Makale

AHİLİKTEN GÜNÜMÜZE

AHİLİKTEN
GÜNÜMÜZE

Prof. Dr. Sabahattin Cüllülü
Atatürk Ü. FEF, Sosyoloji Bölümü

Ahi Birliklerinin belirli bir tarihsel-toplumsal dönemin ürünü olarak, ömrünü tamamladığı kabul edilmeli ve ona yönelik abartılı özlemlerden kaçınılmalıdır. Çünkü bu birlikleri oluşturan ekonomik yapı çoktan çözülmüş, bu ekonomik yapının güdülediği ve dönemin dünya görüşünün biçimlendirdiği insan tipi, bu dünya görüşü ile birlikte değişip dönüşmüş, bugün bazı çevrelerde bir sosyal kalıntı olarak yaşamakla birlikte işlevini kaybetmiştir.

Ahi Birlikleri, Selçuklu ve Osmanlı dünyasında belli bir tarihsel-toplumsal dönemi karşılayan bir organizasyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Başlangıcında yoğun biçimde kendine özgü inanç ve ahlâk değerlerini yansıtan, diğer bir ifadeyle ideolojik bir işleve sahip olan bu organizasyon, Türklerin Anadolu’ya egemen olması ve yerleşmesi sürecinde, çeşitli etkilerin bir senteze ulaştırılmasıyla ekonomik işlevler de kazanmış ve böylece nihaî şeklini almıştır. Bu son şekliyle o, bir yandan tarım dışı üretimi gerçekleştiren mesleki bir birlik, bir yandan da yerleşik hayat değerlerini yaygınlaştıran bir "Ahlâk Okulu" diye nitelenebilir.
Bu yazı, Ahi Birliklerinin ideolojik ya da sos-yo-ekonomik işlevlerini irdeleme amacı gütmemektedir. Söz konusu alanda çeyrek yüzyılı aşan bir süreden beri çok değerli çalışmalar yapılmış ve yapılmaktadır. Bu çalışmalar önceleri geçmişe, belirli bir ekonomik yapıyla belirli bir dünya görüşü ve belli bir insan tipinin uyum içinde olduğu bir döneme -Ahi Birliklerinin etkin olduğu döneme- duyulan özlemi yansıtmakla birlikte, sonraları Ahi Birliklerinden günümüze kalanların araştırılmasına yönelmiştir.
Ne var ki, bizim düşüncemize göre asıl yapılması gereken, ideolojik ve sosyo-ekonomik işlevleri ile olağanüstü tutarlı bir yapı taşıyan Ahi Birliklerinden günümüz dünyasına nelerin, hangi değerler ve hangi yapısal özelliklerin taşınabileceğinin araştırılmasıdır. Bu yazı, söz konusu alanda küçük bir katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Sağlıklı toplumların temel göstergelerinden ilki ekonomik düzenle, insan tipi ve yaygın dünya görüşünün denge ve uyum içinde bulunmasıdır denebilir. Konuya bu denge ve uyum açısından yaklaşıldığında, Ahi Birliklerinin belirli bir tarihsel-toplumsal dönemin ürünü olarak, ömrünü tamamladığı kabul edilmeli ve ona yönelik abartılı özlemlerden kaçınılmalıdır.
Çünkü bu birlikleri oluşturan ekonomik yapı çoktan çözülmüş, bu ekonomik yapının güdülediği ve dönemin dünya görüşünün biçimlendirdiği insan tipi, bu dünya görüşü ile birlikte değişip dönüşmüş, bugün bazı çevrelerde bir sosyal kalıntı olarak yaşamakla birlikte işlevini kaybetmiştir.
Küreselleşme sürecindeki günümüz dünyasına baktığımızda, merkezi devletçi ekonomilerin yerini, açık rekabetçi pazar ekonomilerine, toplumcu-cemaatçi yapıların yerini, bireyci-fer- diyetçi yapılara ve ihtiyaçlarca belirlenen geleneksel üretim prensibinin yerini, sınırsız üretim için üretim prensibine bıraktığı görülmektedir.
