KÖK SALMIŞ BİR ZEYTİN AĞACI
KUTSAL TOPRAKLARDA AİLE
Doç. Dr. Sema ÇELEM
Hacı Bayram Veli Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi
Bu çağın şahidi olarak Filistin ya da Kudüs denince aklınıza ilk gelen nedir? Bir görüntü ya da bir cümle… Aksa’ya baskın yapan işgalci askerler, on iki, on üç yaşında bir çocuğu ters kelepçe götüren ağır silahlı adamlar ya da yol ortasında lastik yakarak ellerinde taş ve sapanlarla direnen gençler mi? Haklısınız. Zihnimizi üzerinde ciddi çalışılmış bir planla şekillendirenler, mukaddes topraklar hakkında bunun ötesinde bir şeyleri hayal etmemize izin vermediler. Yüreklerimize yerleştirdikleri korku, hedefe varmaları konusunda onları cesaretlendirdi. Kudüs’e gidip Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmek istediğimizde aklımıza gelen olumsuz görüntüler ayaklarımıza dolandı ve gitmemize engel oldu. Gidemediğimiz için de oradaki gerçek hayatı deneyimlemekte geç kaldık. Oysa o topraklarda nasıl huzurlu ve canlı bir hayat var, yaşamının merkezine Mescid’i koymuş ne güzel insanlar var! Mescid’i bekleyen ve sürekli Kur’an tilavet eden dedeler, halkasına topladığı gençlerle hadis okuyan ya da hafızlarını dinleyen hocalar... Çocuklarını bebeklikten itibaren Mescid’e taşıyan anneler, vakit namazlarında safları doldurmak için koşan babalar…
Genelde Filistin özelde Kudüs halkı her ferdiyle Aksa’ya hizmet eden kocaman bir aile aslında. Bu ailelerin köklü olanlarının tarihi mukaddes toprakların İslam orduları tarafından fethedildiği dönemlere dayanır. Halidîler, Hüseynîler, Halilîler… Çoğu sahabi soyu olmasının getirdiği sorumluluğu kuşanmış, gereklerini yerine getirme gayretiyle Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya murabıtlık yapan güzel insanlar...
Filistin, fethedildiği 638 tarihinden itibaren İslam medeniyetinin en gösterişli dönemlerine şahitlik etmiştir. Onun yönetimine talip olan Müslüman idareciler ulaştıkları her yerde ibadethanelerin yanı sıra medreseler inşa etmişler, İslam beldelerinden gelen ulema burada hem öğrenci yetiştirmiş hem de eserler kaleme almışlardır. Filistin’in bereketi sadece topraklarının verimliliğinde değil, buradan geçen nebilerin adımlarında ve ilim merkezi oluşunda aranmalıdır. Kadim toprakların bu yönü yaşayan halka da sirayet etmiş, işgalci İsrail’in tutuklama, öğrencilerin sınır dışı edilmesi ya da okuldan atılması gibi engellemelerine rağmen kadın-erkek Filistinliler yüzde doksan oranında okullara kayıtlı bir şekilde eğitime devam etmektedirler. Filistin halkının eğitim düzeyinin yüksekliği, ilgi alanlarının genişliği bölgeyle ilk defa tanışanların dikkatini çekecek düzeydedir.
Bununla birlikte özellikle Batı Şeria’da “utanç duvarı”nın arkasına itilmenin ağır faturası özellikle eğitime yansımakta, zaten uygun koşullara sahip olmayan birçok okul işgalin sebep olduğu olaylar yüzünden sık sık eğitime ara vermek zorunda kalmaktadır. İşte bu yüzden Filistin’de her ev bir okuldur. Yüzyıllık tecrübe bütün Filistinlilere, dünyanın kendilerine biçtiği mülteci rolünü aşmanın en önemli yolunun eğitim olduğunu benimsetmiştir. Anneler evde işgale direnişin nesilden nesle aktarıldığı bir müfredatı işleyen ilk öğretmenlerdir. Filistinli kadınlar, sadece evin içindeki rolleriyle değil, aynı zamanda toplumun hafızasını taşıyan, direnişin ruhunu çocuklarına öğreten bir figür olarak karşımıza çıkar. Kadın burada sadece “anne” değil; babaların ya da oğulların hapislerde tutulduğu bir hayatı ailenin diğer fertlerine yaşanılır kılmaya çalışan bir güçtür. Birçok Filistinli gencin hayatında, direnişin ilk tohumu annesinin dizinin dibinde ekilmiştir.
