Makale

Yazılı Basında Din Adamı Kimliğinin Temsili

Yazılı Basında
Din Adamı Kimliğinin Temsili

Yrd. Doç. Dr. İbrahim Yenen
Karabük Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Din adamı kavramının pratik güncel kullanımının yansımalarını değerlendirebilmek için öncelikle söz konusu kavramın toplumsal tarihine kısaca göz atmak gerekecektir. İslam dini literatüründe din işleri ile meşgul olan kimselerin ayrıcalıklı bir statüye sahip olmadıklarını vurgulamak amacıyla “din adamı” sınıfının yokluğu sıklıkla ifade edilmiş olsa da reel teolojik yapılanmanın bu şekilde teşekkül etmediği görülmektedir. Klasik dönem Osmanlı toplumunda ilmiye sınıfından beslenen dinî bürokrasinin temel aktörleri (kadı, naip, subaşı, müftü vb.), dinsel alanın dışında sosyal ve ekonomik alanlarda da siyasal merkez politikalarının uygulayıcısı konumunda idiler. Bu şekliyle kamusal işlerde de etkin bir şekilde yetki sahibi olan dinî aktörler, idari görev ve sorumluluk sahibi kişiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat bu durum, Osmanlı siyasal yapılanması içerisinde kısaca “ulema” olarak adlandırılan dinî kişilikleri din adamı kategorisinde değerlendirmeye imkân vermemektedir. Çünkü klasik Osmanlı devlet örgütlenmesinde dinî olanla olmayan belirgin hatlarla ayrılmamıştır. Din ve dünya alanlarının birbirinden ayrılmamasında temel etken ise devlet işlerinin sürekliliğine yapılan vurgudur. Dolayısıyla “ulema”nın görev tanımı da, süreklilik arz etmesi gereken siyasal paradigmaya sağladıkları katkılarla ortaya çıkmaktadır. Bu katkılar ise ulemanın devlet işlerini dinî anlamda “meşrulaştırması” ile gerçekleşmektedir. Yönetimsel unsurların dinî gerekçelerle temellendirilmesine önem atfeden siyasal bir düzende ise dinî kişiliklerin ayrıcalıklı bir statü kazanmaları kaçınılmaz görülmektedir.
Ancak devletin siyasal, sosyal ve ekonomik uzanımlarının işlerliğiyle doğrudan veya dolaylı yollarla sağlanan bu itibarın, sistemin aksamaya başlamasından da etkilenmemesi mümkün görünmemektedir. Nitekim klasik Osmanlı dönemi siyasal ve ekonomik yapılanmasının tarihsel yeterliliğini yitirmeye başlamasıyla kendisini her alanda hissettiren sorgulamalar gündeme gelmiştir. 18. yüzyıl başlarında tarihlenen yapısal manevraların merkezinde yer alan ilmî, dinî özneler, farklı sebeplerle geçirdiği dönüşümler dolayısıyla bu arayış çabalarının karşısında pozisyon almış veya almak zorunda bırakılmıştır. Çünkü varlığını dayatan yenilenme ihtiyacının kurumsal transferlerle gerçekleşmeyeceği çeşitli tecrübeler sonucu anlaşılmıştır. Hâliyle “zamanın gerisinde kalmama” çabalarının seyri, egemen zihniyet kodlarının değiştirilmesine yönelmiştir. Ancak sahip olunması arzu edilen bu yeni siyasal ve kültürel kodların şifreleri ise toplumsal mirasın yapısıyla farklılık göstermektedir. Dolayısıyla geri kazanılmak istenilen kendinden menkul ve kendine yeterli geçmişin toplumu kuşatan bütün alanlarındaki meşruiyet kaynağı olarak işlev gören dinsel referansların etkinliği değişmeye başlamıştır. Özetlemeye çalıştığımız üç yüz yıllık transformasyon çabalarında dinin bireysel temsilcileri ve toplumsal uzanımları bu değişim taleplerinin genellikle karşısında yer alarak ortaya çıkmış görünmektedir. Fakat özellikle Tanzimat sonrası dönemi ilmî, dinî temsilciler, devletin ve kendilerinin bekasını sağlayacak formülün başlatılan köklü değişikliklerin yaygınlaştırılması ve tamamlanmasında görmeye başlamışlardır.
