Z KUŞAĞI, YAPAY ZEKÂ VE SİMÜLASYON DÜNYASINDA GENÇLERİN MANEVİ YOLCULUĞU
Prof. Dr. Muhammed KIZILGEÇİT
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı
İnsan, yolculuklarla insanlık olgusuna erişmiş, “değişim” de bu yolculuğun hem ismi hem de meşruiyet zemini olmuştur. İnsanlığın bu yolculuğu, mekânla ilişkili olmakla birlikte mekândan öte bir tecrübeyi de barındırmıştır. Yazının icadıyla satırlara dercedilmiş; bir vericiden yayılan elektromanyetik dalgaların görüntü ve ses olarak görünmesini ve duyulmasını sağlayan aygıtların icadıyla da bu yolculuk, âdeta dalgalar düzleminde gerçekleşmiştir. Dijital çağda karma gerçeklik (mixed reality) uygulamaları ile de sanal düzleme taşınmıştır. Varlık ve evren düzlemi “boyut” kavramıyla ifade edilmeye başlanmıştır. Gelecek, değişimin yeni biçimlerine bir imkân sunabilmekle birlikte; yine gelecek posthüman gelecekte, insanların muhteris tercihlerinin neticesinde değişime de insana da alan bırakmayacak.
İnsanın insanlık olgusuna erişmek için bir yolculuğu olduğu gibi her bir bireyin de “ben” olma ve “beni” ifade etme mahiyetinde içsel bir yolculuğu vardır ve bu yolculuk “elest bezmi” kadar kadim, insan kadar da yenidir. Kendini bulma ve kendini “kendi” gibi ifade etme, âdeta her doğanla birlikte yenilenmekte…
Vahiy, insanoğlunun değişiminin/yolculuğun fizyolojik mahiyetini şu ifadelerle betimler: “Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık. Sonra onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik. Sonra bu az suyu ‘alaka’ hâline getirdik. Alakayı da ‘mudga’ yaptık. Bu ‘mudga’yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir!” (Müminun, 23/12-14.)
Değişimin/yolculuğun kuşak formatına benzer gelişimi de oldukça veciz bir şekilde şu ayetle ifade edilmektedir: “Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir.” (Rum, 30/54.) Benlik arayışı şeklindeki enfüsi yolculuk ise Hz. Musa ve Hızır kıssasında kendini bulur. İki denizin buluştuğu yerde biten bu yolculuk, insanın gelişim basamaklarındaki fıtri ilerlemesi kadar kolay ve akıcı olmaz veya olmayabilir. Nitekim yolculuk, “Adam şöyle dedi: ‘Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin.’ ‘İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?’” (Kehf, 18/67-68.) ifadesiyle başlar ve “Adam, ‘İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir.’ dedi. ‘Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.’” (Kehf, 18/78.) ifadesiyle sona erer.
Dijital teknolojilerin hızla gelişmesi, genç nesillerin yaşam tarzlarını, değer yargılarını ve dünya görüşlerini derinden etkilemektedir. İnsanlığı kuşaklar üzerinden betimleyen yaklaşıma göre Z Kuşağı (1997-2012/2020), dijital düzlemin içinde doğmuş ve büyümüş bireyler olarak teknolojiyi hayatlarının ayrılmaz bir parçası hâline getirmiş bir kuşaktır. Bu kuşağa ait olan bireyler çevrim içi platformlarda kimliklerini inşa etme süreçlerinde benzersiz deneyimler yaşamaktadır. Dolayısıyla teknoloji okuryazarlığı yüksek, dijital platformlarda sosyalleşen bir nesil geleceğimize köprü olacaktır.
