Makale

Semerkant Hanefi Okulu ve İmam Mâtürîdî

Doç. Dr. Cağfer Karadaş
Uludağ Üniv. ilâhiyat Fak.

Semerkant Hanefi Okulu ve
İmam Mâtürîdî

İmam Mâtürîdî döneminde Semerkant hem stratejik açıdan hem de tarım ve ticaret bakımından Orta Asya’nın önemli ve önde gelen şehri konumundaydı. Önemi; Hindistan, Iran ve Türk egemenliği altındaki bölgelerden gelen ticaret yollarının birleştiği bir konumda bulunması ve topraklarının oldukça verimli olmasından kaynaklanıyordu. Dolayısıyla şehir, seyyahlar tarafından yeşillikleri ve bostanları ile ünlü, bolca sayfiye ve gezinti yerleri bulunan âdeta "cennet" telâkkî edilen bir itibara sahip olmuştu. Halkı güzel ahlâklı ve gariplere yardımı seven bir topluluktu. Şehrin etrafında düşmana ve yağmacılara karşı bir sur yapılmış ve giriş kapılar oluşturulmuştu. Şehirdeki ticarî canlılık, refahın artmasına yol açmış; bunun da şehirdeki İlmî ve fikrî hayatın gelişmesine büyük katkısı olmuştu. Zaman içinde İslâm coğrafyasının en önemli ilim merkezlerinden biri hâline gelen Semerkant’ın, Islâm ilim ve fikir hayatına büyük katkılar sağlayan âlimler yetiştirdiği de bir gerçektir Bu bölgede ilmî faaliyetin artmasının nedeni, Abbâsî merkezi iktidarının gücünü kaybetmeye başlaması ve bunun aksine Horasan ve
Maveraünnehir bölgelerinin kalıcı bir istikrara kavuşmuş olmasıdır. Bu sayede özellikle Semer- kand, Buhâra, Belh ve Merv gibi şehirlerin IV./X. ve V./XI. asırlarda yeni ilim merkezleri hâline geldiği görülür. Bunlara Sâmâ- nîler devletinin merkezden ba ğımsız olarak, ülke genelinde geniş çaplı bir ilmî hareket başlamasına yönelik kuvvetli bir politika izlemelerini de eklemek gerekir. Bu dönemde yazılan eserler incelendiğinde ele alınan konuların ve müelliflerin kullan dığı üslûbun, sözü edilen bu serbest fikir ortamını yansıttığı görülür.
Bu gelişmeler paralelinde, Ebû Nasr Ahmed el-lyâzî’nin büyük gayretleri ile Semer- kant’ta Hanefi ekolünün farklı bir versiyonu oluşmaya başladı. Bu okulun nasıl geliştiğini Ebü’l- Muîn en-Nesefî’nin, Tebsıratü’l- Edille adlı eserinden takip etmek mümkündür. Hanefî mezhebi, bu bölgeye Muhammed b. Haşan eş-Şeybânî’nin öğrencisi olan ve Ebû Süleyman el- Cüzcânî’nin arkadaşı olan Ebû Bekir Ahmed b. Ishak b. Sabîh el-Cüzcânî vasıtasıyla geldi. Hanefî mezhebinin bölgede kökleşmesini ve bir ölçüde kelamı karakter kazanmasını sağlayan şahıs ise, Ebû Bekir el-Cüzcâ- nî’nin öğrencisi olan, nesebi Hazrec kabilesine dayanan Ebû Nasr Ahmed el-iyâzî’dir. Semer- kant’ın Samanî valisi Nasr b. Ahmed (250-279/864-892) zamanında Türk bölgelerindeki bir savaşta esir düşen el-lyâzî, usûl ve furu konularında derin bir bilgiye sahip olmasının yanı sıra, Mes’eletü’s-sıfat adlı eserinde özellikle Mu’tezile ve Nec- câriyye’nin delillerine güçlü ve tutarlı eleştiriler getirmesi; ayrıca onlarla fikrî mücadelede bulunması, kelâm ilminin bölgede gelişim düzeyini göstermesi bakımından önemlidir. Ebû Nasr el-lyâzî şehid düştüğünde, içlerinde Ebû Ahmed ve Ebû Bekir adlarında iki oğlu ile Ebû Mansur el-Mâtürîdî ve Hakîm es-Se- menkandî gibi seçkin öğrencilerinin bulunduğu kırk yetişmiş bilim adamını geriye bırakmıştı. Onun özellikle Mu’tezile’ye yönelik mücadelesi öğrencileri tarafından sürdürülmüş, hatta oğullarından Ebû Bekir el-lyâzî, ölümü esnasında kaleme aldırdığı ve Mu’tezile ile kendi görüşleri arasındaki farklılıkları dile getiren, el-Mesâilü’l-aşar el-lyâdiyye adlı on maddelik bir bildirinin, Semerkant çarşısında okunmasını vasiyet etmiştir.
Onların bu mücadelesini hem Samanîlerin Semerkant valisi olan Nasr b Ahmed hem de oğlu İsmail desteklemişlerdir. Bu dönemde ve bölgede baskın ilim ve fikir kişiliği ile öne çıkan en önemli kişi Ebû Mansur el- Mâtürîdî’dir Çağdaşı ve lyâ zî’nin meclisindeki ders arkadaşı olan Hakîm es Semerkandî de onun bu büyüklüğünü ve ön derliğini kabul etmiş olacak ki, Mâtüridî öldüğünde mezar taşına şu ifadenin yazılmasını söyle miştir
"Bu kabir, bütün nefesini tüketerek ilim öğrenmiş olan, i! min yayılması ve aktarılmasında bütün gayretini sarf eden ve dinle ilgili verdiği eserleri övgü ye lâyık bulunan, ömrü boyun ca meyvesi toplanan ulu bir kişinindir."
