İLİM VE İRFAN MEMBAI KONYA MEVLANA MÜZESİ
Sümeyra YAMAN
Günümüz Afganistan sınırları dâhilindeki Belh şehrinde dünyaya gelen Mevlana Celaleddin-i Rumî, Moğol tehdidinin kendilerine iyice yaklaşması sebebiyle çocukluk yıllarında babası Bahaeddin Veled’in aldığı kararla ailesiyle birlikte Larende’ye (Karaman) göç ederler. Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın ısrarlı daveti üzerine Bahaeddin Veled ve ailesi, Karaman’dan Selçuklu Devleti’nin başkenti olan Konya’ya göç etmişlerdir.
Mevlana, kâmil manada âlim, mutasavvıf ve şairlik özelliklerine sahip bir şahsiyettir. Konya’da halkın her kesimine hizmet sunmuş, vaazlarını, derslerini, irşat faaliyetlerini senelerce sürdürmüş ve sayısız talebe yetiştirmiştir. En başta gelen eserleri Mesnevi ve Divan-ı Kebir’dir. 1273 yılında 66 yaşında iken Konya’da vefat etmiştir. Onun görüşleri, eserleri ve manevi mirası vasıtasıyla günümüzde bütün dünyaya yayılmıştır.
Konya’nın Karatay ilçesinde, Mevlana Dergâhı’nda bulunan bu müze, Cumhuriyetin ilanı sonrasında Konya Asar-ı Atika Müzesi adıyla 1926 yılında kurulmuş, 1954 yılında ise Mevlana Müzesi ismini almıştır.
Müzenin yeri Selçuklu sarayının gül bahçesi olarak bilinen mekândır. Bahçe, Sultan Alaeddin Keykubat tarafından Mevlana’nın babasına hediye edilmişti. Mevlana’nın vefatından sonra bu mekâna türbe inşa edilmiştir. Burası uzun yıllar medrese olarak kullanılmıştır. Zamanla büyüyerek ve gelişerek mevcut külliye hâlini almıştır. Müze alanı günümüzde, gül bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18.000 metrekareye ulaşmıştır. Müzenin avlusuna Dervişan Kapısı’ndan girilmektedir. Avlunun kuzey ve batı yönü boyunca derviş hücreleri yer alır. Avlunun güney yönü, matbah (mutfak) ve Hürrem Paşa Türbesi’nden sonra, Üçler Mezarlığı’na açılan Hamuşan (mezarlık) Kapısı ile son bulur. Avlunun doğu tarafında ise türbeler, yanında semahane ve mescit bölümleri ile Mevlana ve aile efradının mezarlarının da içerisinde bulunduğu ana bina yer alır. Avluda Yavuz Sultan Selim’in yaptırdığı üzeri kapalı şadırvan ile Şeb-i Arus Havuzu (altıgen planlı gök mermerden inşa edilmiş olup içerisine ejder başlı mermer bir oluktan su akmaktadır) ve Selsebil adı verilen bir çeşme vardır.
Dergâhın değişik bölümlerinde bazen o bölümün asli fonksiyonuyla ilgili eserler bazen de farklı eserler sergilenmektedir.
Ana bina olarak tabir edilen Mevlana Türbesi, Mevlana’nın ve babasının mezarından oluşmaktadır. Kubbeyi Hadra denilen bu mekân zaman içinde değişimlere uğramıştır. Mevlana’nın türbesinin örtüsünde zengin kalem işi süslemeler, duvarlarında sülüs ve kûfi yazılar vardır. Geri kalan duvarların pencere boşluklarının dizaynında selvi, hurma ağaçları ve sarmaşıklardan oluşan kompozisyonlar kullanılmıştır. Türbenin dilimli gövdesi ve külahı firuze mavisi çinilerle ve Ayetü’l-Kürsi yazı kuşağıyla kaplıdır.
Dergâhın bir bölümünde Kur’an-ı Kerim ve Mesnevi okunması için ayrılmış Tilavet Odası vardır. Giriş kapısı oldukça dikkat çekicidir. Bitkisel bezemelerle işlenmiş kapının kanatlarının üst panolarında beyitler yazılıdır. Tilavet Odası’ndan türbeye mermer ve yuvarlak kemerli ve kanatları gümüş kaplamalı bir kapıdan girilir. Kapı kemerinin kilit taşı üzerinde özenle çizilmiş bir hayat ağacı kabartması yer alır. Ihlamur ağacından yapılmış kabartma bir Kâbe tasviri ile meşhur hattatların eserleri mekâna tam bir sergi sarayı havası katar. Tarihî birkaç Gördes halı seccadesi de burada sergilenmektedir.
Kubbeyi Hadra’nın hemen üst tarafından Post Kubbesi’ne geçilmektedir. Buradaki semahanede mukabele yapılırken postnişin çelebi, tarikatçı dede ve mesnevihana ait üç post serildiği için burası Post Kubbesi olarak adlandırılmıştır. Ayrıca Mevlana’nın yakınları olan çelebilere ait erkek ve kadın sandukalarının bulunduğu kısma Kıbabü’l-Aktab denilmiştir. Post Kubbesi’nin duvarlarında ve pencere kenarlarında kırmızı, siyah renkte celi yazılarla hurma ağacı, lale, gül, karanfil, sümbül demetlerinin oluşturduğu kompozisyonlar bulunmaktadır. Bu bölümde Mevlana’nın sözlerini ihtiva eden hat levhaları ve zamanında tekkeye hediye edilmiş maden işleme sanatının nadide örneği Nisan Tası bulunmaktadır.