Neticede din-devlet ilişkileri çerçevesinde Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren benimsenen yeni politikalar gereğince “din bürokrasisi” yeniden organize edilmiştir. Bu yeniden düzenleme iki önemli ayrıntıyı içermektedir. Birincisi, geçmişte toplumsal ve siyasal hayatın genelinde söz sahibi olan dinî kişilikler şimdi sınırları tanımlanmış bir “alan”la devlet bürokrasisine dâhil edilmiştir. Din bürokrasisinin düzenlenmiş bu yeni şekli “Diyanet İşleri Reisliği” ismiyle kurumsallaştıktan sonra “Diyanet işleri Başkanlığı” olarak varlık alanını devam ettirmektedir. İkincisi ise teşekkül eden bu yeni din bürokrasisi, kendisini besleyecek geleneksel eğitim tabanından ayrıştırılmıştır. Yeni bir zihniyetle şekillendirilen bu yeni din bürokrasisi devamlılığını sağlamak amacıyla “İmam-Hatip Mektepleri”nin açılmasına karar verilmişse de bu mektepler öğrenci yetersizliği sebebiyle 1930 yılında kapatılmıştır. Ancak 1949 yılında tekrar “İmam-Hatip Kursları” ismiyle öğrenim faaliyetlerine başlamış ve bu kurslar zaman içerisinde “İmam-Hatip Okulları”ndan “İmam-Hatip Lisesi”ne dönüştürülmüştür. Dolayısıyla ilköğretim ve yükseköğrenim seviyesinde din eğitimi sürecini tamamlayan bir öğrenci Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışmak için yeterli dinî bilimsel birikime sahip kabul edilmektedir. Din bürokrasisinin bu şekilde örgütlenmesi dinî kişiliklerin “din adamı” adı altında sınıfsal olarak tanımlanmasını da engellemiş görünmektedir. Çünkü bu hâliyle din işleri ile ilgili herhangi bir kimse bürokrasi düzeneği içerisinde tanımlanmaktadır. Dolayısıyla bürokratik örgütlenmede farklılaşan unsur ise resmî “görev”lerle belirginleşmektedir. Bu sebeple din bürokrasisinin insan unsuru da “din görevlisi” sıfatı ile tanımlanabilmektedir. Geleneksel dinî jargon içerisinde kutsal ve sınıfsal anlamda bir ayrıcalığa pirim vermemek amacıyla kullanılması uygun görülmeyen “din adamı” kavramı, aynı amaçla fakat farklı bir zihniyetle “din görevlisi” kavramıyla karşılanmaya çalışılmıştır.
Yazılı basında din adamı kimliğinin nasıl temsil edildiğini tespit etmek amacıyla 01.01.2011-31.03.2011 tarihleri arasında Türkiye’de günlük yayınlanan 24 ulusal gazetenin taraması gerçekleştirilmiştir. Söz konusu gazetelerin araştırmaya dâhil edilen tarihleri kapsayan bütün sayılarında din adamına ilişkin tüm haberler incelenmiştir.
Tablo 1: Din adamı ile ilgili haberlerin yayınlandığı gazeteler
Sıra GAZETE HABER % Sıra GAZETE HABER %
1 Yeni Akit 30 14.08 13 Sabah 6 2.8
2 Milli Gazete 25 11.7 14 Yeni Asya 6 2.8
3 Habertürk 21 9.85 15 Radikal 5 2.3
4 Yeni şafak 21 9.85 16 Posta 4 1.8
5 Zaman 16 7.51 17 Taraf 4 1.8
6 Cumhuriyet 11 5.16 18 Birgün 3 1.4
7 Akşam 10 4.69 19 Yeniçağ 3 1.4
8 Hürriyet 10 4.69 20 Bugün 2 0.9
9 Star 9 4.2 21 Güneş 1 0.4
10 Vatan 9 4.2 22 Ortadoğu 1 0.4
11 Milliyet 7 3.28 23 Sözcü 1 0.4
12 Türkiye 7 3.28 24 Takvim 1 0.4
TOPLAM 213 %100

