Makale

SOSYOLOJİK’ OKUMA YAKLAŞIMIYLA HOCA AHMED YESEVİ

‘SOSYOLOJİK’ OKUMA YAKLAŞIMIYLA HOCA AHMED YESEVİ

KHOJA AHMED YESEVİ ACCORDING TO AN APPROACH OF ‘SOCIOLOGICAL’ READING

EJDER OKUMUŞ

PROF. DR.

ESKİŞEHİR OSMANGAZİ Ü. İLAHİYAT FAK.

ÖZ

Hoca Ahmed Yesevî (1093-1166?), aklı ve felsefesiyle Türkleri, Müslümanları ve bütün dünyayı etkileyen İslâm medeniyet düşünürü Fârâbî (872-950?) ile aynı topraklarda doğup yetişmiş ve âdeta Fârâbî’yi tamamlarcasına tasavvufî yönüyle aynı şekilde Türkleri, Müslümanları ve bütün dünyayı etkileyebilmiş bir gönül insanıdır. İslâm tasavvuf geleneğinin ana damarlarından birinin kurucu aktörü olan Hoca Ahmed Yesevî’nin düşüncelerinde, toplumla iletişim kurma yönteminde ve dini topluma öğretme tarzında bir tür ‘sosyolojik’ okuma yaklaşımı gözlemlenebilir. Bu sosyolojik bakış, Dîvân-ı Hikmet adlı eserinde yer yer görülse de asıl onun toplumla kurduğu ilişki biçiminde kendisini göstermekte, tezahür ettirmektedir. Onun Türkistan’da Türk toplumuna İslâm’ı sunma, öğretme, anlatma tarzında söz konusu bakışı veya yaklaşımı görmek mümkündür. Sözlü kültürün hâkim olduğu Türk toplumuna İslâm’ı basitleştirip anlaşılır kılarak ve hoşgörü anlayışı içinde öğretme çabası dikkat çekmektedir. Bir gönül insanı olarak Yesevî’nin çağını aşıp bugünlere mesajını ulaştırabilmesinde de aslında onun bu sosyolojik okuma yaklaşımının önemli bir etkisi vardır. Bu çalışma, Hoca Ahmed Yesevî’de sosyolojik okuma yaklaşımını anlamayı ve bu yaklaşımın anlaşılmasına katkıda bulunarak Yesevî’nin sosyal olay ve olgulara bakış tarzını dikkatlere sunmayı amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Hoca Ahmed Yesevî, Sosyolojik okuma, İslâm, Türkistan, Yesevîlik

ABSTRACT

Khoja Ahmed Yesevi (1093-1166?), a man of heart, was born and raised in the same lands with thinker of Islamic civilization, al-Farabi (872-950?), who influenced Turks, Muslims, and the whole world with his wisdom and philosophy, and he influenced Turks, Muslims, and the whole world with his mystical style, as if he was completing al-Farabi’s thought. It could be observed that there is a sociological approach in Khoja Ahmed Yesevi’s (the founder of one of the main veins of Islamic mysticism tradition) thoughts, way of communicating with the society, and style of teaching religion to the society. Although this sociological perspective can be seen in some parts of his Divan-ı Hikmet, it actually shows itself in his was of connecting to the society. It is possible to see this perspective or approach in his style of presenting, teaching, and narrating Islam to the Turkish society in Turkistan. His effort to teach Islam to Turkish society, which is dominated with oral culture, in a simple and understandable way with tolerance is remarkable. This sociological reading approach has notable significance in Yasawi’s message reaching out to the present. This work aims to understand the sociological reading approach in Khoja Ahmed Yesevi, and while contributing to the understanding of this approach, present Yesevi’s perspective on social events and phenomenon.

Keywords: Khoja Ahmed Yesevi, Sociological reading, Islam, Turkistan, Yeseviyya.

Giriş

Bu çalışma, Pîr-i Türkistân Hoca Ahmet Yesevî (ö. 1093-1166)’nin, içinden çıkıp yetiştiği toplumda ve o toplumu aşarak bütün Türk coğrafyalarında etkili olmasının sosyolojik boyutlarını anlama ve anlamlandırmayı amaçlamaktadır. Bilinmektedir ki, lider Türk mutasavvıfları, Anadolu’da ve diğer İslâm topraklarında insanlar üzerinde dinî ve kültürel açıdan oldukça etkili olmuşlardır. Onların fikir dünyaları, ilişki biçimleri, anlayışları ve iletişim yaklaşımları, toplumsal dayanışmanın tesisine yol açmıştır.[1] Hâce-i Türkistân Hoca Ahmed Yesevî, özgün kimliği ve yaklaşımıyla bu tip lider tasavvuf aktörlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hikmetlerine, “Bismillah deyip beyan ederek hikmet söyleyip / Talep edenlere inci, cevher saçtım ben işte”[2] diyerek besmeleyle başlayan Hoca Ahmed Yesevî, aklı ve felsefesiyle Türkleri, Müslümanları ve bütün dünyayı etkileyen İslâm medeniyet düşünürü Fârâbî (872-950?) ile aynı topraklarda doğup yetişmiş ve âdeta Fârâbî’yi tamamlarcasına tasavvufî yönüyle benzer şekilde Türkleri, Müslümanları ve bütün dünyayı etkileyebilmiş bir gönül insanıdır. İslâm tasavvuf geleneğinin ana damarlarından birinin kurucu aktörü olan Hoca Ahmed Yesevî’nin düşüncelerinde, toplumla iletişim kurma yönteminde ve dini topluma öğretme tarzında bir tür ‘sosyolojik’ okuma/düşünme[3] yaklaşımı gözlemlenebilir. Bu okuma tarzı ile Yesevî, toplumu iyi gözlemlemiş, anlamış, onunla iyi iletişim kurmuş, mesajını ona ulaştırabilecek kanal ve araçları iyi tespit edebilmiştir. Bu sosyolojik bakış, Dîvân-ı Hikmet adlı eserinde yer yer görülse de asıl onun toplumla kurduğu ilişki biçiminde kendini göstermekte, tezahür ettirmektedir. Onun Türkistan’da Türk toplumuna İslâm’ı sunma, öğretme, anlatma tarzında söz konusu bakışı veya yaklaşımı görmek mümkündür. Sözlü kültürün hâkim olduğu Türk toplumuna İslâm’ı basitleştirip anlaşılır kılarak ve hoşgörü anlayışı içinde öğretme çabası dikkat çekmektedir. Bir gönül insanı olarak Yesevî’nin çağını aşıp bugünlere mesajını ulaştırabilmesinde de aslında onun bu sosyolojik okuma yaklaşımının önemli bir etkisi vardır. Bu çalışma, Hoca Ahmet Yesevî’de sosyolojik okuma yaklaşımını anlamayı ve bu yaklaşımın anlaşılmasına katkıda bulunarak Yesevî’nin sosyal olay ve olgulara bakış tarzını dikkatlere sunmayı amaçlamaktadır.

