HAYATIM TEKNOLOJİ
Merve YURTSEVER
Zaman akıyor ve kavramlar zamana ayak uyduruyor. Oysa kavramdan öte gerçekler var hayatta. Aile bunların en başında geliyor. Var olan düzeninin bozulmaması ve korunması, üzerinde önemle durulması gereken hassas çizgilerden biridir. Fakat yaşam içinde, fark edemediğimiz bir seyirde, davranışlar hatta inançlar değişime uğruyor. Öyle bir hâl alıyor ki kimi zaman hızla kimi zaman ağır ağır hissedemediğimiz bir şekilde... Tehlike büyük ve ne yazık ki bu tehlikeyi iş işten geçtikten sonra fark edebiliyor hâle geliyoruz. Çünkü insanız. Çünkü biz de sistemin kurbanıyız.
Peki, neye kurban oluyor aile sistemi? Tabii ki çağımızın vazgeçilmezi dijitalleşmeye... Hayatımız teknolojiye bağımlı hâle gelmişken ondan kopmadan ancak tedbirli yaklaşarak aile birliğini korumanın önemine dikkat etmek zorundayız. Aile toplumdur, bu yüzden önemlidir ve özellikle bu yüzden de gelişen zamanda, değişen seyri irdelenmelidir. Zira bildiğimiz aile özüne aykırı yeni bir aile kavramı oluşmaktadır ve ne yazık ki bu bizim kültürümüzün yansıması olmaktan çok uzaktır. Günümüzde ayıplar artık ayıp olmaktan çıkmış, her şey doğal ve olağanlaşmıştır. Göz gördüğüne alışır. Milyonlarca beğeni alan, sapkın video içeriklerinin içinde akan bireylere artık her şey normal gelmektedir. Buna bugün “dur” demezsek yarınlar bildiğimizin çok dışında olacaktır. Fark etmeliyiz ki teknolojinin özünde internet, faydalı olduğu kadar ciddi bir tehlikedir ve bunun önüne geçebilecek en etkili yol da öncelikli olarak aile iç denetimiyle mümkün olacaktır. Ahlakın, dinin, kültürün yıkımının ilk adımı ailededir. Aile, hem ilk kaledir hem son kale. Mesela bayramlarda tatil köylerine giden çekirdek aileler, iç acıtan gerçeğimiz olmuştur. Günümüz ailelerine baktığımızda, dedelere akıllı telefon alarak “çevrim içi” bayram trafiğine katmak yeterli gelmektedir. Çocuklar için bayramlar, ceplerinin daha çok harçlıkla dolduğundan ibaret kalmamalı, kültürümüz tekrar canlanmalıdır. Aile birliği teknolojiye kurban edilemeyecek kadar değerlidir.
Kapitalist sistemin vazgeçilmezi olan teknoloji, üretime ilişkin bilgi birikimi, bunun denetlenmesi, işlenmesi, iletilmesi gibi amaçlarla oluşturulan araç gereçlerin ve yöntemlerin tümünü kapsayan uygulama bilgisi olarak tanımlanır. Kapitalist sistemde rekabet en belirgin unsurdur. Sosyal medya platformlarında diğerlerinden daha çok beğeni almak da bu rekabetin bir parçasıdır. Teknoloji, bahsettiğimiz rekabette hem kolaylaştırıcı hem de artırıcı bir rol oynar. Günümüzde hayatımızın her alanını kaplamış durumdadır. Bunu elbette kötü bir durum olarak addetmiyor, dengede tutulması gerektiğini savunuyoruz. Zira bir tıkla insan hafızasının tutamayacağı milyonlarca veriyi aynı anda önümüze sunan bir sistemi hayatına almayı kim reddedebilir ki... Hız ve haz çağında yaşadığımız gerçeğiyle düşünürsek şüphesiz süregelen sistemi inkâr etmek akıllıca bir şey değil. Gel gör ki buna tamamıyla teslim olmak da akıl kârı değil ya da olmamalı. İnsan kolaya çabuk meyleder. Bu yüzden eğrisini, doğrusunu bir arada sunmak beynimizin haz mekanizmasının hoşuna gitmese de mantığımız ağır basacaktır diye düşünüyorum.
