GAZZELİ KADINLARIN DÖRT NESİLLİK HİKÂYESİ
Prof. Dr. Seda ÖZ YILDIZ
Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü
Kadın olmak zordur hayatta; Yaradan, erkeklerin bile dayanamayacağı fiziksel acılara dayanıklı yaratmıştır kadını. Fiziksel acılara dayanıklılık kadar ruhu da sabırlı olmanın haysiyetiyle kuşatılmıştır kadınların. Nerede savaş varsa orada eşini, babasını, abisini, kardeşini ya da oğlunu cepheye gönderen bir kadın vardır. Nerede bir savaş varsa orada bombalar altında silahsız, korunaksız, tek başına ocaklarını tüttürmeye çalışan kadınlar vardır. Nerede bir savaş varsa orada masum bedenleri düşman askerleri tarafından muharebe alanına dönüştürülen kadınlar vardır ve nerede bir savaş varsa cephelerin gerisinde, yokluklar içinde çocuklarına sahip çıkmaya çalışan kadınlar vardır. Kadın olmak ne kadar zorsa dünyada; Gazzeli kadın olmak daha da zordur.
Nekbe’ler ve Nekse’lerle örülmüş dört nesillik bir kadın tarihidir Gazzeli kadınların öyküsü.
7 Ekim 2023 tarihinden itibaren İsrail tarafından Gazze’de başlatılan saldırılarda, günümüze kadar yaklaşık 18.000’i çocuk, 12.000’i kadın olmak üzere 50.000’den fazla Filistinli katledildi, 100.000’den fazla kişi yaralandı. O günden bu yana Gazzeli kadınların dört nesildir süren yaşam ve zulme direniş mücadelesinde karanlık bir sayfa daha açıldı.
Gazzeli kadınları çoğumuz basındaki fotoğraflarından ya da paylaşılan videolarından tanıyoruz. Biri, kefendeki bebeğine sarılmış bakıyor kameraya, acıdan ve ağlamaktan kocaman olmuş gözleriyle. Başka biri, atılan bombanın dumanları arasında arıyor çocuklarını. Bir diğeri, yıkılmış, virane bir bina yığınının ortasında feryat ediyor çaresiz yalnızlığına. İçlerinden biri, elinde boş bir tencere ile dağıtılan yemekten birkaç kaşık alabilmek için ezilmeyi göze almış. Bir diğeri bir parça suyun altına tutmuş yıkamaya çalışıyor çocuklarının çamurlu saçlarını.
Başka fotoğraflarda görüyoruz o kadınları yeniden; başlarında tuttukları yasın rengindeki siyah örtüleri, ellerinde yok edilmek istenen ülkelerinin bayraklarıyla ayağa kalkmışlar çaresizce oturdukları yerden. Birbirleriyle kol kola vermiş sloganları yükseliyor boşlukta; daha kaç kez alacaklarını bilmedikleri nefesleriyle.
Görüyoruz…
İzliyoruz…
Çaresizliklerine çaresizce bakıyoruz ve kendi hayatımızın hengâmesinde unutuveriyoruz.
Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin verilerine göre 7 Ekim’den bu yana İsrail saldırılarında 10 binden fazla Gazzeli kadın hayatını kaybetti. 19 binden fazla kadın yaralandı. Üç binden fazla kadın eşini saldırılarda kaybetti. Şu an Gazze’de 155 bin hamile ya da emzirme döneminde kadın saldırılar altında yaşamaya çalışıyor. Yüzlerce kadın saldırılar sebebiyle düşük yaparken binlerce kadın ilaçsız, hastanesiz ortamda hatta sokaklarda doğum yapmak zorunda kalıyor. Yaşadığı travmalardan sütü gelmeyen kadınların bebekleri açlıktan kucaklarında ölüyor.
Siz bu satırları okuduğunuz gün de dâhil olmak üzere her gün ortalama 37 anne öldürülüyor Gazze’de.
Ölenler sadece sayıdan ibaret değil ki… Birilerinin çocuğu, birilerinin eşi, birilerinin ebeveyni, birilerinin kardeşi, kardeşlerimiz... Her biri bir insan hayatının anlamı…
Hayatta olanların çoğu, yüzyıllık yurtlarından edildi. Gidenler, mülteci kamplarında insanlık onuruna yakışmayan ortamlarda yaşamak zorunda kaldı. Geride kalanlar ise açlık, yokluk ve acılarıyla ayakta kalmaya devam ediyor. Birçoğu geride kalan yaşlılarına ve engelli çocuklarına bakmaya çalıştıkları için kaldı. Kalanlar, her gün, her an ölümün soğuk nefesini hissediyorlar üzerlerinde.
