Makale

HALİD B. VELİD HUMUS’UN HAMİSİ

HALİD B. VELİD
HUMUS’UN HAMİSİ

Enbiya YILDIRIM

Bazı sahabiler İslam’a girmeden önce Müslümanları fazla uğraştırdılar. İslam’la kucaklaşmalarından sonra ise tam tersine büyük hizmetleri oldu. Halid b. Velid onlardan biridir ve sahabe dendiğinde ilk akla gelen isimlerdendir.
İyi yetişmiş cengâver
Uzun boylu, heybetli, gür sakallı ve Hz. Ömer’e çok benzeyen biriydi. Soyu, yukarı dedelerinde Hz. Peygamber’le buluşuyordu. Mensup olduğu kabile, Mekke’de süvari birliğini elinde bulunduruyordu. Dolayısıyla askerî tecrübesi olan bir ailede yetişti ve ata binmeyi, her türlü silahı kullanmayı, süvari birliklerini idare etmeyi öğrendi. Keza spor yaparak fiziğini güçlendirdi.
Karşı cenahta bir savaşçı
Cahiliyeden gelen âdet ve gelenekleri, adaletsiz yönetim sistemini yıktığı için Kureyş’in ileri gelenleri gibi o da İslam’a cephe almıştı. Kaldı ki kabilesi bu düşmanlığın öncülüğünü yapıyor, o da süvari birliği komutanlığı nedeniyle aktif pozisyonda yer alıyordu.
Mekkelilerle Medineliler arasındaki ilk savaş Bedir’dir. Halid, ani gelişen savaşa katılamadı ancak savaşa iştirak eden kardeşi Velid, Müslümanların eline esir düştü. Bunu öğrenince diğer kardeşi Hişam’ı alarak hemen Medine’ye geldi. Hişam istenen fidyeyi çok bulsa da o, “Vallahi bu meblağdan aşağı bırakılmayacak deniyorsa o miktarı vereceğim.” diyerek talebi karşılamaya razı oldu. Ardından fidyeyi vererek kardeşlerini yanlarına alıp Mekke yoluna düştüler. Lakin yolda ilginç ve akla hayale gelmeyecek bir hadise yaşandı: Müslüman olmaya çoktan karar vermiş olan Velid, onları Zülhuleyfe’de bırakıp gerisin geri Medine’ye kaçtı. Daha sonraları fidye ödenmeden neden Müslüman olmadığı sorulunca “Ben kabile mensuplarının kurtuldukları meblağ kadar bir fidye ödenmeden Müslüman olmak istemedim.” diye cevap verdi.
Kardeşinin geri kaçtığını anlayan ve buna son derece öfkelenen Halid, Medine’ye döndü ve kardeşini zorla Mekke’ye götürdü. Anlaşma gerçekleştiğinden Müslümanların müdahale imkânı yoktu. Halid, tekrar kaçmasın diye kardeşini Mekke’de hapsetti. Lakin Velid buradan da kaçarak yine Medine’ye geldi. Hz. Peygamber onun bu maharetini görünce Mekke’de mahpus tutulan iki sahabinin kaçırılma görevini ona verdi. O da görünmeden gelip onları kaçırdı. Bu sefer daha fazla öfkelenen Halid, adamlarıyla kardeşinin peşine düşse de yakalayamadı. Çünkü zeki kardeşi onu ve yöntemlerini çok iyi biliyordu.
