MESCİD-İ AKSA
Betül ALTUN ERİNCİK
Mescid-i Aksa, Kudüs’ün eski şehrinin güneydoğusunda, tarihî şehrin altıda birini kaplayan ve etrafı surlarla çevrili 144.000 m²’lik alanın adıdır. Bu mukaddes arazi, İslam medeniyetinin farklı dönemlerine ait Kubbetü’s-Sahra, Kıble Mescidi ve Mervani Mescidi gibi yer altı ve yer üstü mescitlerinin yanı sıra kubbe, minare, medrese, revak, çeşme, sebil ve benzeri 200’ü aşkın tarihî yapıyı ve zeytin ağaçları ile bezeli açık alanları barındırır.
Mekke’ye olan uzaklığı dolayısıyla “en uzak mescit” anlamına gelen “el-Mescidü’l-Aksa” ve kutsallığına atıfla ilk kuruluşundan bu yana “mukaddes ev” manasındaki “el-Beytü’l-Makdis” isimleriyle anılan bu mübarek mescit, üzerinde yükseldiği şehre kendi adını vermiştir. Kur’an-ı Kerim’de, Mescid-i Haram ile birlikte adı açıkça anılarak yüceltilen iki mukaddes mabetten biri olan Mescid-i Aksa (İsra, 17/1.), hicretin 16-17. ayına kadar, yaklaşık on dört yıl boyunca İslam’ın ilk kıblesi olmuştur. Aynı zamanda, ziyaret edilmesi tavsiye edilen en faziletli üçüncü mescit (Buhari, Mescidü Mekke 1, 6.) ve yeryüzünde Kâbe-i Muazzama’dan sonra inşa edilen ikinci mabet olma şerefini haizdir. Bereketin kaynağı ve merkezi olan bu mübarek mekân, peygamberlerin namazgâhı, Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) isra yolculuğunun menzili ve miraç hadisesinin başlangıç noktasıdır.
Yeryüzünde insanların ibadet etmesi için inşa edilen ilk mabet olan Kâbe-i Muazzama’dan kırk yıl sonra (Buhari, Enbiya, 10, 40.), onunla benzer bir yapı ve forma sahip olacak şekilde ve temelleri Kâbe’ye yönelerek (kıble cihetinde) inşa edilen Mescid-i Aksa, ilk çağlarından itibaren bir tevhid merkezi ve İslam kimliğinin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Hz. Süleyman tarafından temellerinden yeniden inşa edilen bu mübarek mescit tarih boyunca istila, yağma ve yıkımlara maruz kalmış; Hz. Süleyman’ın inşa ettirdiği mescitten geriye hiçbir şey kalmamıştır. M.S. I. yüzyıldan itibaren, şehrin 638 yılında Hz. Ömer tarafından fethine kadar yaklaşık altı asır boyunca moloz ve yıkıntılar altında atıl hâlde kalan bu kutsal alanda ilk kez Hz. Ömer, güney kısmına tesadüf edecek şekilde Mescid-i Nebevi büyüklüğünde 3000 kişilik ahşap bir mescit inşa ettirmiştir.
Emevi Halifesi Abdülmelik b. Mervan, Aksa arazisi üzerinde mimarisi, dekorasyonu ve tezyinatıyla erken dönem İslam sanatının en ihtişamlı örneklerinden biri olan Kubbetü’s-Sahra’yı (686-691) inşa ettirmiştir. Bu görkemli yapıyı, Kıble Mescidi, Mervani Mescidi, Ömer Mescidi ve Burak Mescidi takip etmiştir. Emeviler, bölgeyi baştan sona yeniden ihya etmiş; onlardan sonra bölgeye hâkim olan Abbasilerden Eyyubilere, Memlüklerden Osmanlılara kadar bütün İslam devletleri, Mescid-i Aksa külliyesini farklı yapı ve eserlerle süslemişlerdir.
Günümüzde Mescid-i Aksa’nın yönetimi, bakımı ve korunması, Ürdün Krallığı Vakıflar, İslami İşler ve Mukaddesat Bakanlığı’na bağlı bir vakfın yetki ve sorumluluğu altındadır. Ancak Mescid-i Aksa’yı da içine alan Doğu Kudüs, 1967’den bu yana İsrail’in işgali altında bulunmaktadır. Mescid-i Aksa’nın kapıları, İsrail askerlerinin gözetim ve denetimi altında olup sık sık Filistinlilerin Aksa’yı ziyaretleri kısıtlanmakta ve engellenmektedir. Süleyman Mabedi’nin kalıntılarına ulaşma bahanesiyle Mescid-i Aksa’nın altında yürütülen kazı çalışmaları, Müslüman kimlik ve bilincinin kurucu sembollerinden biri olan bu kutsal mabedin yapısal bütünlüğünü tehlikeye atmakta ve onu yıkılma riskiyle yüz yüze bırakmaktadır.