Makale

DİJİTAL DÜNYANIN UNDUKLARI FIRSAT MI, RİSK Mİ?

DİJİTAL DÜNYANIN UNDUKLARI
FIRSAT MI, RİSK Mİ?

M. Cüneyd ÇİĞDEMLİ
DİB Başkanlık Müşaviri


İnsanoğlunun yeryüzündeki serüvenine her geçen gün yeni hikâyeler eklenirken son yüzyılda yaşanan teknolojik gelişmelerle birlikte ortaya çıkan dijitalleşme, bu hikâyenin en önemli dönüşümlerinden biri olarak satırlardaki yerini alıyor. Önceleri zaman alan ve emek isteyen süreçler, şimdi parmaklarımızın ucunda anlık çözümlerle sonuçlanıyor. Bir bilgiye ulaşmak için kütüphaneleri gezmek, kitaplara ulaşmak yerine birkaç saniye içerisinde bir bilgi denizine erişebiliyoruz. Bu anlamda sınırları kaldıran dijitalleşme, dünyanın her bir köşesini birbirine bağlayan görünmez bir ağ ördü.
Dijital dünyayı, salt bir teknoloji devrimi olarak görmek eksik bir değerlendirme olur. Zira bu durum, iletişimden eğitime, ticaretten sanata, kültürel birikimden dinî yaşantıya kadar her alanda büyük bir dönüşümün önünü açtı ve insanlığı bambaşka bir zamanın içine çekti. Dijital mecralarda varlık göstermek, günlük yaşantının vazgeçilmez bir parçası ve bir yaşam tarzı hâline geldi.
Sabahları telefonlarına düşen bildirimlerle güne başlayan insanlar, iş hayatındaki dijital çözümlerle yaşama devem ediyor ve akşamları sosyal medya platformlarının sonsuz kaydırma (infinite scroll) girdabında günü tamamlıyor. Alışkanlıklar, algoritmaların kıskacında şekillenirken ihtiyaçlar online alışveriş sitelerinden karşılanıyor ve sevdikleriyle ekranlar aracılığıyla iletişim kurmak insanların artık günlük rutininin bir parçası oluyor. Teknolojinin sunduğu yenilik, insanın kendisiyle, çevresiyle ve dünyayla kurduğu bağı yeniden şekillendiriyor.
Bu dönüşümün en önemli boyutlarından birini de hiç kuşkusuz iletişim süreçleri oluşturuyor. Sınırları ortadan kaldıran, uzakları yakınlaştıran teknolojiler, iletişime yeni anlamlar kazandırıyor. Haberleşme süreçleri saniyeler içinde ve hayret verici seçeneklerle gerçekleşiyor. Çevrim içi bir toplantı ortamında farklı yerlerdeki insanlar âdeta bir masa etrafında buluşabiliyor. Dünyanın bir ucunda paylaşılan bir mesaj, bir fotoğraf veya bir video çok kısa bir süre içerisinde dünyanın diğer bir ucunda yankılanıyor. Farklı toplum ve kültürler arasındaki dil sorununu bile çözecek yazılımlar, neredeyse tercüman ihtiyacını ortadan kaldırdı. Bütün bu gelişmeler, iletişimi küresel ve daha kapsamlı bir noktaya taşıyor.
Dijital dünyada en yaygın kullanılan sosyal medya platformları, insanların bir araya gelerek birlik oluşturduğu bir zemin hâlini de alabiliyor. Özellikle son bir yılda Gazze’de soykırıma uğrayan mazlumların feryadının sadece kendi çevresinde kalmayarak küresel bir çığlığa dönüşmesi bir örnek olarak karşımızda duruyor. Tabii sosyal medya platformlarının yapmış olduğu kısıtlamaları da hatırda tutmak bu değerlendirme açısından önemlidir. Diğer taraftan doğal afetlerden sosyal adaletsizliklere birçok farkındalık çalışması bu dijital ortamda hızla karşılık buluyor. Yardım çığlıkları, umut ışığına dönüşebiliyor.
