BİRLEŞTİREN SOFRALAR
Dudu ALKAN
Anadolu; paylaşmanın, mutluluğun, dostluğun değerini bilen insanların yurdu. Coğrafyasına, toprağına, suyuna, işine, aşına gönülden aşkla bağlananların diyarı. Köklerindeki geleneğe tutunarak geleceğe umutla bakan Anadolu’nun kadim kültürünün tam ortasındadır sofra. Geleneğimizde sofra, yalnızca yemek yenen bir yer değil aynı zamanda aileleri, dostları ve komşuları bir araya getiren değerli bir mekândır. Sosyalleşmenin de sohbetin de merkezindedir. Tarihin bize miras olarak bıraktığı yüzyıllardır kurulan bu sofralar âdeta bir yaşam biçimidir. Bu değerli mirası hâlâ koruyan, gönülleri birleştiren, küsleri barıştıran sofralarımız kültürümüzün yapı taşlarındandır.
Yurdumuz tarih boyunca etkilediği birçok medeniyetle bir arada yaşamıştır. Bu medeniyetlerin etrafında harmanlanan köklü bir mutfak kültürüne sahibiz. Farklı farklı amaçlarla binlerce yıldır aynı göğün altında sofralar kurarız. Özenle hazırlanan bu sofralarda sadece yiyeceklerin değil; paylaşmanın, muhabbetin, sevginin de tadı vardır. Her lokmada Anadolu’nun misafirperverliğini hisseder, her yudumda nesillerin hikâyesini dinleriz.
“Bir Türk’e selam ver, yemeği artık düşünme.” demiş atalarımız. Gerçekten de sofra kuruldu mu ister Tanrı misafiri olsun isterse davetimize icabet eden bir dostumuz olsun gelen misafire mutlaka yemek yediririz.
Her sofra, farklı bir hikâye anlatır; bayram sofraları, uzun kış gecelerine eşlik eden çay sofraları, iftar sofraları, yazın tarlada çalışanların öğle yemekleri, asker uğurlama davetleri… Hepsinin ortak noktası gönülleri hoş etmektir.
Anadolu’nun sesini duyarız tohumda, toprakta, sofrada. Güneşin bereketli ışıkları Anadolu’nun binlerce yıllık topraklarında yetişen her ürüne değer katmıştır. Her tohum bir hikâyedir. Ata tohumlarını dualarla serper emektar eller. Filizlenen tohumlar sürer topraktan yavaşça. Sıcağın altında dalgalanan başaklar harman gününü bekler sessizce. Başağın rengi tenine işler. Anadolu üreterek güçlenir, yedirerek çoğalır. Her kaşık aşın ruha şifa olması bu dualı ağızların bereketidir. Ekiminden biçimine dualarla büyüyen ürünler bedene de ruha da sağlık ve afiyet verir.
Ne yediğimiz kadar galiba kiminle, nasıl yediğimizin de önemi büyüktür. Bedenlerimiz kadar gönüllerimizi de birleştiren sofralarımız, dayanışma ve paylaşma ruhumuzu beslemiştir. Doğumdan ölüme, sevinçten kedere birçok özel anımız, bu sofraların çeşitliliği ve birleştirici gücüyle taçlanmıştır. Asırların pekiştirdiği insan merkezli medeniyet fikri mutfağımızda işlenerek millî karakterimize şekil vermiştir. Köklerini Anadolu toprağına salmış kültürümüzün en önemli ögesidir yemeklerimiz. Birleştirici, bütünleştirici bir yanı vardır. Bazen ortak nokta mutluluktur. Bazen acının hafifletilmesi için buluşulur. Oğuzlardan Selçuklulara, Osmanlıdan günümüze kadar uzanan bu kültürde misafire ikramda kusur etmemek çok eskiden beri geleneğimizdir.
