Makale

FITRATI KORUMAK

FITRATI KORUMAK

Doç. Dr. Bayram KÖSEOĞLU
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذٖيقَهُمْ بَعْضَ الَّذٖي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.”
(Rum, 30/41)

İnsan için henüz dünya hayatı başlamadan evvel Yüce Allah yeryüzünde bir halife yaratacağını meleklere bildirmiştir. (Bakara, 2/30) İnsanın halife olarak isimlendirilmesi, farklı yorumlar yanında Allah’ın emir ve yasaklarının yeryüzündeki uygulayıcısı olması itibarıyladır. “Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır...” (Sad, 38/26) mealindeki ayet Hz. Davud özelinde peygamberlerin yeryüzünü imar etmek ve insanlara önderlik etmekle görevli şahsiyetler olarak halife olma vasıflarına işaret etmektedir. (Zemahşeri, el-Keşşâf, 1/124; Kurtubi, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân, 1/263; Beyzavi, Envâru’t-tenzîl, 1/68) İnsanlara iyi ve doğru olanı tavsiye eden peygamberler aynı zamanda kendileri de ıslah ediciler olmuşlardır.
Sahip olduğu akıl ve irade özellikleriyle insan sorumlu bir varlıktır. Onun en temel sorumluluğu ise Allah’a iman etmek, O’nun emir ve yasakları doğrultusunda yaşamaktır. Bunun yanında, başta kendisi olmak üzere ailesine, çevresine ve nihayet bütün mahlukata, canlı cansız varlıklara varıncaya kadar uzanan sorumlulukları da vardır. Tertemiz bir fıtrat üzere yaratılan insan, ilk olarak bu fıtratı muhafaza etmekle mükelleftir. Bunun en temel adımı ise kendisini yaratanı tanımak ve O’na iman etmektir. Aksi hâlde aslını kaybedecek, fıtratına yabancılaşacaktır insan.
İnsan için apaçık bir düşman olarak tanıtılan şeytan (Yasin, 36/60 vd.), insanı hak ve hakikat yolundan uzaklaştırmak için çalışmaktadır. Önünden ardından, sağından solundan, dört bir yanından insanı kuşatan, her yolu deneyerek onu temiz fıtratından uzaklaştırmak için gayret eden bir şeytan gerçeği vardır. “...Kullarından belli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara kaptıracağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler...” (Nisa, 4/118-119) diyen şeytan açıkça itiraf etmektedir düşmanlığını ve yapacaklarını. Burada ifade bulan, “Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” vurgusu konumuz açısından özellikle önemlidir. Allah’ın, insanların hizmeti ve faydası için yarattığı hayvanlar, güneş, ay, taş, toprak gibi canlı cansız bütün mahlukatı yaratılış amaçları dışında kullanmak; fıtrat dini olan İslam’ın emir ve yasaklarının dışına çıkmak, şeytana tabi olmak suretiyle insanın yaratılmış olduğu temiz fıtrattan uzaklaşmak “Allah’ın yarattığını değiştirmek” kapsamına giren hususlardan bazılarıdır. (Zeccac, Me’âni’l-Kur’ân ve i’râbuhû, 2/110) Günümüzde üzerinde sıklıkla konuştuğumuz, cinsiyet üzerinde yapılan tasarruflar ve dövme yaptırmak gibi hususların da bu ayet bağlamında yaratılışı değiştirmek olarak gündeme getirildiğini hatırlamakta fayda vardır. (Zemahşeri, el-Keşşâf, 1/567)
