Makale

RUM SURESİ

RUM SURESİ


Doç. Dr. Faruk GÖRGÜLÜ
Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Rum Suresi, Kur’an-ı Kerim’deki tertibe göre otuzuncu, iniş sırasına göre ise seksen dördüncü suredir. Altmış ayetten oluşan bu sure, Mekke devrinin sonlarına doğru, İnşikak suresinden sonra nazil olmuştur. Adını, ikinci ayette geçen “Rum” kelimesinden almaktadır. (İbn Âşûr, et-Tahrir ve’t-Tenvir, Tunus: Dâru’t-Tûnisiyye, 1984, 21/40, 41.)
Rum suresinde birçok konuya temas edilir. Başta Bizanslıların bir dönem mağlup oldukları İranlılara karşı galip gelecekleri haber verilerek bu gelişmenin müminleri sevindireceği bildirilir. Ardından geçmiş inkârcı toplumların ibretlik akıbetleri hatırlatılarak ders çıkarılması öğütlenir. Allah’ın birliği, kudreti ve kâinattaki hâkimiyeti kevni delillerle açıklanırken insanın yaratılışındaki hikmet ve fıtrat da vurgulanır. Aynı zamanda insanların işledikleri kötülükler sebebiyle yeryüzünde meydana gelen bozulmalara dikkat çekilir. Kıyamet ve ahiret tasvirleriyle inkârcıların acı sonları ortaya konulur. Surenin bütününde, Hz. Peygamber’in şahsında müminlere tevhid inancına sarılmaları, ahiret bilinciyle hareket etmeleri ve inkârcıların geçici tutumlarından etkilenmemeleri gerektiği telkin edilir. (İbn Âşûr, et-Tahrir, 21/40, 41.)
Surenin ilk ayetlerinde (Rum, 30/1–6.), Mekke döneminde Bizanslılar ile İranlılar arasında cereyan eden savaşlara işaret edilir. Müminler, Ehl-i kitap olan Bizanslıların galip gelmesini temenni ederken müşrikler putperest İranlıların zaferini istemekteydi. Savaşın ilk safhası, Bizanslıların yenilgisiyle sonuçlanmış ve Arap Yarımadası’na yakın bazı bölgeler İranlıların hâkimiyetine girmişti. Bu gelişmeyi kendi inançları adına bir üstünlük vesilesi olarak gören müşrikler, durumu İslam’ın aleyhine bir delil gibi kullanmak istemişlerdi. Bu sebeple nazil olan ayetlerde, birkaç yıl içinde Bizanslıların İranlılara karşı zafer kazanacakları bildirilmiş, bu galibiyetin Allah’ın yardımıyla gerçekleşeceği ve müminleri sevindireceği haber verilmiştir. Bu haber Kur’an’ın gaybî bildirimi olarak bir müddet sonra gerçekleşmiş; Bizanslılar İran’a karşı belirgin bir zafer elde etmişlerdir. (M. Kâmil Yaşaroğlu, “Rûm Sûresi”, TDV İslam Ansiklopedisi, 35/230.)
Devamındaki ayetlerde, ahiret inancının önemi vurgulanır. Bu bağlamda insanların dünya hayatının dış görünüşüne aldanarak yaşadıkları, buna karşılık ahiret hayatına karşı gaflet içinde bulundukları ifade edilir. Kâinatın gelişigüzel değil, belirli bir hikmet ve süreyle yaratıldığı hatırlatılır. Ne var ki insanların çoğu, Rablerine kavuşmayı yani ahireti inkâr etmektedir. Ardından insanlara yeryüzünde gezip dolaşmaları ve geçmiş kavimlerin akıbetlerinden ibret almaları çağrısı yapılır. Zira bir zamanlar kudret ve imkân sahibi olan bu toplumlar, peygamberlerini yalanladıkları için helak edilmişlerdir. Bu uyarıların ardından, kıyamet gününde müminlerin ve kâfirlerin birbirlerinden ayrılacağı, inkârcıların pişmanlık ve ümitsizlik içinde kalacağı; Allah’a koştukları ortakların onlara hiçbir fayda sağlamayacağı belirtilir. Buna karşılık iman edip salih amel işleyenlerin cennetle mükâfatlandırılacağı, Allah’ın ayetlerini ve ahireti yalanlayanların ise büyük bir azaba uğrayacakları bildirilir. (Rum, 30/7-16.)
