Makale

Hz. Peygamber'in Çocuklarla Olan İlişkisinde Eğitim-Öğretim Açısından Ön Plana Çıkan hususlar

HZ. PEYGAMBER’İN ÇOCUKLARLA OLAN İLİŞKİSİNDE
EĞİTİM-ÖĞRETİM AÇISINDAN ÖN PLANA ÇIKAN HUSUSLAR

Saffet SANCAKLI*
Özet
Hadis kaynaklarında Hz. Peygamber’in çocuklarla olan ilişkileri incelendiğinde, bu ilişkilerin mükemmel derecede ve düzeyde olduğu müşahede edilmektedir. Hz. Peygamber’in muallimlik özelliği sebebiyle çocuklarla olan ilişkilerinin eğitim/öğretim açısından ele alınmasında yarar vardır. Hz. Peygamber’in anlayışında çocuk bir değerdir ve tertemiz olarak dünyaya gelmiştir. O, çocuğa sevgi ve şefkatle yaklaşır, onun dertleri ve sorunlarıyla hoşgörü içerisinde ilgilenir, anne-babanın çocuğa karşı sorumlu ve dini terbiye vermekle yükümlü olduğunu, adâlet ve eşitlikten ayrılmamayı, onların seviyelerine inilmesini, güzel isim ve lakaplarla hitap edilmesini, çocuğun ihtiyacı olan oyuna müsaade edilmesini, spora alıştırılmasını ve neticede hayırlı/salih bir evlat olması için duâda bulunulmasını öngörür. Bütün bunlar, makalemizde örnekler verilerek işlenmiş ve Hz. Peygamber’in eğitimci kişiliğine dikkat çekilmiştir.
Anahtar Kelimeler
Hz. Peygamber, Çocuk, Eğitim ve Öğretim, İyi Örnek.
Abstract
Striking Matters With Respect To Education And Instruction In The Relationship Of Prophet Muhammad With Children
When the relation of Prophet Muhammad with children considered in Hadith resources, it seems obvious that His relation with children is on a level of perfection and completion. Taking his instructive nature into account, to study Muhammad’s relation with children with respect to education and instruction would be more than rewarding. In Muhammad’s understanding, children come to the world purely clean, without any sin, therefore, they are pure values themselves. Muhmmad approaches to children with compassion and affection taking a close interest in the personal problems of them. Moreover, he recommends that parents feel themselves responsible with respect to teaching them the princples of religion, adopting a just attitude in tackling their private matters, giving them good names, nicknames and abundant time for play, sport and leisure activities. Finally, He advises that parents pray to God so that their children grow in good healt and become auspicious and worthwile persons in the society.
Key Words
Prophet Muhammad, Child, Education and Instruction, Relation, Model.
Giriş
İnsan hayatı, çeşitli aşamalardan oluşmaktadır. Bebeklik, çocukluk, gençlik ve yaşlılık dönemleri aşama aşama birbirini takip etmektedir. Her yetişkinin zorunlu olarak geçirmiş olduğu çocukluk dönemi, bedenen ve ruhen gelişmesini tamamladığı için fevkalade önemli bir dönemdir. “Çocuk, yaş küçüklüğünden dolayı bâliğ ve reşit olmayan ve bu yüzden mükellef sayılmayan, her çeşit muameleyi yapmaya yetkili bulunmayan insandır.”1 Uzmanların ve bilim adamlarının söylediğine göre çocuklar, kişilik gelişiminin büyük bölümünü yedi yaşına kadar tamamlar. Kimliğini ve kişiliğini daha bu yaşlarda çocuklara kazandırmak anne ve babanın üzerine bir vecibedir. Din ve dinî değerlerin öğretilmesi öncelikle ailede başlar. Sonra bu süreç okulda ve toplum hayatında devam eder. Çocuklar hep alıcı, büyükler ise verici konumundadır.
Eğitim, yetişkin neslin bir plan ve gayeye göre yetişmekte olan nesillerin gelişimini sağlamak için yaptığı çalışmalardır. Başka bir ifade ile eğitim, tecrübe yoluyla fertlerde istenilen düşünce ve davranış değişikliklerini meydana getirme çabasıdır.2 Demek oluyor ki, eğitimin amacı, insanda doğuştan gelen ruhî ve bedenî kabiliyetleri geliştirmek, sağlıklı ve ahenkli bir şekilde, kabiliyetler ve temayüller arasında dengeyi korumaktır. İnsanda iyi ve güzele yönelebilecek bütün yetenekleri bularak ortaya çıkarmak, ulaşabileceği en yüksek noktaya kadar ulaşması için sürekli rehberlik yapmak, bugünkü eğitim anlayışında esastır.3 Peygamberler, insanlığın ilk eğitim önderleri, hayatın manasını, menşeini ve kaderini açıklayan haberciler, yaşayışımızı düzenleyen ilkeleri ve kuralları belirleyen ahlâkçılar konumundadır.4 Dolayısıyla tüm peygamberlerin eğitimci yönlerinin var olduğu bilinmektedir. Hz. Peygamber, kendisinin Yüce Allah tarafından terbiye edildiğini5 ve kendisinin bir muallim olarak gönderildiğini ifade etmiştir.6 Çocuklara karşı yaklaşım tarzı bir eğitimci düzeyinde ve seviyesindedir. Hz. Peygamber, bugün çocuk psikolojisi üzerine çalışan insanların tesbit edip ortaya koyduğu pek çok realiteye, o dönemde dikkat çeken bir eğitimcidir.7 O’nun ilkeleri doğrultusunda eğitim ve öğretim açısından ön plana çıkan hususları bazı başlıklar altında vermek istiyoruz.
I- Çocuğun Günahsız Olarak Dünyaya Gelmesi
İslâm inancına göre her doğan çocuk tertemiz, lekesiz, kirsiz ve günahsız olarak dünyaya gelir. Daha sonra sosyal ve kültürel çevre devreye girerek onu ya olumlu, ya da olumsuz yönde etkilemektedir. Çocuk, iyiyi de kötüyü de almaya açıktır. Ona rehberlik yapacak olan öncelikle ailesi ve toplumdur. Bu gerçeği Hz. Peygamber şöyle dile getirmektedir: “Her doğan fıtrat üzere doğar; sonra ana-babası onu Yahudi, Hıristiyan, Mecusî yapar…” 8 Fıtrat, kusursuz, tertemiz, gelişip olgunlaşmanın bütün güç ve imkanlarını içinde saklayan bir özelliktir. Çocuk, Allah’ın varlığını ve birliğini tanıyıp, O’na yönelebilecek bir eğilim ve istidatla doğar. Fıtrat, çevreye göre şekil alabilecek bir esnekliğe sahiptir.9 Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, çocuk suçluluğunda kalıtsal etkenlerden çok, çevresel etkenler önde gelmektedir.10 Yukarıdaki hadiste insanın yaratılışının temiz olduğu, iyiye, temiz olan davranışlara ve doğru olan inanışa müsait olduğu, ancak ebeveynin tesiriyle, çeşitli yollara gidebileceği mesajı veriliyor. Bir insanın duygu, düşünce ve davranışlarında en büyük etkiyi din yapmaktadır. Bunun kazanılmasında ise aile eğitiminin rolü çok büyüktür.11
İnsan doğarken temiz olarak dünyaya geldiğinden, onun kalbi ve zihni temiz bir levha gibidir. Üzerinde doğmadan önce yazılmış hiçbir kötü yazı, kara çizgi ve başkalarının günahının etkisi yoktur. İnsan, o boş ve temiz levhaya istediğini yazabilir. Büyükler, anne-baba ve öğretmenler, her istikamete yönelebilecek olan çocuğa yön verirler.12 Çocuğun kalbi saf ve her türlü telkine açıktır. Çocuk, yapılan telkinlerle, eğitim ve öğretimle iyi veya kötü yollara yönelebilir. Kendisine iyilik telkin edilir, iyi davranışlara alıştırılırsa iyi bir insan olarak yetişir. Dünya ve âhiret saadetine ulaşır. Onu böyle yetiştiren anne-baba ve öğretmen sevapta ona ortak olur.13 Böyle bir yaratılışa ve iç donatılışa sahip olan çocuk, Allah’ı kabul etmeye ve kabul ettiğini geliştirmeye elverişli ruhsal bir yapıya sahiptir. Çocuk, gelişme süreci içinde bu inancını aramak ve bilmediği konuları çözmeye gayret etmek suretiyle göstermeye çalışır. Yalnız iyiyi, kötüyü, yani değer hükümlerini bildirmek Allah’a aittir. İnsana bunları kavrayacak güç ve kabiliyet verilmiştir.14
Âlimler, doğan çocuğun ne tasdik, ne küfür üzere, ne hayır ve ne şer üzere olup, her iki tarafa da meyledecek şekilde yaratıldığını; iyi-kötü bütün ahlâka ve her çeşit ilme sadece kabiliyeti olduğunu ittifakla ifade etmişlerdir.15 Halbuki Hıristiyanlığa göre insan, dünyaya günahkâr olarak gelir, daha sonra papaz onu vaftiz ederek günahsız hale getirir. Bundan dolayı Hıristiyanlık âlemi, dinlerinin gereği olarak kendilerinden olmayan diğer din mensuplarına, vaftiz olmadıkları için günahkâr gözüyle bakarlar. Başka dindeki insanlar günahkâr/kötü olduklarına göre, bu tür insanların haklarına riâyet pek önemli olmayabilir ve onlara farklı muamele yapılabilir. Bugünkü yaşadığımız dünyada, Müslümanlara reva görülen gayr-i insanî muamelelerin kökeninde bu tür inanışların etkisi de olsa gerek.
Çocuk, Yüce Allah tarafından bahşedilen bir emanettir ve bir armağandır. Akıl ve bâliğ oluncaya kadar da çocuk masumdur. Büyük insanlar gibi cezalandırılamaz. Onların hukuki statüleri farklıdır. Peygamberimiz (s.a.s.) bu durumu şöyle açıklamıştır: “Üç kişiden kalem (sorumluluk) kaldırılmıştır. Uyuyandan uyanıncaya kadar, çocuktan bâliğ oluncaya kadar ve deliden aklı başına gelinceye kadar.”16 Dolayısıyla çocuğun bu özelliği göz ardı edilirse yanlışlıkların yapılması kaçınılmazdır.