“İnsanlardan öylesi vardır ki... Hâkimiyeti ele aldığında ülkede bozgunculuk çıkarıp ürünleri ve nesilleri yok etmeye çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.” (Bakara, 2/204-205) mealindeki ayetlerde buyrulduğu üzere hak yoldan ayrılan, adaletten sapan insan doğaya zarar vermek, yok etmek ve zulmetmek suretiyle temiz fıtratını kaybedecektir. (Beyzavi, Envâru’t-tenzîl, 1/133; Nesefi, Medâriku’t-tenzîl, 1/174) Bugün dünyada yaşanan savaşların, karmaşa ve kaosun, daha fazla kazanmak adına her yolu mübah gören çarpık bir anlayışın ve dünyayı âdeta yaşanmaz bir hâle getirme yolunda koşarcasına ilerlemenin temelinde yatan işte budur. Çevreyi ve doğayı tahrip etmek suretiyle dünyanın dengesini bozmak, ihmal ve tedbirsizlik nedeniyle başta insan olmak üzere bütün bir mahlukatın varlığını tehdit etmek bu savruluşun şimdilik görülebilen somut sonuçlarıdır. Ormanları yok etmek, çevreyi kirletmek, bilinçsizce tüketmek ve israf dünyanın düzen ve dengesini bozan, sonuçları şimdiden tam olarak kestirilemeyen felaketlere yol açacak hususların başında gelmektedir. Dışarıdan yapılan müdahaleler neticesinde bugün neredeyse doğal bir şeyin kalmadığı, yediğimiz içtiğimiz şeylere dahi şüpheyle yaklaştığımız, onları gönül rahatlığıyla tüketemediğimiz bu günler bizi bekleyen daha kötü sonuçların habercisi gibidir ne yazık ki. Yukarıda zikri geçen ayet-i kerimenin de ifade ettiği üzere, yaşadığımız bütün bu olumsuzluklar ve felaketler, kendi ellerimizle yaptıklarımız yüzünden dünyanın düzen ve dengesinin bozulmasının bir sonucudur. Yani, bugün yaşadıklarımızın ve ileride belki daha kötülerini yaşayacağımız felaketlerin müsebbibi yine biziz.
Bütün bunların yanında; insana, canlı cansız bütün varlıklarıyla çevreye ve nihayet tüm mahlukata değer veren, bunları bir emanet olarak bizlerin hizmetine sunan bir dinin müntesipleriyiz. İnsanların kullandıkları su kaynaklarının, yolların ve gölgeliklerin olduğu yerlerde ihtiyaç giderilmemesi (Ebu Davud, Taharet, 14), dahası bir akarsuda abdest alırken dahi suyun israf edilmemesi yönündeki dini tavsiyeler (İbn Mace, Taharet, 48) hep doğal olanın korunması ve sürdürülebilir olmasına yöneliktir.
İnsanın sahip olduğu her şeyin gerçek malikinin Yüce Allah olduğu, insanın ise bir emanetçi konumunda olduğu gerçeği sahip olduklarımızı koruma sorumluluğumuzun bir ifadesidir. İnsan bu bilinçle hareket etmelidir ki yıkan değil yapan, imha eden değil ihya eden, ifsad eden değil ıslah eden, sadece tüketen değil aynı zamanda üreten bir varlık olsun. İşte o zaman şeytanın oyununa gelmeyecek, fıtratına yabancılaşmayacak ve Allah’ın salih kulu olarak hem dünyasını hem de ahiretini kazanması mümkün olacaktır. Zira Müslüman bilir ki Yüce Allah fesadı/bozgunculuğu sevmez (Bakara, 2/205), yaratılışa aykırı davranarak yeryüzünün düzenini bozmayı ve ifsad etmeyi yasaklar. (Bakara, 2/11, Araf, 7/56 vd.) Islah etmeyi, imar etmeyi, üretmeyi ve yaşatmayı emreden İslam’ın bütün insanlığa huzur vadeden bu ve benzeri evrensel ilkelerinin ne kadar önemli ve anlamlı olduğunu her geçen gün yaşayarak tecrübe ediyoruz. Huzur ve kurtuluşun fıtratımıza ve yaratılış gayemize uygun yaşamakla mümkün olacağını geç olmadan idrak etmemiz, her konuda olması gerektiği gibi bu konuda da insanlığa örnek olmamız gerekiyor. Zira insanlığın kurtuluşu İslam’dadır. Bu dinin müntesipleri olan bizlere düşen ise onu en iyi şekilde temsil etmektir.