Makale

YENİ NESİL HURAFELER

YENİ NESİL HURAFELER

Prof. Dr. Ali ERBAŞ
Diyanet İşleri Başkanı

İnsanlık tarihi, Allah’ın varlığını, birliğini merkeze alan ve kaynağı vahiy olan tevhid inancı ile yaratıcıyı inkâr eden ve kaynağı vehim olan batıl inançların tarihidir. İnsanoğlu, vahyin ışığından ve nübüvvetin rehberliğinden uzaklaştığı her dönemde kimi nesne ve kişilere kutsiyet ve değer atfederek selim akla ve fıtrata aykırı bir inanç dünyası inşa etmiştir. Hakikatle hiçbir bağı olmayan ve adına batıl inanç ve hurafe dediğimiz bu olgu, her asırda ve toplumda var olagelmiştir. Cehalet, korku, merak, taassup, taklit, umut ve umutsuzluk, uğur ve uğursuzluk gibi psikolojik, sosyolojik, kültürel ve ekonomik birçok nedenle ortaya çıkmış olan söz konusu hurafe ve batıl inançlar insanları derinden etkilemiş; onların inanç, kimlik ve kişilikleri üzerinde onarılması güç yaralar açmıştır.
Bir zamanlar yerel ve bölgesel bir niteliğe sahip olan ve sadece eğitim ve kültür seviyesi düşük insanlarca kabul gören hurafeler, bugün maalesef küresel boyutta her sınıftan insanın tevessül ettiği, umut bağladığı sahte bir limana dönüşmüştür. Bu anlamda teknolojinin ve bilimin hızla ilerlediği, bilgiye ulaşmanın her zamankinden daha kolay olduğu çağımızda, hurafelerin ve yanlış inanışların da aynı imkânlarla varlıklarını sürdürdüğünü ve hatta yaygınlaştığını görmek oldukça manidardır. Sosyal medya platformları, internet siteleri ve dijital haber kaynaklarının kontrolsüz bir şekilde bilgi akışına imkân tanıması, doğrulanmamış bilgilerin ve hurafelerin hızla yayılmasına zemin hazırlamaktadır. Böylece yeni nesil hurafeler olarak tanımlanan söz konusu inanış ve düşünceler, şaşırtıcı bir şekilde kendini güncellemeye ve hayatta kalmaya devam edebilmektedir. Nitekim tarihin tozlu sayfalarında kaldığını zannettiğimiz nice asılsız ve batıl inanışlar, bugün şekil değiştirerek karşımıza çıkmaktadır. Bugün özellikle bazı platformlarda büyücü, sihirbaz, medyum ve hayali varlıkların kahraman olarak gösterilmesi ve bunların topluma örnek olarak sunulması ise söz konusu yanlış bilinçaltının bir tezahürü olarak vahametin büyüklüğünü gözler önüne sermektedir.
Bugün hurafe ve batıl inançların bu denli etkin ve yaygın olmasındaki en önemli faktör, hiç şüphesiz insanların hakikat konusundaki bilinçsizliği ve duyarsızlığıdır. Zira bir toplumda hurafelerin yaygınlaşması, hakikatten uzaklaşmanın en bariz tezahürüdür. Bununla birlikte modern dönemde bilimsel bilginin gelişmesiyle azalacağı varsayılan hurafelerin farklı formlarla daha da etkin bir şekilde varlığını devam ettirmesi, batıl inançlardan kurtulmak için bilginin tek başına yeterli olmadığını göstermektedir. Dolayısıyla maddi ve manevi birçok tehlike barındıran, insanlığın inanç ve ahlak dünyasını tehdit eden hurafelere karşı vahyin uyarılarına kulak vermek, peygamberlerin yolunu takip etmek her zamankinden daha elzem hale gelmiştir.
Biliyoruz ki insanın dünyevi ve uhrevi saadetini temin ve tesis için gelmiş olan tevhid dini İslam’ın ortadan kaldırmayı hedeflediği olumsuzlukların başında, batıl inançlar ve hurafeler gelmektedir. İnsanlığın tarihini hak ile batılın mücadelesi olarak sunan Kur’an-ı Kerim, batıl inançların mesnetsizliğine vurgu yaparak insanları bu tür eğilimlere karşı dikkatli olmaya çağırmıştır. Nitekim Kur’an’ın pek çok ayetinde, putlara tapmak, onları aracılar olarak görmek, meleklere cinsiyet atfetmek, cinlere sığınmak, gök cisimlerine ulûhiyet vasıfları yüklemek; yolculuk, savaş, ticaret, evlilik, yargılama ve nesep belirlemek için putlar önünde fal oklarından medet ummak, büyücü, falcı ve sihirbazların söyledikleri ile gelecek inşa etmek gibi akıl ve mantıkla izahı mümkün olmayan batıl inanç ve uygulamalar reddedilmiş, bunlara inanmak ise dalalet ve zulüm olarak nitelendirilmiştir. Batıl inançların hâkim olduğu tüm toplumları cahiliye toplumu olarak tavsif eden Kur’an, böylesine bir cehaletten kurtuluş için insanları akıllarını kullanmaya, tefekküre, tezekküre ve tedebbüre davet etmiştir.
