Makale

“Niçin Buradayım, Nereden Geldim ve Öldükten Sonra Nereye Gideceğim?” Robert

“Niçin Buradayım, Nereden Geldim ve Öldükten Sonra Nereye Gideceğim?” Robert
Haz. Aydoğan Arı • Yusuf Karabulut
1964’te Londra’da doğdum. Annem ve babam işçi sınıfındandı. Annem Katolikti, babam ise İngiliz kilisesine bağlıydı. Dindar sayılmazlardı. Dolayısıyla evimizde dinî bir atmosfer olmadı. Ortaokulda din ile ilgili bir şeyler öğrenmeye başladım; fakat bu bilgiler insanlara yardım etmeme yardımcı olacak kadar fazla değildi. Hayatla ilgili net fikirlerim yoktu, belki içten içe birtakım cevaplar arıyordum. Çalışıyordum, arkadaşlarımla dışarı çıkıyordum; ama tamamen mutlu değildim. Ancak neyin eksik olduğunu da bilmiyordum (şimdi eksiğin ne olduğunu anladım). Sanıyordum ki her şeyim var ve derdim tasam yok.
Genç bir delikanlı iken, yıldızları ve güneşi düşünürdüm; nereden geldiler, yaratıldılar mı? Tabii sürekli zihnimi kurcalayan bu soruların cevaplarını bulamazdım ve kafam karışırdı. Din hakkında pek fazla bilgiye sahip değildim. Mesela, Sih ile Hindu arasındaki farkı sorsanız bilmezdim. Benim için din dindi ve aralarındaki farkları ayırt edemezdim. Din konusunda tamamen cahildim.
Dinle ilk temasım eşim kanalıyla oldu. Eşimle ilk kez Londra’da tren istasyonunda ve hayli ilginç bir şekilde karşılaştım. Orada onunla tanıştık ve görüşmeye başladık. Filistinliydi ve Filistin sorunu ile ilgili arada bir konuştuğu olurdu. Filistin benim daha önce hiç ilgilenmediğim bir konuydu. Zamanla birbirimizi daha fazla tanımaya başladık. İlerleyen zamanlarda bana Müslüman olduğunu söyledi. İslam hakkında bazı şeyler anlatıyordu; ama o zamanlar hiçbir dinle ilgim olmadığı için anlattıklarını pek dinlemiyordum. Bana bazı kitaplar vermek istedi. İslam hakkında daha fazla konuşmak istediğinde, “Bu konuyu geçelim, ilgimi çekmiyor” diyordum. Aslında beni Müslümanlaştırmaya çalışmıyordu, sadece İslam’dan bahsediyordu. İlk tanışmamızdan iki ay sonra evlendik. Evlendikten sonra üzerimde herhangi bir dinî baskısı olmadı; ama sürekli bana bazı şeyleri anlatmaya çalışıyordu. Dediğim gibi ben bunlarla pek ilgilenmiyordum. İbadetlerini de pek yerine getirmiyordu (Hâlâ tam olarak ibadet etmiyor; ama İslam’a bütünüyle inanıyor).
Müslüman olmamda ilk etken, Müslüman bir ülkeye, Ürdün’e yaptığım ziyaret oldu. Eşim amcasıyla görüşmek istiyordu. Sadece Ürdün’de bir amcasının yaşadığını biliyordu; ama adresini bilmiyordu. Amcasına ulaşmak için Lübnan’daki kız kardeşinden yardım istedi. Bu vesileyle 1998 Haziranında tatilde Ürdün’e gittik. Amcası benimle tanışınca, yeğeninin eşinin de Müslüman olması gerektiğini düşünerek beni İslam’a davet etti. İslam’la ilgili pek çok şey anlattılar; ama ben hâlâ ilgisizdim. Orada bulunduğum süre içinde insanların birbiriyle ilişkileri ve yaşayışları beni etkiledi. Örneğin bir otobüs durağına gittiğinizde erkekler hemen kalkıp bayanlara yer veriyorlardı. Bir de orada tanıştığım Filistinli bir entelektüelden oldukça etkilendim. Onunla komünizm, kapitalizm, İslam ve diğer birçok din ve ideoloji hakkında konuştuk. Bana son derece mantıklı bir şekilde diğer din ve ideolojilerdeki yanlışlıkları ve İslam’ın tek ve gerçek yol olduğunu anlattı; şunu vurguladı: “Sen Müslümanlara değil, İslam’a bakmalısın ve onu anlamaya çalışmalısın. Eğer Müslümanlara bakarsan İslam’la ilgili doğru sonuçlara varamazsın!” Gördüklerimin ve o Filistinli entelektüelin etkisiyle şu üç soru ile karşı karşıya kaldım: “Niçin buradayım?”, “Nereden geldim?” ve “Öldükten sonra nereye gideceğim?” O Filistinli entelektüel, beni daha önce kimsenin sormadığı bu üç soruyla karşı karşıya bıraktı. Hâlbuki daha önce de dindar Müslümanlarla karşılaşmıştım; ama onların dini anlatma ve dava kaygıları yoktu. O bana, bir yaratıcının olması gerektiğini, bu kadar fani ve sınırlı olan eşyanın kendi kendisine var olamayacağını anlattı. Ürdün’de beş hafta kaldık. Filistinli entelektüelle konuştuktan kısa bir müddet sonra Müslüman olmaya ikna oldum ve orada kelime-i şahadet getirerek yirmi dört yaşımda İslam’a girdim.
