Makale

DİN HİZMETLERİNDE METOD

DİN HİZMETLERİNDE METOD

Halil KARLIK
Din Öğretimi Genel Müdür Yardımcısı

Toplum kalkınması, fertlerin refah ve mutluluğu iyi yetişmiş, nitelikli insan gücü ile sağlanır. Dolayısıyla bu, bir eğitim konusudur. Eğitimde, hayat boyu devam eden bir faaliyettir. Bu faaliyetin bir boyutu "Örgün öğretim", diğer boyutu da, "Yaygın eğitim" yoluyla yerine getirilir. Din öğretiminde cuma ve bayram hutbeleri, vaazlar ile radyo ve televizyondaki dini konuşmalar, yaygın din eğitimi faaliyetlerinin büyük bir bölümünü oluşturur. Bu tür din öğretimi faaliyetlerini yerine getiren meslek elemanları da, kısaca din görevlisi olarak nitelendirilen imamdır, hatiptir, Kuran Kursu öğreticisidir, vaizdir, müftüdür.
Kabul etmek gerekir ki bu kâinattaki canlılar arasında en çok eğitime ihtiyacı olan varlık insandır. Çünkü her canlı yaradılış amacı doğrultusunda kendisinden bekleneni yapar. Ancak insan kimi zaman kendinden beklenen davranışlar içinde olur, kimi zamanda bunun aksi davranışlarda bulunur. Bu durum, insanların tabiatı gereği sürekli olarak irşad, öğüt ve nasihata muhtaç olduklarını açık bir şekilde göstermektedir.
Yüce Kitabımız Kur’an-ı Ke- rim’de bu konuya şöyle işaret edilmektedir: "Yine de öğüt ver. zira öğüt mü’minlere fayda verir."(1) "O halde eğer hatırlatmak fayda verirse hatırlat (Allah’tan) korkacak olan hatırlar (öğüt alır)."(2)
Eğitim, insanı yetiştirme, geliştirme ve iyi (arzu edilir) davranışlar kazandırma faaliyetidir. Öğretimden maksat da insanın görüş ufkunu geliştirilerek onu esas hüviyetine kavuşturmaktır. Bu, insanın genel olarak fıtratında (yaratılışında) var olan iyi duygular ile kabiliyetlerini geliştirerek nitelikli ve vasıflı hale getirmekle olur. Ancak eğitim, dinamik bir hadisedir. Dinamizmin olduğu yerde de problemler ve sıkıntılar bitmez. Bir problemi halletseniz bile başka problemler ve sıkıntılar başgösterir. Buna, günümüzde teknoloji ve sosyal alanda görülen hızlı değişmelerin ve gelişmelerin beraberinde getirdikleri ailelerde çöküntü, kargaşa, kuşaklararası çatışma, yalnızlık, sosyal ilişkilerin zayıflaması ve geleneklere karşı çıkma gibi haller ömek olarak gösterilebilir.
Sosyolojik bir realite ve psikolojik bir vakıa olan din, toplum düzenini manevi yönden büyük ölçüde etkiler. Bu, tarih boyunca da böyle devam edegelmiştir. Dinin esaslarını teşkil eden iman, doğruluk ve diğer yüce duygular, insan ruhunun her türlü kötülüklerden arınıp temizlenmesini ve yücelmesini sağlar. İbadetler de, davranıştan düzeltir; insanlara sevgi, fedakarlık, paylaşma, yardımlaşma ve benzeri davranışlar kazandıracak güzel bir zemin hazırlar.
Bu bakımdan "yaygın din Öğretimi" toplum hayatında büyük önem taşır. Onun içindir ki, din eğitimi ve öğretimi yapan İmam-Hatip Liselerinde, eğitimde öğrencilere verilecek bilgi; kazandırılacak görüş ufku, davranışlar, metod ve teknikler, ileride üstlenecekleri mesleki görevlerini en iyi ve sağlıklı bir şekilde yerine getirmeleri yönünden önemlidir.