Teknolojinin getirisi dijitalleşen yaşam alanları insanın en çok cezbedildiği nokta olabilir. Dijital serüvenimizin başkahramanı da internettir. İnternet aracılığıyla tüm toplumsal yapımız değişmiş durumda. Değer yargılarımız kaybolmuş, hissiz, bencil, duygusal körlük yaşayan, akım peşinde koşmaktan ne hâle düştüğünü fark edemeyen, algıları kapanmış bir hâle dönüşmüş olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmeliyiz. Özüne dönüş ancak fark edişin ardından gerçekleşebilir. Beğenilme arzusuyla kuşanmış, ötesi için çabalamayı anlamsızlaştırmış duruma geldiğimizin idrakine varmalı ve harekete geçmeliyiz. Tek tıkla oturduğu yerden alışveriş yapmak bir çeşit tembellik sayılabilir. Her veriyi kendinde tutan bir sistem içinde ezber yapmanın gereksizliğiyle hafızaları paslanan insanlar yığını birikmektedir. Evet, maalesef bunlar üzücü gerçekler fakat internetin hayatımızdan çıkması mümkün değildir, lakin sınır koyulması elzemdir. En başta yaş sınırlaması olmaması, çocuklarımız için tehlike sinyalleri verirken aile birliğine de ciddi zararlar vermektedir. İnternet araç olmaktan çıkıp yaşam amacına dönüşmüş durumdadır. Teknolojinin, insan hayatında vazgeçilmeyecek bir yer almasının adına “nomofobi” denilmektedir. Görüldüğü gibi girdiğimiz sanal çağda bu artık hastalık boyutunda hastanelerde tedavi altına alınan bir durum oldu. Tıpkı uyuşturucu madde, sigara, alkol bağımlılığı gibi teknoloji bağımlıları için de tedavi yöntemleri geliştirildi.
Bir araştırmaya göre günümüz gençliği, her güne 10 saat 45 dakikalık medya içeriği sığdırıyor. Üstelik bu sürenin, gençlerin ebeveynleriyle geçirdikleri zamanın üç katından daha fazla olduğunu da belirtiyor. İçler acısı değil mi? Birkaç yıl önce nomofobik kişilerle yapılan bir çalışmada, yoğun soru yağmuruna tutulan deneklerin fonksiyonel beyin MR’ları çekilmiş. Beyin MR’ları, soruları yanıtlayan deneklerin cevabı bildiğini gösterse de yine internet arama motoruna başvurdukları gözlemlenmiş. Buradan, insanın internet bağımlılığı öyle bir noktaya gelmiş ki kendine olan güvenini dahi yitirmiş sonucunu çıkarabiliriz. Özgürlük söylemlerinin havada uçuştuğu çağımızda, insanoğlu kendi ürettiği teknolojinin kölesi olmuş durumda değil mi, sorusu ister istemez akıllara oturur oldu. Sorular, sorunlardan doğsa da değişim, eylemlerle gerçekleşir. O hâlde ne yapılabilir, noktasına odaklanmak gerek.