İslam’a girince hayatıma bazı yeni kurallar getirmem gerekiyordu. Yeni alışkanlıklar geliştirecek ve bazı alışkanlıklarımı terk edecektim. Ama çok mutluydum; çünkü tüm bunlar hayatımı daha iyiye doğru değiştirecekti. Artık hayatımı Allah’ın rızasına göre şekillendirecektim ve yaşamak için bir sebebim olacaktı. Derhal içkiyi bıraktım, kumarı ve diğer haramları terk ettim. Namaza başlamak istedim ama başlangıçta çok zorlandım. Fakat Müslüman olduktan altı hafta sonra düzenli olarak namaz kılıyordum. Ürdün’den ayrılırken bana Londra’daki Müslümanlarla ilişki kurmamı, aksi takdirde inancımın zayıflayabileceğini söylediler.
Londra’ya dönünce çok hoş kardeşlerle tanıştım. Döndükten birkaç hafta sonra eşim bana İslami bir isim seçti. Annem Müslüman olduğumu öğrenince tabii şok oldu, Ürdün’de beynimi yıkadıklarını düşündü. Bunun geçici bir gençlik hevesi olduğunu ve altı-yedi haftada atlatacağımı zannediyordu. İslam’ın ne kadar ciddi bir şey olduğunu ve benim bu konudaki ciddiyetimi anlamamıştı. Daha sonra benim Müslüman olduğumu kabul etti. İlk Müslüman olduğumda ona anlatamadığım İslam’la ilgili bazı şeyleri artık anlatabiliyorum. Aslında doğru bulduğu birçok nokta da var. Anne-oğul olarak çok güzel bir ilişkimiz oldu. Arkadaşlarım da şok oldu, birdenbire onlarla eskisinden çok daha az vakit geçirmeye başladım. Söyledikleri şey şu: “Sen artık bir Müslümansın, bizimle çıkmıyor ve içki içmiyorsun.” Bu durumu hazmedemediler. Onlar için bir yabancı oldum, birkaç hafta sonra artık bana pek uğramamaya başladılar. Ben de onlara aynı şekilde davranmaya başladım. En yakın arkadaşımı yaklaşık iki yıldır görmedim. Müslüman oldum diye benimle ilişkisini kesti.
İnsanlar bir İngiliz’in İslam’ı seçmesini anlamakta zorlanıyorlar. Her şeyden önce, hem sosyal etkilerle hem de medya ile İslam’ı reddetmeye programlanmışlar. Medya İslam’ı çarpıtarak sunuyor. Bu yüzden de bir İngiliz’in Müslüman olmasını anlamak onlar için çok zor. Şu an çalıştığım yerde iki yıldır bulunuyorum ve ilk altı ay onlara Müslüman olduğumu söylemedim. Çünkü beni öncelikle birey olarak tanımalarını istiyordum. İlk tanışmamızda Müslüman’ım deseydim benimle ilişkilerini bir anda kesebilirlerdi. Şu anda insanların çoğu ile ilişkim gayet iyi. Aslında bana dinimle ilgili daha çok soru sormalarını bekliyorum; ama pek soru sormuyorlar. Genelde sorular Selman Rüştü olayı veya Körfez Savaşı ile ilgili oluyor. İslam’ı sadece namaz, oruç ve hacdan ibaret bir din olarak değil, bir dünya görüşü olarak algılıyorum. İslam, bireyin tüm hayatını ve her hareketini kuşatır.