Sağladığı imkânlarla hayatı yeni bir boyuta taşıyan gelişmeler, beraberinde ciddi riskler de getiriyor. Bireysel alışkanlıklarımızı, sosyal ilişkilerimizi ve toplumsal rollerimizi yeniden şekillendiriyor. Örneğin ekranlarla olan sıkı temas, yüz yüze iletişimdeki samimiyeti zayıflatırken dikkat edilmediği takdirde sosyal ilişkilerimizi de sanal bir çerçeveye hapsedebiliyor. Bu durum dijital dünyayı dengeli bir şekilde kullanmayı mecbur kılıyor. Aksi hâlde görünürde hayatı kolaylaştıran imkânlar, kendi içinde sınırlılıklara ve yer yer esarete dönüşebiliyor.
Farklı fikirlerin özgürce dile getirildiği, güçsüz seslerin duyulabildiği bu alan, aynı zamanda kutuplaşmanın ve çatışmaların merkezi de olabiliyor. Algoritmaların yankı odalarına hapsettiği insanlar, zamanla farklı görüşlere karşı tahammülsüz bir yaklaşıma sahip olabiliyor. Bu kutuplaşma, toplumsal barış açısından tehlike barındırıyor.
Mahremiyete dair taşıdığı tehditler sosyal medyanın bir başka olumsuz yanını ortaya koyuyor. Beğenilmenin ve onaylanmanın bireye verdiği ayartıcı haz, onu çoğu zaman bu tehlike karşısında savunmasız bırakabiliyor. Bu alanda dikkatsizce paylaşılan bir içerik, bireylerin hayatında onarılmaz izlere sebep olabiliyor. Yayınlanan bir fotoğraf, yapılan bir yorum yahut gönderilen bir video zaman sonra hiç umulmadık bir şekilde karşılarına çıkabiliyor. Dijital dünyada mahremiyetin ve gizliliğin önemini tam olarak fark edemeyen bireyler, özellikle de çocuklar ve gençler bu tehlikeye daha açık hâle gelebiliyor.
Bununla beraber, kullanıcıların dijital ayak izlerini takip ederek verilerini toplayan algoritmalar, bireylerin mahremiyetini daha fazla riske atıyor. Analiz ettikleri bu verileri şirketlere satan sistemler, insanın bütün duygularını ve mahremiyetini bir metaya dönüştürebiliyor. Bu nedenle, sosyal medya kullanan herkesin dijital farkındalığının yüksek olması büyük önem taşıyor. Çünkü hayattaki değerlerden biri olan mahremiyetin kaybedildikten sonra geri kazanılması neredeyse imkânsızdır.
Dijital çağın sunduğu imkân ve taşıdığı riskler, kullanıcılar açısından ihmal edilemez sorumluluklar doğuruyor. İletişimin hız, çeşitlilik ve erişilebilirlik gibi avantajları, ahlaki değerlerle dengelenerek bu dijital dünya daha anlamlı hâle getirilmelidir. Teknoloji, sosyal hayattaki yerini artırmaya devam ederken her birey onun insan odaklılığını kaybetmemesi için çaba göstermelidir. Zira bu çağ, sadece teknolojik gelişimle değil; bireysel, sosyal ve kültürel değişimlerle yaşamı yeniden tanımlıyor.
Dijital dünyanın risklerini bertaraf etmek için bireylere, topluluklara ve kurumlara önemli görevler düşmektedir. Dijital okuryazarlık becerisine sahip olmak her bireyin önceliği olmalıdır. Veri güvenliği hususunda yetkili birimlerin tedbirler alması, bireylerin ise kişisel bilgilerin paylaşımı noktasında bilinçlenmesi dijital dünyayı güven içerisinde kullanabilmek için gereklidir.
Teknoloji kullanımı ahlak, mahremiyet ve eleştirel düşünce boyutlarıyla da ele alınmalıdır. Kullanıcılar, algoritmaların etkisinin farkında olmalı, yankı odalarına hapsolmadan içerikleri ele almalı ve bilinçli hareket etmelidir. Kutuplaşmayı önleyici ve mahremiyeti koruyucu tedbirler alınmalı, hâlden anlamayı esas alan bir iletişim kültürü yaygınlaştırılmalıdır.
Teknolojinin insan ve değer merkezli ele alınması, insan odaklı bir dijital ekosistemi oluşturmayı mümkün kılabilir. Bu da bireylerin, toplumların, yasa koyucuların, teknoloji ve içerik üreticilerinin ortak çabalarıyla oluşturulabilir.