Çocuğun ruh ve beden özellikleri dikkate alınarak kendisine yaklaşılmalı, onun henüz dinen yükümlülük çağında olmadığı göz önünde bulundurularak, eksikleri ve hataları olumlu bir yolla giderilmelidir. İslâm eğitiminin tedrîcilik, sevgi ve ikna gibi pedagojik metodları esas aldığı bilinmektedir. Nitekim çağdaş pedagojinin ilkelerine göre de korkutucu, ürkütücü, emredici tutumlar çocuk için anlaşılmaz olup hem de yıpratıcıdır. Çocuğun sevgiye, iyi örneklere, açıklayıcı doğru bilgilere ihtiyacı vardır. Bunların yerli yerinde uygulanması ölçüsünde, onun dini eğitim ve öğretimi de başarıya ulaşacaktır.17
II- Çocuklara Değer Verme ve İlgi Gösterme
Yüce Allah, bu evrende yaratmış olduğu tüm varlıkları ilâhî hikmete mebnî olarak değerli/güzel olarak yaratmıştır. Ancak zübde-i âlem olan insan, diğer varlıklardan pek çok açıdan ayrılmakta ve diğerlerine nazaran çok daha değerli ve üstün bir varlık olduğu belirtilmektedir. İslâm dini, insana en büyük değeri vererek onun, evrende en değerli varlık olduğunu ilan etmiş ve eşref-i mahlukât olduğunu bildirmiştir.18 Çocuk, kendi özellikleri içinde küçük bir insandır. Ona daha yakından bakıldığında bir iç ve dış dünyası olduğu görülecektir.19 Burada her türlü farklılığa rağmen çocuk olsun, kadın olsun, yaşlı veya hasta/özürlü olsun hiçbir olumsuz ayırım yapılmaz, özellikle de kız ile erkek arasında cinsiyet ayırımı yapılmasına da müsaade edilmez. Kız çocuklarına önem ve değer verilmesiyle ilgili olarak hadis kaynaklarında pek çok rivâyet söz konusudur.20 Dolayısıyla çocuk, kadın, yaşlı ve engelli de İslâm nazarında değerlidir. Çocuk, anne-babaya Allah tarafından verilen diğer nimetlerden çok farklı bir varlık ve imtihan vesilesidir.21 Eğitimde başarılı olmanın yolu birinci derecede çocuğa değer vermekten ve onu önemsemekten geçmektedir.
İnsan, o derece değerli bir varlıktır ki, din, kitap ve peygamber hepsi insan için gönderilmiştir. Yeryüzünde insan olmasa dinin, kitabın, peygamberin gönderilme gerekçesi ve işlevi de kalmazdı. Dolayısıyla her şey insan için olduğuna göre, amaç insan ve insanın mutlu ve huzurlu olmasıdır. Çünkü evrendeki her şey; tabiat âlemi, hayvanlar âlemi insan için yaratılmış ve insanın hizmetine/kullanımına sunulmuştur.
İnsana değer verildiği gibi, diğer canlılara da değer ve önem verilir. Örneğin, Kur’an-ı Kerim’de Ashâb-ı Kehf’in köpeğinin ayrı bir birey olarak zikredilmesi, Amerikalı bir sosyoloğun Müslüman olmasına sebep olmuştur. Bu kişi, Amerika’da haksız bir şekilde ve yıllarca uygulanan siyah-beyaz ayırımını göz önüne getirerek ve Kur’an’daki mezkur hayvana verilen değeri kıyaslayarak, İslâm’ın yüceliğini fark etmiş ve bu sebepten dolayı Müslüman olduğunu itiraf etmiştir.22
Hz. Peygamber, küçük-büyük, kadın-erkek, fakir-zengin, köle-efendi gibi, toplumun her kademesindeki insanla ilgilenmiş ve onlarla insanî ilişkiler içerisinde bulunmuştur. O’nun, hem kendi çocuk ve torunlarına, hem de diğer çocuklara karşı davranışları sürekli olumlu olmuş, onları bir insan olarak görmüş, bir eğitimci gibi onlara şefkat ve merhametle davranmıştır. O, çocukları çok sever ve bu sevgisini sözlü veya fiili olarak değişik şekillerde ifşa eder, rastladığı çocuklara selâm verir, hâl ve hatırlarını sorar, bazen de onlarla şakalaşır23, hastalandıklarında ziyaretlerine giderdi.24 Çocukların hastalandıkları zaman ziyaret edilmesi, sosyal bağların kurulmasına katkı sağlar.25 O, aynı zamanda çocuklar arasında cinsiyet ayırımı yapmazdı, onlara eşit ve adaletli davranırdı. O’nun yakın çevresindeki çocuklarla olan ilişkisi doğum ile birlikte başlamakta ve sürekli bir şekilde devam etmektedir.
O, kız çocuklarıyla özellikle ilgilenmiştir. Büyük kızı Zeynep’ten torunu Ümâme ile yakın ilişkileri olmuş, halka namaz kıldırırken bile onu kovmamış, rükua vardığında onu yere bırakarak, secdeden başını kaldırdığı zaman tekrar omzuna almıştır.26 Ümame’yi sırtına/omzuna alması ve o şekilde namaz kılması, o zaman için olağanüstü bir durum olarak kabul edilebilir. Hz. Peygamber, kız çocuklarının diri diri öldürüldüğü ve bir mal gibi telakki edildiği bir dönemde kızlara ve kadınlara değer vererek, o yanlış telakkileri yıkmayı amaçlamıştır. O, böylece kız olsun erkek olsun, çocukları insan yerine koyarak onları bir şahsiyet olarak kabul etmiş, kendilerine gereken önemi ve değeri vermiştir.
Hz. Peygamber’in bu anlayış ve yaklaşım tarzı önemsenmediğinde, toplumda bazı problem ve sorunların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Ne tür haklar olursa olsun ihlal edildiğinde toplumda bazı problemler daha yaygın hâle gelecektir. Örneğin, çocuk hakları ihlal edildiğinde, çocuklarla ilgili problemler ortaya çıkar.27 Çocuklara değer vermek, onları insan yerine koymak, onları anlamaya çalışmak, çocuk ve gençlerin en fazla dikkat ettikleri ve bekledikleri hususların başında gelir. Şayet onlara değer verilmez, insan yerine konulmazsa, onlar üzerinde hiçbir olumlu etki sağlanamaz. Onlarla ilgilenmek, onlara zaman ayırmak, onlara değer verildiğinin bir göstergesidir. Birçok genç, benimle ilgilenmiyorlar, beni sevmiyorlar, muhatap alıp benimle konuşmuyorlar ve neticede beni anlamıyorlar duygusuna kapılarak, kendisini dışarıya verir ve kötü arkadaşlar edinir, kahvehane, internet kafe gibi yerlere gitme alışkanlığını kazanır. O, bu durumda dışarıda kendisine değer veren, önem veren birçok insan bulacaktır. Dış çevre, onu istediği şekilde etkileyeceklerdir.
Çocukların/gençlerin dertlerini ve sorunlarını dinlemek, paylaşmak ve çözümler getirmek, onlara rehberlik yapmak, eğitim-öğretim açısından fevkalade önemli hususlardır. Onları aile ortamlarında rahat ettirmek ve güzel şeylerle meşgul etmeye çalışmak, her anne-babanın görevi olmalıdır. Özellikle gençlerin zorlu geçen bunalımlı dönemleri vardır. Ergenlik dönemine apayrı önem göstermek gerekir. Çünkü bu dönemlerde gençler, bedensel ve ruhsal birtakım değişimler yaşadıkları için davranışlarında da önceki döneme göre farklılıklar gösterir. Tabir caizse her şeyden alınır, düşünceli olur, yalnız kalmak ister, büyüklerini beğenmeyebilir, onlara saygısızlık yapabilir. Bütün bunlar, gençlik döneminin tezahürleridir. Gençlik, insan hayatında en hassas olarak yaşanılan bir dönemdir. Anne-babaların telaşa kapılmamaları gerekir. Hassas olunması gereken bu dönemde gencin zıttına giderek, inatla, kaba kuvvetle ve şiddetle yaklaşmak yerine, onu dinlemek, anlamaya çalışmak, konuşarak ve ikna ederek sorunlarını güzel yolla halletmeye çalışmak en doğru olan bir metoddur. Unutmamak gerekir ki, bu dönem geçici bir dönem olup, belli bir süre sonra kendiliğinden ortadan kalkacak ve her şey normale dönecektir. Doğru bir rehberlik yapılmasıyla bu dönem daha kolay atlatılabilecektir.
Susturma, zorla bir şeyi kabul ettirme, gencin düşüncelerine değer vermeme, “Bana mı akıl veriyorsun.”, “Daha yaşın ne, başın ne.” sözleriyle onları terslemek, küstürmek hiç de doğru değildir. Bu tür olumsuz tepkilerle karşılaşan bir genç içe kapanır, yalnızlık yaşar ve istenmeyen hareketlere başvurur. Onların sıkıntılarına sabır ve tahammül göstermek, onlara doğru rehberlik yapmak, ilgi göstermek, zaman ayırmak onlar için her zaman en iyi çözümdür. Yaşlıların çocuklara göstermiş oldukları ilgi ve alakayı çocuklar hiçbir zaman unutmazlar. Çocuğa değer verme, ilgi gösterme, sorunlarına çözüm getirme gibi konularda Hz. Peygamber’le yaşanılan örnekler aşağıda verilecektir. Bu gibi hususlarda Hz. Peygamber’in örnek alınması, çocuklarla olan ilişkilerin olumlu geçmesini azami derecede sağlayacaktır.
III- Anne-Babanın Çocuğuna Karşı Sorumlu Tutulması
Çocuklar dünyaya geldiklerinde âciz olup, çok uzun bir süre korunmaya, bakılmaya muhtaçtırlar.28 Anne-babanın çocuğuna karşı görevi çok erken dönemlerde, yani daha anne karnındayken başlamaktadır. Annenin çocuğunu, sağlıklı bir şekilde dünyaya getirmek için her türlü titizliği ve dikkati göstermesi gerekir. Çocuğun menfi olarak etkileneceği sigara, alkol ve zararlı maddelerden annenin gerek hamile iken ve gerekse doğumdan sonra uzak durması, düzenli/doğal beslenmesi, çocuğa zarar vermemesi için herhangi bir ilaç kullanmaması gerekir. Hamile ve emzikli kadınların, bebekleri zarar görmemesi için oruç ibadetini bile tehir etmelerinde dinen bir sakınca yoktur.29 Genel olarak çocuğa zarar verici, onu tehlikeye sokucu her türlü riskten uzak durulması esastır. Dolayısıyla çocuğun sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesi ve daha sonra da sağlıklı bir şekilde büyütülmesi için üzerine düşeni hakkıyla yerine getirmesi, anneye düşen önemli bir görevdir.