Müteakip ayetlerde (Rum, 30/17-20.) günün farklı vakitlerinde Allah’ı tesbih etmenin (namaz kılmanın) gerekliliği vurgulanır; bütün övgülerin yalnızca O’na ait olduğu ifade edilir. Tabiatın yaratılışından örnekler verilerek Allah’ın ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarması ve yeryüzünü canlandırması, O’nun varlık ve kudretinin açık delilleri olarak sunulur. İnsanın topraktan yaratıldığı, ardından neslinin çoğalarak yeryüzüne yayıldığı hatırlatılır. 21. ayette, Allah’ın insanların huzur bulmaları için kendi türlerinden eşler yaratması ve aralarına sevgi ile merhamet yerleştirmesi, O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri olarak zikredilir. Devamında göklerin ve yerin yaratılışı, dillerin ve renklerin farklılığı, gece ve gündüzün dönüşümü de Allah’ın kudretinin delilleri olarak ifade edilir. Akleden, işiten ve düşünenler için bu delillerde ibretler olduğu vurgulanır. Nihayet göklerde ve yerde bulunan her şeyin Allah’a ait olduğu, müşrikler yeniden dirilmeyi anlamadıklarından ilk yaratmayı yapan Allah için yeniden diriltmenin daha kolay olduğu vurgulanır. Aslında Allah için kolaylık ya da zorluk söz konusu değildir. Burada insanoğlunun anlaması için kıyas yapılmaktadır. (Rum, 30/22–27.)
Sonraki ayetlerde tevhid inancı müşahhas bir temsille açıklanır. Hz. Peygamber’e müşriklere iltifat etmemesi ve Allah’ın insan fıtratına yerleştirdiği dosdoğru dinin gereklerini yerine getirmesi emredilir. Dinde ayrılığa düşmenin ve gruplaşmanın zararları belirtilir. İnsanların sıkıntı anında Allah’a yönelip rahata erince nankörlük etmeleri eleştirilir. Ardından sosyal yardımlaşma ahlakı ele alınarak akrabaya, yoksula ve yolda kalmışlara yardımın önemi vurgulanır; faizin Allah katında değersiz olduğu, zekâtın ise malı bereketlendirdiği belirtilir. (Rum, 30/28–39.)
Surenin sonraki bölümünde, Allah’ın yaratma, rızık verme, öldürme ve diriltme kudretine sahip tek varlık olduğu tekrar vurgulanır. İnsanların işledikleri kötülükler sebebiyle yeryüzünde fesadın yayıldığı, Allah’ın, yaptıklarının bir kısmını dünyada tattırarak onları tövbe ve ıslaha davet ettiği bildirilir. Rüzgârların bir rahmet müjdecisi olarak gönderilmesi, gemilerin denizlerde yüzmesi ve yağmurla toprağın diriltilmesi gibi kevni olaylar, Allah’ın kudretinin delilleri olarak sunulur. Kıyamet günü insanların inanç ve amellerine göre ayrılacağı, herkesin yapıp ettikleriyle yüzleşeceği, iman edip salih amel işleyenlerin mükâfatlandırılacağı bildirilir. Allah’ın ölü toprağı diriltmesinin, ölüleri diriltmeye delil olduğu ifade edilir. Hz. Peygamber’e, müşriklerin inkârı karşısında teselli verilir; çünkü ölülere işittirmenin, sağırlara duyurmanın ve körleri sapkınlıklarından çıkarıp doğru yola iletmenin mümkün olmadığı bildirilir. Allah’ın davetine ancak iman edenlerin kulak vereceği açıklanır. (Rum, 30/40–53.)
Son bölümde, insanın hayat evreleri hatırlatılır. Buna göre insan, önce zayıf bir yapıda yaratılır; ardından güç kazanır, nihayetinde ise yeniden güçsüzlük ve yaşlılık evresine girer. Kıyamet günü geldiğinde, suçluların dünyada kısa bir süre kaldıklarına yemin edecekleri haber verilir. Buna karşılık, kendilerine ilim ve iman verilen kimselerin onlara, bu günün Allah’ın vadine uygun olarak gerçekleştiğini hatırlatacakları belirtilir. Kıyamet günü zalimlerin ileri süreceği mazeretlerinin fayda etmeyeceği, Allah’ı razı edecek ameller işlemeye yönelik taleplerinin de artık kabul edilmeyeceği ifade edilir. Kur’an’da insanlara her türlü örneğin sunulduğu, fakat inkârcıların hiçbir mucizeyle ikna olmayacakları belirtilir; bu tutumlarının kalplerinin mühürlenmesine neden olduğu bildirilir. (Rum, 30/54–59.) Surenin son ayetinde, Hz. Peygamber’e Allah’ın vadinin mutlaka gerçekleşeceği bildirilir. Bu nedenle sabırlı olması istenir ve kesin bir inanca sahip olmayan kimselerin, onu tedirginliğe sevk etmemesi gerektiği hatırlatılır. (Rum, 30/60.)