GERÇEK İFLAS EDEN KİMDİR BİLİR MİSİNİZ?
Dr. Halil KILIÇ
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ: “أَتَدْرُونَ مَا الْمُفْلِسُ؟” قَالُوا: الْمُفْلِسُ فِينَا مَنْ لَا دِرْهَمَ لَهُ وَلَا مَتَاعَ، فَقَالَ: "إِنَّ الْمُفْلِسَ مِنْ أُمَّتِى، يَأْتِى يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِصَلاَةٍ وَصِيَامٍ وَزَكَاةٍ، وَيَأْتِى قَدْ شَتَمَ هَذَا، وَقَذَفَ هَذَا، وَأَكَلَ مَالَ هَذَا، وَسَفَكَ دَمَ هَذَا، وَضَرَبَ هَذَا، فَيُعْطَى هَذَا مِنْ حَسَنَاتِهِ، وَهَذَا مِنْ حَسَنَاتِهِ، فَإِنْ فَنِيَتْ ححَسَنَاتُهُ، قَبْلَ أَنْ يُقْضَى مَا عَلَيْهِ، أُخِذَ مِنْ خَطَايَاهُمْ فَطُرِحَتْ عَلَيْهِ، ثُمَّ طُرِحَ فِى النَّارِ. "
Hz. Peygamber (s.a.s.), “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Ashabı, “Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir.” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.), “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekâtla gelir. Aynı zamanda şuna sövmüş, buna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş ve şunu dövmüş bir hâlde gelir. Bunun üzerine iyiliklerinin sevabı şuna buna verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse hak sahiplerinin günahları kendisine yüklenir. Sonra da cehenneme atılır.” buyurdu.
(Müslim, Birr, 59.)
Bu hadisi daha iyi anlamak adına bir anlığına gözlerinizi kapatın ve tahayyül edin:
Kıyamet kopmuş, ahiret hayatı başlamış, şaşmaz adalet terazisi kurulmuş; hak da batıl da ayan beyan belli olmuştur. Hz. Âdem’den kıyamet kopana kadar yaşamış bütün insanlar dirilmiş; hesap vermek ve her şeyin gerçek yüzünü öğrenmek için mizana (hesap yerine) doğru akın akın ilerliyorlar. İmtihan dünyasındaki bazı durumlara bakıp Allah’ın adaletini sorgulayanlar, hiçbir kimseye haksızlık yapılmayacağını ve adaletin mutlak manada ahirette tecelli edeceğini biraz sonra bizzat müşahede edecekler…
Akıbetinin ne olacağı endişesiyle hesap sırasının gelmesini bekleyen her bir kul, kendi derdine düşmüş; kendisine en yakın olanlardan; kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar hâle gelmiştir. (Abese, 80/34-36.) Oysaki o, dünyada iken sözleriyle bu kişiler için canını feda edeceğini, onlar uğruna her türlü dert ve sıkıntıya tahammül edeceğini ifade edip dururdu. Ne var ki adalet terazisini ve hesabın zorluğunu görünce bırakın kendi hanesinden bir sevap vermeyi, “Senin yüzünden günaha girdim!” diyerek yakasına ilk yapışacağı kişiler, belki de bu en yakınları olacaktır.
İşte böyle bir hâletiruhiye içerisindeyken hesap sırası gelen bir kul, telaşa kapılmış ve neredeyse gözleri yerinden çıkacak şekilde dehşete düşmüş bir hâlde, yapıp ettiklerinin amel terazisine konulmasını bekler. Her bir namaz vaktinde kılınmış, hiçbir ramazan orucu aksatılmamış, zekâtlar eksiksiz hesap edilip verilmiş, hac ve umreler yapılmış... Yapılan bu güzel amellerin ağırlığından amel terazisinin sağ kefesi iyice aşağı çökmüş bir hâldedir. Şimdi sıra sol kefeye konulacak günahlara geldi. Günahlar bir bir konuldukça terazinin sol kefesi aşağı, sağ kefesi de yukarı yönde hareket etmeye başlamıştır. Günahlar bitmiş ve sol kefeye konulacak başka da bir şey kalmamıştır.
Ne var ki hesap daha bitmiş değil... Kul hakkı olanlar sıraya girmeye başladı. Sırada, en yakını olan kişilerin yanı sıra hiç tanımadığı kimseler de var. Şaşkınlıkla alacaklılara bakar ve itiraz eder ama itiraza anında şahitlerle ve delillerle cevap verilir.
Hatırlar mısın, dünyadayken sürekli başkalarının hakkına girecek şeyler yapardın. Elinle ve dilinle insanlara zarar verir, trafik kurallarını pek önemsemez, kamu malını kimse görmeden zimmetine geçirir, tanıdık tanımadık herkesle alay ederdin. Dedikodu yapmayı da çok severdin. İnsanların arkasından, “Gıybet etmek gibi olmasın ama…” diye söze başlar ve onların hoşlanmayacağı şeyler söylerdin. Sen evinde çok güzel eğlenirken yaptığın gürültüden dolayı komşunun rahatsız olup olmayacağına aldırış bile etmezdin… İşte o tanıdığın ve tanımadığın kişiler, bugün haklarını almaya geldiler…
Ve alacaklılarla hesaplaşma başlar; her haksız fiilin karşılığı hesap edilerek amel terazisinin sağ kefesinden alınıp alacaklıya verilir. İbadet ve güzel işlerden elde edilen sevaplar alacaklılara ödene ödene tükenir. Ama dünyada hakkı ihlal edildiği için hâlâ sırada bekleyenler vardır. Bütün sevaplar tükenince alacaklıların kendi günahlarının terazinin sol kefesine bırakılması suretiyle hesaplaşma devam eder. Hesaplaşma bittiğinde ortaya çıkan vahim tablo: Amel terazisinin sağ kefesi bomboş bir şekilde havada dururken sol kefesi olabildiğince yere yapışmış durumdadır. Gideceği yer artık belli olmuştur; kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden görevli melekler onu cehenneme doğru sürüklemeye başlamıştır…
İşte bu kişinin hâli, bir gün önce dünyayı satın alacak servete sahip olduğu hâlde bütün servetini kaybedip iflas eden ve başkalarına muhtaç hâle gelen insanın hâlinden daha içler acısıdır.
Öyleyse;
1. Dünya hayatında malımızı kaybetmemek veya iflas etmemek için gösterdiğimiz gayretin daha fazlasını, ahirette tüm sevaplarını kul hakları sebebiyle kaybeden, sevapları borçlarını ödemeye yetmeyince bir de alacaklılarının günahlarını yüklenen gerçek müflislerden olmamak için göstermeliyiz.
2. İbadetlerimizde devamlılık ne kadar önemliyse kul hakkı yememek, her türlü haksız tutum ve davranıştan uzak durmak da o kadar önemlidir. Aksi takdirde bedbaht bir müflis olmamız kaçınılmazdır.
3. Dünyada iflasın neticesi geçici darlık ve sıkıntı iken ahirette iflasın neticesi cennet gibi bir nimetten mahrum kalmak ve can yakıcı bir azaba atılmaktır.