Çocuğun bakımı, terbiyesi, mal varlığının idaresi, evlendirilmesi, anne-babaya ait haklar ve sorumluluklar grubuna girer.30 Normal şartların devamı hâlinde bunun aksini düşünmek söz konusu değildir. Çünkü çocuğa o ikisinden daha yakın, ona karşı şefkat ve acıma hisleriyle dolu, iyilik ve merhamette onu kendi nefislerine tercih edecek bir başkasının varlığını düşünmek bile zordur.31
Nesli korumak ve geliştirmek, İslâm’ın temel hedeflerinden biridir. Nesli korumak ise çocuk sahibi olmak, yetiştirmek ve evleninceye kadar devam edecek süreçte onunla ilgilenmekle mümkündür.32 Çocuğu dünyaya gelen her anne-babanın, sünnet olarak telakki edilen görevleri arasında, çocuğun kulağına ezan okutulması, güzel bir isim verilmesi, imkanı varsa akika kurbanı kesilmesi, duâ edilmesi, sünnet ettirilmesi, bedenen ve ruhen sağlıklı bir şekilde büyümelerinin sağlanması, güzel bir şekilde terbiye edilmesi ve zamanı gelince evlendirilmesi yer almaktadır. Bu konuların her biriyle ilgili olarak hadis kaynaklarında pek çok örnek bulmak mümkündür.
Hz. Peygamber, anne-baba dahil olmak üzere ister yönetici, ister hizmetçi olsun her kademedeki insanı sorumlu tutmuştur. O, “Hepiniz sorumluluğunu üstlendiğiniz kişilerden sorumlusunuz.” buyurmuştur.33 Bu hadis, herkese bulunduğu konuma göre sorumluluklar yüklemekle beraber, anne-babanın da çocuklarına karşı sorumlu olduğundan söz eder.34 Dolayısıyla anne-babanın, çocuklarına bakması, onları terbiye etmesi görevleridir.35 Sadece çocuğu dünyaya getirmek marifet değildir.
Hadislerde, kişinin ailesi için yaptığı harcamaların bir sadaka olduğu36, çocuklarına yapılan harcamaların kişiye sevap kazandırdığı ifade edilmektedir.37 Erkek, ailesinin rızkını Allah rızasını gözeterek kazandığında, çocuklarına ve eşine yapacağı hizmetlerden dolayı sevap alacaktır. “Çocuğuna, eşine, hizmetçine yedirdiğin sadakadır.” 38 buyuran Hz. Peygamber, çocuklarının bakımını ve yetişmelerini sağlayan kişileri de övmüştür.39 Hz. Peygamber’e bir gün güçlü-kuvvetli bir adam uğrar, ashabın dikkatini çeken bu adam için, keşke Allah yolunda olsaydı dediler. Hz. Peygamber şöyle dedi: “Eğer bu adam küçük çocuğu için çalışıyorsa Allah yolundadır, yaşlı anne-babası için çalışıyorsa Allah yolundadır, nefsinin iffetini korumak için çalışıyorsa Allah yolundadır, ehli için çalışmak için çıkmış ise Allah yolundadır. Ancak tefahur ve övünmek için çıkmışsa tağut(şeytan) yolundadır.” 40 Baba, çocuğunun nafakasını sağlamakla yükümlüdür.41 Hz. Peygamber, “Ailesini, çocuklarını korumak zorunda kalan ve bu sebeple öldürülen insanların şehit olduğunu” 42 söylerken, insanoğlunda içgüdüsel olarak bulunan “yavrusunu koruma” duygusunun, davranış biçimine dönüşmesinin “şehitlik” gibi büyük bir mükâfatla karşılık bulacağını ifade etmektedir.43 Çocukların mağduriyeti göz önünde bulundurularak babanın, malının üçte birinden fazlasını tasadduk etmesine Hz. Peygamber izin vermemiştir.44 Dolayısıyla aile yuvasını kuran bir kimse, eşini ve çocuklarını başkalarına muhtaç ve mağdur etmemek için çalışacak, çaba sarf edecek, geçimlerini sağlayacak ve bunun karşılığında sevap alacaktır.
Çocukların bugün en çok olumsuz manada etkilendikleri iletişim araçları arasında televizyon, bilgisayar ve internet yer almaktadır. Bu durum, her ailenin müşterek bir problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, televizyon ve bilgisayar/internet gibi ortamlarda çocukları yalnız bırakmamak, beraber bir arada olmak, onları kontrol açısından fevkalade önemlidir. Çocuklar, bu aletlerle baş başa yalnız kalırlarsa, onları bu aletlere teslim etmiş oluruz. Onlar da sıradan her şeyi seyretme ve izleme imkanına sahip olurlar. Halbuki televizyonlarda şiddet içeren, ahlâkı dejenere eden çok sayıda zararlı filmler/diziler, bilgisayarlarda da çok zararlı oyunlar mevcuttur. Bu tür filmlerden onların zarar görmemesi için bazı önlemlerin alınması elzemdir. Zararlı ve tahrip edici mahiyette olan yayınlar, çocukları hem ahlâkî, hem de psikolojik olarak olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Bu tür zararlı yayınların izlenmesi yerine onlara alternatifler sunmak ve onlar için faydalı/eğitici oyun ve filmler temin etmek gerekir. Çocuk, seyrettiği her şeyi somut bir şekilde algılar, soyut olan şeyleri algılamada güçlük çeker, filmlerde/oyunlarda gördüğü ve seyrettiği her şeyi gerçek ve doğru zannedebilir. Kendisine bazı açıklamalar yapılmazsa bazı şeyleri yanlış algılar. Örneğin, yalancılığı, sahtekârlığı, cinayetleri her zaman doğru olarak kavrayamaz. Ona bunların gerçek mahiyetini anlayacağı bir dille anlatılması gerekir.
IV- Dinî Terbiye Verme Zorunluluğu
Dinî inanç ve tutumlarının teşekkülünde ya da dinî kişiliğin gelişiminde, ilk çocukluk dönemindeki aile ilişkilerinin önemi büyüktür. Bu yüzden dinî kişiliğin oluşumunda etkisi yadsınamaz olan dinî uyanışın, çocukta aile üyelerinin ilgi, teşvik ve örnek dinî davranışlarıyla gerçekleşmesi gerekir. Eğer çocuk, ailede dinî bir ortam içerisinde yaşama imkanı bulabilirse, onda güçlü bir dinî kişilik görülebilir.45 Terbiye, ferde olmayanı vermek ve kazandırmak değil, var olan kabiliyete, yaratılıştan getirdiklerine yön ve şekil vermek, geliştirmek demektir.46 Hz. Peygamber’in eğitiminde bizzat göstererek ve uygulayarak öğretme, belirgin şekilde görülen bir özelliktir. O öğüt vermekten çok tatbikata daha bir önem vermiştir.47 Çocuğa dinin imân esaslarını, ibâdet ve ahlâk anlayışını çok kısa, basit cümlelerle, anlayacağı kadar öğretmek, bu konularda sorular sormasına imkan ve fırsat vererek öğretmek gerekir.48
Gazali’ye göre, çocuğun kalbi saf bir cevherdir. Verilen herşeyi kabul etmeye hazır olan çocuğun iyi bir insan olabilmesi için iyi eğitilmesi gerekir. Çocuğu korumak, eğitmek ve ona ahlâkî değerleri kazandırmak ailenin görevleri arasındadır. Bunun için, “Daha ilk günlerde çocuğun terbiyesine önem verilmelidir.” diyerek terbiyede ilk yaşların önemine dikkati çeken Gazali, eğitimi “taş üzerine nakışlar yazma” ya benzetir.49 Bu konuda Gazali şöyle der: “Çocuk, anne-baba elinde bir emanettir. Kalbi kıymetli bir cevher gibi temizdir. Mum gibi her şekli alabilir. Bütün yazı ve şekillerden uzaktır. Temiz bir toprak gibi olup, hangi tohum atılırsa büyür. İyilik tohumu ekilirse, dünya ve ahiret saadetine kavuşur.”50 Gazali, çocuk yetiştirmede anne-babanın sorumluluğuyla öğretmenin sorumluluğunu aynı düzeyde görmektedir.51
İslâm dini, sağlam, gerçek, bozulmamış, tahrif edilmemiş, evrensel, akla-mantığa aykırı olmayan bir dindir. Böyle bir dine sahip olmak yeterli olmayıp, onu fonksiyonel ve işlevsel hâle getirmek, toplumda yapacağı olumlu sonuçları ortaya çıkarmak açısından gerekliliktir. Yetişmekte olan nesli, Satanizm, yabancı ideolojiler, uyuşturucu, içki ve kumar gibi kötü alışkanlıklardan korumanın yolu, yeterli düzeyde din eğitimini vermekle mümkündür. Din, bir nevi kötü alışkanlıklara karşı panzehirdir. Din eğitimi çocuk için kötülülüklere karşı bir kalkan ve bir zırhtır. Bu olmadığı zaman genç, korumasız kalır. Kışın giysiler insanı nasıl hastalanmaktan koruyorsa, maneviyat da insanı kötü alışkanlıklardan korur. Din eğitimi, çocuğun ve gençlerin problemlerini çözer, en azından asgariye indirir. Dolayısıyla gençleri dinle tanıştırmak, onlara dinle barışık yaşamayı öğretmek en önemli işlerin başında gelmelidir
Eğitim, ferdin bir bütün olarak manen yetiştirilmesi ve çocuğun şahsiyetinin mükemmel şekilde geliştirilmesi faaliyeti olarak değerlendirilir.52 Çocuğun en mükemmel bir şekilde yetişmesi için anne-babanın bütün imkanları kullanarak gayret sarf etmeleri gerekir. Çocuğun, hem dünya, hem de âhiret mutluluğunu hedef alan böyle bir terbiye şekli, Hz. Peygamber tarafından övülmüştür.53 Örneğin çocukların eğitimiyle ilgili şu hadisleri verebiliriz: “Çocuklarınıza ikramda bulununuz ve onları güzel terbiye ediniz.” 54“Bir babanın evladına verebileceği en değerli hediye güzel terbiyedir.” 55 Çocuğunu iyi bir şekilde yetiştirememiş olan bir kişi, büyüdüğünde o çocuğundan muzdarip olacaktır.56
Hz. Peygamber, kız çocuklarının öldürüldüğü bir dönemde, kız çocuğunu büyütüp yetiştirenleri özellikle övmüştür.“Her kim, iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyamet günü o kimseyle ben, şöyle yan yana bulunacağım.” 57“Her kim üç kız çocuğunu himaye edip büyütür, güzelce terbiye eder, evlendirir, onlara lütuf ve iyiliklerini devam ettirirse, o kimse cennetliktir.” 58 Burada kastedilen çocukların, kişinin kendi çocuğu olabileceği gibi, yakınlarının veya başkalarının muhtaç durumundaki çocukları da olabilir.59 Hadiste belirtilen sevaba nail olabilmek için erkek veya kız olması şart değildir. Kendisine verilen hurmayı yemeyip çocuklarına paylaştıran bir kadın için Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Her kim bu kız çocuklarından herhangi bir şeye (bakıma, terbiyeye) velayet eder ve onlara iyilik edip güzel muamelede bulunursa, o kız çocukları kendisi için cehennem ateşinden koruyan bir perde olurlar.” 60 Böylece o, şefkat göstererek kendi payına düşen hurmayı çocuklarına veren anneyi övmüş ve yaptığı hareketin cennete götürücü bir hareket olduğunu ifade etmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de, “Ey imân edenler! Kendinizi, çoluk çocuğunuzu, yakıtı insan ve taş olan ateşten koruyun…”61 buyrulmaktadır. Koruma eyleminin en önemli yolu, eğitim-öğretimden geçmektedir. Terbiye, mikro planda çocukta şahsiyeti inşa faaliyeti, makro planda da yarınki cemiyeti kurma ameliyesidir.62 Bir hadiste hayırlı ve salih evlat yetiştirenin, öldükten sonra da amel defterinin kapanmayacağı ifade edilir.63 Çocukların, büyüklerden etkilenmesi, onları sevmesine ve onlara inanıp güvenmesine bağlıdır.64
İnsan yetiştirmek ve terbiye etmek, sabır ve tahammül isteyen uzun bir süreçtir. Anne-babanın vereceği terbiye, çocuk için ilk terbiyedir ve kalıcıdır. Ancak çocukları terbiye etmenin/eğitmenin de birtakım usul ve kuralları vardır. Bunun ilkelerini bilmek ve ona göre hareket etmek esas olmalıdır. Eğitim ve öğretimin gerektirdiği hususları yerine getirmeyenler, iyi insan yetiştiremezler. Her insan bir meyve ağacı gibidir. İyi bakım, iyi meyve vermeyi gerektirir. İnsan da iyi yetiştirildiği zaman toplumda iyi meyveler verecek, insanlara faydalı olacaktır. Çocuklar, büyümeleri beklenmeden daha küçük yaşlarda eğitilmeli ve terbiye edilmelidir. Bazı aileler çocuk küçük diye ihmal eder, sanki hep öyle küçük, masum ve saf kalacak zannıyla hareket ederek, gerekli dini eğitimi vermeyi ihmal ederler. Sonra da niye ihmal ettim diye pişman olurlar, ama iş işten de geçmiş olur. Her şey yerinde ve zamanında yapıldığı zaman tam verim ve randıman alınır. Örneğin, daha 4-5 yaşlarında iken çocuğa dürüstlüğü, cömertliği, yardımseverliği, iyilikseverliği vb vb. güzel huyları öğretmek gerekir. Bunları öğretirken aynı zamanda hal ve hareketlerle de örnek olma zorunluluğu vardır.
