Makale

Nesne ve Şekillerde Kaderi Aramak: Fal

Abdurrahman Akbaş
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Nesne ve Şekillerde Kaderi Aramak:
Fal

Fal nedir?

Tarihin çok eski dönemlerinden günümüze değin birtakım şekil değişikliklerine uğrayarak, batıl bir inanç ya da folklor unsuru olarak varlığını sürdüren fal, insanın geleceği ve karakteri hakkında önceden bilgi vermeyi amaçlayan bir faaliyettir. Bugün modern iletişim araçlarının teşviki ile kullanımı özendirilip, yaygınlaşmaktadır. Günümüzde binden fazla fal çeşidi bulunmaktadır. Zaman içerisinde kültürlere göre ismi farklı olsa da birçok fal türü ortaya çıkmış, geleceği bildiğini iddia eden veya yorumlayan ve bu işi meslek hâline getiren falcı, kâhin, büyücü, şifacı gibi insanlar türemiştir.
Falın ortaya çıkışı ile ilgili birçok sebepler ileri sürülebilir, insan ruh taşıyan, hayatın niçinini ve nasılını merak eden, nereden gelip nereye gittiğini düşünen bir varlıktır. Şüphesiz insanın fala eğilimi altında, manevî boşluk, geleceği merak ve geleceğin neler getireceğini önceden öğrenerek, tarihe hükmetme anlayışı sayılabilir. Bunun yanında günümüz insanı, kendi veya yakınlarından birinin sağlığı, kendi durumuna ilişkin bilgiler almak ya da yitirilen veya çalınan değerli eşyanın yerini öğrenmek gibi çok değişik maksatlarla, falcılık ve büyücülük yöntemlerine başvurmaktadır.
Falda geleceği keşfetmek için çeşitli yöntemler ve teknikler kullanılmakta ve bu yöntemler daha ziyade nesneler üzerinden olmaktadır. Belli başlı fal türleri; kahve falı, iskambil falı, zar falı, çiçek falı, bakla falı, çay falı, domino falı, renk falı, kum falı, el falı, numeroloji, tarottur. Suya ve aynaya bakma, kurşun, köz ve tütsü, kürek kemiği, kahve, bakla falları, ülkemizde yaygın olan fal türlerindendir.
Ülkemizde bazı şehir merkezlerinde fal kafeler, astroloji merkezleri gün geçtikçe artmakta; umut, teselli arayan, manevî boşluk içerisindeki gençler, bu kafelere ilgi göstermektedirler. Günümüzde gençler arasında arkadaşlık, evlilik kriterleri arasında burçlar, hatta "yükselen" olarak ifade edilen doğum saati ânı aranmaktadır. Kadın günlerinde de kahve falı yaygın olarak kullanılmaktadır. Bugünlerde kırk yıllık hatırı olan kahvenin hatırı kırılmaktadır. Eskiden kahve, hayırlı işler ve küsleri barıştırmak için vesileydi, kurulan güzel dostlukların hatırı, hatırlama, hoş görmenin adıydı. Biz kahvenin muhabbet bölümünü yitirdik. Kahveyi Yaratan’ın hatırıyla birlikte kahvenin hatırına ihanet ettik. Şimdilerde kadın günlerinde kahvenin telvesi dillendirilen yalanların hatırı oldu. Bir fincanın içine sığmayan yalanlar, telveler alet edilerek söylenmektedir. Kahve falı için de olsa bir müminin yalan söylemesi asla düşünülemez. Zira Sevgili Peygamberimize soruldu: "Ey Allah’ın Resûlü! Mümin korkak olur mu? "Evet olabilir" buyurdu. Şöyle denildi: Peki mümin cimri olabilir mi? "Evet olabilir" buyurdu. Mümin yalancı olabilir mi? "Hayır asla!" (Muvatta, Kelam, 7) buyurmuştur.
Türler farklı da olsa sonuçta falda yapılan işlem birbirine benzemekte; nesneler üzerindeki çeşitli şekil ve sembollerden hareket edilerek gelecekle ilgili yorumlar yapılmakta ve belirli anlamlar çıkarılmaktadır. Genellikle fal, bir müsekkin aracı olarak kullanılmaktadır. Ancak fal seanslarında çıkarım ve yorumlar her zaman olumlu olmamaktadır. Bu seanslarda gerçek dünya ile uyuşmayan ütopik ifadeler kullanılmakta veya insanı tecessüs, vesveseye ve ye’se, üzüntüye sevk eden olumsuz çıkarımlar da yapılmaktadır. Genellikle fal seanslarında: iş hayatında fırsat ve gerginlikler, dinlenmeye zaman ayırma, bir başkasından iyi-kötü haber alma, ikili ilişkilerde fırsatlar, çatışmalar, hayatı gözden geçirme gibi ifade ve yorumlar kullanılmaktadır. Kulak verilip ciddiye alındığında bu yorumlar, insanı yersiz beklentilere düşürmekte; umut edilen olmadığında ise, psikolojik gerginliklere sürükle- nilmekte ve sonuçta insanın umut ve teselli arayışı bir çıkmazla sonuçlanabilmektedir.