Batı medeniyeti, kendi mensuplarına kişilik ve kimlik kavramını, şema niteliğinde “persona” kavramı üzerinden sunmuştur. Persona kavramıyla kendini farklı ifade edebilmenin imkânını, çok erken dönemlerden itibaren tiyatro sahneleriyle insanlığa göstermiştir. Bununla birlikte kişi kendisini bir tiyatro oyunu esnasında “maske”lese de dijital çağa kadar bu sunum reel varlık düzleminde gerçekleşmiştir. Tiyatro oyunlarında benlik sunumu farklı olsa da benliğin sahnesi tekti ve tek varoluş düzleminde/evreninde süreç gerçekleşiyordu. Fakat gelinen noktada realitenin/mekânların karmalaşmasıyla birlikte dijital benlik, gerçek ve sanal kimlik arasında ikili bir varoluş niteliği ile meydana gelmektedir. (Turkle, S. [2011]. Alone Together: Why We Expect More from Technology and Less from Each Other. Basic Books.) Nitekim araştırmalar, bu kuşağın çevrim içi kimliklerini oluştururken farklı sosyal medya platformlarında farklı kimlik sunumları sergilediklerini ve bu kimliklerin, çevrim dışı kimliklerinden farklılık gösterebildiğini ortaya koymaktadır. Hatta dijital ortamlarda kullanıcılar kendilerini, “avatarlar” ile ifade etmektedirler. Son dönemde birçok oyun ve uygulama avatarların değiştirilmesi ve kolayca düzenlenebilmesi için farklı seçenekler sunmaktadır. Mevcut teknolojilerle otomatik olarak fiziksel görünümümüze benzer avatarlar oluşturulabilir. Avatarların tasarımını ve görünümünü etkileyen yüz detayları, jest ve mimikler, bedenin tümüyle var olması, kullanılan stiller, renk, duruş, çözünürlük, hareketlerin doğallığı, gölgelendirme, tepki süresi, gerçek dünyadaki organlarla senkronik çalışma, avatarların birbiriyle etkileşimi gibi etmenler kullanıcıların “metaverse”te (sanal evrende) hissettiği gerçeklik algısını ve memnuniyet düzeylerini etkileyebilmektedir. Bu durum, bireylerin dijital ortamlarda pragmatist bir yaklaşımla sosyal çevrelerine göre kimliklerini şekillendirdiklerini göstermektedir.
Çağımızda değişimin taşıyıcı lokomotifi yapay zekâdır. Yapay zekâ bu yolculuğu hümanist bir düzlemden kotararak transhümanizm düzlemine taşımıştır. Yapay zekâ aynı zamanda hem değişimi lineer bir düzlemde süreğen bir hâle getirmekte hem de insanı posthümanizme kaptırmak üzere. Yapay zekâ teknolojileri, eğitimden sağlığa, eğlenceden iş dünyasına kadar birçok alanda gençlerin hayatını kolaylaştırmaktadır. Metaverse ve sanal gerçeklik teknolojileri, gençlerin zamanlarının büyük bir kısmını geçirdiği yeni dijital mekânlar sunmaktadır. Bu sanal ortamlar gençlerin gerçeklik algısını, sosyal ilişkilerini ve manevi dünyalarını etkileyebilmektedir. Dijital çağın sunduğu imkânlar ve beraberinde getirdiği zorluklar, özellikle de simülasyon dünyaları gençlerin manevi gelişimini, ahlaki değerlerini ve toplumsal sorumluluklarını doğrudan etkilemektedir. Dijital çağın getirdiği yenilikler karşısında, gençlerin tevhidî niteliğe uygun değerleri hayatlarına taşımaları ve bu değerleri süreç odaklı olarak sürdürmeleri oldukça zorlaşmaktadır.
Reel ve sanal evrenin buluştuğu düzlemde yaşayan gençlerin tek/tevhidî bir benlik inşası âlem/düzlem/boyut kavramını mihenk olarak belirlemeleriyle gerçekleşebilir. Bireyin yaşamakta olduğu ömür serencamını tek ve bir bütün olarak algılaması ve ömür şemasının tüm boyutlarda bütünlük oluşturacak bir akışkanlıkla temellendirilmesi bir çıkış yolu olabilir. Böylece birey, psikolojide dissosiyatif bozukluklar olarak bahsedilen kişilik bölümlenmesinden kurtulabilir. Burada vurgulamak istediğimiz husus, bireyin tüm bağlam ve düzlemlerde kararlı ve net, ayrıca tutarlı bir tutum içerisinde olmasıdır. Boyut ya da âlem değiştiğinde doğruluktan arınmanın ya da doğruluk hilatinden soyunmanın mümkün olamayacağını, elbiseden büsbütün ari olmanın ahlaktan da ari olmaya götüreceğinin farkında olmaktır. Hz. Âdem ve Havva’nın hilatle ahlakı kuşandığını hatırlayarak yaşama tercihinde bulunmaktır. “Farklı/çoklu âlem” ifadesindeki farklığı veya çokluğu kişiliğe değil, sadece âleme hasretmek gerekmektedir. Aksi hâlde reel ve sanal evrende tercih edilen farklı kişilik tercihleri bizzat bireye ve topluma zarar vermektedir. Bu tutarsızlık hâli, bireyi ve toplumu âlemler arasından da geçişte kişilik bölümlemesine düşürmektedir. Reel ve sanal evrende huzurla yaşamak, Mutlak Vahdet’in ve Teklik’in Rabbine ram olmak isteyen kullar için ancak bir ve bütün bir kişilik sahibi olmakla mümkün olacaktır.