İnsan hayatının değer kazanması, şekillenip gelişmesi ve belirlenen gayelere ulaşması yine öğretme ve öğrenmeye bağlıdır.65 Bütün bunlarla birlikte insanın büyümesi, gelişmesi ve olgunlaşmasıyla hayatını devam ettirebilmesi için, onun doğduğu andan itibaren eğitilmeye ihtiyacı vardır. Yaratılış itibariyle çocuğun ruhu temizdir ve istenen hâle getirilmeye çok elverişlidir. Sağlıklı ve zararsız bir eğitimle neticede o, asil ruhlu, değerli ve dengeli bir insan hâline gelebilir.66
Ailedeki dinî bilgilendirmenin zamanı ve miktarı ihtiyaçlara ve kapasiteye göre ayarlanmalıdır. Yani dinî bilgi ne vaktinden önce, ne gereğinden fazla, ne de ihtiyacın altında olmalıdır. Din eğitimi, çocukta dinî ihtiyaç kendini ne zaman hissettirirse o zaman verilmelidir.67 Çocuğu ibadete, duaya alıştırmak ve bu alışkanlığı kazandırmak da önemli bir husustur. Yapılan bilimsel araştırmaların sonuçlarına göre, 7-9 yaş grubu çocukların dua ve ibadet konularına karşı ilgisi yüksektir. Çocuk, bu yaşta ibadet edenleri izlemekten hoşlanır, onları taklit etme ve onlar gibi dua etme denemelerine girişir.68 Dua kulun, Allah’la doğrudan ilişki kurmasıdır, kuvvetli bir dayanak, huzur kaynağıdır, bir yardım dilemedir. Peygamberimizin ifadesiyle, “Mü’minin silahıdır.” 69 Dua, okul öncesi çocuğun eğitiminde önemli bir yer tutar. Çocuklara bazı kısa dualar, şükür cümleleri ve ilâhiler öğretilmelidir. Bu dualar, onların Allah’a yaklaşımını sağlayacaktır.70
V- Çocukları Sevgi Ortamında Yetiştirmek, Onlara Şefkat ve Merhametle
Muamele Etmek
Hz. Peygamber’in hayatını incelediğimizde görürüz ki, onun yaşadığı aile ortamında sevgi, saygı, ilgi, alâka, güven ve güzellikler vardır. Modern ilmi araştırmalar, sevgiden mahrum olarak büyüyen çocuklarda sağlam ve güçlü bir kişilik yapısının gelişmesinin ve temel güven duygusunun yerleşmesinin hemen hemen imkansız olduğunu ortaya koymuştur. Çocuk, bu dönemlerinde sevgiye çok ihtiyaç duyar. Hz. Peygamber kadar çocukları daha fazla seven, ilgi ve alâka gösteren, değer ve önem veren başka bir insan yoktur.71 Çocuk psikolojisi uzmanlarına göre sevgi “büyüme vitamini” olarak değerlendirilir.72 “Sevgi çocuğun en önemli ihtiyacıdır. Aşırı sevgi gösterisi nasıl zararlı ise, çocuğa yeterli sevgi göstermemek de oldukça zararlıdır.”73 Örneğin, bir çiçeği hiç sulamazsanız kurur, suyunu fazla verirseniz bu sefer de çürür. Sevgi de bunun gibidir, dozunu/miktarını iyi ayarlamak gerekir. Sevgi görmemiş bir çocuk, ileride çevresine yeterince sevgi göstermeyecektir.74 Gençler arasında görülen öfke ve düşmanlık, korku ve tasa, yanlış rekabet gibi tehlikeli gelişmeler gösterebilecek heyecan ve duygu yerine, sevgi ve muhabbet duygusunu geliştirmek en doğru eğitim olacaktır.75
Kur’an-ı Kerim, çocuklara karşı duyulan sevginin fıtrî bir duygu olduğunu belirtir.76 Sevgi, insan için temel bir ihtiyaçtır. Temel ihtiyaçları karşılanmayan insan; yapıcı olmaktan uzak, kendisi ve çevresi için yıkıcı ve anormal bir kişiliğe sahip olur.77 Sevmek, sevilmek, korunmak ve güvenmek, çocuğun ruh dünyasının gıdasıdır. Çünkü sevgi, çocuğun büyümesi, yetişmesi, ferdî ve sosyal inkişafı, hayata uygun ve sağlam bir şekilde intibakı için gereklidir. Sevgiyle süslenmeyen bir eğitim, boşuna bir gayrettir.78 Öğretmen-öğrenci münasebetlerini düzenleyen en önemli unsur, sevgi ve saygıdır. Öğretmen, öğrencilerini o kadar candan sevmeli ve sevgiyi aralarında o derece yaymalı ki, her bir öğrenci, “Öğretmen en çok beni seviyor.” diyebilmelidir.79
Annesinden ayrılan çocuğun psikolojisinin bozulması çok kolaydır. Dolayısıyla Hz. Peygamber, anne ile çocuğunun birbirinden ayrılmasını tasvip etmez.80 “Küçüklerimizi sevmeyen, büyüklerimizi saymayan bizden değildir.” 81 buyuran Hz. Peygamber, söylediklerini bizzat uygulamalı bir şekilde göstermiştir. Çocuk eğitiminde başarılı olmada sevgi ve şefkat önemli faktörlerdir.82 Bazı anne-babalar, çocuklarına karşı sevgilerini gizlerler, onlara karşı soğuk ve uzak dururlar. Bu, yanlış bir davranış biçimidir. Buradaki ölçü ve kriter Hz. Peygamber olmalıdır. O, çocukları kucağına almış, okşamış, öpmüş, sırtında taşımış ise, o halde bu tür davranışlar aşırılık olarak telakki edilmemelidir.
Sevginin nesnel göstergelerinden biri de ilgidir. Bir eğitimci sevgisini, eğittiği kişiye gösterdiği ilgiyle ortaya koyar. İlgisizlik ise eğitimdeki en büyük tehlikedir. İleriki yaşlarda ortaya çıkacak bir çok psikolojik dengesizliklerin kaynağında, hep küçük yaşlarda karşılaşılan ilgisizlik vardır. Eğitimin başarısı, ilgiyle artırılacak bir iletişime ve ilişkiye bağlıdır.83 Hz. Peygamber’in evlatlığı Zeyd’in oğlu Üsâme şöyle nakleder: “Allah’ın elçisi beni bir dizine, Hasan’ı öbür dizine oturturdu. Bizi göğsüne bastırarak şöyle derdi: Ey Rabbim! Bunlara rahmetinle muamele eyle. Çünkü ben de bunlara karşı merhametliyim.” 84 Yine bir gün kucağındaki torunu için Hz. Peygamber, “Ey Allah’ım, bunu sev, çünkü ben bunu çok seviyorum” 85 demiştir. Çocukları bineğinin önüne ve arkasına bindirirdi. Üzerine idrar yapan çocuğa kızmamış, üzerini yıkamıştır.86 Çünkü Hz. Peygamber’in anlayışında şiddet yoktur, hoşgörü ve anlayış vardır. Hz. Peygamber bu derece çocuklara karşı hoşgörülüdür. Kendisine on yıl süreyle hizmet etmiş olan Enes’i bir kere olsun azarlamamıştır.87 O’nun, hayatı boyunca ne bir kadına, ne bir hizmetçiye vurduğu vaki değildir.88 Savaş esnasında düşman tarafında bulunan çocukların öldürülmesini dahi yasaklamış89 ve şöyle buyurmuştur: “Sakın ha! Ne bir kadın, ne bir çocuk ve ne de pir-i fâni bir yaşlıyı öldürmeyesin.” 90
Hadislerde çocuklarla ilgili, çocuğa değer veren, olumlu yaklaşımlar sunan pek çok ilke bulmak mümkündür. Hadis kaynakları onun, kendi kızı Fatıma’yı, torunları Hasan ve Hüseyin’i öptüğünü ifade ederler.91 Torununu öperken gören Akra b. Hâbis isimli sahâbî, “Doğrusu benim on çocuğum var, ama hiçbirini öpmem.” deyince Hz. Peygamber, “Merhametli olmayana merhamet edilmez.” uyarısında bulunmuştur.92 Bu konuda Hz. Peygamber’in uygulamalarına aykırı olan âdet ve töreler terk edilmelidir. Örneğin, büyüklerinin yanında kucağına atılan çocuğunu, töre adına kovan ve kucağına alıp sevmeyen bir anlayışın, sünnetten ne kadar uzak olduğu ortadadır.