Hünerli eller kış hazırlığında buluşur. Salçalar yapılır, turşular kurulur. Kadınların dayanışması başlar kışlık yufka yapımında. Belki mahallede arası biraz limoni olanların bu imece usulü toplanmayla kalplerinin ısındığına şahit oluruz. Hamur yoğrulur, yufkalar ince ince açılarak tandıra serilir. Mis gibi koku eşliğinde pişirilip üst üste konulur. Zorlu kış mevsimine hazırlık yapılır. Bazen de ramazandaki sahur sofraları için yapılır bu yufkalar. Mahalleye dağılan koku çocuklar için çekim merkezine dönüşür. Bir parça yufkanın içine sürülen tereyağı ve konulan peynirle çocuklara lezzetli bir ikram sunulur. Bu sebepledir ki yediğimiz her yufkada bir çocukluk anısı ararız, bizi o günlerin hatırasına götürecek tadı damağımızda duyumsarız. Kadınlar çaylarını iş bitiminde, ertesi günün planlamasını yaparak koyu bir sohbet eşliğinde içer. Sofranın sadece kendisi değil, hazırlığı bile insanları bir araya getirir. Kış hazırlıklarını birlikte yapmak büyükşehirlerin kenar mahallelerinde Anadolu’nun âdetlerine sarılarak yaşayan yurdum insanının hâlâ devam eden geleneğidir.
Anadolu misafirperverliğinin başrolünde çay vardır. Aynı sofra etrafında içilen çay birliğin ve muhabbetin sembolüdür. Kimi zaman kapı önünde oturur çay eşliğinde dertleşiriz. Kimi zaman sadece bahane olur birlikte vakit geçirmeye.
Karlı bir kış günü arabaşı çorbasının etrafında sallanan kaşıklar belki dondurucu soğuğa karşı birlikte mücadelenin sembolüdür. Kara kış geceleri, dedelerin bolca hatıralarını anlattığı eğlenceli bir ana dönüşüverir. Özellikle eskiden kışların nasıl geçtiği, gaz lambalarının altında anlatılan hikâyeler, soba başında ısınan eller, büyüklerimizin gençlik ve çocukluk hatıraları masal gibi dinlenir.
Cenaze evinde dağıtılan helva, kalplerdeki acının bir nebze iyileşmesi içindir. Rabb’im sabrını versin temennileri arasında evin en yakın dostu tarafından yapılan helva ikram edilir.
Tandırın sıvalı duvarlarında maharetli eller yavrusu, yuvası için yapar tandır ekmeğini. Nimetin atası olan ekmeğin hamurunu kendi elleri ile hazırlar. Dumanı üstünde tüten tandır ekmeğine ateş ve toprak kokusu, köydeki çeşmenin serin suyu lezzetini verir. Çok şükür bugün de evlatlarına en güzel ekmeği yapmıştır evin annesi. Sevgi neydi; sevgi emekti, çabaydı…
Bazen koyun sürüsünün ardındaki çobanın heybesine azık olarak koyduğu bir parça ekşi mayalı ekmek ve tuzlu peynirdir sofra. Dumanlı dağların kekik kokusunu içine çeken, ekmeğini dağdan, taştan çıkaran çalışkan Anadolu genci azmini katık etmiştir sofrasına.
Atalardan yadigâr mutfak hazinemiz geçmiş medeniyetlerden gelen binlerce yıllık âdetlerin, kültürlerin birleşimidir. Çerkez sofrasında hıngal, Balkan sofrasında Boşnak böreği, Arnavut filiyası, ajvar yeriz. Bulgaristan göçmeni ailelerin sofralarından eksik etmediği lutenitsanın onlara hissettirdiği duygular bambaşkadır. Her sofraya kalplerindeki sızıyla anlattıkları atalarının göç hikâyeleri eşlik eder.
Diş hediği yapılır Anadolu’da. Bebeğin ilk dişinin çıkması kutlanır. Özenle hazırlanan sofralarda eş dost, konu komşu ağırlanır.
Almanya’da gurbette olan Anadolu insanı özlem gidermek için yapar keşkeği. Sofrada çokça konuşulur köy fırınında pişen keşkeğin tadının başkalığı. Yaz tatilinde neler yapılacağı, kaç gün kalınacağının planları heyecanla yapılır. Her sohbete vatan hasreti konusu eşlik eder.