Neden fal?
Çağımızda maddî alandaki ilerlemelere rağmen, ferdin ruhî ve zihnî seviyesi, ahlâk ve maneviyatı aynı oranda yükselmemiş- tir. Servet ve konfor arkasında koşmaktan yorgun düşen modern insan, huzur aramaktadır. İnsan bu huzuru ailede, okulda, çevrede, toplumda ve kısacası her yerde arıyor ve manevî yönden tatmin edilmek istiyor. Fal gibi olayların yaygınlaşması günümüz insanının eskiye oranla huzur arayışı ve manevî tatminsizliğin arttığına işaret etmektedir. Hayatın boşluk kabul etmeyeceğinden hareketle; İlâhî vahyin kılavuzluğunu bırakıp, fal gibi sunî araçlarla tatmin arayışı, insanı manevî bir çıkmaza sürüklemektedir. Elbette bu durum manevî içi boşalmışlığın ve bir arayışın, Yaratıcı gücün farkına varamamanın bir ifadesidir.
Din adamları ve aydınlarımızca bu durum değerlendirilmeye alınmalıdır. Maneviyat eğitimi gençlerin gündemine taşınmalıdır. Ayrıca şu husus, unutulmamalıdır ki, maneviyat eğitimi, gençlerin düşünce özgürlüğüne kilit vuran bilişsel ve duygusal gelişimlerine ket vuran bir ezber eğitimi değildir. Maneviyat eğitimi, Kadim ve Mutlak olan Yüce Allah’ın gençler tarafından tanınma ve bilinmesine imkân tanınması ve gençlerin gönlünün O’nun bilgisiyle doyurulması ve fıtrat arayışlarına cevap verilmesidir. Elbette İlâhî hikmetle doldurulmayan gönüller bir arayış içerisinde olacaktır. Fıtratın arayışına cevap verilmediği takdirde başka kanallar tarafından gençlerin zihinlerine, gönüllerine, belirlenmiş amaçlar doğrultusunda yüklemeler yapılacaktır.
Ayrıca günümüz insanı hayatını hiçbir sıkıntı olmadan konfor içerisinde, stressiz yaşamak istiyor. Gelecek korku ve endişesiyle başa çıkmak ve geleceğini güven altına alıp, hayatını arzu ettiği istikamete yönlendirmek istiyor. Çünkü gelecek, insanın daima merak ettiği bir konudur. Geleceği güven duyma veya gelecek endişesinden kurtularak emniyet içerisinde yaşama, insanın en önemli arzusudur. Bu arzu tatmin edilmek ister. Tabii ki bu arzunun gerçek anlamda tatmini, fal benzeri veya mistik eğilimli akımlarla sağlanması mümkün değildir. Bunlar iç huzurun yanlış adresleridir. Bu arzu doğru kaynaktan beslenerek tatmin edilmelidir. Doğru kaynağın adresi, yüce dinimiz İslâm’ın hayatın en olumsuz durumlarında bile insana umut ve yaşama arzusu veren prensipleridir. Nitekim kitabımız Kur’an iç huzurun adresini şöyle ifade etmektedir: "Onlar inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki kalpler, ancak Allah’ı anmakla huzuru bulur." (Ra’d, 28) Gerçekte sağlam inanç, insandan gelecek endişesini ortadan kaldırır, vicdanlara huzur ve güven verir. Çünkü Yüce Allah huzur ve güvenin kaynağıdır. Onun bir ismi de güven veren anlamında "Selâm"dır.