Hz. Peygamber, Mekke fethinde kendisini karşılayan bir grup çocuğu ayrı ayrı sevmiş, bazılarını da bineğinin terkisine almıştır.93 Sevgiyle büyümeye ihtiyaç duyan çocuk, sevildiğini fiili olarak görmelidir.94 Aynı zamanda anne-baba ile çocuklar arasında karşılıklı olarak meydana gelen sevgi, fıtrî bir duygu olup95, insanî duyguların bir tezahürüdür.96 Günümüzde bazı kişiler, çok ilginçtir ki, çocuklarını uyudukları zaman, yanlarına giderek başlarını okşar, öper ve severlermiş. Bu ne adına yapılırsa yapılsın yanlıştır. İnsan çocuklarını sevmeye, çocukların da sevilmeye ihtiyaçları vardır. Sevilmeyen çocuklar ileride birtakım psikolojik problemler yaşar. Bu konularda Hz. Peygamber’in örnek alınması esas olmalıdır. Bu demek değildir ki, yeri geldiğinde otoriter olunmayacak. Ancak yeri geldiğinde de affedici ve hoşgörülü de olunmalıdır.
VI- Çocuklar Arasında Adâlet ve Eşitliğin Sağlanması
İnsan fıtratında bulunan ve bir duygu olarak gayr-i iradi olarak insanda oluşan sevgide eşitlik ve adâlet olmaz, ancak çocuklara karşı muamelelerde adalet ve eşitlik vazgeçilmez bir şarttır. Çocuklar, kardeşler arasında adalet ve eşitliğin sağlanıp sağlanmadığını çok yakından takip ederler. En küçük bir adaletsizlik ve eşitsizliğe karşı tepki gösterirler. Ve bu durum onlarda güvensizliğe yol açar. Hz. Peygamber, çocuklar arasında adalet ve eşitliğin mutlaka gözetilmesini istemiştir: “Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında adaleti gözetin” 97, “Çocukların, senin üzerindeki haklardan biri, onlara adaletli davranmandır.” 98 şeklinde nakledilen hadisler bu durumu açıkça belirtir. Burada hem erkek çocukları arasında bir ayırımın yapılmaması söz konusu olduğu gibi, kızlar arasında da bir ayırımın yapılmaması söz konusudur. Anne-babaların her çocuğunu eşit bir seviyede sevme gibi bir yükümlülükleri yoktur. Ancak çocuklar arasında yapılacak muamelelerde eşitliğin ve adaletin sağlanması, terbiyede başarılı olmanın şartlarındandır. Eşitlik ve adaletin sağlanmasında bazı konularda çocukların yaş durumları, ihtiyaç ve kapasiteleri de gözetilmelidir.
VII- Çocukların Seviyesine İnmek ve Onların Dertleriyle İlgilenmek
Her çocuk bir hazine/cevher ve bir potansiyeldir. Bunun geliştirilmesi için öncelikle onu anlamak, anlamak için de onun seviyesine inmek gerekir. Hz. Peygamber, çocukların hâllerini ve psikolojilerini çok iyi bir şekilde biliyordu. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin küçüklüklerinde bazen mescide gelirler, Hz. Peygamber de onları gördüğünde minberden inip onları kucağına alırdı. Hz. Hüseyin, bir gün Hz. Peygamber’in sırtına binmiş, o da, dört ayak üzerinde taşımış, bu durumu gören birisi, ne güzel bineğiniz var deyince, Hz. Peygamber de hiç kızmadan cevap olarak binicileri (süvarileri) de güzel buyurmuşlardır.99
Hz. Peygamber çocukların dertleriyle, sıkıntı ve problemleriyle sürekli ilgilenmiş ve onları dertleriyle baş başa bırakmayıp çözümler getirmiştir. Uhud savaşında babası şehit düştüğü için yetim kalan Beşir b. Akrebe’yi, Hz. Peygamber ziyaret ettiğinde üzüldüğünü ve ağladığını görünce, “Ağlama! Benim, baban; Âişe’nin de annen olmasını istemez misin?” deyince, yetimin cevabı sevinerek “evet” olmuştur. Hz. Peygamber böylece onu teselli edip gönlünü almıştır.100 Hz. Enes, Hz. Peygamber’in kendilerine sık sık geldiğini ve bir seferinde kuşu sebebiyle kardeşinin üzgün olduğunu gören Hz. Peygamber’in, onunla yakından ilgilendiğini ve onu teselli ettiğini nakleder.101 Hz. Peygamber, o çocuğa bir büyük insan gibi davranır ve onunla ilgilenir, onu görmemezlikten gelmezdi. O, insanların ruhi durumlarını çok iyi bildiği için yaklaşım tarzı da çok gerçekçidir.
Hz. Peygamber, cemaatle kılınan namazda ağlayan bir çocuk sesi duyduğunda, annesine eziyet vermemek amacıyla namazı kısa tutardı.102 Örneğin bir sabah namazında birinci rekatte 60 ayet okuduğu halde, ikinci rekatte bir çocuk ağlaması işiterek en kısa sûrelerden biriyle namazı tamamlayan Hz. Peygamber’e, bunun sebebi sorulduğunda şu cevabı vermiştir: “Bir çocuk ağlaması duydum, annesine eziyet vermeyeyim diye hemen namazı kısa tuttum.”103 Hz. Peygamber’in inceliği, nezaket ve zerafeti, anneyi ve çocuğu düşünmesi, örnek teşkil edecek bir davranıştır. Dolayısıyla o, tüm çocukların sevgini kazanmıştır. Modern psikolojinin önemle üzerinde durduğu konuların başında, insan şahsiyetinin çocuk yaştan itibaren oluşmaya başladığı gerçeği gelmektedir.104 Bugün bazı ailelerde çocuklarla olan münasebetlerde yaşanılan problemlerden birisi de, biz böyle şeyler yaparsak çocuklar şımarır korkusudur. Bu korku daha da ileri giderek fobi hâline dönüşebilmektedir. Hz. Peygamber’in bu yaptıkları, çocuklarına karşı davranışları hiçbir şekilde aşırılık değildir. Çocukların bu tür şeylere ihtiyacı vardır. Gelecekleri açısından önemli olduğu gibi, ruh ve beden sağlığı açısından da önemlidir.
İnsanın, kendi çocuklarıyla ilgilenmesi gerektiği gibi, toplumda yetim kalmış çocuklarla da ilgilenmesi dini bir gerekliliktir. Bu tür çocuklarla ilgilenilmezse ve bu çocuklar sahipsiz bırakılırsa, yarın toplum için büyük bir problem olurlar. Onun için Hz. Peygamber ısrarla yetimlerle ilgilenilmesini ve onlara sahip çıkılmasını ön görmüştür.“Ben ve yetimi himaye eden kimse cennette şöylece beraber bulunacağız.”105; “Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himaye eden kimseyle ben, cennette şöyle yan yana bulunacağız.”106; “Bir kimse sırf Allah rızası için yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap vardır.”107 Topluma emanet edilen yetimlerle ilgilenilmesi kişiye sevap kazandırmaktadır.
Şu husus unutulmamalıdır ki, her çocuğun mutlaka başarılı olduğu bir alan vardır. Başarısız çocuk/genç yoktur. Önemli olan onun başarılı olduğu saha tesbit edilerek, yeteneğine göre o sahaya yönlendirilmesidir. Bazı aileler, çocuğum başarısız diye üzülürler, çocuk da kendisinin bir işe yaramadığı hissine kapılır ve kendisini kötü yola sürükleyebilir. Çocuğun başka çocuklarla sürekli kıyaslanması da eğitim bilimlerinde doğru olarak kabul edilmemektedir. Onlara sürekli iyi örnekler sunulmalıdır.
VIII- Yetişkin Neslin Örnek Olması
Çocuk açısından ilk sosyal deneyimlerin kazanıldığı yer olan aile, çocuğun kişilik gelişimi için çok önemlidir.108 Çocuk eğitiminde davranış örnekleri göstermenin önemli yeri ve çocukta öğrenmenin ilk yolunun, çevresinde gördüğü davranışları taklit etmesi ve öğrenmeye ilk adımını bu mekanizma ile atması sebebiyle, çocuğun çevresinde bol miktarda iyi davranış örnekleri meydana getirmeye dikkat edilmelidir. Çocuk her yerde soylu davranışlar görmelidir.109 Özdeşleşme, bireyin kendini bir başkasına benzeterek onu taklit etmesi, örnek alması ve onun özelliklerine sahip olmaya çalışmasıdır. Her insan, küçük yaşlardan itibaren kendine örnekler, modeller seçer. Seçilen bu örneğin her türlü özelliklerini taklit ederek ona benzemeye çalışır. Yaş dönemlerine göre model aldığı kişiler değişik olabilir. Çocuk, ebeveynin değer yargılarını örnek olarak benimser; hareketlerini, konuşma ve davranışlarını taklit ederek onlara benzemeye çalışır.110 Nitekim taklit, çocuğun çevresine bir nevi uyum sağlaması faaliyetidir. O, buna aktif bir şekilde katılır.111 Öğüt verme, sadece lisânen değil, hareket ve davranışlarla da verilmelidir. Çünkü sadece sözde kalan öğüt, tesir etmeyeceği gibi, bir manâ da ifade etmez.112 Örneğin bir hadiste, “Kim bir çocuğa ‘buraya gel, sana bir şey vereceğim’ der de, sonra vermezse bu bir yalandır.”113 buyrulmaktadır. Çocukların kandırılması, aldatılması ve kendilerine yalan söylenmesi pek çok açıdan zararlıdır.