Post Kubbesi’nin kuzeyinde yer alan kare biçimindeki Semahane, üzerine sekizgen kasnaklı kubbenin oturtulduğu bir mekândır. Zamanla kadınlar ve erkekler için ayrı alanlar yapılarak Semahane genişletilmiştir. Müze olarak tanzim edilmesiyle birlikte Semahane, vitrinlerle donatılarak sergi salonu haline getirilmiştir. Vitrinlerde Mevlana’ya ve Şems-i Tebrizi’ye izafe edilen elbiseler, hırka, gömlek ve sikkeler sergilenmektedir. Yazma eserler arasında Mevlana’nın Mesnevi’si ve Divan-ı Kebir’i sergilenmektedir. Ayrıca müzik aletleri (kemençe, ney, ut, kudüm, keman, rebap, tambur vb.), madenî eserler (buhurdanlıklar, şifa tasları, şamdan, kandil vb.), ahşap eserler (rahle, sedef kakmalı kutular, astronomi aletleri vb.) vitrinlerde yer almaktadır. Duvarlarda muhteşem hat levhaları ve antika kandiller asılmaktadır. Mahfillerde halı seccadeler ve işlemeli keçeler sergilenmektedir.
Mescit, Semahane’nin hemen yanında kare şeklinde bir mekândır. İçerisinde mermer mihrap ve ahşap mahfil bulunmaktadır. Mahfilin altında ahşap konsolların arasında bitkisel motiflerle bezenmiş nakışlar bulunur. Mescidin içinden minareye üstünde nakışlı taş bir kürsü bulunan kapıyla çıkılır. Mescit ve minarenin Semahane ile birlikte Kanuni Sultan Süleyman devrinde yapıldığı bilinmektedir. Yan duvarlardan kubbeye doğru olan kısımlarda dört halifenin isimleri, karşısındaki kemer boşlukları üzerinde “Allah” ve “Muhammed” yazıları vardır. Kubbe eteğinde ayrıca kırmızı, beyaz kûfi hatlı bordür, pencere kenarlarında ve tepeliklerinde bitkisel motifler yer almaktadır.
Derviş (dedegân) hücreleri avlunun kenarlarını L biçiminde çevreler. Kubbeli olan bu odalar önlerindeki revaklara açılır. Sağdaki odalar çelebi ve aşçı dede daireleri, soldakiler ise türbedar ve mevlevihane şeyhinin odası olarak kullanılmıştır. Müze olarak kullanıma açılma sürecinde odaların büyük bir kısmının arası açılıp birbirine bağlanmış ve önlerindeki revak kapatılıp sergi salonu hâline getirilmiştir. Derviş hücrelerinin hemen karşısında Osmanlı Dönemi’ne ait kitabeler teşhir edilmektedir.
Dergâhın avlusunda klasik Osmanlı mimarisinin en güzide örneklerinden olan Avlu Türbeleri bulunur. Hürrem Paşa, Mehmed Bey, Sinan Paşa ve Fatma Hatun türbeleri, kubbeleri ve revaklarının estetiğiyle dikkat çeker ve kütüphane gibi işlev görürler.
Matbah-ı Şerif iki bölümlü mutfak biçiminde inşa edilmiştir. Giriş bölümünün köşesinde saka postu ile zemin kata inen kiler kapısı yer almaktadır. Üç basamaklı bir merdivenle çıkılan giriş bölümü, yemek bölümü ve talim yeri olarak ikiye ayrılmıştır. Diğer köşesindeki bir merdivenle üst kattaki çilekeşler odasına çıkılmaktadır. Mutfak yemeklerin pişirildiği, muhib olarak tarikata girenlere eğitimin verildiği, aşçı dede, kazancı dede ve halife dedenin nezaretinde 1001 günlük çilenin tamamlandığı mekândır. Müzenin mutfak bölümünde zamanın mutfak malzemeleri detaylıca sergilenmektedir.
Mevlana Müzesinin en önemli bölümlerinden biri de tarihî ve birçoğu tek nüsha olan kıymetli eserlerin sergilendiği Kütüphane’dir. Buradaki kitaplar, Selçuklu klasik eserlerinden günümüze din, edebiyat, sanat, musiki, tasavvuf ve tarikatlar gibi değişik alanlarla ilgili yazmalardan oluşmaktadır.
Mevlana Dergâhı tarih boyunca Konya’nın en meşhur ziyaretgâhı olmuş, Kubbeyi Hadra ise şehrin sembolü hâline gelmiştir. Mevlana Müzesi, Türkiye’nin ziyaretçisi en çok olan müzelerinin başında gelmektedir. Eski medreseleri, türbeleri, tasavvuf erbabının ilim ve terbiyelerini tamamladıkları mekânları görmek isteyen herkesi Konya Mevlana Müzesini ziyaret etmeye davet ediyorum.