Bu yeni yapı, bu yeni dünya düzeni içerisinde Ahi Birliklerince oluşturulmuş ve yaşatılmış değerlerden hangileri etkin olabilir ya da etkin olmalıdır?
Ahi Birliklerini oluşturan değerler her şeyden önce toplumu öne çıkaran değerlerdir, insan ancak toplum içinde var olabilmekte, toplumla birlikte mutlu olabilmektedir. Toplum içinde var olabilmemizin, mutlu olabilmemizin yolu ise toplumsal ihtiyaçların fonksiyonu niteliğindeki üretime, belirli bir iş bölümüne katılmaktan geçmektedir. XIII. ve XIV. yüzyıllarda, Anadolu Türk şehir topluluğunda geleneksel kabile dayanışmasının yerini, herhangi bir kargaşaya fırsat kalmadan meslekî dayanışmaya bırakmasının nedeni budur. Dolayısıyla Ahi ahlâkının yöneldiği temel erdem -en geniş anlamıyla- dayanışmadır denebilir.
Bu en temel erdemin gerçekleştirilmesi yolunda öne çıkan kurallar:
1- Ahi’nin emeğini değerlendirecek bir işi, bir sanatı olması,
2- Ahi’nin birkaç iş ya da birkaç sanatla değil, yeteneklerine en uygun olan tek bir iş, tek bir sanatla uğraşması,
3- Ahi’nin doğru olması, emeğinin karşılığı olandan fazlasını kazanma yoluna sapmaması,
4- Ahi’nin, işinin ve sanatın bütün büyüklerine içten bağlanması, sanatında ve davranışlarında onları örnek alması,
5- Ahi’nin geçiminden arta kalan sanatını diğer insanlarla paylaşması yolundaki kurallardır.
Anlaşılacağı üzere, Ahi Birliklerinden günümüz dünyasına taşınıp etkin kılınabilecek ilk kural, Ahi’nin emeğini değerlendirecek bir işi, bir sanatı olması gerektiği kuralıdır. Bu kural, Ahi’nin yeteneklerine en uygun tek bir iş, tek bir sanatla uğraşması kuralı ile birleşince, günümüzde ortaya çıkan toplumsal sorunların çözüm anahtarını bize vermektedir.
Bu iki kuralın içerdiği kurallar günümüze taşındığında, "üretici olmak ve uzmanlaşmak" insan için ahlâkî bir görev olarak ortaya çıkacak ve "çağdaş insan" tanımının da temel belirleyicilerini oluşturacaktır.
Ne var ki, bu iki kuralın günümüze olduğu gibi taşınması mümkün değildir. Bu kurallarla her ne kadar Ahi’ye bir iş, bir sanat sahibi olmak ve sanatında üretici olmak emrediliyorsa da, Ahi Birlikleri dünyasında üretim, "kanaat" ve " tevazu" ölçülerine bağlı olarak, "hırs" ve "tamah"dan uzak, ağır ağır ilerleyen bir üretimdir.
Ahi’nin yeteneklerine uygun bir sanatla uğraşması kuralı da, Ortaçağın kapalı sanat anlayışı içinde gelişmektedir. Bu kuralla Ahi’ye, kendisine uygun bir sanat seçme ve bu yolda sabırla olgunlaşmak emredilmektedir. "... bir kimesne nice sınaate iştigal eylemeye zira, evkat müvezza (zaman dar) olmağla cümleyi derece-i kemale eriştiremeyip, bir miktar ile iktifa etse gerektir."
O halde sorun şu olmalıdır: Bu iki kuralın içerdiği değerler, "üretici olmak" ve "uzmanlaşmak" biçimiyle günümüz dünyasına taşınamaz mı? Üreticilik ve uzmanlık günümüz insanına, geçmişimizden bugüne uzanan ahlâkî bir görev olarak sunulamaz mı? Bugün Ahi Birliklerinin geçmişteki başarılarının yanı sıra bu sorulara cevap aramalıyız. Umarım ki, geçmişte var olan değerleri hatırlayıp anmak, onları bugüne taşımanın yollarından biri olsun.