Yasalarımıza göre bu öğretim kurumlan, her derece, kademe ve alanda dini hizmet vereceklerin kaynak kuruluşudur. Buradaki eğitimin hedefi, öncelikle camide mihrab ve minberi işgal edecek ve layıkı şekilde bu görevleri yürütecek elemanlar yetiştirmektir. Ancak, unutulmamalıdır ki mihrabı ve minberi işgal eden kimseler, Peygamberimizin temsilcisidir. Hatta îslâmi literatürde imam cematın önderi ve onların her türlü problemiyle ilgilenmesi gereken kişi sayılmaktadır. Hakkı emretmek ve kötülüklerden menetmek, onun başta gelen görevlerindendir. Onun içindir ki, İslâmî temsil etmenin, onun adına görev yapmanın hem anlamı, hemde sorumluluğu büyüktür. Çünkü bu hizmet, oldukça geniş ve kapsamlı bir alanı içine alır. Bir taraftan mihraba geçerek lâyıkı veçhiyle, erkân ve adabına uygun olarak namaz kıldıracak ve dini vecibelerin sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesini sağlayacaktır. Diğer taraftan da hutbe ve vaaz- lanyla hizmet alanlarının önemli bir boyutunu teşkil eden irşad görevlerini icra edeceklerdir. Bu, camilerde olduğu kadar, cami dışında da çeştli vesile ve yollarla devam ettirilmesi gereken informal bir eğitim faaliyetidir.
Bütün bunlar gösteriyor ki, bu meslek elemanlarının görevi, sadece camide başlayan ve orada biten bir faaliyet değildir. Onun dışında yaygın (informal) eğitim olarak din eğitimi ve öğretimine esas teşkil edecek sürekli çalışmalarda bulunmaları da gerekir.
Biz bu duygu, düşünce ve yaklaşımlarla önce, İslânrıda irşad, yani toplumun dini konularda aydınlatılmasında; kısaca bu yüce ve kutsal görevlerin yerine getirilmesinde gözönünde tutulması gerekli bazı ayetleri ortaya koyup, onların ışığında İmam- Hatip Lisesi öğrencilerine, öğrenimleri süresince kazandırılması gereken bazı davranış, metod ve teknikler üzerinde durmak istiyoruz.
İslâm’da "Tebliğ ve İrşad" görevi diye vasıflandırılan bu çalışmaların metodolojik şekli, İlahi vahyin tezahürü olan Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetlerinde açıkça görülmektedir. Bunlardan bazıları şöyledir.
"Dinde ikrah (zorlama, baskı, cebir ve şiddet) yoktur. Şu bir gerçek ki iyi ile kötü, güzel ile çirkin birbirinden ayrılmıştır."(3)
"Sen, insanları, imana girmeleri için zor ve baskıya mı maruz bırakacaksın?" (4) "Ey Muhammed: Eğer seninle tartışmaya girişirlerse; "Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allah’a verdim." de, kendilerine kitap verilenlere ve kitapsızlara, "Siz de İslâm oldunuz mu?" de, şayet İslam olurlarsa doğru yola girmişlerdir, yüz çevirirlerse, sana yalnız tebliğ etmek düşer. Allah kullarını görür." (5)
"Allah’a itaat edin. Peygambere itaat edin, karşı gelmekten çekinin; eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Peygamberimize düşen sadece açıkça tebliğ etmektir." (6)
"Peygamberin görevi sadece tebliğ etmektir. Allah, sizin açıkladıklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir." (7)
