NİYETLE BAŞLAYAN TAKVAYLA YÜKSELEN İBADET KURBAN
Dr. Halil KILIÇ
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
مَا عَمِلَ ابْنُ آدَمَ يَوْمَ النَّحْرِ عَمَلًا أَحَبَّ إِلَى اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ مِنْ هِرَاقَةِ دَمٍ، وَإِنَّهُ لَتَأْتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِقُرُونِهَا وَأَظْلَافِهَا وَأَشْعَارِهَا، وَإِنَّ الدَّمَ لَيَقَعُ مِنَ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ بِمَكَانٍ، قَبْلَ أَنْ يَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ، فَطِيبُوا بِهَا نَفْسًا.
“Âdemoğlu, Kurban Bayramı gününde Allah Teâlâ’nın katında kurban kesmekten daha sevimli bir amel işleyemez. Şüphesiz ki kurbanlık hayvan, kıyamet günü boynuzlarıyla, tırnaklarıyla ve kıllarıyla (tam hâliyle) gelir. Onun kanı yere düşmeden önce Allah katında yüce bir makama ulaşır. O hâlde kurbanınızı gönül hoşnutluğu ile kesin.”
(Tirmizi, Edahi, 1.)
Kurban ibadeti, İslam’ın sembollerinden (şiâr) biridir ve insanlıkla yaşıt bir ibadettir. Sadece et ihtiyacını karşılamaya yönelik olmayan bu ibadet, Kitap ve sünnetle sabit, müminleri Allah’a yakınlaştıran, dayanışmayı ve paylaşmayı güçlendiren; çok boyutlu bir ibadettir. Hiç şüphesiz her yıl binlerce ailenin evine bereket ve huzur taşıyan bu ibadet, farklı boyutlarıyla hayatımızın tam ortasında yer almakta ve pek çok açıdan bizlere eşsiz mesajlar vermektedir.
İşte bu mesajlardan bazıları:
Kurban, kulun Allah’a yakınlaşmasını sağlar
Kurban, kelime anlamı olarak “yaklaşmak, yakın olmak” demektir. Kurban ibadetinin en temel hedeflerinden biri de kulun Rabbine yakınlaşmasını sağlayarak takva mertebesine erişmesidir. Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’ın kullarına şah damarından daha yakın olduğunu açıkça ifade etmektedir. (Kaf, 50/16.) Rabbinin kendisine bu kadar yakın olduğunu bilen kul, “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’am, 6/162.) diyerek kurbanını keser ve bu ibadetle Rabbine yakın olma arzusunu ilan eder. İşte bu yüzden Yüce Allah, “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız ulaşır.” (Hac, 22/37.) buyurmuştur. Bu yönüyle kurban, Allah’a olan gönül bağının en somut ve samimi göstergesidir. Sadece kalben değil, fiilen de O’na teslim olunduğunun beyanıdır.
Kurban, fedakârlıktır ve önemli bir infak vesilesidir
Kurban, esasında sahibinin gözünde kıymetli olan şeylerden birinin, Allah rızası için feda edilebilmesidir. Bu sebeple kurban edilecek hayvan, belli kusurlardan arınmış olmalı; gözden çıkarılmış bir hayvan Allah için kurban edilmemelidir. Nitekim tâbiînin önemli simalarından biri olan Urve bu hususta evlatlarına şöyle nasihatte bulunmuştur:
“Evlatlarım! Hiçbiriniz şerefli dostlarınıza layık görmediğiniz hayvanları Allah için kurban olarak takdim etmesin! Çünkü Allah, şereflilerin en şereflisi ve en iyisine layık olandır.”
(Muvatta, Hacc, 147.)
İşte bu fedakârlık, yani sahip olunan kıymetli bir malı Allah yolunda ayırmak, cimrilik duvarlarını yıkar. Öte yandan kurban, bir anlamda “elde tutulanın değil, gönül hoşnutluğuyla dağıtılanın kalıcı olduğunu” zihinlere nakşeder. Böylece Müslüman, dünyaya sıkı sıkıya bağlanmak yerine Allah’a teslimiyeti hayatının merkezine alır.