Öncelikle taranan 24 gazete içerisinde din adamı ile ilgili yayınlanan haber sayısı 213 olarak tespit edilmiştir. Bu haberlerin yayın dağılımına, Tablo 1’e bakıldığında ise ilk beş sırada Yeni Akit, Millî Gazete, Habertürk, Yeni Şafak ve Zaman gazeteleri yer almaktadır.
Elde edilen veriler ışığında bu farklı görevleri “Diyanet İşleri Başkanı”, “İmam”, “Sendika-dernek görevlisi” ve “Müftü” şeklinde dört ayrı kategoride toplamak mümkün görünmektedir. Bu tabloda ortaya çıkan sonuca göre Başkan, din adamı ile ilgili yayınlanan haberlerin yarısını kapsayacak şekilde temel kişi konumundadır. Dinî kişiliklerin sosyal-kültürel hayatta temsilcisi pozisyonunda değerlendirilebilecek imam-müezzinler ise haber konusunda ikinci sırada yer almaktadırlar. Dolayısıyla Başkan’ın bürokratik merkezî statüsünün avantajı düşünüldüğünde haberlere konu olan temel dini aktörün “imam”lar olduğu anlaşılmaktadır.

Tablo 2: Meslek gruplarına göre haber sayıları
Sıra Konu Haber %
1. Diyanet İşleri Başkanı 104 48.59
2. İmam-Müezzin 73 34.11
3. Sendika-Dernek 26 12.14
4. Müftü 10 4.67
TOPLAM 213 %100

Bu şekliyle din adamı haber sayılarının dağılımı çerçevesinde en çok konu olan kişinin Diyanet İşleri Başkanı, en az haber konusunun da müftüler olduğu görülmektedir. Tabii bu bariz oransal dağılım farkı bazı açılardan açıklanabilir. Zira Diyanet İşleri Başkanı’nın din bürokrasinin en tepesindeki isim olması ve Başkanlığı ilgilendiren faaliyetlerin Başkan aracılığıyla kamuoyuna iletilmesi sebebiyle kamusal görünürlüğünün fazla olmasını anlaşılır kılmaktadır. Şöyle ki; Başkan ile ilgili haberlerin içeriğine göz atıldığında tamamına yakınının dinin toplumsal hayatla kesiştiği noktalar olduğu ortaya çıkmaktadır. Diyanet İşleri Başkanının haber içeriklerinde yer aldığı konu dağılımına bakıldığında “basın toplantısı”, “hac kurası”, “Orhan Çeker olayı”, “mevlit kandili mesajı” ve “Suriye müftüsü ziyareti” gibi güncel dinî gelişmelerin yoğunluğu (%48.59) dikkat çekmektedir. Başkan haberlerinin en fazla yayınlanan konusu gerçekleştirilen basın toplantısıdır. Diyanet İşleri Başkanı söz konusu toplantıda merkezî ezan sisteminden islamofobia’ya endişeli modernlik kavramından Kürtçe vaaz meselesine kadar geniş bir dinî sosyal hayatı kuşatan soruları cevaplandırmış ve bu cevaplar 15 farklı gazetede 8 farklı tematik vurguyla haber metnine dönüşmüştür. Basın toplantısıyla ilgili yayınlanan haberlerin yarısının “endişeli modernlik” kavramı ve “Kürtçe vaaz” konularında yoğunlaştığı dikkat çekmektedir.
Din adamı meslek grubunun sosyal görünürlüğü en fazla olan “imam”lar, habere konu olma açısından Diyanet İşleri Başkanı’ndan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Dinî bürokratik yapılanma içerisinde taşra görevlileri olarak tanımlanan imam kimliğinin, altı temel başlıkla haber konusu anlaşılmaktadır. Bu konular, “Aile İmamlığı”, “Olumlu Özellik/Yaklaşım”, “Olumsuz Özellik/Yaklaşım”, “Nötr Durum/Yorumsuz”, “İmamlık Sınavı” ve “Soruşturma” şeklinde sıralanabilir.




Tablo 4: İmam ve müezzin ile ilgili haberler
Sıra Konu Haber %
1. Aile İmamlığı 22 30.13
2. Olumlu Özellik/Yaklaşım 21 28.76
3. Olumsuz Özellik/Yaklaşım 15 20.54
4. Nötr Durum/Yorumsuz 6 8.21
5. İmamlık Sınavı 5 6.84
6. Soruşturma 4 5.47
TOPLAM 73 %100