Hoca Ahmet Yesevî’nin Dîvân-ı Hikmet’te, toplumsal konulara “sosyolojik” bir bakış açısıyla yaklaştığının işaretlerini bulmak mümkündür. Bundan da önemlisi, İslâm’ı Türklere sunma tarzında görülen “sosyolojik” yaklaşımdır. Yesevî, İslâm’ı Türklerin anlayışına, kültürüne, toplumsal durumuna uygun bir biçimde sunmanın dikkat çekici bir örneğini vermiştir.

Araştırmacının daha önce yaptığı bazı çalışmalar, “sosyolojik okuma” kapsamına girebilecek niteliktedir. Yazarın örneğin “İbn Haldun ve Osmanlı’da Çöküş Tartışmaları”, "Mevlânâ`da Sosyolojik Okuma",“Evliya Çelebi Kütahya’da”,“Mârifetnâme’de Beden”, “Osmanlı’nın Gözüyle İbn Haldun”,“İbn Haldun’da Kur’ân’ı ‘Sosyolojik’ Okuma”,“Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde ‘Sosyoloji’nin İşaretleri”,“Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde Diyarbakır”,“Evliya Çelebi’nin Gözüyle-Gezdi, Gördü, Yazdı” gibi çalışmaları, Batılı sosyoloji paradigmasını esas almak yerine evrensel sosyoloji paradigmasını esas alarak 19. yüzyıldan çok daha önceleri başlayan bir “sosyoloji” serüveninin olduğu gerçeğini işaretlemektedir. Hoca Ahmet Yesevî’nin nesilleri aşacak boyutlarda insanlar üzerindeki etkilerinin sosyolojisine dair bu çalışma, adı geçen çalışmalar gibi “sosyolojik okuma” ve “sosyoloji öncesi sosyolojiler” kapsamında bir çalışma olarak değerlendirilebilir.

1. İslâm’ı Kolay/Basit Anlatma İlkesi

Kazakistan’da ve diğer Türk toplumlarında İslâm’ın anlaşılması ve yaşanmasında rehberlik etmiş olan Türkistan pîri Ahmed Yesevî, Türkistan insanına, Türklere, Anadolu coğrafyasına sözlü kültürü dikkate alarak, toplumsal bağlamdan hareketle İslâm’ı kolay ve anlaşılır bir dille sunmuştur. Dîvân-ı Hikmet’e bir bütün olarak bakıldığında bu açık bir biçimde görülebilir.

Arapça ve Farsça bilen Ahmet Yesevî, Arapçanın bilim dili olarak genel kabul gördüğü bir zaman diliminde, insanlara İslâm’ı anlatabilmek için kendi toplumunun dili olan Türkçeyi tercih etmiştir. Bu tercih, onun doğrudan Kur’ân’dan ve Hz. Muhammed’in sözlerinden damıtarak oluşturduğu din anlayışının, Türklerin kültürel ve toplumsal bağlamını dikkate alarak birinci derecede belirleyici olmasını sağlamıştır. Ahmet Yesevî, Türklerin İslâm’ı anlamalarında istikamet veren yol haritasını çizmiştir. Ahmet Yesevî, Türklerin İslâm’la bağlarını anlama açısından bir kilit isimdir. Onun görüş ve düşünceleri, farklılıkların zenginlik olabilmesinin olmazsa olmaz şartı olan “temel ortak payda”nın yeniden tespitinde bize ışık tutar.[4]

Türklerin İslâmlaşmasında ve Türkler arasında tasavvufî düşüncenin neşvünemâ bulmasında önemli roller oynayan çok sayıda sûfî bulunmasına rağmen Ahmed Yesevî kadar Türk dünyasında ilgi uyandıran, kitleleri sürükleyen ve kendisinden sonra tesir halkasını bu denli devam ettiren başka bir isim belki de yoktur.[5] Bunun böyle olmasında da muhtemelen Ahmed Yesevî’nin Türklere İslâm’ı basitleştirerek sunmasının etkisi büyüktür.

Yesevî, Türklere İslâm’ı Türkçe ile basitleştirerek ve kolaylaştırarak anlatmayı tercih etmesini şöyle dile getirir:

Hoş görmemekte âlimler sizin dediğiniz Türkçeyi

Âriflerden işitsen açar gönül ülkesini

Âyet hadis anlamı Türkçe olsa uygundur,

Anlamına yetenler yere koyar börkünü...

Kadı, müftü, mollalar şeriatın yolunu

Ârif âşık almıştır tarikatın arkını

Amel işleyen âlimler dinimizin çırağı,

Burak biner mahşerde eğri koyar börkünü...

Amel eylese âlimler dini ve ayın aydınlığı

Görse olur onların görklü yüzünün rengi...

Amel işlemeyip "zâhir" ilmini bilmeyip kalanlar,

Arkasına yükler kırk eşeğin yükünü...

Hocayım deyip laf vurma bu dünya dayanıksız

Biliyorum diye söylemesin gönüldeki çirkini

Yol göstericidir Hoca Ahmed mârifetin gülistanı

Sözler sözü gerçek açar gönül ülkesini...

Miskin, zayıf Hoca Ahmed yedi ceddine rahmet,

Farsça dilini bilerek güzel söylemekte Türkçeyi...[6]

2. Toplumla İletişimde Yumuşaklık

Yesevî’nin İslâm’ı sevdirmesinde en önemli noktalardan biri, toplumsal bir varlık olarak insanın hoşgörüyü, merhameti, yumuşaklığı sevmesinden hareketle insanlara yumuşak sözle, güzel öğütle yaklaşmaktır. Hoca Ahmed Yesevî, gerçekten de bu ilkeyle hareket etmiş ve toplumun zihniyet dünyasına, kalbine ve sosyolojisine bu yaklaşımıyla nüfuz etmiştir. Nitekim şu dizelerde bu ilkeyle yaklaşımını görmek mümkündür:

Sünnet imiş, kâfir de olsa, verme zarar

Gönlü katı, gönül incitenden Allah şikâyetçi;

Allah şahid, öyle kula "Siccîn" hazır

Bilgelerden işitip bu sözü söyledim ben işte.[7]

Şu dizeleri de hoşgörüyü anlatır:

On sekiz bin âleme server olan Muhammed;

Otuz üç bin ashâba rehber olan Muhammed.

Çıplaklık ve açlığa kanaatlı Muhammed;

Asi, câfi ümmete şefaatlı Muhammed.

Geceleri yatıp uyumaz, tilâvetli Muhammed;

Garip ile yetime mürüvvetli Muhammed.

Yoldan azan günahkâra hidayetli Muhammed;

Muhtaç düşse herkese, kifayetli Muhammed…

Duaları müstecap, icabetli Muhammed;

Kötülüğe iyilik, kerametli Muhammed.

