KAHRAMANMARAŞ DEPREMİNDE
DİN GÖNÜLLÜLERİ
Mehmet Ali ARACI
Ankara Vaizi
6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan Kahramanmaraş merkezli deprem hepimizi derinden sarstı. Acı haberi aldığımız ilk andan itibaren dualarımız kardeşlerimize yakınlığımız oldu. Ertesi gün Ankara Müftülüğüne gitmek üzere bindiğim otobüste sessizlik hâkimdi. Toplu bir yas vardı insanların çehrelerinde kolaylıkla okunabilen. Bakışlar donuk, tavırlar ezbere... Dimağlarda derin düşünceler… Müftülükteki tablo otobüstekinden farklı değildi. Yaraları sarmak amacıyla bir ön ekibin acilen deprem bölgesine gönderilmesi ve birbirini takiben yeni grupların sevk edilmesi kararlaştırılmıştı. Süratle hazırlıklarımızı tamamladık ve on üç din gönüllüsü arkadaşımızla Ankara’dan Kahramanmaraş’a doğru yola çıktık. Yol boyunca yeni haberler alıyor, muhtemel durumları değerlendiriyorduk. Ulaştığımızda acil ihtiyaç duyulabilecek çorap, atkı, bere, yara bandı, ekmek, su gibi malzemeleri almak üzere aramızda para toplayıp Kayseri’de bir mola verdik. Ancak biz yoldayken gerçekleşen yeni bir deprem sebebiyle Kayseri’deki dükkânlar kapalıydı. Yoğun telefon görüşmeleri akabinde dükkânları açtırarak malzemeleri temin edebildik.
Kahramanmaraş’a vardığımızda şehrin çıkışındaki mezarlıkta görevlendirildik. O gün, hayatımızda büyük izler bırakan tablolara şahit olduk. Daha dün, aynı sofra başında yemek yiyip hasbihal ettikleri sevdiklerinin cansız bedenlerini bulabildikleri bir battaniye, kilim veya çarşafa sararak akın akın kabristana getiren insanlar… Kimi feryat ediyor kimi büyük bir teslimiyet örneği sergiliyor kimi de anlamsızca etrafa bakınıyor... Saçlarını okşamaya kıyamadığı evladının cansız bedenini kollarından bırakamayan analar, babalar; hayat arkadaşını kaybetmiş insanlar… Manzara, sanki bir an önce uyanmak istenilen bir kâbus gibiydi ama yaşananlar maalesef buz gibi bir gerçekti. Tablonun bu yanında vatanın dört köşesinden koşup gelen din gönüllüleri vardı. Kimimiz cenazelere teyemmüm yaptırıp kefenliyor kimimiz namazlarını kıldırıyor kimimiz sıkışan trafiği yönlendiriyor kimimiz yardım malzemelerini dağıtıyor kimimiz yükü gönlüne ağır gelenleri teselli etmeye çalışıyordu.
Gün içinde din gönüllülerimizin sayısı çoğaldı, ekibimiz Göksun ilçesine görevlendirildi. Yoğun bir trafikte Kahramanmaraş’tan ayrılırken Anadolu’nun dört köşesinden koşan insanlar, kurumlarımız ve sivil toplum kuruluşlarımızın gayret ve dayanışması göz dolduruyordu. Göksun’a ulaştığımızda hava kararmış, vakit ilerlemişti. İki katlı, prefabrik jandarma binasında kalacaktık. Sandalyede başımızı masaya koyarak da olsa sıcak bir mekânda dinlenebilecek olmamız -20 dereceye varan hava şartları düşünüldüğünde çok büyük bir nimetti. Öte yandan, üç dört dakikada bir yer altından artan bir uğultuyla gelen artçılar bizi tedirgin ediyordu.
