Makale

İşçi-işveren İlişkileri İSLÂM

İşçi-işveren İlişkileri
İSLÂM

İlhami Kemaloğlu
Afyon İl Müftüsü

İslâm, işçiye takatinin üstünde iş verilmemesini, işverenin onu evladı veya kardeşi gibi görmesini, temel ve tabiî haklarına saygılı olmasını ister.

İşçi-işveren ilişkilerini ve w / bu konuya İslam’ın bakışını ela alınca ister istemez ortak ve temel kavram olan işten veya işin öneminden kısaca bahsetmeliyiz.
Sonra da işçi ve işverenin karşılıklı hak ve sorumluluklarını (ilişkilerini) ele almalıyız. Buna göre;
1- işin önemi
İş, her canlı için önemli ve gerekli bir uğraştır. Bu uğraşı sayesinde üretim yapılır, insan mutlu, Allah memnun olur ve emek değer kazanır. Unutmayalım ki, dünyamız bile hareket halindedir. Hareket ise bir iş ve çalışmadır, iş yapmak ise bizi yaratan Allah (c.c.)’ın ezelî ve ebedî kanunudur. "O, her an bir yaratma hâlin- dedir." (Rahman, 29) Yani bir şey inşa etmekte, iş yapmaktadır.
Yüce Rabbimiz hakkında, Kur’an-ı Kerim bizi böyle bilgilendirirken insan hakkında da "İnsan için kendi çalışmasından başkası yoktur." (Necm, 39) buyurmakta ve bizlere iş yapmayı, üretmeyi, çevremize, insanlığa faydalı olmayı emretmektedir. İnsan çalışıp iş yapınca açılır, dinçleşir ve üretmenin zevkini tadar. İş yapmamak -tembellik- ise kurdun ağacı çürüttüğü gibi, insanın bedenini ve ruhunu çürütür ve çökertir.
Merhum Mehmet Akif Er- soy ne güzel dile getirmiştir: "Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası,
Dostunun yüz karası düşmanın maskarası."
Yine Akif;
"Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun." diyerek tembelliğin yüz karası bir davranış ve Islâm’ın emrine aykırılık olduğunu belirtmiştir.
2- İşçi ve işverenin karşılıklı hak ve sorumlulukları
Aşağıda tadât edilecek hususlara karşılıklı olarak riayet edildiğinde işçi ve işveren ilişkilerinin daha düzeyli ve düzenli bir hâle geleceği veya en azından buna yardımcı olacağı kanaatindeyiz.
A- İşçinin hak ve sorumlulukları
a) Ücret hakkı
İşçinin en büyük hakkı Islâm zaviyesinden hiç şüphesiz ücret hakkıdır ve bu hakkın korunmasıdır. Ücret, işçiye harcadığı enerji ve emeği karşılığı verilen para veya para karşılığı bedeldir. Bu (akidde) işçi için en önemli unsurdur. Diyebiliriz ki; iş hayatında dengeler bu nokta üzerinde yoğunluk kazandığı, tarafların (işçi-iş- veren) sonradan bir anlaşmazlığa düşmemesi için ücretin önceden açık ve net bir şekilde konuşulması ve bilinir olması gereklidir. "Bir işçi çalıştırdığında ücretini ona bildir. ’ (Nesai, Eyman Ve’n-Nuzur: 44, Çağrı Yay.İst.)
Bu, onun için o kadar önemlidir ki, İslâm hukukuna göre "ücretini alıncaya kadar elindeki işverene ait malı hapsederek vermekten imtina edebilir." Hatta, "ücret olarak kararlaştırılan paranın açık değer kaybına uğraması hâlinde işverenin ödemede paranın eski satın alma gücünü koruyucu bir artış yapması gereklidir." (T. D. V. İsl. Ans. c. 21, s. 387, 1st. 2000)
Ayrıca işçi çalışırken helâl kazanmanın, çoluk çocuğuna helâl yedirmenin sorumluluk ve şuurunda olmalıdır. Bu nokta dinimizde temel bir değer taşır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.): "Ey Enes, Helâl kazan, duan kabul olur; zira kişi ağzına haram bir lokma götürürse, kırk gün duası kabul olmaz." buyurmuştur. (Prof. K. Miras, Tecrit Tercümesi, 6-357, Başbakanlık Basımevi, Ank. 1978)
Bu uyarılar karşısında dikkatli ve özenli olunmalı ve haram lokmanın (kazancın) ibadetleri nasıl olumsuz etkilediği düşünülmelidir.
b) İşini iyi ve sağlam yapmak