3. Toplum Adamı Olmak

Hoca Ahmed Yesevî, mesajları ve ilişki biçimiyle bir toplum adamı olarak karşımıza çıkar. Ahmed Yesevî’nin yaşadığı dönemin zorlukları anlaşılırsa bu hususun önemi daha iyi anlaşılabilir. Onun yaşadığı dönem ve coğrafyada Türk hanedanları arasında taht mücadeleleri, kargaşalar ve siyâsal istikrarsızlıklar söz konusuydu. İşte böylesi bir atmosferde Ahmed Yesevî, toplum adamı olarak görülmekte; Türkler arasında birliğin, dirliğin, huzurun sağlanmasına çalışan bir aktör olarak varlık göstermeye çalışmaktadır. Nitekim Dîvân-ı Hikmet’teki 1. Hikmette geçen şu dizeler bu bağlamda okunabilir:

Sözü söyledim, her kim olsa cemâle tâlip

Cânı câna bağlayıp, damarı ekleyip,

Garip, yetim, fakirlerin gönlünü okşayıp

Gönlü kırık olmayan kişilerden kaçtım ben işte.

Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol

Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol

Mahşer günü dergâhına yakın ol

Ben-benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.

Garip, fakir, yetimleri Resul sordu

O gece Mi’rac’a çıkıp Hakk cemâlini gördü

Geri gelip indiğinde fakirlerin hâlini sordu

Gariplerin izini arayıp indim ben işte.

Ümmet olsan, gariplere uyar ol

Âyet ve hadisi her kim dese, duyar ol

Rızk, nasip her ne verse, tok gözlü ol

Tok gözlü olup şevk şarabını içtim ben işte.

Medine’ye Resul varıp oldu garip

Gariplikte sıkıntı çekip oldu sevgili

Cefa çekip Yaradan’a oldu yakın

Garip olup menzillerden geçtim ben işte.

Akıllı isen, gariplerin gönlünü avla

Mustafa gibi ili gezip yetim ara

Dünyaya tapan soysuzlardan yüzünü çevir

Yüz çevirerek derya olup taştım ben işte.

Horasan erenlerinin hocası Hoca Ahmed Yesevî, bu dizelerinde toplumun yoksullarına, mazlumlarına, darda kalmışlarına sahip çıkılması gerektiğini vurgulamaktadır.

Yesevî için toplumda ihtiyaç sahiplerine dağıtmak, cömert olmak oldukça önemlidir:

Hayır ve cömerdlik eyleyenler, yetim gönlünü alanlar,

"Çehar-yârları yoldaşı, Kevser dudağında gördüm.

Âmil olan âlimler, yola giren âsiler,

Öyle âlim yerini Dâru’s-selamda gördüm.

Kadı olan âlimler, para-rüşvet yiyenler,

Öyle kadı yerini sakar ateşinde gördüm.

Müftü olan âlimler, haksız fetva verenler,

Öyle müftü yerini Sırat köprüsünde gördüm.

Zâlim olup zulmeden, yetim gönlünü ağrıtan,

Kara yüzlü mahşerde, kolunu arkada gördüm. [8]

İnsanlarla ilgilenmek Yesevî için oldukça önemlidir:

Kul olsan, ben-benliği sakın bırak

Seherlerde cânını incitip dinmeden çalış

Yoldan sapan günahkârları yola yönelt

Bir nazarda gönüllerini safa eyledim.

4.Toplumda İnsan Tipleri

Yesevî’nin Dîvân’ında Max Weber’in ideal tipler kavramsallaştırması kapsamına girebilecek insan tipleri konusu önemli bir yer tutar. Hoca, eserinde birçok insan tipinden bahseder ve onların özelliklerini de anlatır. Bu bağlamda peygamber, arif, âlim, amelli (âmil/amel sahibi/amel işleyen) âlim, gerçek âlim, zâhiri bozup bâtını düzelten âlim, amelsiz âlim (amel işlemeyen), âhir zaman bilgini, beden âlimi, cân âlimi, müftü, molla,[9] kadı, imam, haksız dava eyleyenler, haram yiyen hâkimler/rüşvet alıp yiyenler/türlü türlü giyenler, para-rüşvet yiyenler, kadı olan âlimler, müftü âlimler, haksız fetvâ verenler,[10] âhir zaman şeyhleri/iman-İslâm bilmeden şeyhlik yapanlar/ilimsiz, amelsiz, şeyh, pîr, rehber, hoca, mana bilmeyenler/câhil şeyhler, garip, gerçek şeyh, mürşid, yetim, fakir, miskin, gönlü kırık olmayan kişiler, gönlü kırık kişiler, mazlum, ben-benlik güden kişi,[11] hayır ve cömertlik eyleyenler, yetim gönlünü alanlar, asi, zâlim olup zulmeden, yetim gönlünü ağrıtan, [12] mümin, âlimi seven mümin, Müslüman, kâfir, riyakâr, müşrik, münafık, gönlü katı, gönül inciten, günahkâr,[13] zâlim, câhil, avam/avamî, âşık, eren, mürid, derviş, sadıklar, amelsizler, amelliler,[14] Hakk’a âşık olanlar, Hakk yoluna girenler, Allah diye yürüyenler, cemaata gitmeyip namazı terk eyleyenler,[15] dünya benim diyenler, cihan malını alanlar, zayıf genç erkek ve kızlar, hayâsız toplum, cömert gibi tipler,[16] Hoca Ahmed Yesevî’nin bahsettiği insan tipleri arasında önemli bir yer tutar.

5. Toplumda Âlimin Önemi

Hoca Ahmed’in Dîvân-ı Hikmet’te ele aldığı ve üzerinde önemle durduğu konulardan biri de, toplumda ilmin önemi ile âlimin önemi, pozisyonu ve kimliğidir. Birçok hikmetin konusu ilim, bilgi ve âlimdir. Bu konu, aslında bilgi sosyolojisi ve aydın/âlim/ulemâ sosyolojisi çerçevesinde ele alındığında, dikkate değer boyutlara sahip olduğu anlaşılacaktır. 171. Hikmette şöyle der:

Âlimi tut izzet, eyle ikram,

Âlimi Kur’ân içre öğer, dostlar.

Âlimler açar cümle müşkülatı,

Câhiller cehlini kim döker, dostlar.

Doğru-yanlış beyanını âlim bilir,

Helâl-haram farkını avam nereden bilir?!

Âlimlerden avamîler çok fayda olur,

Bu dünyada iyi adını edinir, dostlar.

Câhil avam âlim sözünü hiç dinlemez,

Değme câhil özünü hiç anlamaz.

Âlimi Allah avama denk eylemez,

Her âlim yüz bin avama yeter, dostlar.

Olmasa âlim avam neye yarar,

Kılmaz idi yer ve gök, âlem bakar.