İnternetin de tıbbi açıdan bir bağımlılık olarak kabul gördüğünü belirtmiştik. Yapılan bir araştırmada, teknoloji bağımlılığında, kişinin internetsiz kalmayı denemesi çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanıp devamında ise öncekinden daha fazla bağımlı olduğu görülmüştür. Mobil cihazlardan ayrı kalındığında sinir, stres ve saldırgan tavırlar gün yüzüne çıkmaktadır. Meseleye edinilen veriler bağlamında baktığımızda, özellikle gençlerimiz açısından, bu aşamaya gelmeden kontrol altında tutabilmenin yollarına bakmak, onları bilinçlendirerek öğretmek zorunda olduğumuz açıkça ortadadır. Kişilerin telefonu iletişim aracı olarak değil, sosyal medyaya erişim için kullandıkları aynı araştırmada belirlenmiştir. Şüphesiz bu gösteriyor ki beğenilme ve takdir edilme arzusu insanları bağımlılığa sürükleyen ana meseledir. Sosyal medya mecraları bir nevi mutlu olmak için kullanılmaktadır. O hâlde kişilerin yeterince takdir edilmediği sonucuna ulaşabiliriz. Birbirimizi, bilhassa çocuklarımızı takdir etmenin, mutluluk yolunda önemli bir adım olduğu ortada. Çocuklara güzel ahlaktan daha hayırlı bir miras bırakılmayacağını tembih eden Peygamber Efendimizi daha çok hatırlamalıyız. Nasihatlerinin üzerinde düşünerek bu nasihatleri hayata geçirmeliyiz. Ev düzenini mükemmelleştirmektense insan yetiştirmenin mükemmelliğini ön planda tutmanın daha değerli olduğunu, sözden öte idrak etmeliyiz. Böylece yeterli doyuma ulaşan birey sosyal medyanın sahte mutluluğuna sığınmak zorunda kalmayacaktır.
Öte yandan bu bağımlılığın sihirli bir değnekle hayatımıza konmadığı gerçeğine de değinmek gerek. Çocukluk çağına kadar indiğimizde, işlerini yetiştiremeyeceği için eleştirileceği kaygısıyla çocuklarının eline telefon veren anneler mi suçludur, onlara anlayışlı davranmayan babalar ya da aile büyükleri mi? Esasen suçlu aramak da başlı başına bir sorundur. Çünkü yaşamın akışında her şey birbiriyle bağlantılı ilerlemektedir. Uyuşturucu bağımlısı olduğunu bildiğimiz, evinde her türlü kötü alışkanlığın yaşandığı bir komşumuz olduğunu var sayarsak işlerimizi yetiştirebilmek adına çocuğumuzu hangimiz o komşuya emanet edebilir ki? Çocuklarımızın eline oyalansınlar diye verdiğimiz teknolojik cihazların da o komşudan hiçbir farkı yoktur. Üstelik çok daha sinsidir. Etkilerini fark ettiğimizde iş işten geçmiş olacaktır. Tabii ki o noktada da mücadele edilecektir fakat şüphesiz ki çok daha zahmetli ve yıpratıcı olacaktır. Çocuklarımızın en yakın arkadaşlarının kötü alışkanlıklara sahip kişilerden oluşmasını istemediğimiz gibi internetin de en yakın dostları olmasının önüne geçmeliyiz.
Doğan Cüceloğlu, Geliştiren Anne-Baba isimli kitabında, insanın kendisi için güçlü tanığa ihtiyaç duyduğundan bahsederek; “Kimin gözünde önemli, kabul edilebilir, değerli, güvenilir, sevilmeye layık ve saygıya değer olmak istiyorsunuz? İşte sizin güçlü tanığınız o kişidir.” der. Çocukların, anne, baba ve öğretmenden sıyrılarak sosyal medyayı hayatlarının güçlü tanığı hâline getirmelerinin önüne geçmeliyiz. İnsan, azda düzelir, azda bozulur. Yani alışkanlıklar yavaş yavaş değişir. Az da olsa istikrarla yapmak gerekir. Bir şeyi hayatımıza geçirmek ya da hayatımızdan çıkarmak istiyorsak azar azar, istikrarla devam etmeliyiz. Aile bütünlüğünü korumak, teknolojinin kurbanı olmaktan kurtarmak için azar azar ve yılmadan alışkanlıklarımızın yerini güzelliklerle doldurabilmek belki de ilk ve en önemli adımdır.