Mâtürîdî’nin, hocası el-İyâ- zî’nin yanındaki itibarını Ebü’l- Muîn’in naklettiği; "Hocası olan Ebû Nasr el lyâzî, Mâtürîdî gel meden derse başlamazdı." cümlesi açıkça ortaya koymaktadır Zaten Te’vilatü’l-Kur’an ve Kitabü’t-Tevhîd adlı eserleri, bu alanda yazılmış dönemindeki eserlerle kıyaslandığında, fevkalâde iyi bir noktada oldukları görülecektir. Zaman içerisinde Semerkant Hanefî Okulu, İmam Mâtürîdî’nin baskın İlmî ve manevî kişiliği ile itikad açısından Mâtürîdiye Ekolü olarak anılmaya başlandı. Daha sonra mezhep bu isim altında, başta Orta Asya olmak üzere Osmanlı coğrafyasında ve Hindistan’da yayıldı ve tanındı. Bu geniş şöhretine rağmen imam Mâtürîdî’nin hayatı hakkında çok bilgi bulabilmekteyiz.
İmam Mâtürîdî’nin tam adı, Ebü Mansür Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el- Mâturîdî es-Semerkandî’dir Ba zı tarihçiler Mâtürîdî’nin nesebini, Hz. Peygamber’in Medine’ye hicret ettiğinde evinde kaldığı Ebû F.yyûb el-Ensârî’ye kadar götürmekte, bu nedenle isminin sonuna biı de el Ensâ- rî" nisbesini ilâve etmektedirler.
Mâtürîdî, Semerkant’ın bir köyü veya mahallesi olan Mâtü- rîd’de doğdu. Doğum tarihi hakkında kaynaklarda kesin bir bilgi bulunmamaktadır Bununla birlikte, 248/862 tarihinde vefât eden hocası Muhammed b Mukâtil er-Râzî’ye talebelik edecek makul bir yaş düşünülerek, yaklaşık 238/892 civarında doğmuş olabileceği ileri sürülmektedir Ancak böyle bir kanaate itirâz edenler de vardır. Çünkü bu takdirde, Mâtürîdî’nin yüz yıla yakın yaşamış olması gerekir. Onun H. 333/944 yılında öldüğünden hareketle ortalama bir insan ömrünü hesaba katarak, 256/870 tarihlerinde doğmuş olabileceğini söyleyenler de vardır.
Aslında Mâtürîdî’nin doğum tarihindeki bu bilgi noksanlığı, tüm hayatı için de geçerlidir Zira o, taraftarlarınca kendisine verilen "imâmü’l-hüda=hidayet imamı", "imâmü’l-mütekelli- mîn=kelâmcıların önderi", "mu- sahhi.hu akâidi’l-müslimîn-Müs- lümanların inançlarını tashih eden", "reîsu ehli’s-sünne-ehl-i sünnetin önderi" gibi lâkaplarla anılmasına rağmen, kaynaklarda onun şöhretine denk gelecek genişlikte bir bilgi bulunmamaktadır Kaynaklardaki bu sükutun birçok nedeni olmakla birlikte, temel neden Semer- kand’ın merkeze olan uzaklığı olsa gerektir. Mâtürîdîliğin yanındaki diğer Sünnî kelâm mezhebi olan F.ş’arîliğin, merkezdeki gücü ve etkinliği de İmam Mâtürîdî’nin tanınmasında negatif bir etki meydana getirmiş olabilir Özellikle Selçuklular döneminde Alpaslan ve Melik şah’ın vezirliğini yapan Niza mülmülk’ün kurduğu Nizamiye medreseleri Üe Eş arîliği destek leyen bir politika gütmesi, Ma türîdîliğin merkeze doğru yayılmasının engellenmiş olması da kuvvetle muhtemeldir
Bütün hayatını ehl-i sünnet akidesinin mudafasına hasreden ve bu çabaları neticesinde Ebû Hanife mezhebinin en tanınmış mütekellimi ve Semerkant, Buhara gibi önemli ilim ve siyaset merkezlerinin bulunduğu Mâ- verâünnehir (Amuderya’nın öte tarafı) bölgesinin, ehl-i sünnet ve’l-cemaatinın itikat alanında reisi ünvanını hak kazanan Mâtürîdî, 333/944 yılında hayata gözlerini yummuş ve Semer kand’ın Câkerdîze mahallesin de, daha ziyade âlimlerin gömüldüğü mezarlığa defnedil- miştir

Eserleri:
Kitabu’t-Tevhîd Bekir To paloğlu ve Muhammed Aruçi tarafından tahkikli neşri ve ayrı ca Bekir Topaloğlu tarafından Türkçe’ye tercümesi yapılan eser, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları arasında yayınlanmıştır.
Te’vilâtü’l Kur’an/Te’vîlâtü Ehli’s-Sunne: Kuran’ın tamamının dirayet yöntemi ile tefsiri olan eser, Fatıma Yusuf Haymî tarafından yapılan tahkikli neşri, 1425/2004 tarihinde Beyrut’ta basılmıştır Ayrıca Bekir Topaloğlu tarafından yapılan ikinci bir tahkikli neşrine İstanbul’da devam edilmektedir
Diğer eserleri: Risâle fi’l Akâid, Reddu Evâili’l-Edille li’l- Ka’bî, Reddu TekzîbiT-Cedel li’l Ka’bî, Reddü Usûli’l-Hamse li’l- Bâhilî, Reddü Kitâbi’l-imâme li ba’di’r-Ravâfıd, er-Redd ale’l- Karâmita, Reddü Kitâbi’l-Ka’bî fî Va’îdi’l-Füssâk, Beyânu Vehmi’l Mu’tezile.