Çocuklar, yaşadıkları çevrede gerek aile ve gerekse akraba/tanıdıklardan kendisine örnek alacak ve kendisiyle özdeşleşecek bir kişiyi idol olarak kabul ederler. “Çevresinde daima ‘onun gibi olmak’ istediği kişileri arar. Böylece özdeşleşme yaparak kişiliğine biçim verirken, yetiştiği çevrenin ekonomik ve sosyal-kültürel koşullarının etkisi altında, sorumluluk ve özerklik arasında bir denge kurmak isterler.”114 Çocuk kendine model olarak seçtiği kimse ile özdeşleştikçe, onun değerlerini de içinde özümsemektedir. Şunu unutmamak gerekir ki, çocuk için sadece anne ve babası örnek değildir. Aile dışından gelen tesirlerin de önemli bir hissesi vardır. O, benzemek istediği kimselerin değerler dünyasına girmek ve oraya uyum sağlamak ister. Burada çocuk, kendine model olarak seçtiği, üstünlüğünü kabul ettiği ve değer verip kendine örnek seçtiği kişilerin davranışlarına, tutumlarına, düşüncelerine, duygularına ve hayat anlayışına isteyerek katılmakta ve onları taklit etmektedir.115
Aile ortamı istenildiği zaman cennete dönüşebileceği gibi, istenildiği zaman cehennem gibi kötü de olabilir. Her ikisinin de gerçekleşmesi insanın elinde olan bir husustur. Aile içerisinde zulüm, haksızlık, şiddet yerine; adalet, eşitlik, hoşgörü, sevgi, saygı, nezaket, güven, iffet, feragat, haklara saygı, sabır ve tahammül, empati, îsâr ve zerâfet hakim olduğu zaman, o ailede huzur ve mutluluk olacaktır. Böyle bir örnek aile ortamında yetişen ve gelişen çocuk, sağlam kişilikli ve karakterli bir insan olacaktır.
Anne-baba, her açıdan örnek olmalıdır. Baba aile içerisinde zulmediyorsa, hanımına ve çocuklarına karşı şiddet uyguluyorsa; bunları gören çocuk, büyüdüğünde aynı şeyleri uygulayacaktır. Ülkemizde 1/3 oranında kadınların dövüldüğü ifade edilmektedir. Halbuki Hz. Peygamber ömrü boyunca hiçbir kadına, çocuğa veya hizmetçiye el kaldırmamıştır. Enes b. Malik, Hz. Peygamber’in aile hayatıyla ilgili olarak şöyle der:“Âile fertlerine karşı Hz.Muhammed’den daha şefkatlisini görmedim.”116 Peygamberimizin evdeki hâlini soranlara, Hz Âişe validemiz de şöyle cevap verir: “Hz. Peygamber, ayakkabısını tamir eder, elbisesini diker, koyun sağar ve ev işlerinde hanımlarına yardım ederdi.”117
Bazen anne-babaların hataları yüzünden çocuklar, kötü huylar kazanabilmektedir Örneğin, çoğu kez çocuğun yalan söylemeye alışmasına büyükler sebep olur. Her evde zaman zaman bazı kazalar olur, bardak-sürahi gibi şeyler kırılır. Bu durum karşısında hemen sinirlenip öfkelenerek, “Bunu sen mi yaptın?” diye korkutulduğu zaman çocuk, korkudan inkar yoluna gidecektir ve çocuk yalancılığa alışacaktır. Bazen de doğruyu söylersen dövmeyeceğim, kızmayacağım diye söylenir, sonra da aksi yapılarak, şiddetle cezalandırılır ve neticede verilen sözde durulmaz. Bu da çocuktaki güven duygusunu zedeler. Çocuk, bir dahaki seferde korkudan dolayı doğruyu söylemekten kaçınır ve cezadan kurtulmak için yalan söyleme yolunu tercih eder. Sonraki dönemlerde kötü bir huy hâline gelen bu tür alışkanlıkların, belli bir yaştan sonra değiştirilmesi oldukça zordur. Bu durumda yalan söyleyen anne-baba, ne kadar dürüstlükten bahsederse bahsetsin başarılı olamaz. Büyüklerin güzel örnek olması eğitimde asıldır. Hz. Peygamber ömrü boyunca özü-sözü bir olmuş, hiç yalan söylememiş ve hiçbir kimseyi kandırmamıştır. O, söz ve davranış bütünlüğü sergileyerek bu açıdan ümmetine örnek olmuştur. Ayet-i kerime, bu hususa şöyle dikkat çeker: “Ey insanlar! Yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz?”118 Verdiğimiz bu örneklerin mantalitesi doğru kavranırsa, diğer yanlış olan örnekler de kolayca anlaşılır.
IX- Çocuklara Kötü Lâkaplarla/İsimlerle Hitap Etmemek
Çocuğun dünyaya gelmesiyle birlikte anne-babanın çocuğa anlamlı, güzel ve hoş bir isim koyması, ilk görevleri arasında yer almaktadır. Hz. Peygamber hem kendi çocuk ve torunlarına, hem de başka çocuklara güzel isimlerle hitap etmiştir. O, aynı zamanda çocuklara güzel isim konulmasını öngörmüştür.119 Kötü manalara gelen birtakım isimleri güzel isimlerle değiştirmiştir.120 Çünkü kötü manalar çağrıştıran isimler, çocuğun ruh dünyasında menfi etkiler bırakacaktır.
Çocukları kötü isimler, lâkaplar ve sıfatlarla yaftalamak, aşağılamak ve çağırmak yanlıştır. Veya bir hata/yanlış yaptığında onu küçük düşürücü, kişiliğini zedeleyici sözcükler kullanmamak gerekir.121 Hz. Peygamber, yavrucuğum, kızcağızım, çocuğum, Enesciğim, Hureyrecik, Reyhanem gibi güzel ifadelerle hitap ederdi.122
Eğitim-öğretim faaliyetlerinde öğreticilerin, öğrencilere hitap ederken dikkatli olmaları, onlara isimleriyle veya çocuklar/arkadaşlar, yavrum, çocuğum şeklinde hitap etmesi önemlidir. Bu tür hitaplar, çocuğu onore etmiş olur.
X- Sportif Faaliyetlere Teşvik
Çocuğun gelişim ve yetiştirilmesinde asıl olan, çocuğun ruh ve beden sağlığı içerisinde büyümesini sağlamaktır. Oyun ve spor, çocuğun en doğal hakkıdır. Çocuğun oyun oynamasını engellemek, onun pek çok açıdan gelişmesine manidir. Bunun için de özellikle beden gelişimini sağlamak için çocukların bazı sporlara alıştırılması ve teşvik edilmesi, onların ruh ve beden sağlığı açısından da faydalıdır. Hz. Peygamber de çocuklara bazı sporların öğretilmesini istemiştir. Kendisi bizzat at yarışına,123 deve yarışlarına katılmış,124 kazananları mükâfatlandırmış,125 biniciliğin öğrenilip öğretilmesini de teşvik etmiştir.126 Zevceleri Hz.Âişe ile iki sefer koşu yarışı yaptığı rivâyetlerde geçmektedir. Yaptığı iki koşudan birisini Hz Âişe, diğerini de Peygamberimiz kazanmıştır.127 Sahabenin de bu tür yarışmalar yaptığı kaynaklarda zikredilmektedir. Hz. Peygamber güreş de yapmıştır. Güçlü ve kuvvetli biri olan Rükâne ile güreştiği ve onu yendiği rivayet edilir.128 Torunları olan Hasan ve Hüseyin’i de güreştirdiği ifade edilmektedir.129 Hz. Peygamber, ok atmanın öğrenilmesini de teşvik etmiştir.130 Ancak hedef olarak hayvanların kullanılmasını yasaklamıştır.131 Enes b. Mâlik, Hz. Peygamber ile akşam namazını kıldıktan sonra ok atışı yaptıklarını anlatmaktadır.132 Hz. Peygamber, “Çocuklarınıza atıcılıkla birlikte yüzmeyi de öğretin.”133 buyurarak, çocuklara atıcılığın ve yüzmenin öğretilmesini teşvik etmektedir.
Hz. Peygamber tarafından öncelikle teşvik gören söz konusu sportif faaliyetlerin eğlendirme yönünün yanı sıra, bedeni geliştirici, hayata ve askerliğe hazırlayıcı yönlerinin de olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Savunma gücüne, maddi ve manevi olarak yetişkin ve sağlıklı insan unsuruna ihtiyaç, hem oyun ve eğlence, hem de eğitim ve sosyal fayda yönlerini bünyesinde toplayan sportif faaliyetlere öncelik verilmesini gerekli kılmıştır.134
XI- Hayırlı ve Ahlâklı Bir Evlat Olması İçin Dua ve Niyazda Bulunmak
Çocukların eğitim ve öğretimiyle ilgili olarak inanan her anne ve babanın, yerine getirmesi gereken hususlardan birisi de çocuklar için dua ve niyazda bulunmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de bazı peygamberlerin çocukları için yapmış oldukları dualar örnek olarak zikredilir. Bunlardan bazılarını vermek istiyoruz: “Ey Rabbimiz! … Neslimizden Sana itaat eden bir ümmet çıkar.”135; “Orada Zekeriya, Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla.”136; “Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl, derler.”137; “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı sürekli kılanlardan eyle, ey Rabbimiz! Duamı kabul et. Ey Rabbimiz! Hesap görülecek günde beni, ana-babamı ve müminleri bağışla.”138
Hz. Peygamber de, hem kendi çocukları /torunları için dua ettiği gibi, başka çocuklara da dua ve niyazda bulunmuştur. Özellikle torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için yaptığı dualar meşhur olup, yukarıda zikredilmiştir.139 Hz. Peygamber, kendisinin yanında uzun bir süre kalmış ve hizmet etmiş olan Enes b. Mâlik için şu duayı yapmıştır: “Allah’ım! Bunun malını ve evlâdını çoğalt. Kendisine onda bereket ihsan et.”140 Daha sonra da Enes, “Ben, Ensar’ın mal ve evlâdı en çok olanıyım” demiştir.141
Hadiste anne-babanın evlâdı için yaptığı duaların makbul dualar arasında olduğu belirtilir.142 Bunun yanında Hz. Peygamber, anne-babaların çocuklarına beddua etmelerini ise yasaklamıştır. Bir hadisinde, “Kendinize, çocuklarınıza, hizmetçilerinize ve mallarınıza beddua etmeyin. Olur ki, Allah’tan istediğiniz şeyin verildiği bir zamana rastlarsınız da Allah dilediğinizi kabul ediverir.”143 şeklinde buyurmuştur. Dolayısıyla anne-babaların, çocukların hayırlı ve sâlih birer evlât olarak yetişmeleri için duayı hiçbir zaman ihmal etmemeleri gerekir.
Sonuç
Din, samimi ve bütünlük içerisinde uygulandığı zaman toplumda ortaya çıkan problemleri çözümleyecek güçte ve potansiyeldedir. Çünkü din, problem çıkarmak için değil, toplumda var olan problemleri çözmek için gelmiştir. Çocuk, gençlik, kadın, kimlik problemleri gibi ne tür problemler varsa bunların hepsini çözmeye muktedirdir. Bugün en önemli problemlerden birisi, dinin hafife alınması ve dine gereken önemin verilmemesidir. Dini işlevsel ve fonksiyonel hâle getirmeden veya din olmadan toplumsal sorunları ve problemleri çözmemiz oldukça güçtür. Din, süfli bir hayatı değil, ulvî bir hayatın toplumda hâkim olmasını öngörür. Bu açıdan çocukları/gençleri dinle tanıştırmak, barışık yaşamayı öğretmek/sağlamak, onlara dini değerleri öğretmek her anne-babanın görevidir. Dolayısıyla çocuklarımıza/gençlerimize yeterli düzeyde, usulüne uygun bir şekilde din eğitimi/ahlâk eğitimi verilmesi için gayret sarf edilmesi ve yetkililerden bunun sağlanması için isteklerde bulunulmasına ihtiyaç vardır. Hz. Peygamber’i, yetişen nesle örnek olarak anlatamazsak çocuklar ve gençler, başka birtakım ideolojilerin peşinden gidecek ve filmlerdeki oyuncuları taklit ederek onları örnek alacaklardır.
