GIDA GÜVENLİĞİNDE
İSLAMİ YAKLAŞIMLAR
Dr. İbrahim İLHAN
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
Allah; insanı, hayvanı ve bütün mahlukatı yaratmış, sünneti gereği her şeyi belirli bir ölçü -ki ona mizan denir- ile dizayn etmiştir. Beri taraftan insan, yeryüzünün en değerli varlığı kabul edilmiş, yeryüzünde bulunan her şey insanın emrine verilmiştir. (Bakara, 2/29) Asıl görevi dünyayı imar etmek olan insan ne yazık ki yeryüzünde ve gökyüzünde fesat çıkarmış, mizanı bozmuştur. Bu fesat sadece insan öldürmeyle sınırlı kalmamış; insanın yiyeceğine, içeceğine kısacası gıdasına sirayet etmiştir. Bu bağlamda insanın ilk imtihanının da yiyecekle olması manidardır. Nitekim Yüce Allah Hz. Adem ve Havva’ya şöyle seslenmiştir: “… şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz.” (Bakara, 2/35)
Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ, helal ve tayyib (iyi, temiz, sağlıklı, helal) olan yiyeceklerden yememizi emretmekte, haram ve habis olanlarından da kaçınmamızı istemektedir. (Bakara, 2/168) Ayette geçen helal yiyeceklerden kasıt, Allah’ın yenilmesine izin verdiği yiyecekler anlamına gelmektedir. Aynı şekilde yiyeceğin tayyib olması da insanın fıtratına uygun olması anlamındadır. Bu ilahi buyruk aslında bizlere gıda güvenliği açısından iki önemli prensibi ortaya koymaktadır: Gıdanın “helal” ve “tayyib” olması. Nitekim gıda güvenliği; sağlıklı ve daha kaliteli gıda tedarikini sağlamak maksadıyla gıdaların üretilmesi, korunması ve sevki aşamasında belirlenen kurallara uyulması ve gerekli tedbirlerin alınması olarak tanımlanmıştır. Gıdalarda oluşabilecek fiziki, kimyevi, biyolojik ve her türlü zararların ortadan kaldırılması maksadıyla ortaya konulan önlemlerin tamamını kapsamaktadır. Hz. Peygamber de “Allah’ın kitabında helal kıldıkları helal, haram kıldıkları da haramdır.” (Tirmizi, Libas, 6), “Allah güzeldir; güzel olanı sever.” buyurmuştur. (Müslim, İman, 147)
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte hayatımızda önemli değişiklikler meydana gelmiş, bu değişiklikten etkilenen en önemli alanlardan biri de gıda sektörü olmuştur. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş, beraberinde müspet durumlar ortaya çıkarmış olsa da menfi bazı sonuçların ortaya çıkmasına da neden olmuştur. Gıda özelinde meseleye bakıldığında gıdanın üretim, paketleme, taşıma, depolama, piyasaya arz gibi alanlarında yeni soru ve sorunların oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu da beraberinde “gıda güvenliği’’ ya da “güvenilir gıda” kavramanın daha çok belirginleşmesine ve bu durumun dinî, ahlaki ve hukuki bir zeminde tartışılmasına neden olmuştur. Dinî açıdan meseleye bakıldığında gıdanın güvenilir olması esastır. Güvenilir gıda denince hem Şâri’in iradesine uygun hem de insan ve halk sağlığını tehdit etmeyecek bileşenlerden olması akla gelmelidir. Dinî açıdan gıda güvenliğimizi tehdit eden birçok konu bulunmaktadır. Özellikle gıdada tağrir ve tağşiş faaliyeti, sağlıklı olmayan katkı maddeleri, GDO’lu ürünler, sağlıksız yemler, temizlik ve hijyen eksikliği, olumsuz çevre faktörleri ve daha nice konular.