Kur’an’ı, yaşanan bir hayata dönüştüren Sevgili Peygamberimiz de İslam öncesinde pek çok çeşidiyle yaygın biçimde uygulanan hurafeleri ortadan kaldırmak için büyük bir çaba göstermiştir. Nitekim cahiliye döneminden kalma “Şevval ayında evlenilmez” düşüncesini Hz. Aişe annemizle bu ayda evlenerek reddetmiştir. (Müslim, Nikâh, 73.) Oğlu İbrahim’in vefatı ile o gün gerçekleşen güneş tutulması arasında bağ kuranları “Güneş ve ay hiç kimsenin ölümünden ya da hayatından dolayı tutulmazlar. Lâkin onlar Allah’ın ayetlerinden iki ayettir. Siz, onların tutulduklarını gördüğünüz zaman hemen namaz kılın.” (Buhari, Küsuf, 13.) ifadeleriyle tashih etmiş, doğa olaylarının gerçeğe aykırı bir şekilde izah edilmemesi uyarısında bulunmuştur. “...Kim bir kâhine gider ve onun sözlerini tasdik ederse Muhammed’e indirileni inkâr etmiş olur.” (İbn Mace, Taharet, 122.) buyurarak da kâhinlerden medet ummanın küfür sebebi olduğunu haber vermiştir.
Tarih boyunca gerek Kur’an’ın gerekse Sevgili Peygamberimizin batıl inançlar hakkındaki uyarılarına dikkat kesilen Müslümanlar bunların İslam toplumunda neşet etmemesi için büyük bir titizlik göstermişlerdir. Hz. Ömer’in Bey’atü’r-rıdvan ağacının yanında namaz kılan Müslümanları görünce, ağacın kutsallaştırılacağı endişesiyle kesilmesini emretmesi bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Ne yazık ki çağlar öncesinden Sevgili Peygamberimizin ve Müslümanların ortadan kaldırmak için büyük gayretler gösterdiği batıl inanç ve uygulamalar çeşitli sebeplerle İslam coğrafyasında hala varlığını sürdürmektedir.
Diğer yandan din istismarı yapan bazı grupların, günümüzde insanları kandırmak için batıl anlayışlara ve özellikle hurafelere başvurduğu görülmektedir. Bu bağlamda FETÖ, DEAŞ gibi pek çok istismarcı örgüt ve yapı tarafından dinî kavramların çarpıtılarak hakikatin istismarı noktasında, fani şahsiyetlere beşer üstü vasıflar atfedilerek örgüt ya da grup liderleri adeta tanrısal varlıklar olarak lanse edilmekte ve nihayetinde İslam’ın en temel kavramlarından olan tevhid, istismar konusu haline getirilmektedir. Bununla birlikte, birtakım şahıslara adeta peygamber otoritesi atfedilerek nübüvvet kavramı ve Peygamberimizin manevi şahsiyeti istismar edilebilmektedir. Yalan, aldatma, hile, kumpas, ikiyüzlülük, güç tutkusu, tevazu ile maskelenmiş kibir, seçilmişlik duygusu, kendini mükemmel görme gibi saplantılar; dinî kimlik, kisve ve söylem ile gizlenmeye çalışılmakta ve İslam’ın üzerinde titizlikle durduğu kavramlardan biri olan samimiyet istismar edilmektedir. Dolayısıyla bugün Kur’an ve sünnette hiçbir dayanağı olmayan hurafe ve batıl inançları ortadan kaldırmak için mücadele etmek, hakikati ortaya çıkarmak adına önemli bir sorumluluktur. Bu noktada bizlere düşen, insanımızı doğru dini bilgiyle buluşturmak, hurafelere ve her türlü istismara karşı bilinçlendirmektir. İnsanların inanç ve ahlak dünyalarını, ailevi ve içtimai hayatlarını hakikatin bilgisiyle mamur etmektir. Ancak o zaman hurafe ve batıl inançların zararlarından ve tehlikelerinden korunabilir ve geleceğimizden emin olabiliriz.