Hepimiz gündelik hayatlarımızda birbirimize dua ederken “Allah, evlat acısı göstermesin.” deriz ya hani; o kadınlar sadece Gazze’de doğdukları için, Müslüman oldukları için, sadece kendi vatanlarında yaşamak istedikleri için nesiller boyu en büyük acıyı yaşıyorlar.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu, Gazze’yi “çocuk olmak için en tehlikeli yer” ilan etti. Dünya Gıda Programı’na göre ise her beş Gazzeliden dördü açlık ve kıtlık koşullarında yaşıyor. Kadınlar ve kız çocuklarının ise bir kısmı kaçırıldı, bir kısmı ise türlü istismarların mağduru oldu.
Onlar, Gazzeli kadınlar!
Gazze’nin bir asırdır dinmeyen zulümle imtihanının kahramanları olan kadınlar…
Onlar, dört nesil öncesinde Filistin topraklarının İngiliz mandasına girdiği 1920 yılında işgale boyun eğmeyerek Filistin kadın direnişinin önderi olan Züleyha eş-Şihabi ve Kamiliya es-Sekakîni’nin soyundan geliyor. Yüz yıl önce İngilizlerle mücadelede şehit olan babaları, eşleri ve çocuklarına rağmen geride kalanlara yardım etmek için Arap Filistinli Kadınlar Birliğini kuran kadınların torunları... Onların dört nesil önceki ataları, 1929’da Araplara yapılan işkencelerin durdurulması ve Yahudi göçüne karşı direnişte Gazze sokaklarında günlerce gösteri yapanlardı. 1933’te Yafa’da Zahrat al-Ukhawan (Kır Çiçeği Kızları) mücadele grubunu kuran kadınların izinden gidenler var içlerinde. 1936’da Vadi Azzûn çatışmasında şehit olan ulusal kahraman Fatma Gazal’ın kanı hâlâ birilerinin damarlarında akıyor bugün.
Üç nesil öncelerinde direnişçi erkeklere yemek götürürken şehit olmuş Juliet Zekâ, eşi ve çocukları katledildikten sonra bile ayağa kalkmış, acısını bastırıp silah taşırken vurulan Halwa Zeydan yürümüş o caddelerde. 1948’de Ürdün ve Mısır’a sürgün edilmiş üç nesil öncesi kadınların öyküleri anlatılıyor hâlâ dillerde.
İki nesil öncelerinde 1952 yılında Kudüs’te düzenlenen bir gösteride şehit olan Reca‘ Ebu Hammâşe’nin kahramanlığı var.
Bir önceki nesli ise 1967’deki Altı Gün Savaşında Gazze’de benzer zulümleri gördü. O nesil, 1968’de el-Halil’e zorla yerleşen İsraillileri protesto ederken yerlerde sürüklendi. 1969’da Mescid-i Aksa yakıldığında da oradaydılar.
Gazze’de şu an yaşayan kadınların çoğu, 1982’de İsrail saldırısından kaçıp Lübnan’a sığındıklarında bile çoğunlukla yaşlı, kadın ve çocukların bulunduğu Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında yapılan vahşi soykırımdan kurtulabildiklerinde daha bebektiler. Biraz büyüdüklerinde 1987’de intifada başladığında taş attıkları, sapan kullandıkları için üzerlerine kurşunlar sıkıldı, tanklar sürüldü. Bu neslin ilk gençliği, intifada sonrası İsrail kuşatması, boykot ve sokağa çıkma yasakları altında aç, susuz ve ilaçsız geçti aylarca.
Savaşırken, direnirken olduğu gibi 1990’lı yıllardaki Ortadoğu Barışına Destek Konferansı’nda da Hannan Aşravi, Leyla Halid gibi isimlerle duyurdular seslerini.
Yoksulluk ve yoksunluklarını tüm dünyanın görmezden geldiği zamanlarda da çeşitli hayır cemiyetleri yardım kuruluşları kurarak kendi yaralarını kendileri saranlar da bu neslin kadınlarıydı.
Ve şimdi o kadınlar, 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan İsrail saldırıları altında Gazze’deki zulme direnmeye devam ediyorlar.
Bir kadın düşünün ki büyük büyük annesi direnişte, büyük annesi direnişte, annesi direnişte ve şimdi kendisi, bir sonraki nesil aynı acıları yaşamasın diye yine direnişte…
Zalimin karşısına geçip “Haksızsın!” demenin cihat sayıldığı bir inançla Gazzeli kadınlar dört nesildir zulme karşı ayakta kalıp bu haksızlığı birilerine duyurmak için direniyorlar. Dört kuşaktır ayakta kalmayı başarmış kadınlar, gün gelecek özgür ve tam bağımsız bir Filistin’e kavuşana kadar direnmeye devam edecek.