"Ey Muhammed! Onlara vâdettiğimiz, azâbın bir kısmını sana göstersek de, senin canını alsak da, vazifen sâdece tebliğ etmektir. Hesabı görmek bize düşer." (8) "Allah’a eş koşanlar: "Allah dileseydi O’ndan başka hiçbir şeye ne biz ve ne de babalarımız tapardı. O’nun buyruğu olmaksızın hiçbir şeyi haram kılmazdık" dediler. Kendilerinden öncekiler de böyle yapmıştı. Peygamberlere apaçık tebliğden başka ne vazife düşer." (9)
"Eğer yüz çevirirlerse, Ey Muhammed! Sana düşenin sadece açıkça tebliğ olduğunu bil." (10)
"Deki: "Allah’a itaat edin; peygambere itaat edin." Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki o Peygamber, kendisine yükletilenden ve siz de kendinize yükletilenden sorumlusunuz. Eğer O’na itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz. Peygambere düşen sadece, apaçık tebliğidir." (11)
"Eğer siz Peygamberi yalanlıyorsanız bilin ki, sizden önceki ümmetlerde yalanlamışlardı. Peygamberlere düşen, sadece apaçık tebliğdir." (12)
"Elçiler: "Doğrusu Rabbimiz bizim size gönderildiğimizi bilir; bize düşen ancak apaçık tebliğdir." demişlerdi." (13)
"Ey Muhammed: De ki: Ben Peygamberlerin ilki değilim; benim ve sizin başınıza gelecekleri bilmem; ben ancak bana vahyolunana uymaktayım; ben sadece apaçık bir uyarıcıyım."(14)
"Allah’a itâat edin; Peygamberlere itâat edin; eğer bundan yüz çevrirseniz bilin ki Peygamberimize düşen apaçık tebliğdir." (15)
"Ey Muhammed! Eğer yüz çevrirlerse bilsinler ki, Biz seni onlara bekçi göndermedik; sana düşen sadece tebliğdir." (16)
"Ey Musa ve Harun! Fira- vun’a gidin, o gerçekten azmıştır. Ona yumuşak sözle tebliğde bulunun. Umulur ki, öğüt alır, yahut Allah korkusu duyar." (17)
İslâm’da tebliğ ve irşad bir çeşit öğretim tarzıdır. Bu öğretimden maksat, insanlann ihtiyacı olan iman, ibadet, günahlardan ann- ma, sevap kazanma ve diğer manevi duygulannın geliştirilmesine yönelik davranışlar kazandırmaktır. Kısaca "kötülükten sakındırma ve iyiliğe teşvik" olarak nitelendirilen bu öğretimden her müslüman büyük ölçüde sorumludur. Ancak; bu sorumluluk, baskı ve zorlamayla değil, sevgi ve ikna gibi uygun metodlar yoluyla yerine getirilir. Peygamberimizin bu konudaki uygulamalan, özellikle din görevlilerinin, her çeşit irşad faaliyetlerini de gözönünde bulundur- malan gerekir.
Peygamberimiz (S.A.S.)in, irşad ve hitabet alanında uyguladığı metotlar daha çok kişinin ilgi, ihtiyaç, anlayış, idrak ve kabiliyetine yönelik olduğu görülür.
Çünkü bir taraftan "İşlerin insan yaradılışına göre kolaylaştırıldığını" (18) beyan ederek ferdin kaabiliyeti doğrultusunda eğitilmesinin gerekliliğine işaret etmektedir. Diğer taraftan da, öğretimde aynı şekilde ferdin ilgi ve ihtiyacının gözönünde bulundurulmasının gerektiğini de, bizzat kendi uygulamalan ile göstermektedir.
Örgün öğretimde ferdin; ilgi, ihtiyaç ve kabiliyetini tanımak ve ona göre eğitmek, eğitimde başan sağlamanın yegâne yoludur. Nitekim günümüz dünyasında bir çok ülkelerin eğitim sistemlerinin temel unsuru olarak bu ilkelere yer verilmiş olması da bunu acık bir şekilde teyit etmektedir. Aynı şekilde yaygın eğitimde kişilerin sosyal, psikolojik ve kültür durumları da önem taşımaktadır. Bu esaslara dikkat etmeden yapılan irşad faaliyetlerinin etkili olacağını ve insanlara istenilen davranışlann kazandırılacağını beklemek boşunadır.