Eşi ya da evlatlarından birkaçı mutlaka hapishanede olan bu anneler, uzakta olanların acılarına rağmen yüzlerinden tebessümü eksik etmeden hayata devam ederler. Aylardır ilk defa hapisteki oğluyla telefonda konuşmasına izin verilmiş bir anne sizinle karşılaştığında selam verir, onunla konuşmak istediğinizi belirtmişseniz durumu izah eder ve müsaadenizi alarak birkaç dakika yanınızdan ayrılır. Bütün gücünün gözünden süzülen yaşlarla tükenmiş olduğunu düşündüğünüz an gülümseyerek yanınıza gelir. Hâlinizi hatırınızı sorar, az önceki ruh hâlini size asla yansıtmaz. Çünkü siz misafirsinizdir. Hemen “Çay mı, kahve mi?” diyerek sohbeti başlatır.
Filistin’de yaşayanların cömertliği dillere destandır. Bu ister bir aile ziyaretinde ister Aksa’da denk geldiğiniz bir sofrada olsun, hemen fark edilen bir özelliktir. Kudüs’e mahsus olmayan bu durum, gittiğiniz her şehirde aç kalmayacağınızın garantisidir aslında. Özellikle Kudüs’te evler çok küçüktür. Elli metrekareyi geçmeyen bu evlerin minik mutfaklarında yerel yemeklerin pişirildiği kocaman tencereler vardır. Kudüslü bir hanım ya da bir bey Aksa avlusunda gördükleri Müslüman misafirleri mutlaka evlerine davet ederler. Size geleneksel pilavlarını yedirmek isterler. Utanırsınız. Hafızanız bu ailelerin muhtaç ve fakir olduklarına kodlanmıştır. Daveti geri çevirirseniz büyük bir ziyafeti kaçırırsınız. Açılır kapanır bir masaya serilmiş örtünün üstünde kocaman bir tepsi lezzet sizi beklemektedir. Yoğurt, salata ve mevsim meyvelerinden oluşan mütevazı ama rengârenk bir sofra. En lezzetli çilek ve üzümler Gazze ve el-Halil şehirleri başta olmak üzere bu topraklarda yetişir.
Filistin’de aile olmak, sadece birlikte yaşamak değil; aynı zamanda birlikte direnmek, birlikte yas tutmak ve birlikte umut etmektir. Filistinli bir ailenin odasının duvarında Filistin haritası görmek sıradan bir olaydır. Vatanlarına sinsi bir hastalık gibi yavaş yavaş el koymaya çalışan düşman karşısında dünyanın yalnız bıraktığı bu halk, her evde bir vatan barındırır. Kendilerine kutsal topraklar muhafızlığının Allah tarafından verildiğini benimsedikleri için yaşadıkları şartlardan şikâyet ettiklerini görmek mümkün değildir.
Filistin’de çocuklar ön plandadır. Onlara vatanı sevdirmek, orada var olmayı kabul ettirmek vazgeçilmez bir hedeftir. Aksa’da çocuk şenlikleri, onlar için düzenlenen sportif etkinlikler, miracın merkezinde bu özel gün kutlanırken ağırlıklı olarak çocuklara yönelik programların organize edilmesi hep bu yüzdendir. Bayram şekerlerini çocuklar dağıtır. Mescidin bahçesinde emekleyen, koşan, top oynayan çocuklar, Roma kalıntıları içinde evcilik kuran kızlar dünyanın en özgür ve mutlu çocuklarının Filistin’de yaşadığını düşündürür. Batı Şeria’da da durum bundan farklı sayılmaz. Ramallah’ta bayram öncesi çocuklara özel programlara sahne olan geniş meydanlar vardır. Nablus’ta İsrail askerlerinin baskınlarına büyük bir özgüvenle karşı duran çocuk denecek yaştaki delikanlılar yeni nesillere atılan tohumların yeşermeye başladığının göstergesidir. Onlar şehrin girişini böyle korurken şehir merkezinde aileler bayram alışverişleri için koşturmaktadır.
