sürdüğü depremden sonra toplanan Divan-ı Hümayunda, depremin izlerini silebilmek için ek vergi alınmış, şehir imar edilinceye kadar İstanbullular 1509 kışını derme çatma yapılarda büyük zorluklar içinde geçirmek zorunda kalmıştır.
Marmara Denizi’nin doğusunda 1766 yılında olan deprem, İzmit’ten Tekirdağ’a kadar uzanan geniş bir alanda etkili olmuş, aynı yıl yaşanan ikinci deprem, ilkinin etkilerini hem yaygınlaştırmış hem de derinleştirmiştir. Depremin ardından birçok şehir sakini günlerce dışarıda kalmış, Sultan I. Abdülhamid kargaşa veya ayaklanma korkusu sebebiyle sokaklarda devriye gezilmesi talimatını vermiştir. 1802 tarihinde meydana gelen depremde ise, Kapalıçarşı’da bazı kemerler hasar görmüş, bazı evler yıkılmış, bir kısmı ise kullanılamayacak derecede hasara uğramıştır. İstanbul’da meydana gelen depremde binaların zarar görmesi üzerine ahşap yapılara ağırlık verilmiştir.
1894’te, Marmara Denizi’nde Osmanlı kaynaklarında “zelzele-i azim” diye kayda geçen şiddetli bir deprem meydana gelmiştir. İstanbul halkının günlerce sokaklarda kalmasına, ciddi can kaybına neden olan depremde çok fazla sayıda bina tamamen yıkılırken geriye kalan binaların çoğu onarılamayacak derecede zarar görmüştür. Deprem sonrasında Osmanlı Devleti’nin yurt çapındaki ilk resmî yardım kampanyasıyla birlikte dünyadaki ilk uluslararası bağış kampanyası düzenlenmiş, ilk yardımı da II. Abdülhamid 1.000 lira ile başlatmıştır. Depremin ardından II. Abdülhamid depremin incelenmesi ve bilimsel olarak irdelenmesi amacıyla talimat vermiştir.
Antakya’da 1822 yılında meydana gelen bir başka büyük deprem İskenderun ve çevresinde büyük yıkıma yol açmış, Antakya’da birçok bina hasar görmüştür. 1872 yılındaki şiddetli deprem de Antakya ve köylerinde büyük tahribata neden olmuş, depremde çok kişi ölmüş, çok sayıda insan yaralı olarak kurtulmuştur.
İzmir ve Aydın olmak üzere Ege Bölgesi’ni etkilemiş olan 1653 yılındaki depremde çok kişi hayatını kaybetmiş, 1688’de meydana gelen deprem de o zamanki kayıtlara göre 30 saniye sürmesine rağmen İzmir’in neredeyse tümünün yerle bir olmasına yetmiştir. Depremin ardından oluşan tsunami nedeniyle limanda bulunan gemiler altüst olmuş, depremi yangın felaketi takip etmiş, iki büyük felaketin ardından şehirde salgın hastalık tehlikesi oluşmuştur.
Anadolu tarihinde bilinen en şiddetli depremlerden biri olan 1668 depremi, Bolu’dan Erzincan’a kadar geniş çapta hasara neden olmuş, bitmek bilmeyen artçılar yüzünden Orta Karadeniz Bölgesi halkı aylarca dağlara kurulan çadırlarda yaşamıştır. 1789 tarihinde Harput, Mazgirt, Keban, Maden bölgeleri ile çevresini etkileyen deprem, büyük bir hasara ve can kaybına sebep olmuş, teravih namazı kılındığı esnada meydana gelmesinden dolayı insanlar cami enkazı altında kalmıştır.
Erzurum’da 1859 yılında çok şiddetli bir deprem yaşanmış, Kırım Savaşı’ndan yenik çıkılması, halkın çoğunun fakir olması, yeterli çadır ve gıda malzemesinin olmamasından dolayı halk sıkıntı çekmiş, üçte ikisinden fazlası yıkılan Erzurum daha sonra yeniden inşa edilmiştir. Malatya’da 1893 yılında yaşanan depremde, evlerin yaklaşık üçte biri yıkılmış ve binlerce insan evsiz kalmış, on bine yakın büyükbaş ve küçükbaş hayvan telef olmuştur.
Cumhuriyet Dönemi’ne kadar, Anadolu deprem tarihine baktığımızda başta İstanbul, Antakya, olmak üzere pek çok şehrimizde, büyük ve küçük depremler yaşanmıştır. Söz konusu depremlerde yıkılan veya zarar gören şehirler aynı yerde yeniden inşa edildiği için, “Deprem değil, depreme dayanıklı olmayan binalar zarar verir.” gerçeği, değişmeyen gerçek olarak tarihteki yerini almıştır.