“Aile hekimliği”nden mülhem aile imamlığı konusunun, Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yürüttüğü “Din Hizmetleri Gelişim Projesi”nin farklı değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Zira bu durum Diyanet İşleri Başkanlığının resmî internet sitesinde 10.03.2011 tarihinde “Basın Açıklaması” başlığıyla duyurulmuştur. Öncelikle kamuoyuna aktarıldığı şekilde gerçekliğe sahip olmadığı belirtilen ve haber metinlerinin kurgusal boyutunu örnekleyen aile imamlığı konusunun haber özelliklerini incelemek gerekmektedir. Söz konusu haber, 9 gazete haberinde olgusal içerikle yorumsuz olarak yer alırken, 6 gazete haberinde olumlu 6 gazete haberinde ise olumsuz ifadelerle yayınlanmıştır. Fakat konunun yayınlandığı şekillerden farklı bir boyuta sahip olduğu açıklanmasına rağmen konuya yorumsuz, olumlu ve olumsuz yaklaşım sergileyen gazetelerin ilerleyen günlerde bu açıklamaya yer vermemeleri dikkat çekmektedir.
Öncelikle olumlu özellik/yaklaşım içeren haberlerin dağılımına bakıldığında toplam 21 haberden 9 tanesinin bireysel faaliyetlerin pozitif temsilini, geri kalan 12 haber ise mesleki toplumsal algıyı yansıtmaktadır. Bireysel faaliyetlerin olumlu temsilini içeren haberler incelendiğinde ise imamların sahip oldukları yeteneklerden toplumsal sorunlara karşı gösterdikleri hassasiyetler dikkat çekmektedir. Aynı şekilde olumlu sosyal algının oluşmasını sağlayan haberlere bakıldığında ise şiddetten demokratik açılıma kadar geniş bir alanda dinî bir özne olarak imamların toplumsal etkinliğinin öncelendiği görülmektedir.
Olumsuz özellikler incelendiğinde ise farklı sonuçların ortaya çıktığı görülmektedir. Haberler bireysel kimlik ve toplumsal imaj açısından değerlendirildiğinde 7 haberin imamlar tarafından ortaya konulan “kötü” davranışlardan kaynaklandığı, 8 haberin de mesleki kimliğin olumsuz sosyal imajına gönderme yaptığı ortaya çıkmaktadır. Öncelikle dinî aktör olarak imamların olumsuz kişilik algısı, görevi suiistimal, cinsel istismar ve taciz konularıyla birlikte inşa edilmektedir. Olumsuz sosyal imajı ortaya koyan haberlerin ise imamların kurumsal faaliyetlerinin yansımaları dolayısıyla değil kendilerine tahsis edilen bürokratik hiyerarşi dışına çıkma çabaları ve bu çabaların günlük siyasal manevraların bir parçası olması bağlamında değerlendirildiği görülmektedir. Bu olumsuz sosyal algı, içerikleri incelendiğinde haberlerin önemli bir kısmı imamları siyasal iktidarın bürokrasiyi ele geçirme hamlesinin gizli aktörleri konumunda değerlendirdiği anlaşılmaktadır.
Gazetelerde din adamları ile ilgili yayınlanan haberlerde Diyanet İşleri Başkanı ve imamlardan sonra resmî dinî bürokrasinin taşra yöneticisi konumundaki müftülerin geldiği görülmektedir. Müftülerle ilgili gazetelerde sadece 8 haberin yer alması görev gereği sahip oldukları idarecilik özelliklerinin etkili olduğu düşüncesiyle açıklanabilir.
4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikası kanununun 24446 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmesiyle Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanları da sendikal faaliyet hakkını elde etmiştir. Bu tarihten itibaren kurulmaya başlayan Diyanet işkolu sendikaları, üyelerinin ekonomik, sosyal, mesleki hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek temel amacıyla din görevlilerinin yeni bir sivil faaliyet alanını oluşturmuşlardır. Fakat Diyanet işkolu sendikalarının faaliyet alanları sadece kendi üyelerinin haklarını korumak ve geliştirmekle kalmamış, siyasal ve toplumsal hayatın gündeminde yer alan farklı konularla da kendilerini görünür kılmışlardır. Zira bu durum sendikaların hangi bağlamlarda haber konusu olarak yazılı medyada yer aldıklarıyla desteklenmektedir. Gazetelerde yayınlanan sendika ile ilgili haberlerin konu dağılımına göz atıldığında “sendika içi haberler” ve “kınama, tepki, suç duyurusu” olayların sayısal oranı dikkat çekmektedir. Bu iki konunun dışında sendikalar, “Diyanet’e öneri”, “eğitim”, siyasal teklif”, “kadın” ve “aile” gibi konularla da yazılı basında yer almışlardır. Ancak temel faaliyet alanını üyelerinin bireysel beklentilerini yükseltmeye yardımcı olmak şeklinde belirleyen sendikaların, bu amaca uygun olarak sadece bir defa habere konu olmaları da dikkat çekmektedir.
Sonuç itibarıyla toplumsal ve kurumsal statüleri itibariyle ayrı bir “sınıf”sal yapı oluşturmayan din adamlarının yazılı basında temsili, dört kategoride incelenmiştir. Bunlar Diyanet İşleri Başkanı, imam, Diyanet ile ilgili sendika-dernek çalışanı ve müftü olarak ortaya çıkmıştır. Ancak kimliğin temsili bağlamında yayınlanan haberlerin diğer üç kategoriden daha fazla “imam” karakteri ile ilgili olduğu görülmüştür. Çünkü Diyanet İşleri Başkanı ile ilgili yayınlanan haberlerin bürokratik hiyerarşi açısından Başkan’ın sahip olduğu mevkie gönderme yaptığı anlaşılmaktadır. Müftü ve sendika-dernek görevlileri ile haberlerin dağılımı da aynı sonuç doğrultusunda kimliğin temsiline dair bir içerik barındırmamaktadır. Din adamı kimliğinin ortaya çıkmasını sağlayan haberlerin ise “imamlar”la ilgili olduğu gözlenmiştir. Bu haberlerin dağılımı dikkate alındığında ise “imam” kimliğinin olumlu yönleriyle ilgili haberlerin kurumsal, durumsal ve yorumsuz haberlerden fazla olduğu tespit edilmiştir. Ancak bu olumlu özellikleri yansıtan haberlerin dışında olumsuz özellikleri vurgulayan haberlerin sayısı da azımsanamayacak oranda görünmektedir.