Makale

Bizim Yunus

Bizim Yunus

Zeki Dursun

Yunus dünyaya gelmeden evvel nasibinde, düşünde, coğrafyada yeni bir mayalanma, yeni bir dönemin sancıları vardı. Moğol baskısı dillerdeydi. Gönüller aksak adam Timur’un yaptıklarından muzdaripti. Timur çekilmiş çekilmesine ama bu sefer de sen-ben kavgası baş göstermiş ve iç savaş Anadolu denilen toprakların kaderinde yer almıştı. Selçuklu, Haçlılardan sonra Moğol ile mücadele ediyor ama yine de Anadolu’yu imardan da geri durmuyordu. Anadolu tarihi bir mücadele tarihidir. Bütün sıkıntılara dayanmayı öğütleyen babayiğitler de mevcuttu coğrafyada. Mevlana, Hacı Bektaş, Hacı Bayram ve onların yetiştirdikleri veliler, gaziler, bilginler, alaylar hâlinde Anadolu’yu yeni güne hazırlayan birer vesile olmuşlardı.
Bu yeni günün müjdecisi ve sözcüsü şüphesiz Anadoluluların deyimiyle Bizim Yunus olan Yunus Emre’dir.
Anadolu’yu kuran mimar Mevlana, kurucu mimarın öğütlerini geniş kitlelere, halka ulaştıran vesile ise Yunus Emre’dir. Her biri ruhları sıkılmış, izzet-i nefisleri yıkılmış Anadolu’nun şifa hekimleri olmuştu. Ne güzel demiş bu durumu Yunus:
“Mevlana Hüdavendigar bize nazar kıldı
Onun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır.”
Samimi ve yüce gönüllü bir adam Yunus… Şu ya da bu ekolün adamı değil İslam’ın şairi. Fizikötesinde Allah ile irtibatlı bir insandır Yunus… Onun sözlerinde peygamberler, sahabiler ve veliler var. İnsanı, namazla, oruçla kurulacak ahlaka çağırır.
Yunus Emre görklü nazara sahip bir şairdir. Kader onu Hacı Bektaş dergâhıyla tanıştırır ama tanışmanın adına nasip demez. Nasip demeyince buğdaya kanan Yunus için Tapduk Emre kapısı aşk ile açılır:
“Halka Tapduk manisin
Saçtık Elhamdülillah.”
Şair Yunus’un ya da Tapduk’un kapısında mana saçan Yunus’un gerçek hayatı belirsiz. Anadolu için Yunus bir masal kahramanı. Anadolu tarihi erenler ve menakıplarının tarihidir. Neden mi Yunus bir masal kahramanı? Çünkü Anadolulu için gerçek, bir acıdan ibaret, bir kaybediş. Kaybediş varsa insan masala ya da kendini ayakta tutacak rüyaya sığınır. Yunus Anadolulu için bir rüya sığınağıdır.
Yunus’un doğduğu varsayılan bölgede akan ırmaklar onu sadece Anadolu’ya bağlamaz, bugünkü Özbek coğrafyası olan Horasan nehirlerine bağlar. Gönlünde Horasan neşesi olan insandır Yunus. Ya da şöyle demek lazım gelir: Horasan’a hasret gönüllerin sözcüsüdür.
Anadolu’nun masalında 40 önemli bir sayı dizgesidir. Üç gibi, yedi gibi. Kırklar meclis-i irfanidir, rüya masalının zirveleridir. Aynı zamanda insanın değişmesini simgeler. Yunus Emre için Tapduk kapısı nasip olunca o kapıya 40 adet odun taşımasını dergâhtaki eğitimine bağlamak lazım. İnsan mademki 40 günde bir değişir, Yunus da dergâhta 1600 gün eğitim görmüş demektir. Bazılarının görüşüne göre de bu rakam dergâha taşınan 40 yeni dervişi simgeler ki buna sözümüz Yunusça olur, bunu da kabul eyleriz.
Demler son demlerdir, Yunus şu ya da bu sebepten amma illaki ilahî takdir mucibince 40 miktarınca hizmet ettiği Tapduktan ayrı düşüp Tapduk’un huzuruna yolunu tekrar düşürünce demlerin sonundadır.
“Daşdun yine deli gönül sular gibi çağlar musun?
Akdun yine kanlu yaşum yollarımı bağlar musun?”
Anadolulu için çağ yalnızlık çağıdır, elbette o yalnızlıkta Yunus Emre vatanından ayrı kalan Anadolulu gibi Taptuk’tan ayrı kalmanın acısını terennüm eder, onun sözleri tevriyelidir:
“Acep şu yirde varm’ola şöyle garip bencileyin
Bağrı başlu gözi yaşlu şöyle garip bencileyin.”
Zamanını ve sıkıntıları dile getiren Yunus der ki:
“Müslümanlar Müslümanlar
Bu ne acep zaman oldu
İşareti bilenlere
Kıyametten nişan oldu.”
Dünya ve sıkıntıları ancak bu kadar sade ve güzel dile gelir.
Yunus Anadolu seyahatinde evlere misafir olur, günüllerin huzuru için sohbet diler, sohbet eyler. Onun gittiği evler yeniden dirilişe kapı aralar:
“İşidün yarenler eve dervişler geldi
Can şükrane virelüm eve dervişler geldi.”
Yunus, Tapduk’un kapısına dönmek için niyetlenmiştir ama artık eski başı taçlı bir derviş değildir. Tac u hırkayı terk eyleyen Yunus hâlini şöyle dile getirir:
“Dervişlik dedikleri hırka ile tac değil
Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtac değil.”
Bu sözleri söyleyen Yunus halka dönmenin, halk ile olmanın söz ile keyfini dile getirmektedir. Halk ile olan Hak ile olur ve onun da renge ve şan belirten ifadelere görsel ya da yazılı olsun ihtiyacı yoktur.
Ramazan olur Yunus konuşur, bal dile gelir Yunus konuşur, gaflet uykusu insana çöker Yunus konuşur, namaz vakti gelir Yunus konuşur:
“Peygambere arz olundu
Gafil olma kıl namazı
Üstümüze farz olundu
Gafil olma kıl namazı.”
Moğollar sürekli saldırı hâlindedir, Anadolulunun dillerinde ise Yunus’un sözleri gezegendir:
“Ey dünya benimdir diyen
Dünya senin değildir hey
Benim deme oldun yalan
Dünya senin değildir hey”
Her zor durum karşısında insana iki şeyi hatırlatır Yunus: Allah’tan ümitli olmak ve o ümitle Allah’ı zikretmek. Allah’ın rahmet denizinin büyüklüğünü hatırlatan Yunus’tur. Yunus’un dili sürekli Allah’a hamdüsena eden bir dildir. Zahire bakıp zahirde hikmeti gören gözler onundur:
“Hep baharla açılır
Tespih okur çiçekler
Birbirinde seçilir
Tesbih okur çiçekler.”
Ondaki hâli yaşamak bugünün insanı için ne ifade eder? Sorusu satırları aşıp sadırlarda karşılığı olan öznel bir cevabı söyler bize. Besteleri ile zevklenen bizler için Yunus dili güzel, ama anlayışı bize uzaksa o zaman düşünmek bize şart olur. Onu anlayacak olanlar ise bu sesi duyan ve kendinden utanarak gerçekten sahibine sığınanlardır.