Fal ve tevhid
Geleceğin neler getireceğini bugünden bilmek sadece Yüce Allah’a mahsustur. (Âl-i İmran, 179; En’âm, 50) "O, her şeyi; gizli olanı da açıkta olanı da bilir." (Ibrahim, 38) "O’nun irade ve izni olmadan bir yaprak dahi dalından düşmez." (Mâide, 59) O’nun takdirini kimse bilemez. O, takdirini nesnelere nakşetmemiş ve hiçbir kimseye de bildirmemiştir. Bu anlamda fal, Yüce Allah’a has olan gayb bilgisine nesneleri ortak etmektir. Bir başka ifadeyle; Yüce Allah’ın hiçbir varlığa bildirmediği bilgisine, insan kaderi hakkında bilgileri ve etkileri olduğunu düşünerek, nesnelere kutsiyet yüklemedir. Halbuki nesnelerin böyle bir kutsî güçleri yoktur. Bu açıdan fala inanış, cahiliyye Arapların putlara kutsiyet atfetmeleri anlayışıyla benzerlikler taşımaktadır.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’defal kelimesi geçmemekle birlikte, cahiliye dönemi âdetlerinden biri olan şans okları ile (ezlâm) fal tutup, kısmet arama uygulaması şiddetle yasaklanmaktadır. (Mâide, 90) Çünkü fal açtırma veya fala inanış tevhid inancıyla taban tabana zıddır. Zira nesnelerin İlâhî bilgi ve kudrete ortak olma düşüncesi, onların gelecekten bilgi taşıdıkları veya öylesine inanma, Kur’an ve sünnette şirk olarak tanımlanmaktadır. Şirk, tevbe edilmediği takdirde Yüce Allah’ın affetmediği en büyük günahlardandır.
Sevgili Peygamberimiz de kehaneti ve kâhinlerin eylemlerini kesinlikle hoş karşılamamış, cahiliyye dönemi Arap toplu- munda görülen fal çeşitlerini yasaklamıştır. (Ebû Dâvud, Tıb, 23) Gelecek hakkında nesnelere bakmaksızın iyimser tahmin ve yorumlarda bulunmayı tasvip etmiş ve geleceğe dair bilgi sağlama veya uğursuzluk ve ümitsizlik hislerine yol açılmasını ise uygun görmemiştir. (Buhâri, Tıb, 42) Ayrıca Sevgili Peygamberimiz ve Yüce Allah’ın kutlu elçilerinin görevi; insanları tevhide çağırma ve tevhide aykırı, tevhid inancını zedeleyen fal, hurafe inanış ve yaşayışlarından toplumlarını uzaklaştırma, tevhidi yeniden aslî formuna kavuşturma, inananları tevhid zemininde tutmak olmuştur. Çünkü tevhidin bozulması veya yok olmasıyla din bozulmakta veya yok olmakta; tevhidin varlığıyla da din varlık bulmaktadır.
Tevhid, Yüce Allah’ı doğru bir şekilde bilmenin ve tanımanın yanında, O’nunla ilişkilerimizi O’nun hoşnutluğu çerçevesinde yürütmektir. Mümin olma ise tevhid inancına sahip olma ve bu inancı her türlü şüphe ve manevî kirlilikten uzak tutma demektir. Müminin hayatında tevhid en kıymetli değerdir. Onun hayatının nirengi noktasıdır. Bir başka ifadeyle tevhid, onun hayatının ölçüsü ve belirleyicisidir. Bütün hayat ona göre şekillenir, ona göre düşünülür, ona göre yaşanır. Dolayısıyla o, hayatına tevhid çizgisinde yön verir. Tevhid inanışın aksine fal benzeri şeylere inanma veya öylesine fal açtırma, müminin temiz inancının bulanıklaşmasıdır.
Ayrıca hurafe, fal türü şeylere inanış tevhid hassasiyetinin zayıflaması, Müslüman kimliğinin aşınmasıdır. Müslüman fal türü şeylere inanmadığı halde sadece eğlence gözüyle de bakamaz. Zira tevhide uygun yaşama, öylesine inanmayı, öylesine yaşamayı ve düşünmeyi reddeder. Müminin tanımında öylesine inanma yoktur. Mümin faydasız iş ve sözlerden yüz çevirir. (Mü’min, 3) Onun hayatında eğlence olsun diye yapılan işler de yoktur. Eğlence olarak helal dairesindeki işler ona yeter, artar. Bundan dolayı onun fal türü şeyleri öylesine yaparak veya öylesine inanarak, bunlardan eğlence ve hoşnutluk çıkarması mümkün değildir.
Tevhitle çatışan bütün değer yargıları, inanışlar, Yüce Allah’la ilişkilerimizi yaralar. Bunun için sadece fal türü konularda değil bütün değer yargılarımızda, inanış ve düşünüşlerimizde tevhidi sorgulamayı sık sık yapmalıyız. Ayrıca mümin gelecek konusunda bir endişe ve vesveseye de kapılmamalıdır. Zira Yüce Allah takdirinde, kulun daima hayrını murat etmektedir. O’nun verdiği iyiliği kimse engelleyemez. O’nun izni olmadan kimse kimseye zarar veremez. Bu yaklaşım içinde olan mümin, geleceğini bilme noktasında bir arayış içerisine girmez. Fal ve büyü gibi metotlara asla yeltenmez.