Kurban, her canın emanet olduğunu hatırlatır
İslam’a göre hayat, Allah tarafından bahşedilen kıymetli bir emanettir. Bundan dolayı insan ne kendi canına ne de bir başkasının canına kıyabilir. Aynı şekilde meşru bir amaç olmaksızın bir hayvanın canına da kastedemez. İşte kurban, Allah’ın verdiği bir canın ancak O’nun tarafından veya O’nun izniyle alınabileceği hakikatini açıkça göstermektedir. Bu yüzden bir Müslüman kurbanını “Bismillahi Allahuekber” diyerek keser. Bu cümleyle aslında şunu söyler:
“Allah’ım! Bu hayvana can veren sensin. Esasında senin verdiğin bir canı benim alma had ve yetkim yoktur. Sadece ve sadece Sen’den aldığım izinle ve Senin adınla ben bu hayvanı kesebilirim.”
Kurban, mahlukatın insanlığın hizmetine sunulduğunun göstergesidir
Kur’an, yaratılmışlar arasında “en mükerrem varlık” olarak tanımlar insanı. (İsra, 17/70.) Bu mükerremlik, insanın diğer varlıklarla kurduğu ilişkiyi düzenleme sorumluluğunu da beraberinde getirir. Kurban ibadeti hayvanların da insanın hizmetine sunulduğunun bir göstergesidir. Şüphesiz ki hayvanlar da Allah’ın insanlara verdiği nimetler arasındadır. Bu hakikat, Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir: “Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik. (istifadenize sunduk)” (Hac, 22/36.)
Ne var ki insanın emrine amade kılınan hayvanlar tarih boyunca yeri gelmiş insandan daha kutsal ve dokunulmaz kabul edilmiştir. Oysa hayvanı insanın üstünde konumlandıran ya da insan canını ikinci plana iten anlayışlar, yaratılış düzenindeki ilahi hikmeti ters yüz etmektedir. İşte kurban, bu yönüyle varlık hiyerarşisine riayet edildiğinin de bir göstergesidir.
Kurban, paylaşmak ve kardeşliktir
Bir müminin malını gönül hoşnutluğuyla ihtiyaç sahipleriyle paylaşması, hem bireysel nefis terbiyesi hem de toplumsal huzur ve refahı sağlayan bir davranıştır. Bu yönüyle kurban, yardımlaşma ve kardeşlik ruhunu pekiştirmek suretiyle sosyal yönü güçlü olan bir ibadettir. Nitekim Hz. Peygamber kurban etinin üçe bölünmesini bir kısmının kurban kesen aileye, bir kısmının ikram etmek üzere misafir ve akrabalara, bir kısmının da ihtiyaç sahibi kimselere ayrılmasını tavsiye etmektedir. Bu taksimat, zengin ile yoksul arasındaki uçurumu azaltır, paylaşma kültürünü canlı tutar. Toplumsal yardımlaşmanın en güzel örneklerinden biri olan kurban paylaşımı, İslam kardeşliğinin de somut bir ifadesidir.
Sonuç olarak kurban, sadece bir hayvanı kesmek değildir; aslında nefsimizi bıçak altına yatırmak, dünya sevgisini kalbimizden ayıklamaktır. Bu ibadetle Rabbimize yaklaşır, paylaşarak kardeşliğimizi pekiştiririz. Unutmayalım ki; Allah’a ulaşan ne ettir, ne kandır. O’na ulaşan, bizim ihlasımız, bizim takvamızdır. O hâlde kurbanlarımızı gönül hoşnutluğu, ihlas ve samimiyetle, Allah’ın rızasına nail olmak için keselim. Rabbim, kestiğimiz kurbanları makbul, niyetlerimizi halis, bayramımızı bereketli eylesin. (Âmin)