Makale

EKONOMİK DARALMAYA KARŞI SOSYAL VAR OLMA

EKONOMİK DARALMAYA
KARŞI SOSYAL VAR OLMA

Ömer SAĞLAM

Bilindiği gibi ülkemiz, dünyanın jeopolitik ve jeostratejik bakımdan en kritik noktasında yer almaktadır. Bu cümle, ilk bakışta insana klişeleşmiş bir laf gibi gelmektedir. Ya da bir kısım yabancılar tarafından, Türkler’in kendilerini evrenin merkezi gibi görme alışkanlıklarının bir sonucu söyledikleri söz gibi algılanabilir. Ancak kim ne derse desin bu hüküm değişmez bir gerçeklik ifade etmekte, yerli olsun, yabancı olsun aklı başında herkes de bu gerçeği böyle bilmektedir. Bu gerçeği bilmek için öyle kitaplar ve ansiklopediler okumaya, fakülteler ve akademiler bitirmeye de lüzum yoktur. Şöyle az çok okuma yazma bilgisi olan ve haritaya bakmayı becerebilen hemen herkes, Türkiye coğrafyasının önemini bir çırpıda kavrayabilir. Böyle olunca Türkiye’nin
Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde kurulu bulunduğu coğrafyanın bu vazgeçilmez önemidir ki; onu sürekli olarak bir çekim merkezi ve uluslar arası menfaatlerin çatışma alanı haline getirmiştir. Özellikle Türkiye’nin de içinde yer aldığı Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya, devamlı olarak arkası gelmez mücadelelere sahne olmuştur. Balkanların içinde bulunduğu durumu anlatan bazı bilim adamları çok güzel benzetmelerde bulunmaktadırlar ki; onlardan birisi şöyle diyor: “İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşananlar, şeytan bir kez ulusal sınırlar denilen kazanın kapağını açmaya görsün, bu kazandaki tüm unsurların iplerinden boşanıp birbirlerini boğazladıklarını kanıtlamıştı.”(1) Meşhur bir benzetme de şöyle yapılmaktadır; “Gizli bir el, bütün lisanları ve milliyetleri bir torbaya doldurmuş ve dünya üzerinde düzenli olarak dağıtmıştı. Sıra Balkanları ve Kafkasya’yı da içine alan Ortadoğu bölgesine gelince torbanın dibinde kalanları gelişigüzel serpiştiri vermiştir!” Bununla anlatılmak istenilen; bu bölgelerde dili, dini, kültürü, sosyal yaşantısı ve gelenekleri birbirinden farklı çok sayıda etnik yapının bir arada yaşamak zorunda kaldığı, bu bölgedeki sınırların ise bölgede yaşayanlar tarafından değil, başka güçler tarafından keyfi olarak çizildiğidir. O sebeptendir ki; bu bölgelerdeki mücadelelerin birisi bitmeden diğeri başlamakta ve bu mücadeleler ülkemizin sınırları dışında dahi olsa, bir ucundan mutlaka bize de bulaşmaktadır. Bunun en son örneklerini son 10 yıl içinde hep birlikte yaşadık. Bulgaristan, Kuzey Irak derken, en sonunda Kosova ve Makedonya’daki mücadelelerden kaçan binlerce insan Türkiye’ye yönelmiştir. Yani olaylar sınırımızın dışında cereyan etse de bu olaylar, bölgedeki menfaatlerimizden ve geçmişte bu bölgede üstlenmiş olduğumuz rollerden kaynaklanan sebeplerle ülkemizi yakından etkilemektedir.
Öte yandan bazılarıyla birçok ortak bağımız olmakla birlikte, hemen hemen bütün komşularımızla şu veya bu şekilde problemlerimiz bulunmaktadır. Hemen hemen komşularımızın tamamı, ülkemizin güçlenmesini ve bulunduğu bölgede lider ülke konumuna gelmesini istememektedirler. Konu Türkiye’nin güçlenmesi ve kalkınması olunca, din ve dil farkı gözetmeksizin hemen bütün komşularımız yan yana gelebilmektedirler ki; bunun en son ve canlı örneğini Iran ile Rusya arasındaki yakınlaşma teşkil etmektedir. Iran ve Rusya Federasyonu, Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı- ’nın hayata geçmemesi için ellerinden geleni arkalarına koymamakta ve bunun için akla hayale gelmeyecek konularda anlaşmalara imza atabilmektedirler. En son Mart/2001 içinde Moskova’yı ziyaret eden Iran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi ile Rusya Federasyonu Devlet başkanı Vladimir Putin’in Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı Projesi’ne karşı görüşler içeren bir deklarasyon imzalamaları ile İran’ın, Rusya’dan 7 milyar dolarlık silah satın almasına iki ülke arasında bir saldırmazlık paktı kurulmasına yönelik anlaşmalara imza atmaları dikkate değer bulunmaktadır.(2) Ayrıca Rusya Federasyonu ve İran İslâm Cumhuriyeti, Hazar Denizi’nin altındaki petrol yataklarının paylaşımı konusunda da fikir birliği içinde bulunmakta ve kardeş ülke Azerbaycan’ın tezlerinin aksi yönde tezler savunmaktadırlar. Bu konuda ABD’li Prof. Mc Carthy şöyle diyor: “Osmanlı, vatandaşlarını kurtarmak için savaştı. Bu milletler (Ermeniler, Yunanlılar, Bul- garlar, Roman ve Ruslar), yüz binlerce Türkü öldürdü. Bulgaristan’daki Türk ve Müslümanların yüzde 17’si öldürüldü. Varna’da yaşayan Türk ve Müslümanlar’ın üçte ikisi Ruslar ve Ermeniler tarafından öldürüldü. Çocukları öldürüp kadınlara da tecavüz eden Ermeniler vatanlarına ihanet etti ve Ruslara Van’ı teslim etti. Türk- ler, kendilerini kurban olarak görmek istemediklerinden, kendilerine yapılan zulmü anlatmaya önem vermediler. Türklerin dostu yine Türklerdir. ”(3)
