Makale

DİNİ SORULAR ve CEVAPLAR

DİNİ SORULAR ve CEVAPLAR

Hazırlayan: Dinî Sorulan Cevaplandırma Komisyonu

Kur’an’ı dinlemek farz mıdır?
Kur’an, Yüce Allah’ın kelâmıdır. Kur’an okumak önemli bir ibadet olduğu gibi, okunan Kur’an’ı dinlemek de sevaplı bir davranıştır. Kur’an okunurken, onu anlamak, öğütlerinden yararlanmak ve hayatta uygulamak amacıyla, susup dikkati vererek Kur’an’ı dinlemek gerekir. Nitekim Yüce Allah, "Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin." buyurulmaktadır (A’raf, 204).
Anlamadan Kur’an okumanın sevabı olur mu?
Kur’an-ı Kerim, anlaşılması ve gereğince ameledilmesi için gönderilmiştir. Öğüt almak, emir ve yasaklarını hayatta tatbik etmek amacıyla Kur’an’ı anlayarak ve manasını düşünerek okumak önemli ve sevaplı bir ibadettir.
Ancak Kur’an ayetlerinin anlamını bilmeyen kişinin -ibadet maksadıyla- Kur’an okuması da sevaptı bir ibadettir. Nitekim Hz. Peygamber; "Kim Kur’an-ı Kerim’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır..." (Tirmizî, Fezailü’l-Kur’an, 16); "Kur’an’ı gereği gibi güzel okuyan kimse, vahiy getiren şerefli meleklerle beraberdir. Kur’an’ı kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır." (Buharî, Tev- hid, 52; Müslim, Müsafirîn, 243) buyurmuştur.
Namaz kılarken kıbleye yönelmenin hükmü nedir?
Namaz kılarken kıbleye yönelmek, namazın farzlarındandır. Müslümanların kıblesi ise, Kâbe’dir. Kâbe’yi görenlerin bizzat kendisine, görmeyenlerin ise o cihete yönelerek namazlarını kılmaları gerekir. Bu husus Kur’an-Kerim’de şöyle belirtilmektedir: "(Ey Muhammedi Bundan böyle) yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun (namazda) hep o yöne dönün." (Bakara, 144).
Uzaklardan Kâbe’ye yöneliş, ancak takribi olarak gerçekleşebilir. Bu yönelişte esas olan, namaz kılanın cephesini Kâbe istikametinden tamamen çevirmemesidir.
Yalnız yüzün kıbleden çevrilmesi ise mekruh olmakla birlikte namazı bozmaz. Bununla birlikte namaz kılanın, gücü yettiği kadar kıbleye doğru bir şekilde yönelmeye çalışması dinî bir görevdir.
Guslü gerektiren şeyler nelerdir?
Meni gelsin veya gelmesin cinsel ilişkide bulunmak, uyku ya da uyanıklık hâlinde orgazm olmak (şehvetle meninin gelmesi), guslü gerektirir. Ayrıca kadınların âdet ve loğusalık kanlarının kesilmesinden sonra yıkanmaları gerekir.
Fitil kullanan kişinin boy abdesti alması gerekir mi?
Fitil kullanmak gusül almayı gerektirmez.
Diş kaplatmak veya dolgu yaptırmak caiz midir, bunları yapmak gusle engel midir?
Mazerete binsen dış doldurmak ve kaplatmak caiz olup, abdest ve guslün sıhhatine mâni değildir. Ancak çıkarılıp takılabilen dişlerin, gusülde ağzı yıkarken çıkarılması gerekir.
Cünüp olan kişinin yapamayacağı şeyler nelerdir?
Cünüp kişi yıkanmadıkça, namaz kılamaz, Kur’an-ı Kerim’e dokunamaz, Kâbe’yi tavaf edemez.
Takatin üzerinde adakta bulunmanın hükmü nedir?
Adağın geçerli olması için adanan şeyin yerine getirilmesi fiilen ve dinen mümkün ve meşru olması, mal ise adayan şahsın mülkiyetinde bulunması gerekir.
Bu itibarla bir kişinin, sahip olmadığı malı adaması geçersiz, sahip olduğundan fazlasını adaması hâlinde ise, sadece sahip olduğu kadarı hakkında geçerlidir. Adakta bulunan kişinin, adağını kendi malıyla yerine getirmesi gerekir. Kendi malı yok ise tövbe etmeli, mal edindiğinde de adağını yerine getirmelidir.
Bedenî ibadetler konusunda ise; oruç tutmayı adayıp da yaşlılık ve hastalık gibi mazeretleri sebebiyle adaklarını yerine getiremeyecek olan kişiler, her bir oruç için bir fidye vermeleri gerekir. Bunlar namaz adamışlarsa; ima ile de olsa adadıkları namazları kılmalıdırlar. Şayet bunları da yapamazlarsa Allah’a tövbe etmelidirler. Böyle bir kişi, daha sonra bu ibadetleri yapmaya gücü yeterse, adağını yerine getirmelidir.
Kur’an’a abdestsiz el sürülebilir mi?
İbadet kastıyla Kur’an okumak isteyen kişinin, abdestli ve kıbleye doğru oturarak okuması tavsiye edilmiştir. Ancak bir ayete veya mealine bakmaya ihtiyaç duyan kişi ile araştırmacılar abdestsiz olarak Kur’an’a dokunabilirler.
Bazı sûrelerin başındaki "Elif-Lâm-Mim" gibi kelimeler ne anlama gelmektedir?
Kur’an-ı Kerim’de bazı sûrelerin başında bulunan "elif-lâm-mîm", "yâ-sîn", "hâ-mîm" gibi müstakil harflere huruf-u mukattaa denir.