Uhud’da yaptıkları
Bedir’de müşriklerin önde gelenleri de dâhil olmak üzere yetmiş kişinin öldürülmesi Kureyşlileri çılgına çevirdi. Matem tutmanın yanında Bedir’in intikamını almak için hazırlıklara başladılar. Sonunda kendilerini destekleyen kabilelerle birlikte üç bin kişilik bir ordu oluşturup Medine’ye yöneldiler. Halid, Kureyşlilerin süvari birliğinin başkanlığını yürütüyordu. Birlikleri iki gruba ayırdı. Birinin başına kendisi, diğerinin başına da Ebu Cehil’in oğlu İkrime geçti. Allah Resulü savaş öncesinde, arkadan gelebilecek saldırılardan korumaları amacıyla Abdullah b. Cübeyr komutasındaki okçu birliğini Ayneyn Tepesi’nin üstüne yerleştirdi. Onlara, savaşta durum ne olursa olsun, kendisi söylemedikçe görev mahallini asla terk etmemelerini emretti. Lakin savaş Müslümanların lehine doğru seyredince okçuların çoğu komutanlarının “Durun!” demesine rağmen görev mahallini terk edip ganimet peşine koştu. Fırsatı yakalayan Halid, sağ koldaki birliğiyle hemen saldırdı. Bunu gören İkrime de sol koldan saldırdı. Savaşın seyri birden tersine döndü. Müslümanlarda büyük panik oluştu. Kargaşada Efendimizin yüzü yaralandı, dişi kırıldı. Müminler bu savaşta yetmiş şehit verdi.
Hendek’te yine önde
Mekkelilerin koalisyon ortaklarıyla birlikte gerçekleşen Hendek Savaşı’nda Halid yine önlerdeydi. Süvari birliğiyle zaman zaman hendeği aşmaya çalıştı ve hatta Hz. Peygamber’in çadırının hizasında şiddetli bir saldırıya girişip çadırını ok yağmuruna bile tuttu ama bir netice alamadı.
Müşrik saflarında son kez
Hicretin altıncı yılında Hz. Peygamber ve ashabı umre yapmak üzere yola çıktılar. Yanlarında sadece kurbanlıkları ile yol silahı olarak kınlarında bulunan kılıçları vardı. Müşrikler onları şehre sokmamakta kararlıydı. Onları Hudeybiye’de karşılayıp şehre girişlerini engellemek üzere görevlendirilen iki yüz kişilik süvari birliğinin başında Halid vardı.
İslam’a uzanan yol
Bir yıl sonra müminler, yapılan antlaşma gereğince tekrar geldiler. Şehirde üç gün kalıp umrelerini yaptılar. Halid ise Peygamberimizle karşılaşmak istemediğinden onlar gelmeden önce şehirden ayrıldı. Umre sırasında kardeşi Velid onu görmek istedi. Göremeyince ona verilmek üzere bir mektup bıraktı. Mektupta Resulullah’ın kendisini sorduğunu ve “Halid gibi bir insanın İslam’a iman etmemesi ne tuhaf! Keşke o, gayret ve kahramanlıklarını Müslümanların yanında müşriklere karşı gösterseydi; bu kendisi için çok daha hayırlı olurdu. Biz de onu başkalarına tercih ederdik.” (Beyhaki, Delail, IV, 350.) buyurduğunu yazdı. Mektubu okuyan ve uzun süredir kafası karışık olan Halid, bir müddet sonra Müslüman olmaya karar verince kendi durumundaki birkaç kişiyle birlikte Medine’ye geldi. Resulullah’ın huzurunda şehadet getirdi. Hz. Peygamber de ona, “Seni doğru yola ulaştıran Allah’a hamdolsun! Seni yalnızca hayra ulaştıracağını umduğum bir aklın olduğunu biliyorum.” buyurdu. Ardından Halid, günahlarını bağışlaması için Allah’a dua etmesini rica edince Efendimiz, “İslamiyet daha önceki günahları siler.” cevabını verdi. Halid, öyle de olsa dua etmesini isteyince Son Elçi aynı cevabı tekrarladı. Bu cevaba rağmen, “Öyle de olsa ya Resulullah, dua buyursanız?” deyince Hz. Peygamber, “Allah’ım! Daha önce yaptıklarından dolayı Halid’i bağışla!” diye dua etti. (Beyhaki, Delail, IV, 350.)