Doğan her çocuk, sahip olduğu temel haklarının ihlal edilmediği güzel bir dünyada yaşamayı ister. Kendisinin ciddiye alınmasını, ilgi gösterilmesini, sevilmesini, şefkat ve merhametle muamelede bulunulmasını arzu eder. Çocuğu ciddiye almak, ona değer vermekle doğru orantılıdır. Bütün bunların, Hz. Peygamber’in çocuklarla olan ilişkilerinde yer aldığını görüyoruz. Hz. Peygamber’in bu açıdan analiz edilmesi ve onun eğitim-öğretim ile olan ilişkilerinin ortaya çıkarılması fevkalade önemlidir.
Hz. Peygamber’in çocuklarla olan ilişkilerinde en başta çocuğa değer vermek, ilgi göstermek, dertlerini, sorunlarını dinlemek ve çözümler getirmek, onlara zaman ayırarak iyi bir arkadaş, bir dost gibi olmak, onları aile ortamlarında tutmak, kötü arkadaş ve kötü alışkanlıklardan korumak söz konusu olup, aynı zamanda bütün bunlar, çocuklara karşı yapılması gereken görevler arasında yer almaktadır. Çocukların bu dönemlerde hata yapması ve kötü alışkanlıklar kazanması çok kolaydır. Burada en önemli husus, anne-babanın iyi örnek olması ve doğru bir rehberlik yapmasıdır. Onlar, bu yaşlarda büyüklerden kendilerine örnek birer şahsiyet ararlar. Erkek çocuğu için baba, dayı, amca, ağabey, enişte; kız çocukları için de anne, teyze, abla, hala gibi örnekler söz konusudur. Yetişkinler, bu örnek şahsiyetlerin bulunmasına ve onlarla kontak kurulmasına yardımcı olmalıdır.
Çocuklar arasında adaleti sağlamak, eşitliğe riayet etmek, sevgiyle yaklaşmak, onlara şefkat ve merhametle davranmak, terbiye sürecinde onları anlamak, güven vermek, onlara rehberlik etmek, sabır ve tahammül göstermek, Hz. Peygamber’in ahlâk anlayışında önemli bir yer tutmaktadır. Çocuklar, bu dönemlerde bunlara çok ihtiyaç duymaktadırlar. Şımarırlar diye onlara sürekli sert ve katı davranmak, şiddet kullanmak doğru değildir. Unutmayalım ki onlar bizim geleceğimiz, neslimizi devam ettirecek yegâne varlıklar ve yarın bize bakacak olan insanlardır. Bütün bu konularda sorumlu, bilgili, bilinçli ve duyarlı anne-babalar yetiştirmek, eğitim ve öğretimde kaliteyi beraberinde getirecektir.
Çocuklarla olan ilişkilerde başarılı olmanın bir yolu da, büyüklerin sık sık kendi çocukluğunu düşünerek o dönemde yaptıklarını gözden geçirmesidir. Bu, aynı zamanda çocuklara karşı yapılması muhtemel bazı hataların önlenmesine katkı sağlayacaktır. İnsanın daha olgun bir mertebeye çıkabilmesi için kendisini pek çok açıdan öz eleştiriye tabi tutması gerekir. Çocuklarına, eşine karşı nerelerde hata ve yanlış yaptığını bulmaya çalışması ve neticede bunları terk etmesi gerektiğine karar vermesi olgunluk alâmetidir.


1 Orhan Çeker, Çocuk ve Hakları, Kayıhan Yay., 2. bsk., İst., 2004, s. 28-29. Ayrıca bk. Celal Erbay, İslâm Hukukunda Küçüklerin Himayesi, Rağbet Yay., 2. bsk., İst., 1998, s. 9.
2 Halis Ayhan, Eğitime Giriş ve İslâmiyet’in Eğitime Getirdiği Değerler, Damla Yay., İst., 1982, s. 12-13.
3 Ayhan, Eğitime Giriş, s. 18.
4 Beyza Bilgin, İslâm ve Çocuk, DİBY, Ank., 1997, s. 121.
5 Hadis zayıf olarak telakki edilmektedir. Bk. Suyûtî, Celâlüddin Abdurrahman b. Ebî Bekr, Câmiu’s-Sağîr, thk., Abdullah Muhammed ed-Derviş, Dımeşk, 1996, I, 48.
6 Müslim, Ebu’l-Huseyn Müslim b. Haccâc, el-Câmiu’s-Sahîh, Talâk, 29, thk., M.F.Abdülbâki, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Lübnan, 1956; İbn Mâce, Ebû Abdillah el-Kazvînî, Sünen, Mukaddime, 17, thk., M. F. Abdülbaki, Dâru’l-Fikr, trs.
7 Mehmet Emin Ay, Hz. Peygamber (s.a.s) ve Çocuklar, Diyanet İlmi Dergi (özel sayı), Ank., 2000, s. 162.
8 Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz, 80, 93, Kader, 3, Çağrı Yay., 2. bsk., İst., 1982; Müslim, Kader, 22-25; Mâlik b. Enes, Muvatta’, thk., M.F.Abdülbaki, trs., Cenâiz, 52.
9 Hayati Hökelekli,, Hz. Peygamber’in Çocuk ve Gençlere Yaklaşımı, Hz. Muhammed ve Gençlik, Ank., 1995, s. 47. Hadiste geçen fıtrat kelimesiyle ilgili geniş bilgi için bk., Nevevî, Ebû Zekeriya Yahya b. Şeref, Sahîhu Müslim bi Şerhi’n-Nevevî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1997, XVI, 424-425; Aynî, Bedreddîn Ebû Muhammed, Umdetü’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Mısır, 1972, VII, 96.
10 Haluk Yavuzer, Çocuk ve Suç, Altın Kitaplar Yay., 2.bsk., 1982, s. 463.
11 Ayhan, Eğitime Giriş, s. 22-23.
12 Halis Ayhan, Din Eğitimi ve Öğretimi, DİBY., Ank., 1985, s. 45.
13 Ayhan, Eğitime Giriş, s. 184.
14 Kerim Yavuz, Çocukta Dinî Duygu ve Düşüncenin Gelişmesi, DİBY., Ankara, 1983, s. 110.
15 İbrahim Canan, Çocuk Terbiyesi, Yeni Asya Yay., 2. bsk., İst., 1980, s. 22.
16 Buhârî, Talâk, 11, Hudûd, 22; Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş’as, Sünen-i Ebî Dâvûd, Hudûd, 17, Çağrı Yay., İst., 1981; Tirmizî Ebû İsâ Muhammed b. İsa, Sünenü’t-Tirmizî, Hudûd, 1, thk., A.M.Şakir-M.F.Abdülbaki-İ.A.Avad, Kahire, 1938; İbn Mâce, Talâk, 15; Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şuayb, Sünen, Talâk, 21, Çağrı Yay., İst., 1981.
17 Hayati Hökelekli, Çocuk, DİA, İst., 1993, VIII, 358.
18 Tîn, 95/4 -5; İsrâ, 17/70.
19 Kerim Yavuz, Çocuk ve Din, Çocuk Vakfı Yay., İst., 1994, s. 28.
20 Bk. Buhârî, Zekât, 10.
21 Bk. Enfâl, 8/28; Teğâbun, 64/15.
22 Bk. Ali Murat Daryal, Dini Hayatın Psiko-Sosyal Temelleri, MÜİFVY., 2.bsk., İst., 1995, s. 16-18.
23 Buhârî, Edeb, 17, İsti’zân, 15; Müslim, Selâm, 14-15, Fedâilü’s-Sahabe, 145; Ebû Dâvûd, Edeb, 135, 145; Tirmizî, İsti’zân, 8; İbn Mâce, Mukaddime, 11; Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahman, Sünenü’d-Dârimî, Mukaddime, 10, thk., es-Seyyid Abdullah Hâşim, Pakistan, 1984.
24 Buhârî, Merdâ, 9.
25 Muhammed Nur Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, çev., Zekeriya Güler, Uysal Yay., Konya, 1994, s. 154.
26 Müslim, Mesâcid, 41-43; Buhârî, Edeb, 18; Ebû Dâvûd, Salât, 165.
27 Sokak çocuklarının da bu yüzden ortaya çıkmış olduğunu söyleyebiliriz. Geniş bilgi için bk., Oğuz Polat, Sokak Çocukları, Özgün Ofset, 2002, s. 17 vd.
28 Bilgin, age, s. 39.
29 Buhârî, Tefsîr, 25; Tirmizî, Savm, 21; Ebû Dâvud, Savm, 3.
30 M.Akif Aydın, Çocuk, DİA, İst., 1993, VIII, 361.
31 Erbay, age., s. 147.
32 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, DİBY., Ank., 2003, s. 334.
33 Buhârî, Cuma, 11; Müslim, İmâret, 20.
34 Bk. Nevevî, age., XII, 417-418; Aynî, age., V, 273-274.
35 Erbay, age, s. 147.
36 Buhârî, İmân, 41, Meğâzî, 12, Nefakât, 1; Müslim, Zekât, 48.
37 Buhârî, Nefakât, 14; Müslim, Zekât, 47.
38 Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, thk., Halid Abdurrahman, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1996, s. 44.
39 Buhârî, age., s. 44.
40 Taberânî, Câmiu’s-Sağîr, Kahire, 1968, II, 60.
41 Çeker, age., s. 166.
42 Buhârî, Mezâlim, 32; Müslim, İmân, 226.
43 Ay, agm., s. 165.
44 Buhârî, Ferâiz, 6, Vesâyâ, 3; Müslim, Vasiye, 5; Ebû Dâvûd, Ferâiz, 2.
45 Ali Rıza Aydın, “Çocuğun Dinî Kişiliğinin Gelişiminde Aile Faktörü”, EKEV, Erzurum, 2003, sayı 15, s. 112.
46 M.Faruk Bayraktar, İslâm Eğitiminde Öğretmen/Öğrenci Münasebetleri, MÜİFVY., 2.bsk., İst., 1987, s. 25.
47 Abdurrahman Dodurgalı, Sevgi Peygamberi ve Yetişkin Din eğitimi, Rağbet Yay., İst., 2002, s. 29.
48 Ayhan, Eğitime Giriş, s. 243; Ayrıca bk. Mustafa Öcal, “Çocuklara İslâm’ı Bir Bütün Olarak Nasıl Anlatabiliriz (İslâm Bahçesi Benzetmesi)”, UÜİFD, c. 12, sayı, 2, Bursa, 2003, s. 103-114; “Kaza ve Kader İnancının Öğretimi”, UÜİFD, c. 12, sayı, 2, Bursa, 2003, s. 31-50.