“Bir kimseyi aldatmak veya tehlikeye atmak” anlamında kullanılan tağrir ile “insanlara hile yapmak” anlamına gelen tağşiş dinimizce yasaklanmıştır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) bir pazar yeri denetiminde ıslak buğdayları alta koyan, kuru buğdayları da üste çıkaran satıcıya “Bizi aldatan bizden değildir.” buyurmuştur. (Müslim, İman, 164.) Bu nebevi ikaz aslında ister üretici isterse tüketici olsun herkesin gıda güvenliğini sağlamada sorumlu olduğunu ifade etmektedir. Çünkü insanları aldatmaya yönelik her fiil, hem Allah hem de kul hakkının ihlali anlamına gelir. Bu hakların ihlali de hukuken suç, dinen vebal ve ahlaksızlık olarak değerlendirilmiştir. Aynı minvalde hadis kaynaklarımızda “musarrat” hadis olarak da bilinen hayvanın birkaç gün sağılmadan sütlü gösterilmesi fiili Hz. Peygamber tarafından tasvip edilmemiş ve bu davranış, kişiyi aldatmaya yönelik olduğundan dolayı yasaklanmıştır. (Buhari, Büyu’, 65)
Gıda katkı maddeleri besin değeri olsun veya olmasın, normalde tek başlarına gıda olarak tüketilmeyen ve gıdanın karakteristik bileşeni olarak kullanılmayan maddeler olarak tanımlanabilir. Genellikle gıdalarda raf ömrünün artırılması ve kayıpların azaltılması, gıdanın besleyici değerinin uzatılması gibi amaçlar için kullanılır. Katkı maddeleri yönetmeliğinde, gıdalarda hangi maddelerin kullanılacağı ve miktarı belirlenmiştir. Dinî açıdan gıda katkı maddelerinin kullanımını belirleyen en önemli husus, gıda katkı maddesinin kaynağının dinî açıdan helal olmasıdır. Bundan hareketle domuz menşeli katkı maddelerinin kullanılması dinen haram kabul edilmiştir. İkinci önemli husus da katkı maddesinin insan sağlığına zarar vermemesidir. Dinimizin emir ve yasaklarında temel gaye dinin, aklın, canın, malın ve neslin korunmasıdır. Bunları ifsat edecek herhangi bir gıda maddesinin kullanılmasına izin verilmemektedir. Dolayısıyla insan sağlığını tehlikeye atacak gıdaların üretilmesi ve tüketilmesi uygun olmayacaktır. Nitekim Allah Resulü şöyle buyurur: “Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin olsun ki mümin bal arısına benzer; güzel şeyler yer, güzel şeyler üretir, (güzel yerlere) konar, (konduğu yeri de) kırmaz ve bozmaz.” (İbn Hanbel, 2/199) Hadis-i şerifte bal arısı ile mümin arasındaki iki benzerlikten bahsedilir. Bal arısı da temiz olan yiyeceklerden yer ve temiz olan bal üretir. Müslüman da dinen yasaklanmayan, sağlığına zarar vermeyen gıdalarla beslenir, salih ameller işler. İnsanlara zarar verecek davranışlarda bulunmaz, onların sağlığını tehlikeye atmaz. Başka bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber, Müslümanı tanımlarken diğer Müslümanların elinden ve dilinden güven duydukları kimse olarak tanımlamıştır.
Yüce Allah, Kehf suresi 19. ayetinde mağaraya sığınan kimselerin aralarında gerçekleştirdikleri konuşmayı bizlere şu şekilde bildirmektedir. “Şimdi siz içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangisinin yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin.” Bu ayette, şehre birinin gümüş parayla gönderilmesi ve en önemlisi de “en temiz erzaktan getirmesi” hususu dikkatimizi çekmektedir. Aslında bu ayet-i kerime bizlere üretim ve tüketim bilincini aşılamaktadır. Şöyle ki ayette sadece gıda ihtiyaçlarını karşılamak için yiyecek getirilmesi istenmemekte, alınacak yiyeceğin temiz ve lezzetli olması da talep edilmektedir. Binaenaleyh üretici bu ilahi düstur gereği üretimde kaliteyi, temizliği, hijyeni ön planda tutmalı; buna bağlı olarak tüketici de bu çeşit üretilmiş ürünleri tercih etmelidir. Nitekim çağımızda sağlıksız gıda ve beslenmeden kaynaklı birçok hastalıkla mücadele ediliyor. Şeker, tansiyon, kalp rahatsızlığı, obezite bunlardan bazılarıdır. Bu tür hastalıkların nedenlerinden biri de kişinin sağlıksız beslenmesidir. Sağlıksız beslenme, sadece yiyecek kaynaklı olmayıp yeme şekliyle de alakalıdır. Nitekim Hz. Peygamber “Âdemoğlu midesinden daha şerli bir kap doldurmamıştır. Âdemoğluna belini doğrultacak kadar birkaç lokma yeterlidir. İlle de yiyecekse midesinin üçte birini yemeği için, üçte birini içmesi için, üçte birini de nefesi için ayırsın.” buyurmuştur. (Tirmizi, Zühd, 47)
İnsan sağlığını tehlikeye atacak her türlü gıdadan uzak durmak gerekir. Bunun yerine organik tarım olarak da ifade edilen yani üretiminin her aşaması sağlıklı, doğal olan gıdalar tercih edilmelidir. Hatta bu konuda her birey sorumlu olduğunu bilmelidir. Nitekim Hz. Peygamber “İnsan, elinin emeğinden/çalıştığı kazandığından daha hayırlısını yememiştir.” (Buhari, Büyû’ 15) buyurmak suretiyle kişinin alın teri dökerek bizzat ürettiği gıdanın en hayırlısı olduğunu bildirmiştir.