Kılmışı için âlim günah görür,

Gök tarafına aşmaz yerde durur, dostlar.

Din ve dünya âlim ile olur hâsıl,

İbadet kılsa kabul, Hakk’a vâsıl.

İtikad kıl, gerek olsa temiz nesil,

Gerçek âşık bir söze baş eğer, dostlar.

Avam tendir âlimdir tende cân gibi,

Şah Hüseyn olsa âlim gerek hem gibi,

İns ve cinde âlim melek, câhil iblis gibi,

Tutmayın karışık, zinhar inkâr, dostlar.

Âlimleri hor görmek değildir reva,

Hor görmez o hem yine yer-gök, heva.

Nice ki fakir, miskin o bi-neva,

Âlimi hor görmeyin asla, dostlar.

Âlimi hor görse o küfr ve nifak,

Nass hadis var ins ve cin ittifak ile,

Âlimi seven mümin yüzü apak,

Sorgusu yok günahından inkâr, dostlar.

Hoca Ahmed’e ilham verdi söylesin diye,

Her âlimin değerini bilsin diye,

Her kim bilse, bunu amel kılsın diye,

Âlim izzetin kılan cennet girer, dostlar.[17]

Hikmetlerinde ideal insan tiplerinden çokça bahseden Hoca, bu dizelerde âlimin câhil ve avam karşısında ne kadar önemli ve değerli olduğuna, toplumun âlim şahsiyetlere ne kadar iyi yaklaşması gerektiğine, âlim insanın toplumda rehber olduğuna işaret etmektedir.

Yesevî, sahte âlim ve şeylere karşı da uyarıda bulunmaktadır:

Âhir zaman şeyhlerinden söz edeyim,

İman-İslâm bilmeden şeyhlik kılar imiş,

İlim öğrenmez, amel eylemez, mana anlamaz,

Âhiretde kara yüzlü olur imiş.

Şeyhim diye mihrab içre otururlar

Halka içre halka zahmet yetirirler

Hay u Hû deyip sermestliğin bildirirler

Öyle câhil nasıl şeyhlik kılar imiş.

Böyle şeyhin kıyametde yüzü kara,

Nâdânlıkda şeyhlik eyler, işi riya,

Mahşer günü rezil olur, gözü âmâ

Evvel-âhir delalette olur imiş.

Şeyh olmağa cemü’l-cem en alt makam,

Hazır olub, uyanık olsan daima,

Pir hizmetini nice yıllar etse tamam,

Yok ise, dâl u muzill olur imiş.

Câhil şeyhler kulak, kuyruksuz eşek olur,

Himmetleri dünya malını yığar olur,

Cemaati yoldan azdırıp gider olur,

Öyle şeyhler hayvanattan beter imiş.

Özlerini halklar ara tutsa ulu,

Bâtınları içre yoktur zerre füru,

Ben yüceyim deyip yürüyenlerin yeri tamu

Cehennem içre acı azab çeker imiş.

Ayıbını dese, öfkelenip çıkışırlar,

Kendini bilmeden yanlış işe yürürler

Kara yüzlü mahşer günü duruşurlar

Nedâmette başı donup yürür imiş.

Ey müminler, işte o şeyhin beyanını,

Ben söyleyim, güzel dinleyin âyânını,

Kıyametde yüklenir mürid günahını,

Sırat üzre titreyip-sallanıp durur imiş.

Böyle şeyhin aklına deyin ahmak,

Körlükle şeyhlik eylermiş mutlak.

Bâtın içre ona değer daim tokmak,

Kıyamette hasret kılıp yürür imiş.

Gerçek şeyh olsa, dünya malını sevmez, bilin,

Vücudu girse, cehennem içre yanmaz, bilin,

“Allah” deyip geceleri uyumaz, bilin,

Yüzünü görsen, dolunay gibi olur imiş.

Elini tutsan dünya değeri gönülden gider,

Halkasında ben-benlik cümle gider,

Nazar eylese, iki âlem işin biter,

Öyle mürşid lâ-mekânda yürür imiş.

Şeyhlik adını ona eylemektir vebal

Cân verirken imanına korku ve zeval

Âhirette ona o her dem azab,

Rahmân Melîk’im, böyle kuldan bizar imiş.

Âdem isen, doğru yolda yürüye gör,

Peygamberin kılmışların kıla gör,

Cân u dilde tabiatın diye gör,

Bu yolu yürüyen maksuduna yeter imiş.

Kul Hoca Ahmed, eğer olsa aklın selim,

Kuru ateşe tekke kılmak büyük intikam.

Tevbe kılsan, eğer kabul eyler Rahîm,

Tevbe eylesen, Huda rahmet eyler imiş.

Bu dizeler açıkça göstermektedir ki, Yesevî, samimi, dürüst, gerçek âlimin toplumda büyük adam olarak rehber olduğunu, topluma yön veren kişi olduğunu; sahte âlim ve şeyhin, sahnelik, gösterişçi, ihlassız, samimiyetsiz, âlim veya şeyh görünümündeki sahte bilginin veya rehberin, toplum için ne kadar zararlı ve tehlikeli olduğunu söylemektedir. Câhil şeyhlerin toplumu aldatacağını, mal mülk peşinden koşacağını, kendi peşinden götürdüğü cemaati, azdıracağını, yoldan çıkaracağını belirtmektedir. Nitekim şu dizeleri bunu ifade etmektedir:

Câhil şeyhler kulak, kuyruksuz eşek olur,

Himmetleri dünya malını yığar olur,

Cemaati yoldan azdırıp gider olur,

Öyle şeyhler hayvanattan beter imiş.

Bu dizeler, ilginçtir ki yaklaşık 8-9 asır önceden bugünün bazı din istismarcısı lider ve gruplarının din üzerinden toplumu aldatma girişimlerini, topluma zarar vermelerini, küresel neo emperyalistlerle işbirliği yaparak özelde kendi toplumlarına ve genelde Müslümanlara ihanet etmelerini haber verir gibidir. Son zamanlarda Türkiye’de yaşanan Paralel Yapı vakası ve bu yapının darbe ve iç savaş girişimi bu noktada örnek olarak getirilebilir.

Büyük adam sosyolojisi açısından anlaşılmaktadır ki, Yesevî, âlim kişilere toplum içinde önemli fonksiyonlar atfetmektedir.