Sabahleyin kaymakam ve belediye başkanının da katıldığı bir toplantı akabinde Ericek kasabasına hareket ettik. Kasabaya vardığımızda bizi dün şahit olduğumuzdan daha ürkütücü bir manzara karşıladı. Evlerin çoğu yıkılmıştı. Arama kurtarma çalışmaları devam ediyordu. Köy meydanında sıralanmış cenazelerin başında kimi ağlaşan kimi şok halinde ne yapacağını bilemez halde gördüğümüz insanlar yıkımın, acının büyüklüğünü ortaya koyuyordu. Gelişimizle kalabalık daha da arttı. Onlara Diyanet İşleri Başkanlığından geldiğimizi, acılarını anlamaya çalıştığımızı, yaraları sarmak için ne gerekiyorsa yapacağımızı, öncelikle cenaze hizmetlerini yerine getirmemiz gerektiğini söyledik. Yerler karlı, hava buz gibiydi ve su yoktu. Nasıl teyemmüm yapılacağını öğrettik. Daha sonra bezlerle çevresini kapatarak oluşturduğumuz bölümlerde teker teker teyemmüm yaptırmak ve kefenlemek suretiyle vefat eden kardeşlerimize karşı son vazifemizi yerine getirdik. Hocalarımızdan bazıları cenaze namazını kıldırıyor bazıları da manevi destek vermeye çalışıyordu. Ericek’teki görevimizden sonra aynı hizmetler için diğer köyleri dolaştık. Arama kurtarma çalışmalarının hala devam ettiği yerler vardı. Enkaz altından çıkarılan kardeşlerimizin teyemmüm ve tekfin işlemlerini yaparak yakınlarına teslim ettik.
O gün köylerden birinde Yusuf’u da kefenledik. Üstü kapalı bir kamyonetin kasasında… Bir kilime sarılı halde gelmişti önümüze. Daha önce hiç tanımadığım bu genci artık hiç unutamayacaktım. Ellerini bacakları arasına kıstırmış, büzülmüş bir şekilde yatan o Yusuf’u. 13-14 yaşlarında olduğu belliydi, oğlumun yaşı gibi… Evet, o gün 4-5 dakika içerisinde tek parça kefene sararak son görevimizi yapıverdiğimiz Yusuf’u da kefenledik. “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Doğrusu biz Allah’a aitiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz.’ derler. İşte Rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.” (Bakara, 2/155-157)
Ey insanoğlu, ey gül yüzlü Yusuf! O gün sana ayırabildiğimiz süre en fazla beş dakikaydı. Yanına koyabildiğimiz tek şey de bir parça kefen.
“(Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; ahiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!” (Ankebut, 29/64) Manzara ibret vericiydi. İnsanlar yemek içmek istemiyor, yardım kolilerini evlerine götürmüyorlardı. Belli ki yüreklerindeki depremin tesirini tüm şiddetiyle hissetmeye devam ediyorlardı. Zira hâlâ ciğerparelerini toprağa tevdi edememiş olanlar vardı. O gün iki yüze yakın kardeşimizi kefenlediğimizi değerlendirdik aynı jandarma karakoluna dönerken. Gecemiz bir öncekinden farklı değildi ama artçılara alışmıştık artık. Sabah olduğunda birkaç köyde daha yeni cenazelerin çıkarıldığı ancak gitmemize gerek olmadığı ifade edildi. Zira cenaze hizmetlerinde bulunmak isteyen gönüllü kardeşlerimize gerekenleri öğretmiştik. Son görevimiz kalmıştı. Gelirken topladığımız para bitmemiş hatta burada olduğumuzu duyan yakın çevremizdeki insanların gönderdikleriyle elimizdeki miktar daha da artmıştı. İlçe merkezindeki evlerinin bahçesinde ve kapalı pazar yerinde kurulmuş olan çadırları ziyaret ederek emanetleri ulaştırdık.
Artık dönme vaktiydi. Göksun’dan ayrılırken tüm arkadaşlarımız buruk ama huzurluydu. Hamdolsun ki çok önemli bir görevde öncülerden olmuş ve emaneti bizden sonrakilere teslim etmiştik. Orada bulunduğumuz sürece, bir nebze de olsa kardeşlerimizin dertleriyle dertlenmiş olmak ruz-i mahşerde amel defterimizde göreceğimize inandığımız hasenelerden olacaktır inşallah. Allah vefat eden kardeşlerimize rahmet eylesin. Yakınlarına sabırlar versin. Ülkemizi böyle ağır imtihanlarla tekrar sınamasın. (Âmin)