O halde, halkı din konusunda aydınlatacak ve böyle yüce bir öğretim görevini yerine getirecek kimselerin, önce muhatabı (cemaatı) yaş, ilgi, ihtiyaç, kültür seviyesi, sosyal durumu ile eksikliklerini bilmeleri gerekir. Gerekirse bu konuda, değişik yöntemlerle araştırma ve inceleme yapmalıdırlar. Mesela bu, bir anket veya mülakat olabilir. Böylece durum tesbitin- den sonra yapılan irşadlar, hem daha etkili, hem de faydalı olabilir. Meselâ Peygamberimiz muhatabını tanımış, onun özelliklerini bilerek rehberiik etmiş ve gerçekleri öğretmeye çalışmıştır. Kendisine değişik mekân ve zamanlarda yöneltilen aynı mahiyetteki sorulara ayn ayn cevap vermesi, gerçekten ibret alınacak niteliktedir.
- "Ya Resulallah, amellerin en faziletlisi hangisidir?" şeklinde sorulan bir soruya, ayrı zaman ve mekânlarda muhataplarının belirtilen durumlarına göre cevabı şöyledir:
- (Az da olsa), devamlı olanıdır. (19)
- Allah için sevmek, Allah için buğz etmektir. (20)
- Oruca devam et, çünkü benzeri olmayan bir ibadettir. (21)
- Yemek yedirirsin, bildiğin ve bilmediğin kimselere selam verirsin. (22)
Yine "Sadakanın hangisi üstündür?" diye soran Ebu Hureyre (R.A.)’ye;
- Fakir olanın güç ve kuvveti ile yardımda bulunmasıdır. (23) Cevabını verirken, aynı soruyu soran Sa’d b. Ubade’ye de!
- Su çıkartmaktır... (24) buyurmuştur.
İslâm tarihinde zaman, mekân ve şartlara göre benzeri uygulamaların yer aldığı görülür. Ancak, bu ikinci örnekte Ebu Hureyre
(R.A.)’nin çok fakir, diğerinin ise bir kabile reisi ve son derece zengin bir kimse olduğu düşünülürse, aynı soruya verilen iki ayn cevabın sıradan bir cevap olmadığı açıkça anlaşılır. (25) Bu olay, kişinin sadece kendini değil, başkalarını da düşünmek ve kendi durumuna göre çevreye faydalı işler yapmak zorunda olduğunu göstermektedir.
Bu konuda detaya girmeden kısaca diyebiliriz ki öğretmen, nasıl ki öğrencisini yaşı, cinsiyeti, ilgi ve kabiliyeti, zekası, bilgi seviyesi v b. yönlerinden tanıyarak, ona göre eğitmek durumunda ise, irşad yani yaygın din öğretimi faaliyetinde bulunanların da aynı şekilde muhataplarının benzeri özelliklerini bilmeleri gerekir.

(1) Zariyat: 55
(2) Ala : 9-10
(3) Bakara: 256
(4) Yunus :99
(5) Al-l imran : 20
(6) Malde:92
(7) Matde: 99
(8) Ra’d: 40
(9) Nahl: 35
(10) Nahl; 82
(11) Nur; 54
(12) Ankebut; 18
(13) Yasin; 17
(14) Ahkâf; 9
(15) Tegabûn; 12
(16) Şura; 48
(17) Tahâ; 43-44
(18) Caml’us-Sagir, 1-48
(19) Buharl, İman, 32
(20) Ebu Davud, Sünnet, Bab; 3
(21) Nesal, Sıvam; 43
(22) Buharl, İman, 20; Müslim, İman, (63)
(23) Ebu Davud, Zekat, Bab, 40
(24) a.g.e. Bab, 41
(25) Bu konuda daha geniş bilgi İçin bkz. Kazancı, A.Lütfl, Peygamber Efendimizin Hitabeti, 1st. 1980; sy. 87-89