Bayram sofraları için günler öncesinden hazırlık yapılır. İnce ince sarmalar sarılır, el açma baklavalar yapılır, komposto kaynatılır. Ninelerimiz her torununun sevdiği yemeği özenle hazırlar. Hepsi bir araya gelebilmenin mutluluğu ile birleşince şölen olur. Bolca şükrederiz Rabbimize, kavuştuk bayrama diye.
Çocukluğumuzda köydeki ninemizin anlattığı masalın yanına eşlik eder kuzinede közlenmiş patates. Bir masal asla yetmez gözleri hayretle açılmış torunlara. Hem korkarak hem merakla dinlerler kara conculazın masalını.
Hacca gidip gelen dedemiz ve ninemiz hemen yemek vermek ister. O mübarek toprakları ziyaret etmenin mutluluğunu ve şükrünü eda etmek için ikram edilir bu sefer de etli pilavlar.
Gece balık avından dönen baba getirdiği hamsiyi akşam yemeğinde yerken içini huzur kaplar. Çok şükür bugün de helal lokma yedirmiştir çocuklarına.
Tarlada çalışan işçinin öğle sıcağında oturduğu sofra günün en çok beklenen saatidir. Üzeri çadır çekilmiş bir sundurmanın altına kurulur sofra. Tarlanın sahibi yapabildiği en güzel yemekleri yapıp getirmiştir. Hep beraber otururlar sofraya, tatlı bir sohbet eşliğinde.
Asker uğurlamada akrabaları tarafından eve davet edilir askere gidecek genç ve devre arkadaşları. Bu gencecik yiğitlere duyulan saygının, minnetin bir göstergesidir. Yörenin en meşhur yemekleri bu sefer de asker olan yiğitlerimiz için yapılır. Onlara bir nevi teşekkür edilir, vatan size emanet, denilir.
Bazen fikir ayrılıkları yaşarız, gereksiz alınganlıklar yaparız. Hemen bir kahve ile ortak bir paydada buluşmaya çalışırız. Dostla içilen acı bir kahve eşliğinde yapılan sohbet ruha şifa olur. Kalbimiz ferahlarken günlük sıkıntıları o anda bertaraf ederiz.
Bu coğrafyanın kilerinden çıkan ürünler bizi bir eder, diri eder. Bir tabak herkesi eşitler, farklılıkları yok eder. Evdeki un bitince komşuya koşarız, pişirdiğimiz börekten sıcağı sıcağına hemen biz de ikramda bulunuruz. Komşuda pişer bize de düşer atasözünü yaşatmış oluruz çocuklarımıza.
Küreselleşmenin getirdiği verimsiz iklime inat yerel yemeklerimize sahip çıkmalıyız. Yerli üreticimizi her daim desteklemek kültürün devamı için şarttır. Taze ekmeğin kokusunun verdiği mutluluğu, dumanı tüten ocağın huzurunu nesilden nesile aktarmalıyız. Özenle kurulan sofralarımızın yerini ayaküstü atıştırmalar aldıkça özümüzden kaybederiz. Geleneksel sofralarımızda sadece bedenimizi değil ruhumuzu da doyururuz. Yeme içmenin faydasız bir tüketime dönüşmemesi için çabalamaya devam etmeliyiz.
Anadolu mutfağı tarlayı süren, tohumu eken çiftçidir; fidanı diken, hasadı yapan ziraatçıdır; hamuru yoğuran, ekmeği yapan annemizdir. Vatanımız ile bütünleşmiş misafirperverliğimiz kimliğimizi oluşturan baş özelliğimizdir. Bu toprakla özdeşleşen Anadolu insanı “israf etmeden pişirir aşını, gönül kırmadan paylaşır aşını” düsturuyla bereket yolculuğunun teminatıdır. Bu güzel memleketin toprağının bereketine, sofrasındaki birikime, özgün hikâyelerine kadar yaşatmak istediğimiz bu mirası geleceğe taşıyalım.