Yesevî’nin âlim sosyolojisinde âlimin kimliği şöyle ortaya konulur:

"Fe’l-ya’lemûn el-âlimûn"u okur âlim

Anlamını bilmeden onun olur zâlim

Anlamını anlayanların giysisi aba

Öyle âlim, gerçek âlim olur dostlarıma

Âlim odur hişt yastanıp tahsil eylese

Gece gündüz Rabb’ine ağlasa

"Fe’l-yedhakü" âyetini tefsir eylese

Öyle âlim, gerçek âlim olur dostlarıma

"Ve’l-yebkü kesiran" diye Allah söyledi

Anlamını anlayan âlim dinmeden ağladı

Ağlaya ağlaya gözleri kör oldu

Öyle âlim, gerçek âlim olur dostlarıma

Âlim odur şeriatta sefer eylese

Tarikatın pazarına yerini koysa

Muhabbetin deryasından inci alsa

Öyle âlim, gerçek âlim olur dostlarıma

Âlimim diye kitap okur anlamını bilmez

Çoğu âyetin anlamını asla bilmez

Büyüklenme, ben-benliği dini tutmaz

Âlim değil câhildir dostlarıma

Büyüklenme şeytana neler eyledi

Büyüklendiğinden lanet tavkı ona saldı

Melekler görüp orada secde eyledi

Secde eyleyip âmin oldu dostlarıma

İlim iki inci beden ve cana rehberdir

Cân âlimi Hazret’ine yakındır

Muhabbetin şarabından içer

Öyle âlim, gerçek âlim olur dostlarıma

Beden âlimi zalimlere benzermiş

Beraetin âyetinde çünkü buyurmuş

Cehennem içinde dinmeden devamlı yanarmış

Zakkum zehri içip devamlı dostlarıma

Kul Hoca Ahmed âlimlerin hizmetini eyle

Âlimler sözünü işitip amel eyle

Amel eyleyip Hakk yolunda canını ver

Amelsizler cemâl görmez dostlarıma.[18]

Amel işlemeyen âlim ilmini çiğneyip yürür

Ölüp varsa dar kabirde cânı yanar

Allah, Resul, dinin ne deyip korkuya düşer

Can ve gönülde Hayy zikrini deyin dostlar

Münker Nekir “Rabb’in kim ?" diye sorunca

Zâhir ilminden bir noktası kâr eylemeyince

Vah yazık amelsizler nasıl yapacak

Cân ve gönülde Hayy zikrini deyin dostlar

Allah diyen şeker ve bal hazırladı.

Âhirette Allah ile sevda eyledi

Amel işleyen gerçek âlimi bilge kıldı.

Cân ve gönülde Hayy zikrini deyin dostlar

Bilgin kandil, hâlin fitil, yağı gözyaşım

Ne kadar söylesem nasib almaz taş gönülün

Yol üstünde toprak olsun aziz başın

Cân ve gönülde Hayy zikrini deyin dostlar

Essiz âlim amel işlemeyip yolda kalır

Okuyup okumadan dünya malını ele alır.

Ben-benlikten essiz ömrünü harcar

Cân ve gönülde Hayy zikrini deyin dostlar

Zâhiri bozup bâtını düzelten âlim olsan

Mahşer günü elinden tuta tanla varsan

Vah yazıklar pişmanım deyip yolda kalsan

Can ve gönülde Hayy zikrini deyin dostlar

Âlim odur namaz kılıp ibadet etse

Hakk’dan korkup âhiretin tasasını çekse

Kur’ân okuyup Hakk’dan korkup ağlayıp inlese

Can ve gönülde Hayy zikrini deyin dostlar

Öyle âlimin iki gözü yaşlı olur

Seherlerde erken kalkıp ağlar

Hakk yolunda tutuşup yanıp biryan olur

Cân ve gönülde Hayy zikrini deyin dostlar

Horluk çek kâfir nefsinin başı donsun

Daima, sürekli bu dünyadan ağlayıp geçsin

Toprak ol herkes seni basıp geçsin

Cân ve gönülde Hayy zikrini deyin dostlar.[19]

Âlim kişilerin ilmiyle amel etmesi, sözüyle özünün bir olması, Yesevî’nin âlim sosyolojisinde önemlidir:

Kadı, müftü, mollalar şeriatın yolunu

Ârif âşık almıştır tarikatın arkını

Amel işleyen âlimler dinimizin çırağı,

Burak biner mahşerde eğri koyar börkünü...

Amel eylese âlimler dini ve ayın aydınlığı

Görse olur onların görklü yüzünün rengi...

Amel işlemeyip "zâhir" ilmini bilmeyip kalanlar,

Arkasına yükler kırk eşeğin yükünü...

Hocayım deyip laf vurma bu dünya dayanıksız

Biliyorum diye söylemesin gönüldeki çirkini

Yol göstericidir Hoca Ahmed mârifetin gülistanı

Sözler sözü gerçek açar gönül ülkesini...[20]

Hoca Ahmed’e göre ilim oldukça önemlidir:

İlimsiz âdem şeyhlik kılsa, revaç bulmaz,

Nazik yoldur, ilimsiz asla bilse olmaz.

Ey dostlarım, şeyh olmak kolay değil,

Rehber diye şer’î yolda yürün, dostlar…

Erkek ve kadına, oğul-kıza ilim farz dedi,

"Talebü’l-ilmi farizatun" deyip Resul söyledi,

"Ma yecüzu bihi’s-salât" ilim zaruri,

Diri varsınız, ta ölüne dek okuyun, dostlar.

Molla olup, mana okuyup, kitab dese,

Yolu bulup, yaman yoldan rasta dönse,

Pîr eteğini muhkem tutup hizmet etse,

Taatlı kul olsa hüsrana uğramaz, dostlar.

İlimsiz şeyhlik davasını kılmak olmaz,

Asa olmadan karanlıkta yürümek olmaz,

Görmez olsa, çukur yeri görmek olmaz,

Kuyu içre düşen emin kalmaz, dostlar.

Bu dizelerde Yesevî, bilgi ve ilmin toplumun varlığı, sağlamlığı için çok hayatî olduğunu, ilimsiz ve câhil şeyhlerin şeyh olamayacağını, toplumda kadın ve erkek herkese ilmin farz olduğunu, toplumun gerçek rehber olarak şeriatı ve şeriat bilgisini alması gerektiğini, bilginin ve ilmin rehberliğinde toplumun yanlışa düşmeyeceğini savunmaktadır. Bu görüşler, bilgi sosyolojisi açısından bakılırsa, bilgi/ilim-toplum ilişkisi noktasında oldukça önemli hususları ihtiva etmektedir. Ayrıca Hz. Peygamber’in bir hadisinden hareketle erkek ve kadın herkese ilmin farz olduğunu dile getirmesi, Din Sosyolojisi bakımından oldukça önemlidir. Bu noktada toplumu ilme yöneltmek için hadis üzerinden dinin meşrulaştırılması boyutuna başvurması, dikkati çekmektedir.

Ahmed Yesevî’nin düşünce dünyasında âlim ve lider pozisyonunu işgal eden kişilerin güzel ahlâk sahibi olmaları, tutarlı olmaları, ilmiyle âmil olmaları da oldukça önemlidir:

Molla, müftü olanlar, yanlış fetvâ verenler

Akı kara eyleyenler o cehenneme girmişler.