49 Gazali, Ebu’l-Hâmid Muhammed, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, Mısır, trs., III, 69; Mizânu’l-Amel, Ebu’l-ulâ Neşr., Mısır, trs., sh., 49; Kimyâyı Saâdet, terc., A. Faruk Meyan, Bedir Yay., İst., 1979, s. 316; Haluk Yavuzer, Çocuk Psikolojisi, Remzi Kitabevi, 17. bsk., İst., 1999, s. 19.
50 Gazali, Kimyâyı Saâdet, sh., 316; Hasan Mahmut Çamdibi, Şahsiyet Terbiyesi ve Gazali, Han Neşriyat, Gümüş Basımevi, İst. 1983. s. 203.
51 Gazali, Kimyâyı Saâdet, s. 316.
52 Hasan Mahmut Çamdibi, Din Eğitiminin Temel Meseleleri, MÜİFVY., İst., 1994, s. 149.
53 Hökelekli, agmad., VIII, 356.
54 İbn Mâce, Edeb, 3.
55 Tirmizî, hadisi mürsel olarak değerlendirmektedir. Tirmizî, Birr, 33; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1981, IV, 263.
56 Bu konuyla ilgili yaşanmış olan şu olay anlatılır: Fabrikatör olan bir kişi, annesiyle ilgili şunları anlatır: “Annem için en iyi bir semtte ev aldım, yanına iyi bir bakıcı hanım tuttum, her türlü masraflarını da karşılıyorum, daha ben ne yapayım vicdanen rahatım.” Annesi ise, “Ben çocuklarımı, torunlarımı görmek istiyorum, onlarla yaşamak istiyorum, benim için en büyük sevinç onların yanında olabilmektir, halbuki gelinler bunu anlamıyorlar.” diyordu. Bk. Kemal Çakmaklı, Psiko-Sosyal Sağlığın Korunması Koruyucu Ruh Sağlığı, Seha Neşr., İst., 1997, s. 127.
57 Müslim, Birr, 149. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr, 13.
58 Ebû Dâvud, Edeb, 121; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 97.
59 Bk. Hattâbî, Meâlimü’s-Sünen, el-Mektebetü’l-İlmiyye, Beyrut, 1981, IV, 151; Sehârenfûrî, Halil Ahmed, Bezlü’l-Mechûd fî halli Ebî Dâvûd, Dâru’l-Livâ, Riyad, trs., XX, 83-85.
60 Buhârî, Zekât, 10, Edep, 18; Müslim, Birr, 147.
61 Tahrim, 66/6.
62 Mustafa Baytar, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, İslâm’da İnsan Modeli ve Hz. Peygamber Örneği, DVY., Ank., 1995, s. 171.
63 Müslim, Vasiyye, 14; Ebû Dâvûd, Vesâyâ, 14; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 261.
64 Hökelekli, agmad., VIII, 357.
65 Yavuz, age., s. 258.
66 Yavuz, age., s. 59.
67 Aydın, agm., s. 110.
68 Muallâ Selçuk, Çocuğun Eğitiminde Dinî Motifler, TDVY., Ank., 1990, s. 100.
69 Selçuk, age., s. 116.
70 Selçuk, age., s. 83. Çocuklara duâ etmeyi alıştırmaya yönelik metodlar için bk. Yurdagül Mehmedoğlu, “Dualarında Çocuk”, EKEV, Erzurum, 2001, c. 3, sayı 1, s. 145-152.
71 Hökelekli, agmad. VIII, 356.
72 Beyza Bilgin, “Okul Öncesi Çağı Çocuğunda Dinî Kavramlar”, Din Öğretimi Dergisi, sayı: 8-9, Ank., 1986, s. 21.
73 Hüseyin Peker, Çocuk ve Suç, Çocuk Vakfı Yay., İst., 1994, s. 33.
74 Yavuz, age., s. 62.
75 Ayhan, Eğitime Giriş, s. 61.
76 Âl-i İmrân, 3/14.
77 Çamdibi, Din Eğitiminin Temel Meseleleri, s. 20.
78 M.Faruk Bayraktar, İslâm Eğitiminde Öğretmen/Öğrenci Münasebetleri, MÜİFVY., 2.bsk., İst., 1987, s. 141-142.
79 Bayraktar, İslâm Eğitiminde Öğretmen, s. 354
80 Tirmizî, Buyû, 52. (Hadis hasen garibtir); Dodurgalı, Sevgi Peygamberi, s. 38.
81 Tirmizî, Birr, 15. Hadis, değişik senedlerle nakledilmiş olup, bazı ravileri tenkid edilmiştir.
82 Abdurrahman Dodurgalı, Ailede Çocuğun Din Eğitimi, MÜİFVY., İst., 1996, s. 58.
83 Dodurgalı, Sevgi Peygamberi, s. 58.
84 Buhârî, Edeb, 22.
85 Buhârî, el-Edebu’l-Müfred, s. 45, 85.
86 Buhârî, Edeb, 21.
87 Müslim, Fedâil, 54; Ebû Dâvûd, Edeb, 1; Tirmizî, Birr, 69.
88 Ebû Dâvûd, Edeb, 4; İbn Mâce, Nikâh, 51; Dârimi, Nikâh, 34; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 32.
89 Buhârî, Cihâd, 147-148; Müslim, Cihâd, 137-140.
90 Mâlik, Muvatta’, Cihâd, 10.
91 Bk. Buhârî, Edeb, 18; Ebû Dâvûd, Edeb, 144; Tirmizî, Menâkıb, 61, Birr, 12.
92 Buhârî, Edeb, 18; Müslim, Fedâil, 65; Ebû Dâvûd, Edeb, 145; Tirmizî, Birr, 12.
93 Kamil Miras, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, DİBY., Ank., 1975, X, 309.
94 Bk. Nevevî, age., XV, 75-76; İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, trs., X, 427; Sehârenfûrî, age., XX, 156-157.
95 Bayraktar Bayraklı, Farabî’de Devlet Felsefesi, Doğuş Yay., İst., 1983, s. 56.
96 Dodurgalı, Ailede Çocuğun Din Eğitimi, s. 59.
97 Buhârî, Hibe, 13; Müslim, Hibât, 13; Ebû Dâvûd, Buyû, 83.
98 Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 269.
99 Tirmizi, Menâkıb, 3.
100 Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr, Haydarabat, 1941, II, 78.
101 Buhârî, Edeb, 81, 112; Müslim, Edeb, 30.
102 Tirmizî, Ebvâbu’s-Salât, 276.
103 Nesâî, Kıble, 35.
104 İ. L. Çakan - M. Y. Kandemir - R. Küçük, Riyâzü’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Erkam Yay., İst., 1997, IV, 440.
105 Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb, 123; Tirmizî, Birr, 14.
106 Müslim, Zühd, 42.
107 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 250.
108 Aydın, agm., s. 107.
109 Dodurgalı, Sevgi Peygamberi, s. 38.
110 Peker, age., s. 46.
111 Yavuz, age., s. 107-108.
112 Bayraktar, İslâm Eğitiminde Öğretmen, s. 46.
113 Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 452.
114 Yavuzer, Çocuk Psikolojisi, s. 294.
115 Yavuz, age., s. 107-108.
116 Müslim, Fedâil, 63; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 112.
117 Bk. Mevlânâ Şiblî, Asr-ı Saâdet, terc. Ömer Rıza Doğrul, günümüz Türkçesine uygulayan: O. Zeki Mollamehmetoğlu, Eser neşr. İst., 1997, II, 98.
118 Saff, 61/2.
119 Ebû Davud, Edeb, 70.
120 Buhârî, Edeb, 108.
121 Özellikle ergenlik dönemlerinde gençler çok daha hassas olurlar. Onların bu dönemlerini göz önünde bulundurarak daha hassas davranılması gerekir. Bu konularla ilgili geniş bilgi için bk. Hayati Hökelekli, “Ergenlerde Sosyal İlişki ve İlgilerine Din Eğitiminin Etkisi”, UÜİFD., c. 2, sayı: 2, Bursa, 1987, s. 43-57; Ahmet Albayrak, Ergenlerin Dinî Gelişiminde Sevgi ve Korku Motifinin Etkinliği (yayınlanmamış yüksek lisans tezi), UÜSBE, Bursa, 1995, 10-135, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi (editör: Hayati Hökelekli), Ankara Okulu Yay., Ankara, 2002.
122 Bk. Müslim, Fedâil, 54, Edeb, 31; Ebû Davud, Hâtem, 8; Tirmizî, Menâkıb, 46, İlim, 16; Hâkim en-Nîsâbûrî, age., III, 506.
123 Buhârî, Salât, 41; Nesâî, Hayl, 12.
124 Buhârî, Rikâk, 38.
125 Nesâî, Hayl, 14, 16.
126 el-Muttekî, Alauddîn Ali b. Husâmüddîn el-Hindî, Kenzu’l-Ummâl fî Süneni’l-Akvâl ve’l-Efâl, Müessetü’r-Risâle, Beyrut, 1993, IV, 292; Dârimî, Cihad, 14.
127 Bk. Ebû Davud, Cihâd, 61; İbn Mace, Nikah, 50; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 39, 264.
128 İbn Hişâm, es-Siretü’n-Nebeviyye, Mısır, 1955, I, 390-391.
129 İbn Hacer, el-Metâlibu’l-Âliye, Kuveyt, 1973, IV, 72.
130 Bk. Buhârî, Cihâd, 78; Müslim, İmâre, 169.
131 Buhârî, Zebâih, 25.
132 Ebû Davud, Salat, 6.
133 Münâvî, Muhammed Abdurrauf, Feyzu’l-Kadîr, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1996, IV, 418.
134 Heyet, İlmihal II, İslâm ve Toplum, DVY., İst., 1999, s. 116.
135 Bakara, 2/128.
136 Âl-i İmrân, 3/38.
137 Furkan, 25/74.
138 İbrahim, 14/40-41.
139 Bk. Buhârî, Edeb, 22; Buhârî, el-Edebu’l-Müfred, s. 45, 85.
140 Müslim, Fedâilü’s-Sahabe, 142.
141 İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim, el-Meârif, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 2. bsk., Beyrut, 1970, s. 134.
142 Buhârî, Edebü’l-Müfred, s. 32.
143 Ebû Davud, Vitr, 27.