Hal böyle iken, 1994’ten beri yaşanmakta olan ve özellikle 2000 yılı Kasım Ayı ve 2001 yılı Şubat Ayı’nda tam bir kriz haline gelen ekonomik durum, bu ülke insanını derinden sarsmış ve gazetelerde, geleceğe umutla bakan insanlarımızın oranının 2001 yılının Nisan Ayında %41.2 iken, aynı yılın Eylül Ayında bu oranın % 18.7’ye düştüğüne ilişkin raporlar yayınlanmıştır.^) Hele hele son günlerde ülkemizle aynı ülkeler liginde olan Arjantin’de yaşananlar, bu ülkenin aklı başında olan bütün insanlarının zihninde “acaba..!” şeklinde bir soru uyandırmıştır. Neyse ki Türk toplumunun sosyal dinamikleri ile devletine olan bağlılık ve güveni, Türkiye’nin Arjantin olmasına en büyük engeli teşkil etmektedir. Ancak ne denirse denilsin, ülkemizde son yıllarda kişi başına düşen millî gelirdeki azalmanın yanında, yapılan bir araştırmaya göre, en üst gelir grubu ile en alt gelir grubu arasındaki farkın, en üst gelir grubundakilerin lehine olmak üzere; kullanılabilir gelir bakımından 27 kat, hane harcamaları bakımından 13.6 kat, oturulan evin kira değeri bakımından 9 kat oluşu(5) ister istemez toplumda önemli derecede hoşnutsuzluklara sebep olmaktadır.
“Bir insanın hayatını kurtarmayı bütün insanlığı kurtarmaya, bir insanı öldürmeyi de bütün insanlığı öldürmeye” eş değer tutan bir dinin mensupları olarak, terörist saldırılan ve masum insanların öldürülmesini tasvip etmek elbette mümkün değildir. Ancak 11 Eylül 2001 tarihinden sonra tarihin akışının ve buna bağlı olarak Türkiye’nin uluslar arası öneminin arttığı da kesindir. Son günlerde Kıbrıs’ta yaşanan olumlu gelişmeler, AB’nin geçmişle kıyaslanmayacak biçimde Türkiye’ye en azından anlayışla yaklaşıldığını gösterir biçimde açıklamalarda bulunması, AGSP konusunda AB ile uzlaşmaya varılması, uluslar arası finans çevrelerinin Türkiye’ye ek kaynak ayırması ve son günlerde nisbi de olsa döviz kurlarındaki gerileme, ülkemizin uluslar arası öneminin arttığına ilişkin bazı ipuçlan vermektedir. Dolayısıyla gelecekten umutsuz olmaya hiç gerek yoktur.
Aynı ülkeler liginde olmakla birlikte, Türkiye’nin neden bir Arjantin olmadığına yukarıda kısaca değinmiş ve Türkiye’nin sosyal dinamiklerinin farklı olmasının ve halkın devletine bağlılığının buna engel olduğunu söylemiştik. Bu noktada Türk insanındaki, elindeki nimeti başkasıyla paylaşma duygusunun yüceliğine ve toplumumuzun yardımlaşma geleneğine bir göz atmada fayda mülâhaza edilmektedir. Çünkü Türk insanı, “Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça iyiye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir”(6) şeklindeki İlâhî buyruğu ve “Komşusu aç iken, kendisi tok yatan bizden değildir” şeklindeki Peygamber ikazını, kendisine düstur edinerek konuya yaklaşmakta ve yardımlaşmada adeta yarışmaktadır. Bu konuda ferdî olarak veya kurmuş olduğu müesseseler vasıtasıyla fakiri gözetmekte, yoksulu korumaktadır. Özellikle 2001 yılı bu konuda takdire şayan davranışların sergilendiği bir yıl olmuştur. Türk insanı, ekonomik krizi en derin şekilde hissetmesine rağmen, yine de mevcut imkânlarını sonuna kadar zorlamak suretiyle yardım kampanyalarına katılmış ve toplumdaki dengenin daha fazla bozulmasına engel olmuştur.

1- Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, 3. Baskı, Çev. Şirin Tekeli, s. 80, İletişim Yayınları, 1st. 1999.
2- Cenk Başlamış’m Milliyet Gazetesi’nin, 13 Mart 2001 tarihli sayısında yer alan “Kutsal İttifak” başlıklı haberi.
3- Milliyet Gazetesi’nin, 2 Haziran 2001 tarihli sayısında yer alan haber.
4- Milliyet Gazetesi’nin, 26 Eylül 2001 tarihli sayısında yayınlanan “Umudumuz Azalıyor" başlıklı haber.
5- Bkz. Radikal Gazetesi’nin, Mart/2001 tarihinde yayınlanan “Öteki Türkiye" başlıklı yazı dizisi.
6- Al-i İmran Sûresi, 92.