Kadı, imam olanlar, haksız dava eyleyenler

O eşek gibi olarak yük altında kalmışlar.

Haram yiyen hâkimler, rüşvet alıp yiyenler

Kendi parmağını dişleyip korkup durup kalmışlar.

Tatlı tatlı yiyenler, türlü türlü giyenler,

Altın tahta oturanlar toprak altında kalmışlar.

Başka bir yerde aynı konuda şöyle der:

Âmil olan âlimler, yola giren âsiler,

Öyle âlim yerini Dâru’s-selâm’da gördüm.

Kadı olan âlimler, para-rüşvet yiyenler,

Öyle kadı yerini Sakar ateşinde gördüm.

Müftü olan âlimler, haksız fetva verenler,

Öyle müftü yerini Sırat köprüsünde gördüm.

Zâlim olup zulmeden, yetim gönlünü ağrıtan,

Kara yüzlü mahşerde, kolunu arkada gördüm. [21]

6. Cemaatin Önemi

Hoca Ahmed Yesevî, cemaate özel bir önem verir. Daha sonra Mevlânâ (1207-1273)’da genişçe işlenecek olan cemaat konusu, Yesevî’nin yaklaşımında da oldukça önemlidir ve Müslüman toplumda birlik için gereklidir. Ahmed Yesevî, 53. Hikmet’te şöyle der:

Cemaata gitmeyip namazı terk eyleyenler

Şeytan ile bir yerde, derk-i esfel’de gördüm.

Bu noktada Mevlânâ’nın bu konudaki yaklaşımını vermekte fayda vardır. “İnsanı görünüşte küçük âlem, ama hakikatte büyük âlem olarak gören Mevlânâ,[22] “Topluluk rahmettir.” hadisinden hareketle birlik hâlinde yaşamanın, toplumdan ayrı hareket etmemenin önemine atıfta bulunur. Örneğin fare ile kurbağanın dostluk hikâyesini[23] anlatırken de, aslan, kurt ve tilkinin avlanma hikâyesini[24] anlatırken de, daha baştan bu hadisi zikretmektedir. Mevlânâ, evlenmenin önemini anlatırken de aynı hadisi zikretmekte ve topluluğun insan için ne kadar anlamlı olduğunu izah etmeye çalışmaktadır:

“İslâm dininde evlenmemek yoktur. Topluluk rahmettir. Hz. Mustafa (s.a.s.) toplulukla çalıştı. Çünkü ruhların topluluğunun çok büyük eserleri vardır. İnsan tek ve yalnızken bu eser hâsıl olmaz. Mescitleri yapmanın sırrı, mahalle halkının orada toplanması, Allah’ın rahmeti ve [elde edilecek faydanın] artmasıdır. (…) Cami’yi şehir halkının toplanması için yapmışlardır. Kâbe’yi ziyaret etmeği de dünyadaki insanların çoğunun, birçok şehirlerden ve iklim bölgelerinden gelip orada toplanmaları için vacip kıldılar.”[25]

Burada Mevlânâ, toplumun, toplumsallığın temeline evlenmeyi ve dolayısıyla aileyi yerleştirmektedir. Mevlânâ’nın toplumun varlığının devamını evlilikle izah etmesi, orijinal bir yaklaşım olarak görülebilir. İnsanın tek başına yaşayamayacağı ve bir eser hâsıl edemeyeceği vurgusu, insan için toplumun hayatîliğini ortaya koyması bakımından oldukça önemlidir. Bu yaklaşım, gerek Batı’da gerekse İslâm dünyasında bazı ünlü düşünür ve bilim adamlarının görüşlerini önceleyen bir yaklaşımdır. Örneğin J. J. Rouesseau ve İbn Haldun’un toplum yaklaşımları açısından durum böyledir.”[26]

Caminin Mevlânâ tarafından ‘tamamen’ ‘sosyolojik’ yorumu, oldukça dikkat çekicidir. Mevlânâ, mescitlerle mahalle birlikteliğinden cami ile şehir birliğine oradan da Kâbe ile evrensel birlikteliğe geçmekte ve böylece ibadet yerlerinin sosyal anlamını ortaya koymaktadır. Esasen Mevlânâ, bu yaklaşımıyla ibadet yerlerini sosyolojik temelde anlamlandırmakta, toplumsal hayat için onların ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Mevlânâ,

“Topluluğa dost ol. (…)

Zira kalabalık ve kervan halkının çokluğu, yol vurucuların belini kırar, onları kahreder.”[27]

diyerek birlik olmanın, dayanışma hâlinde bulunmanın birey için ne kadar önemli olduğunu[28] belirtmiş olur. Mevlânâ için toplumda birlik hâlinde olmak, son derece önemlidir:

“Dostlar, dostlar! Birbirinizden ayrılmayın! Başınızdan kaçamak heveslerini atın!

Mademki hepiniz birsiniz, ikilik havası çalmayın. Vefa sultanı emrediyor: Vefasızlık etmeyin!”[29]

Cemaatten bir an bile ayrılmanın şeytanın hilesinden ibaret olduğu görüşünde olan[30] Mevlânâ, topluluktan ayrılmanın çok tehlikeli bir şey olduğunu kurt-kuzu metaforuyla anlatmaya çalışır. Mevlânâ’nın yaklaşımında,

Kurt, çok kere sürüden ayrılıp yalnız başına giden kuzucağızı tutar. Sünneti, topluluğu bırakan kişi, bu yırtıcı canavarlarla dolu yerde kendi kanını dökmez de ne yapar? Sünnet yoldur, topluluk da yoldaşa benzer; yolsuz, yoldaşsız, darlığa düşersin.[31]

Mevlânâ, aynı yerde buradaki kurdun şeytan olduğunu da belirterek topluluktan ayrılmanın tehlike boyutlarını ortaya koyar.”[32]

“Meşhur Osmanlı düşünürlerinden Kınalızâde Alî Efendi (1511-1571), Mevlânâ’nın toplum yaklaşımından hareketle insanların bir araya gelerek yaşamalarının zorunlu olduğu üzerinde durmaktadır:

Bilindiği gibi insan uzuvlarından bazısı âmir, bazısı da âmir uzva bağlıdır. Mesela: Ciğer, insan ruhunun canlı kalmasında kalbe muhtaçtır. Kalp de tabiî ruhla ciğere muhtaçtır. İkisi de şahsın ruhu ve his kuvveti bulmak da dimağa, dimağın canlılığının korunmasında da kalp ve ciğere muhtaçtır. Bunun gibi insanların bazısı reis (idareci), bazısı da idare edilendir. Bazısı bazısından istifade eder. Her biri bir yönden birbirlerine muhtaçtırlar. Bu duruma göre insanların kendi cinsleri ile bir arada yaşamaları, birbirlerine yardımda bulunmaları zaruridir.