Bu topraklarda yaşayan Müslümanlar İslam’ın izzetini taşıyan bir asalete sahiptir. Giyim ve kuşamları Müslüman bir beldede olduğunuzu her an hatırlatır. Bir işgalci için güvenlik garantisi olmadığı iddiasıyla girmesinin yasaklandığı kırmızı tabelaların arkasına geçtiğinizde artık kendi şehrinizde gibi rahat olabilirsiniz. Bu şartlarda bile güvenin tesis edilmiş olması mutluluk vericidir. Eski şehirde ya da kırmızı tabelalarla yasaklanan Kudüs’ün diğer yakasında bir evin aniden ağır silahlı askerler tarafından basılması, köpeklerle yapılan aramalar, yürekleri ağızlara getiren sorgu çağrıları aileler için can sıkıcı durumlardır. Özellikle özgürlük mücadelesi veren aktivist ailelerde bazen baba bazen anne aylarca gözaltında kalmaktadır. Bu süreci Aksa’ya girmenin ve komşularla görüşmenin yasaklanması takip eder. Başkaları için altından kalkılamaz görünen her durumda Filistinli bireyin sorunu çözme ve hayata devam etme gücü gıpta edilecek düzeydedir.
Filistinli aileleri böylesine güçlü kılan etkenlerden biri, her fırsatı şenliğe dönüştürmeleridir. Mesela hac ibadeti için evden ayrılan bireyler dönünceye kadar geride kalan ev halkı ve komşular, hacı evinin dış duvarlarını Kâbe fotoğraflarıyla süsler. Sokağın her yanına tebrik ve dua cümleleri yazılır, çiçek ya da yıldız gibi motifler yapılır. Nikâhlar ya Mescid-i Aksa’da ya el-Halil’de dualarla kıyılır. Gelin hanımın geleneksel “tatriz” işiyle süslü elbisesi ve başörtüsünün üzerinde çiçeklerden yapılmış tacı, misafirlere ikram edilen tatlılar; damat beyin arkadaşları tarafından omuzlarda taşınması bir anda ortalığı şenlik havasına çevirir. Yüzler güler, tebrikler yapılır. Evladı hapiste ya da gurbette olan aileler düğünlere gitmekten geri durmazlar. Kadınların kendi aralarında yaptığı eğlenceler yadırganmaz. Cuma namazı için Filistin’in farklı bölgelerinden işgalin kontrol noktalarını aşma pahasına gelen aileler geceler boyu süren yolculuğun acısını zeytin ağaçlarının altında kurdukları sofralarda atarlar. Gönüller o kadar geniştir ki yanından her geçtiğiniz sofradan bir el size bir şeyler ikram eder. Bayramlar, bir sevinç olduğu kadar, bir sabır sınavıdır da. Çünkü Filistin’de hiçbir bayram “tam” değildir; birçok evde eksik bir tabak, boş bir sandalye ve uzakta bir evlat vardır mutlaka. Cezaevinde olan çocuklarını ziyaret etmek isteyen anneler, bayram sabahı bayramlıklarını değil; uzun güvenlik kuyruklarında beklemeye uygun giysilerini giyerler. Ancak bütün bu acıya rağmen bayram sevinci terk edilmez. Cuma günü de dâhil, bayramlarda ağlanmaz. Bunun, Allah’ın nimetine nankörlük olduğu görüşünü paylaşan bu insanlar sadece evlerinin değil; bir halkın istikbalinin de teminatıdır.
