Makale

MÜSLÜMANLAR İÇİN YENİ BİR BAŞLANGIÇ HİCRET

MÜSLÜMANLAR İÇİN
YENİ BİR BAŞLANGIÇ
HİCRET

Hayriye AYDIN
Tekirdağ İl Müftü Yardımcısı

Hicret, Resulullah Muhammed’in (s.a.s.) Mekke’den Medine’ye yaptığı kutsal yolculuktur. Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicreti, sadece İslam tarihindeki değil, dünya tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biridir. Hicret, Müslümanların özgür bir şekilde dinlerini yaşama ve yayma imkânına sahip olduğu bir sürecin başlangıcıdır.
Mekke’de Müslümanlar, tebliğ ettikleri İslam dini nedeniyle çeşitli zulümlerle karşılaşmışlardı. Resulullah (s.a.s.), müminlerin bu baskılardan kurtulmaları ve İslam’ın daha geniş bir alanda yayılabilmesi için Medine’ye göç etmeyi planladı. Bu karar, Cenab-ı Allah’ın emirleri doğrultusunda alındı. Allah Resulü, “Rabbim! Girilecek yere doğrulukla girmemi, çıkılacak yerden de doğrulukla çıkmamı sağla, bana tarafından yardımcı bir güç ver!” (İsra, 17/80.) niyazıyla hayatındaki önemli geçişlerde Allah’ın rehberliğine ve yardımına olan ihtiyacını dile getirirken diğer yandan hicret, ayet-i kerimelerde bir ibadet ve mücadele olarak değerlendiriliyordu. (Âl-i İmran, 3/195; Nahl, 16/110.)
Hicret sırasında Resulullah ve yakın arkadaşı Hz. Ebubekir, dikkat çekmemek için zor ve gizli bir yolculuk gerçekleştirdiler. Sevr Mağarası’nda geçirdikleri süre, onların imanına ve sabrına dair güçlü bir örnek teşkil eder. (Tevbe, 9/40.) Medine halkı, hicret eden Müslümanları büyük bir misafirperverlikle karşıladı ve “ensar” olarak bilindi. Bu kardeşlik, İslam toplumunun temel taşlarını oluşturdu. “Eğer hicret olmasaydı ben mutlaka ensardan biri olurdum. Eğer insanlar bir dere ya da dağ yoluna girseler, ben ensarın gittiği dere veya dağ yoluna girerdim.” sözleriyle Allah Resulü fedakârlıkları sebebiyle ensarı takdir ediyordu. (Buhari, Temenni, 9; Müslim, Zekât, 139.)
Hicret sonrası Medine’de ilk İslam devleti kuruldu. Resulullah, burada toplumsal ve siyasi düzeni tesis eden uygulamalara öncülük etti. Ayrıca, Hz. Peygamber’in hicret ettiği yılın 1 Muharrem’i Hz. Ömer’in halifeliği esnasında İslam takviminin başlangıcı olarak kabul edildi ve Müslümanlar için bir birlik ve diriliş sembolü oldu.
Hicret, Müslümanlar için derin bir manevi, tarihî ve toplumsal anlam taşır. Bunun neden önemli olduğu ve ne ifade ettiği birkaç açıdan ele alınabilir. Hicret, Allah’a olan tam teslimiyetin ve inancın bir göstergesidir. “İman edip de hicret edenler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihat edenler ve onları bağırlarına basıp yardım edenler birbirlerinin yâr ve yakınlarıdır. İman edip de hicret etmeyenlere gelince, göç edinceye kadar onlarla aranızdaki bağ (yakınlık) sebebiyle hiçbir sorumluluğunuz yoktur. Sizden, dinlerini korumak için yardım isterlerse, aranızda antlaşma bulunan bir topluluğa karşı olmamak üzere yardım etmeniz gerekir. Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.” (Enfal, 8/72.) Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ve Müslümanlar, inançlarını korumak uğruna evlerini, mallarını ve alışık oldukları toplumu terk ettiler. Bu fedakârlık, Müslümanlar için iman ve Allah’a olan bağlılığın ne kadar güçlü olması gerektiğini ifade eder.
Medine’ye hicret, Müslümanlar arasında güçlü bir kardeşlik ve dayanışma ruhunun sembolüdür. “Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Haşr, 59/9.) Ensar ve muhacirler arasındaki yardımlaşma, toplumsal bağların nasıl inşa edilmesi gerektiğine dair örnek bir davranış sergiler. Bugün hicret, Müslümanlar arasında birlik ve beraberliğin sembolüdür.
Hicret, özgürce ibadet etme ve tevhid ilkesinin bir göstergesi olması açısından da büyük önemi haizdir. Mekke’de zulüm gören Müslümanlar, Medine’de dinlerini özgürce yaşama imkânı buldular. Hicret, İslam’ın daha geniş bir coğrafyada yayılması ve Müslümanların Allah’ın emirlerini yaşama fırsatı bulmaları için bir dönüm noktası olmuştur.
Hicret sonrasında Medine’de İslam devleti kuruldu ve ilk toplumsal düzenlemeler gerçekleştirildi. Bu, Müslümanların organize bir şekilde bir arada yaşamalarının başlangıcı oldu. Adalet, eşitlik ve ahlak ilkeleri üzerine kurulu bir devlet örneği sergilendi.
Hicret, Müslümanlar için zorluklar karşısında sabır, azim ve direnişin de bir ilham kaynağıdır. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) hayatındaki bu olay, bugün hâlâ Müslümanlara rehberlik eder ve zorlukların üstesinden gelebilme noktasında örnek teşkil eder.
Sonuç olarak hicret, sadece tarihte gerçekleşmiş bir olay değil, aynı zamanda inanç ve mücadeleyle dolu bir yolculuktu. Resulullah’ın önderliğinde gerçekleşen bu hareket, Müslümanların birlik, dayanışma ve Allah’a olan teslimiyetini pekiştirdi. Hicret, zulümden adalete, güvensizlikten güvene, dağınıklıktan birliğe yapılan manevi bir yolculuğu da simgeler. Müslümanlar için hicret, gerektiğinde inançları uğruna her türlü fedakârlığı göze almanın, zorluklar karşısında direnmenin ve Allah’a tevekkül etmenin en güzel örneklerinden biridir. Yeni başlangıçlar yapma, daha iyi bir gelecek inşa etme ve İslam’ın evrensel mesajını yayma çabasının da sembolüdür. Hicretten dersler çıkararak Allah’a olan bağlılık ve toplumsal dayanışmayı hayatımızda sürdürmek oldukça kıymetlidir.