Mesnevî:

İnsanoğlu birbirlerinin uzuvlarıdır.

Çünkü hepsi aynı cevherden yaratılmışlardır.

Eğer uzuvlardan biri hastalanırsa,

Diğer uzuvlarda huzur ve rahat kalmaz…

İnsanlardan ayrılıp, dağ başlarında ve mağaralarda yaşayanlar, bunu dindarlık ve insanlık kemali zannedenler vardır. (…)[33]

Esasen Mevlânâ’nın topluluk vurgusu, onun tevhid ve vahdet-i vücûd anlayışıyla paralellik arz etmektedir. Birlik, her şeyden önce gelir. Tevhidî birliktelik, sadece Allah’ın birliğini değil, sosyal birliği de ifade eder. İslâm, tevhit inancıyla iman planında Allah’ın birliğine, Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına inanmayı getirirken sosyal planda hem kurumları arasında anlamlı bir bütünleşme olan sosyal bir yapı meydana getirmekte, hem de bireyleri böyle bir sosyal yapının gerektirdiği rolleri icra etmeye hazırlamaktadır.[34] Böylece birey-toplum ilişkisi de denge temelinde sağlanmış olmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla Mevlânâ’nın yaklaşımında birey ve toplum aynı bütünün değişik boyuttaki görünüşleridir.”[35]

Yesevî’nin cemaat yaklaşımının Mevlânâ tarafından genişçe ele alındığı söylenebilir.

7.Toplumda Güzel Ahlâkın Hayatîliği

Hoca Ahmed Yesevî’nin Dîvân-ı Hikmet’i aslına bakılırsa bir ahlâk kitabıdır. Denilebilir ki bu eser, baştan sona toplumda iyi/güzel ahlâkın ne kadar hayatî olduğunu ortaya koymaktadır. Ahlâk sosyolojisi açısından Yesevî’nin dikkate değer yaklaşımları olduğu söylenebilir. Bir örnek vermek gerekirse, âlimin, hâkimin, imamın, müftünün konumuna uygun davranmaması, insanları istismar etmesi hususunda şöyle demektedir:

Hakk kulları dervişler hakikati bilmişler

Hakk’a âşık olanlar Hakk yoluna girmişler.

Hakk yoluna girenler, Allah diye yürüyenler

Erenler izini izleyip memleketten geçmişler.

Evrenin övüncü Mustafa, öyle dedi merhaba,

Mir’ac gecesi deyip fakr yolunu almışlar.

Gönül vermeyip dünyaya, el uzatmayıp harama,

Hakk’ı seven âşıklar ahaliden geçmişler

Dünya benim diyenler, cihan malını alanlar,

Kerkenez kuşu gibi olup o harama batmışlar.

Molla, müftü olanlar, yanlış fetvâ verenler

Akı kara eyleyenler o cehenneme girmişler.

Kadı, imam olanlar, haksız dava eyleyenler

O eşek gibi olarak yük altında kalmışlar.

Haram yiyen hâkimler, rüşvet alıp yiyenler

Kendi parmağını dişleyip korkup durup kalmışlar.

Tatlı tatlı yiyenler, türlü türlü giyenler,

Altın tahta oturanlar toprak altında kalmışlar.

Mümin kullar, sâdıklar, sıdkı ile duranlar

Dünyalığını sarf edip cennet hûrisini kucaklamışlar

Kul Hoca Ahmed bilmişsin, Hakk yoluna girmişsin,

Hakk yoluna girenler Hakk cemâlini görmüşler.[36]

Bu dizelerde ifade edilen olumsuz hususları, kötü ahlâkî tutum ve davranışları, aynı zamanda Yesevî’nin kendi dönemindeki bazı toplumsal aktör ve gruplara yönelttiği eleştiriler olarak da anlamak mümkündür. Şu dizeler de bu şekildedir:

Ulu küçük yâranlardan edeb gitti

Kız ve zayıf gençlerden hayâ gitti

"Hayâ imandandır" deyip Resul dedi

Hayâsız kavim acaipler oldu dostlar

Müslüman Müslümanı eyledi katil

Haksızı tutub haklı işleri kıldı batıl

Mürid pîrine kılmadı yüz ve hatır

Nasıl kötü zamanlar oldu dostlar

Dünya ehli halkımızda cömertlik yok

Padişahlarda vezirlerde adalet yok

Dervişlerin duasında kabul edilme yok

Türlü bela halk üstüne yağdı dostlar

Âhir zaman bilginleri zâlim boldu

Hoş geldin deyiciler bilgin oldu

Hakk’ı söyleyen dervişlere düşman oldu

Nasıl kötü zamanlar oldu dostlar[37]

Görüldüğü üzere Ahmed Yesevî, toplumu ahlâk bakımından bir okumaya tabi tutmaktadır.

Pîr, riyakârlığı, gösterişçi dindarlığı da ahlâk noktasında ele alır:

Âhir zaman şeyhi düzeltir dış görünüşünü

Zühd ve takva kılmayıp bozar iç âlemini

Keramet der gaflet uykusunda gördüklerini

Riya ile halka kendini satar dostlar[38]

8. Yesevîlik

Hoca Ahmed Yesevî’yi sosyolojik açıdan anlama noktasında önemli bir husus da, onun görüş, düşünce ve yolunu esas alan, farklı Türk coğrafya ve toplumlarında onun yolunu sürdüren halifelerinin olması[39] ve onun adını taşıyan bir tarikatın ortaya çıkmasıdır. Yesevîye veya Yesevîlik adıyla bilinen bu tarikat, İslâm dünyasında önemli bir taraftar ve mensup kitlesine sahiptir. Hoca Ahmed Yesevî’nin tarikatı olarak Yesevîlik, İslâm’ın Türkler arasında yayılmasında, öğrenilmesinde, algılanması ve tecrübe edilmesinde önemli etkilere sahip olmuştur. Yesevîlik tarikatı, çeşitli tartışmalar ve görüş ayrılıkları olmakla birlikte Türk dünyasındaki farklı tarikatları, ekolleri ve sûfî anlayışları çeşitli biçim ve içeriklerde etkilemiştir.

Sonuç

Hiç şüphesiz sosyolojik okuma yaklaşımıyla Hoca Ahmed Yesevî daha geniş bir konudur. Fakat bu çalışma bu noktada daha geniş çalışmalar için bir başlangıç olarak düşünülebilir. Pîr-i Türkistân Hoca Ahmed Yesevî’nin özellikle Dîvân-ı Hikmet’te konulara yaklaşımını, İslâm anlayışını, İslâm’ı Türklere anlatma ve öğretme yöntemini sosyolojik açıdan ele almanın, O’nu daha doğru anlamaya, onun temsil ettiği çizgiyi ve o çizginin zihniyet dünyasını daha iyi kavramaya çok önemli katkılarda bulunacağı açıktır.