Medine dönemi
Hz. Halid, Müslüman olduktan
sonra Medine’ye yerleşti. Okuryazarlığından dolayı Peygamberimizin vahiy kâtiplerinden biri oldu. Bu süreçte katıldığı ilk savaş Mute’dir. Bizans’a mektup götüren elçinin Gassaniler tarafından Mute yakınlarında şehit edilmesi üzerine gerçekleşen savaşta, şehit olan komutanların ardından idareyi üstlenip Müslümanları imha edilmekten kurtardı. Çok çetin geçen savaşta Yemen malı olan enli kılıç hariç, elinde tam dokuz kılıç kırıldı. (Buhari, 4265.)
Medine’ye dönünce Resulullah onları şehir dışında karşılayarak Halid’e, “Kınından çıkarılmış Allah’ın Kılıcı” ünvanını verdi (Ebu Nuaym, Ma’rifetu’s-Sahâbe, II, 926.) ve onu “Zırhlarını ve harp aletlerini Allah yoluna vakfetmiştir.” (Ebu Davud, 1623.) diyerek övdü. Savaştan bahsederken de onu kastederek şöyle buyurdu: “Nihayet sancağı Allah’ın kılıçlarından bir kılıç (olan Halid b. Velid) aldı; neticede Allah mücahitlerin yolunu açtı.” (Buhari, 4262.)
Hz. Halid, Mekke’nin fethinde şehre giren birliklerden birinin komutanlığını yaptı ve şehri savunmak isteyen tek düşman birliğini bozguna uğrattı. Ardından Resulullah onu Uzza putunu kırmakla görevlendirdi. Huneyn Gazvesi’nde de hafif yaralandı ve Peygamberimizin emriyle kaçan düşmanın peşine düştü. Resul’ün emriyle katıldığı son gazve Tebük’tür. Veda Haccı’nda da Efendimizin yanındaydı.
Allah Resulü’nün ardından…
Resulullah’ın vefatının ardından bazı bölgelerde isyanlar çıktı, dinden dönenler oldu. Halid, Hz. Ebubekir’in emriyle bunların bastırılmasında komutan olarak görev aldı. Sahte peygamberlerin üzerine yürüdü. Ortalığı tam anlamıyla sükûnete kavuşturdu. Hz. Ömer’in tavsiyesiyle de halife tarafından başkomutan olarak atandı. O da Irak tarafında fütuhata başladı ve Sasanilerle yaptığı savaşlarda onları hep hezimete uğrattı. Bugünkü Basra bölgesi başta olmak üzere pek çok yeri fethetti. Böylece Fırat nehri boyundaki yerleri aldı. Ardından Busra’yı ele geçirdi. Bizanslıları Ecnadeyn Savaşı’nda perişan etti. Öyle ki Bizans ve İran İmparatorları ona karşı birlikte hareket etme kararı aldılar. Buna rağmen o, oluşturulan müşterek orduyu Firaz Muharebesi’nde yenilgiye uğrattı. Böylece Mezopotamya coğrafyasını tamamen kontrol altına aldı.