Filistin’de birkaç nesil aynı evi paylaşır. Bu kadim Kudüs’te ya da bir mülteci kampında olsun, değişmez. Aileler çok çocukludur. Kalabalık aile güçtür. Birbirlerini korumada, arka çıkmada bu gücün etkisi büyüktür. Çocuklar, babalarının elinden tutarak sabah namazına gittikleri Aksa’da sadece dua etmeyi değil, yüzüne bakmadan yanından geçtikleri düşman askerine karşı onurla dik durmayı öğrenirler. Anneler de teheccüd vaktinden yatsıya kadar her namazda cemaate dâhil olurlar. Böylece mescit sadece aileyi ayakta tutan değil, aynı zamanda kimliği koruyan bir mihenk taşı görevini yerine getirir.
Filistin’de en büyük zorluk işgaldir. İşgal, savaştan farklıdır. Savaşta düşman karşıdadır; işgalde içeridedir. Bu durum bazı ailelerin parçalanmasıyla sonuçlanan bir kısım sebepleri beraberinde getirir. Bazen gencecik saf bir dimağ, işgalcinin karanlık teklifleriyle bulanabilir. Mesela, eşinin şiddet uyguladığı kadına “kadın haklarını koruma” kisvesi altında destek vaat edilir. Eşini şikâyet etmesi durumunda ise evin beyi bir daha geri dönemeyeceği sürece girer. Aile dağılır. İşgal, gençler üzerinde de planlar yapar. Uyuşturucunun bedava dağıtıldığı ağları vardır. Zaten iş imkânı bulamayan, eğitimini aldığı mesleğini icra edecek ortama sahip olmayan gençler yaşadıkları baskılar altında ezilmektedir. Her fırsatta onları tahrik edecek aşağılamalara maruz bırakmak işgalin en büyük kozlarındandır. Bu yollarla genç nüfusu azaltmak halka yönelik zulümlerin başında gelir.
Filistinli bir kadının sabah eşini işe, çocuklarını okula uğurlarken helalleşmesi kadar doğal ne olabilir? Bir turist için alabildiğine güvenli şehirler, toprağın yerlisi için ayağını yere hep sıkı basması gereken kaygan bir zemindir âdeta. Bir Filistinliye karşı her türlü suçlamayı yapabilecek, ona şiddet uygulayabilecek kimselerle doludur sokaklar. Üstelik o kimseler hep haklıdır. Çocuklarını okula, eşlerini çarşıya gönderirken silahlı askerlerden destek alan işgalciler, bir Filistinliden rahatsız olduklarında onca korkaklıklarına rağmen onun cezasını kendileri kesecek özgürlüğe sahiptir.
Filistin’de aile olmak bir eve sahip olmaktır. İşgal güçleri tarafından yıkılma kararı verilen evi korumak için aile fertleri bazen hiç dışarı çıkmamayı, bazen şehri hiç terk etmemeyi göze alırlar. Çünkü Filistin’de aile olmak, evini kaybettiğinde bile yurdunu kaybetmemektir. Her sabahı besmeleyle açıp, her geceyi dua ile kapatmak; işgalin karanlığına rağmen lambaları söndürmemektir.
Filistinli aileleri hâlâ ayakta tutan, sağlam bir imanla Rablerine sığınmaları, O’ndan başka bir güç tanımayarak, ilahi iradenin takdirine razı bir şekilde dünya sınavlarını kabullenmeleridir. Çocuklarına Kudüs’ü anlatmayı, Mescid-i Aksa’yı sevmeyi, sabrı kuşanmayı öğreten bu insanlar, sahip oldukları faziletlerle İslam ümmetine örnek teşkil edecek bir yapıdadır. Hepimizin ortak sorumluluğundaki bir davayı tek başlarına sahiplenen bu insanlara üzülmek değil, dualarına ortak olarak, sabırlarından ders alarak minnet beslemek de bizim sorumluluğumuzdur.