Bu sınırlı çalışmada yapılmak istenen, Yesevî’nin İslâm anlayışı ve İslâm’ı Türklere öğretme yaklaşımını, topluma rehberliğini, topluma açık yönünü, olaylara bakış açısını anlamaya çalışmaktır.

Sonuç olarak Hoca Ahmed Yesevî, Türklere İslâm dinini sûfî bir bakış açısı/yorum ile Türk dili vasıtasıyla öğretme yoluna gitmiştir. İslâm’ı basitleştirmek ve kolaylaştırmak suretiyle insanlara sunmuş ve bunda da başarılı olmuştur.

Yesevî, Dîvân-ı Hikmet adlı eserinde Türkçe ile İslâm’ı anlatma, insanlara yumuşak davranma, sevgi ile yaklaşma, toplumun dertleriyle dertlenme, paylaşımcı olma, cömertlik, toplum adamı olma, gerçek âlimin toplum için önemi, sahte âlim ve şeyhin toplum için tehlikeli oluşu, güzel/iyi ahlâkın birey ve toplum için ne kadar hayatî olduğunu vd. ortaya koymaktadır.

Hoca Ahmed Yesevî’nin toplumsal yönünün anlaşılmasına katkı sunması bakımından Yesi’deki türbesinin toplumsal boyutları ve Yesevîlik tarikatının bugüne kadar kitleleri etkilemeye devam etmesi hususu da önemlidir.

Kaynakça

Ali Efendi, Kınalızâde, Devlet ve Aile Ahlâkı, haz. A. Kahraman, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul ty.

Barkan, Ömer Lütfi, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler: İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviyeler”, Vakıflar Dergisi, 1942, sy. 2, s. 279-304.

Bilgiseven, A. Kurtkan, Din Sosyolojisi, Filiz Yay., İstanbul 1985.

Gölpınarlı, Abdülbâki, Mesnevî ve Şerhi, 2. basım, MEGSB Yay., İstanbul 1985.

Hoca Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2001.

Hoca Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, haz. Hayati Bice, TDVY., Ankara 2008 (http://www.divanihikmet.net/hikmet1.html#header, 08.08.2016).

Mevlânâ, Mevlânâ’nın Rubaileri, çev. M. N. Gençosman, MEGSB Yay., İstanbul 1988.

Mevlânâ, Fîhi mâ fîh, çev. M. Ü. Anbarcıoğlu, MEGSB Yay., İstanbul 1990.

Mevlânâ, Mesnevî, çev. V. İzbudak, Gözden geçiren: A. Gölpınarlı, MEGSB Yay., İstanbul 1991.

Mevlânâ, Mesnevî. http://www.yesilyol.net/modules.php?name=mesnevi&op= content &tid= 5&query =topluluk, 24.03.2006.

Okumuş, Ejder, Dinin Toplumsal İnşası, Akçağ Yay., Ankara 2015.

Onat, Hasan, “Ahmet Yesevî’nin Din Anlayışı ve Bektaşilikteki Bazı Yansımaları”, http://www.hasanonat.net/index.php/89-ahmet-yesevi-nin-din-anlay-s-ve-bektasilikteki-baz-yans-malar, 08.08.2016.

Özköse, Kadir, “Ahmed Yesevî ve Dîvân-ı Hikmet”, Tasavvuf, 2006, c. VII, sy.16, s. 293-312.

Tekin, Mustafa, Mevlana Pergelinde Toplum, Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yay., Konya 2005.



[1] Bkz. Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler: İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviyeler”, Vakıflar Dergisi, sy. 2, 1942, s. 279-304.

[2] Hoca Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, haz. Hayati Bice, TDVY., Ankara 2008 (http://www.divanihikmet.net/hikmet1.html#header, 08.08.2016).

[3] Bkz. Ejder Okumuş, Dinin Toplumsal İnşası, Akçağ Yay., Ankara 2015, ss. 21-27

[5] Kadir Özköse, “Ahmed Yesevî ve Dîvân-ı Hikmet”, Tasavvuf, 2006, c. VII, sy.16, s. 293-312.

[6] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 71. Hikmet.

[7] Hoca Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2001.

[8] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 53. Hikmet.

[9] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 71. Hikmet; Dîvân-ı Hikmet, 79. Hikmet; Dîvân-ı Hikmet, 83. Hikmet; Dîvân-ı Hikmet, 99. Hikmet.

[10] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 53. Hikmet.

[11] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 1. Hikmet.

[12] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 53. Hikmet.

[13] Hoca Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2001; Dîvân-ı Hikmet, 2008, 171. Hikmet.

[14] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 83. Hikmet.

[15] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 53. Hikmet ve 99. Hikmet.

[16] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 89. Hikmet.

[17] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 2008.

[18] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 83. Hikmet.

[19] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 79. Hikmet.

[20] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 71. Hikmet.

[21] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 53. Hikmet.

[22] Abdülbâki Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, 2. basım, MEGSB Yay., İstanbul 1985, c. IV, s. 85.

[23] A. Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, c. IV, s. 407 vd.

[25] Mevlânâ, Fîhi mâ fih, Çev. M. Ü. Anbarcıoğlu, MEGSB Yay., İstanbul 1990, s. 100-101.

[26] Ejder Okumuş, “Mevlana`da Sosyolojik Okuma”, KHukA Kamu Hukuku Arşivi, c. IX, sy. 2, s. 63-70.

[27] Mevlânâ, Mesnevî, çev. V. İzbudak, Gözden geçiren: A. Gölpınarlı, MEGSB Yay., İstanbul 1991, c. II, s. 165.

[28] Mustafa Tekin, Mevlânâ Pergelinde Toplum, Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yay., Konya 2005, s. 64.

[29] Mevlânâ, Mevlânâ’nın Rubaileri, çev. M. N. Gençosman, MEGSB Yay., İstanbul 1988, s. 131.

[30] Mevlânâ, Mesnevî, çev. V. İzbudak, Gözden geçiren: A. Gölpınarlı, MEGSB Yay., İstanbul 1991, c. II, s. 166.

[31] A. Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, c. IV, s. 90.

[32] Ejder Okumuş, “Mevlana`da Sosyolojik Okuma”, s. 63-70.

[33] Kınalızâde Ali Efendi, Devlet ve Aile Ahlâkı, haz. A. Kahraman, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul ty., s. 137.

[34] A. Kurtkan Bilgiseven, Din Sosyolojisi, Filiz Yay., İstanbul 1985, s. 312.

[35] Ejder Okumuş, “Mevlânâ’da Sosyolojik Okuma”, s. 63-70.

[36] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 99. Hikmet.

[37] Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 89. Hikmet.

[38]Ahmed Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, 85. Hikmet.

[39] Bkz. Kadir Özköse, “Ahmed Yesevî ve Dîvân-ı Hikmet”, Tasavvuf, c. VII, sy.16, 2006, s. 293-312.