işçi yaptığı işi iyi ve sağlam yapmak zorundadır. Çünkü bu onun en temel sorumluluğu ve aldığı işi ifasıdır. Bu açıdan hile ve aldatma yapamaz, iş esnasında kendi işinde çalışıyormuş gibi davranmak, dürüst olmak, "Emrolun- duğun gibi dosdoğru ol." (Hud, 1i 2) prensibine uymak, işini sağlam yapmak ve kendine verilen araç-gereçleri korumak zorundadır, işçiye verilen ücret, sağlam iş yapsın diye verilmektedir. Sağlam yapılan iş, hem kişinin yeni iş alanı ve müşteri edinmesine hemde üretilen malın piyasada tutulmasına ve marka olmasına sebep olur.
Allah (c.c.), her şeyi sağlam yapmış ve kulun da böyle yapmasını istemiştir. "(Bu) her şey; sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır." (Nemi, 88) Yine Kur’an-ı Kerim; "Çalışanların ücreti ne güzeldir." (Zümer, 74) ifadesiyle çalışıp üretene emeğinin karşılığının Allah (c.c.) tarafından en iyi bir şekilde verileceğini açıkça deklâre etmiştir.
c) Güvenliği
İşçinin işveren tarafından güvenliğinin sağlanması kendinin sorumluluğu, işçinin de hakkıdır. İş hayatı güvenli olmayan bir işçiden istenen ve beklenen verim alınamaz. Ayrıca İslâm, işçiye takatinin üstünde iş verilmemesini, işverenin onu evladı veya kardeşi gibi görmesini, temel ve tabiî haklarına saygılı olmasını ister. Bütün bunlara karşın işçinin de güçlü ve güvenilir olması, "...Ücretle çalıştıracağın en iyi kimse, güçlü ve güvenilir olandır." (Kasas, 26) işyerindeki diğer işçi arkadaşlarıyla huzur ve güven içinde iyi geçinmesi, anlayışlı olması ve zaman israfı yapmaması, görev ve sorumluluğu kapsamındadır.
B- İşverenin hak ve sorumlulukları
a) İşveren işçinin ücretini işin bitiminde vermelidir. "İşçiye ücretini alın teri kurumadan veriniz." (Ibn Mace, Ruhun, 4, Çağrı Yayınevi, 1st. 1981) hadisi, İslâm’ın iş hayatına sunduğu her işverenin ilke edinmesi gereken ve darbı mesel hâlini almış mükemmel bir kuraldır. Bu kurala uymak işverenin birinci derecede sorumluluğudur.
b) işi ehliyetli ve liyakatli olana vermelidir. Çünkü İslâm nazarında işin bizzat kendisi emanettir ve emaneti ehline vermek Kur’an’ın talimatıdır. Allah size mutlaka, "Emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder." (Nisa, 58)
c) Hem işçiyi hem de onun haklarını korumalıdır. Bu husus da işverenin sorumluluğu cümlesindendir. işveren, işçinin bedenini zarar görmekten koruyacağı gibi onun sahip olduğu diğer (maddî-manevî) haklarını da korumalıdır. Aşağıda anlatılan şu olay İslâm’ın hakka (ücrete) ne kadar büyük değer verdiğini gösteren muhteşem ve müşahhas bir örnektir.
Bir gün Sevgili Peygamberimiz zorunlu olarak mağaraya sığınan ve mahsur kalan üç kişinin durumunu anlattı; "Onlar içeri girdikten sonra mağaranın ağzı kapandı. Çıkmak ve sıkıntıdan kurtulmak için her biri ayrı ayrı Allah katında makbul olabilecek yapılmış birer amelini anlattı. Her anlatış ve duada kapı açılıyor ama çıkılacak kadar olmuyordu. Son anlatılan (3.) ve kapının tamamen açılmasını ve onların dışarı çıkmasını sağlayan olay şu idi: ... "Bir işveren çalıştırdığı işçilerine ücretlerini vermiş ama içlerinden bir tanesi ücretini almadan gitmişti. Patron da onun namına ücretini çalıştırmış ve çoğaltmıştı. Uzun bir zamandan sonra işçi gelip işverenden ücretini istedi. İşveren de çayırda otlayan sürünün onun olduğunu ve onun ücretinden üretildiğini söylemiş ve al götür" demiş, (Buhari, icare, 12, Çağrı Yayınevi, 1st. 1981) malın tamamını ona vermişti.
İslâm açısından manevî hak olarak da işveren, işçinin dinî vazifelerini (namaz, oruç gibi) yerine getirmesine yardımcı olmalı ve ona imkân sağlamalıdır. Bütün bu sorumluluklara karşılık, "işveren, iş hayatını ve çalışma şartlarını dilediği şekilde düzenleyebilir. İşin kendi İstediği tarz ve zamanda ifa edilmesi işçinin borcu olduğu kadar, işverenin de en tabii hakkıdır." (T.D.V. İslam Ans. c. 21, 387, 1st. 2000)
Hak ve sorumluluklarını bilenlerden oluşan bir toplum dileğiyle.