Gıdada ihmal edilmemesi gereken en önemli iki husus gıdanın sağlıklı ve temiz olmasıdır. Habais olarak isimlendirilen her türlü pis ve sağlıksız ürünlerin tüketilmesi doğru değildir. Nitekim Kuran-ı Kerim’de haram kılınan leş, kan, domuz eti gibi yiyeceklerin ortak vasfı tiksindirici ve pis olmalarıdır. Aynı durum hadis-i şeriflerde yenmesi yasak kılınan pençesiyle avlanan av hayvanları ile azı dişi bulunan hayvanlar için de geçerlidir.
Güvenilir gıda kadar önemli olan konulardan biri de gıdanın üretildiği alanlar yani çevremizdir. Yeryüzü, gökyüzü ve bu ikisi arasında bulunan her şey Allah’ın mülküdür. Allah, insanı yaratmış ve ona sorumluluklar yüklemiştir. Yaşadığı dünya insana emanet edilmiştir. Emaneti hoyratça tüketmesi, bilinçsizce kullanması, çevresine zarar vermesi çözümsüz problemlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Nitekim Ku’an-ı Kerim’in ve hadis-i şeriflerin üzerinde durduğu önemli kavramlardan biri de israftır. İsraf, her türlü şeyi fütursuzca kullanmaktır. İsrafın her türlüsü insana ve çevreye yapılmış en büyük ihanetlerdendir. Onun içindir ki Allah, israf edenleri sevmez.
Sonuç olarak gıdanın Müslümanın hayatında çok önemli bir yeri vardır. Çünkü bunun hem dünyevi hem de uhrevi sorumluluğu bulunmaktadır. Dolayısıyla güvenilir gıdalar üretmek ve tüketmek toplumun tamamının sorumluluğu altındadır. Gıda çeşitliliğinin arttığı, gıdada tağşiş ve tağririn çoğaldığı günümüzde her bireyin, helal olduğundan emin olduğu ürünler tüketmesi önem arz etmektedir. Öte yandan güvenilir gıdanın sadece üretim ve tüketim ayağı yoktur. Ürünün ambalajlanması, depolanması, piyasaya arzı gibi konular da güvenilir gıdanın önemli bileşenlerindendir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) alışverişi kızıştırmayı (neceş), pazarlık üstüne pazarlık yapmayı, şehirli tüccarın şehre mal getiren kervanları dışarıda karşılayıp mallarını onlardan satın almasını ya da mal sahiplerinin şehre gelip pazardaki fiyatları öğrenmesine fırsat vermeden malı ucuza satın alıp daha sonra şehre getirerek yüksek fiyattan satmasını (bey‘u’l-hâzıri li’l-bâdî), stokçuluk, karaborsacılık ve faiz gibi uygulamaları yasaklamıştır. Yine Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bizzat pazarları denetlediği, Hz. Ömer’in de bu görevi sürdürdüğü bilinmektedir. Dolayısıyla güvenli gıda üretimi için denetimler de ihmal edilmemelidir.