Bazı İslam bilginleri, sûrelerin başında yer alan bu harflerin anlamını Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini; bazı bilginler bu harflerin, Allah ile Ra- sulü arasında birer şifre olduğunu söylemişlerdir. Diğer bir kısım Islâm bilginleri ise, bu harflerin anlamını bilmenin mümkün olduğu kanaatine vararak, bunlar üzerinde çeşitli yorumlar yapmışlardır.
Bu çerçeveden olarak, söz konusu harflerin, başında bulundukları sûrelerin isimleri olduğu; Allah Teâlâ’nın isimlerine işaret ettikleri; Kur’an’ın icazını ortaya koyma veya muhatabın dikkatini çekme işlevini gördüğü ifade edilmiştir.
Yeminin hükmü nedir?
Yemin etmek aslında mübah bir davranış olmakla birlikte, gereksiz yere yemin etmek ve onu alışkanlık hâline getirmek doğru değildir. Sıkça yemin eden kimse sözüne Allâh’ı şahit tutmuş, O’na saygısızlık etmiş ve kutsal değerleri sözünün doğrultusunu teyit için yıpratmış, sonuçta da toplum nezdinde kendi saygınlığını zedelemiş olur. Müslüman, yemin etmeye ihtiyaç duymayacak şekilde sözüne güvenilen ve çevresi tarafından böyle bilinen bir kimse olmayı gaye edinmelidir.
Yerine getirilmesi mümkün ve mübah olan bir şeyi, ileride yapacağına veya yapmayacağına yemin eden kişi, bu yeminini yerine getirmelidir. Ye- mi’nin yerine getirilmemesi hâlinde, keffâret ödenmesi gerekir. Yemînin keffâreti ise, on fakiri doyurmak veya giydirmek ya da köle azât etmektir. Buna gücü yetmeyen kimse üç gün peşpeşe oruç tutar. Yüce Allah, "Allah sizi kasıtsız olarak ağzınızdan çı- kıveren yeminlerinizden dolayı değil, fakat kalplerinizin kastettiği yeminlerden dolay sorumlu tutar. Yeminin keffâreti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on fakiri yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Bulamayan, üç gün oruç tutmalıdır; yemininizin keffâreti budur. Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun. Şükredesiniz diye Allah size böylece ayetlerini açıklıyor." buyurmaktadır (Mâide, 89).
Farz veya vacip olan bir şeyi yapmamaya; haram ve günah olan bir şeyi yapmaya yemin eden kişinin, bu yeminini yerine getirmeyip keffâret vermesi gerekir. Dinen tavsiye edilen bir şeyi yapmamaya veya hoş karşılanmayan bir şeyi yapmaya yemin eden kimsenin yeminini bozup keffâret vermesi daha uygundur. Mübah konularda yapılan yeminlerin ise, yerine getirilmesi gerekir. Mübah konularda yemin eden kişi, yeminini bozar ise keffâret vermesi gerekir.
Ölen kişinin arkasından ağlamanın ve yas tutmanın hükmü nedir?
Ölen kişinin arkasından ağlanabilir. Hz. Peygamber de oğlu İbrahim ölünce ağlamış, yine can çekişmekte olan kızının oğlu kendisine arz edilince, gözlerinden yaşlar boşanmıştır. Sebebi sorulunca da "Bu Allah’ın rahmetidir, onu kullarının kalplerine koymuştur. Allah ancak merhametli olan kullarına merhamet eder." buyurmuşlardır (Buhari, "Cena- iz", 44; Müslim, "Cenaiz",12,106; Ebû Davud, "Cenaiz", 77). Ancak yüksek sesle ağlamak, bağırıp çağırmak, isyan içeren sözler sarf etmek caiz değildir.
Cenaze namazının hükmü nedir?
Cenaze namazı, farz-ı kifayedir; kadın olsun erkek olsun yalnız bir kişinin bu namazı kılmasıyla farz yerine getirilmiş olur. Cenaze namazı, Allah’a övgü, Rasulullah’a salât ve ölü için duadan ibarettir.
Cenaze namazı rüku ve secdesi olmayan bir namazdır; rükünleri kıyam ve tekbirdir. Cenaze namazında iftitah tekbiriyle birlikte dört tekbir bulunmaktadır. Selâm vermek vaciptir. Sünnetleri ise, Al- lâh’a hamd ve senâ etmek, Rasulullah’a salât ve selâm getirmek, hem ölüye hem de Müslümanlara dua etmekten ibarettir.
Cenaze namazında taharet, kıbleye yönelmek, setr-i avret ve niyet gibi şartlara riayet edilir. Namazı kılınacak cenazenin Müslüman olması, yıkanıp kefenlenmiş olması, cemaatin önünde olması, bedeninin tamamı veya yarıdan fazlası, yahut başı ile birlikte en az yarısının bulunması gerekir. Canlı olarak doğup ölen çocuk yıkanır ve cenâze namazı kılınır.
Ölü, hayatta olanların hallerini bilir mi?
Peygamberimizin, dünyada yaşayanların yapmış oldukları amellerin ölmüş akraba ve yakınlarına gösterileceği yönündeki hadislerinden hareketle bazı Islâm âlimleri, ölülerin hayatta olanların hallerini bildiklerini ve iyi amelleri ile sevindiklerini, kötü amelleri ile de üzüldüklerini söylemektedirler. Hz. Peygamberin, Bedir savaşında öldürülen müşrik ölülerine seslenmesi, onlarla konuşması ve onların, kendisini duyduklarını haber vermesi, yine kabir ziyaretinde bulunanların orada medfun bulunan şahsa selâm vermesinin peygamberimizce tavsiye edilmesi de bu görüşü destekler mahiyettedir (bk. Müslim, Cenâiz, 9, 35).