Suriye ve Filistin kapılarının açılmasından sonra Şam’ı fethetti. Bir yıl sonra da Bizans ordusunu son olarak Yermük’te hezimete uğrattı. Onun cenk meydanlarındaki en büyük başarısı bu harptir. Bu esnada elden çıkan Şam’ı tekrar fethetmeyi başardı. Lakin şöyle ilginç bir şey yaşandı:
Yermük Savaşı esnasında, Hz. Ömer’in Halid’i görevden azlettiğine dair mektup geldi. Büyük halife, insanların bütün başarıları Halid’e yükleyerek “Onun girdiği savaştan mutlaka galip çıkarız.” diye düşünmeye başlamasından, çeşitli gerekçelerle bazı kimselere ganimetlerden fazla harcama yapmasından, keza bir kısım uygulamalarından rahatsız olmuştu. Mektuba göre Halid’i azletmiş ve yerine Ebu Ubeyde b. Cerrah’ı başkomutan atamıştı. Savaş sırasında bu haber askerlerin moralini bozabilir endişesiyle Ebu Ubeyde mektubu sakladı. Savaş bittikten sonra Halid’e gösterdi. Halid, hiç kırgınlık göstermeden emre itaat ederek Ebu Ubeyde’nin emrine girdi. Fetihlere Ebu Ubeyde’nin yanında devam ederek onun öncü birliğinin komutanı oldu. Humus, Hama gibi şehirleri birlikte aldılar. Fetihleri Kahramanmaraş’a kadar uzandı. Hatta oğlu Süleyman da Diyarbakır’ın fethi sırasında şehit düştü. Kabri Diyarbakır’da, adına inşa edilen camidedir.
Ebu Ubeyde’nin vefatından sonra Hz. Ömer artık dinlenmesi gerektiğini düşünerek onu yeni görevden aldı. O da artık bir başkasının emri altına girmek istemediğinden Humus’a çekilerek ömrünün geri kalan yaklaşık dört yılını bu şehirde geçirdi. 21/642 yılında vefat etti ve buraya defnedildi. Çocuklarının neredeyse tamamını Suriye’deki salgında daha önce kaybetmiştir.
Son günleri
Hayatının büyük kısmı at sırtında geçen bir cengâver olan ve katıldığı yüzü aşkın savaşta hiçbir yenilgiye uğramamış nadir komutanlardan olan Halid (r.a.), ömrünün sonlarında hasta oldu. Günlerini yatakta geçirmesine çok üzülerek şöyle dedi: “Şu kadar savaşta bulundum. Kahramanca savaşırken ölmek isterdim. Vücudumda kılıç, mızrak, ok yarası bulunmayan bir tek karış yer yoktur. Fakat görüyorsunuz ki develer gibi yatağımda ölüyorum. Korkaklar dünyada rahat yüzü görmesin! Lâ ilâhe illallah’tan sonra Rabbimden sevabını en çok ümit ettiğim şey, kâfirlere hücum etmek için bir gece sabaha kadar yağmur altında tam teçhizatlı bekleyişimdir.”
Hastalığı sırasında sahabi Ebu’d-Derda onun ziyaretine geldi, dünyalık neredeyse hiçbir şeyi olmayan Halid ona vasiyetini açıkladı: “Atım ve silahım ile Medine’deki evimi Allah yoluna tasadduk ediyorum.” Vasiyeti öğrenen Hz. Ömer, onun vefatına çok üzüldü ve ona Allah’tan rahmet diledi. Vasiyetini de yerine getirdi.
Ondan arda kalan emanetler
Hz. Halid’e (r.a.) nispet edilen üç kılıç Topkapı Sarayı’ndadır. Peygamberimizden de on sekiz hadis rivayet etmiştir. Bunlardan biri şudur:
Halid, Resulullah’a gelerek rüyasında ürkütücü şeyler gördüğünden şikâyet eder. Resulullah ona, yatağa girdiğinde şu duayı üç kez okumasını tavsiye eder: “Allah’ın gazabından, cezasından, kullarının kötülüklerinden, şeytanların ayartmalarından ve yanıma yaklaşmalarından Allah’ın noksanlıktan uzak, tam ve üstün kelimelerine sığınırım.” Duayı okuyan Halid sıkıntısından kurtulur. Birkaç gün sonra Peygamberimize gelerek şöyle der: “Anam babam sana feda olsun ya Resulallah! Öğrettiğin duayı hiç aksatmadan üçer kez okudum ve hiçbir şeyim kalmadı. Hatta gece vakti kafesindeki aslanın yanına girsem yine de korkmam. (Muvatta’, 747/3499; el-Mu’cemu’l-Evsat, 931.)