Makale

İffet-i Yusuf; Işk-ı Züleyha

İffet-i Yusuf; Işk-ı Züleyha

Ayşe Serra Kara
Kur’an Kursu Öğreticisi/Bursa

Güzele meyl eder her insan… Hüsnün sahibi, kullarını böyle yaratmıştır çünkü. Dünya hayatı, malla/servetle, evlatla, oyun ve eğlenceyle bir övünç mekânı sayılırken kimilerine göre; kimilerine göre de bir ‘gurbet’ hayatıdır. ‘El kârda, gönül yarda’ der lisan… Yapılan her iş, atılan her adım, ölçülen her miktar ‘O’nun (c.c.) çizdiği kurallara göre belirlenir…
Nefse itaat olsaydı eğer, o zaman Gayya kuyularına düşen insan sayısı artacağı gibi, nefse itaat etmeden, sırf Rabbi uğruna yaşayan kulların sayısı arttıkça da Naim cennetinin konukları, orayla müşerref olacakların sayısı artacaktır.
İyiyi temsil edenler olduğu gibi, kötüyü temsil edenler bu kâinatta hep oldu ve olmaya devam edecektir. Temiz insanlara temizleri lütfederken, kötülere de kötüleri nasip edecektir. Bazı iyiler de imtihana tabi tutulmak adına kötülerle beraber olabiliyor. Firavun’un eşi Asiye annemiz gibi… O mübarekler de sabrederek zafere eriyor veya hicret yurdunu tercih ediyorlar…
Yusuf (a.s.)’un güzelliğini görüp meyve soyan parmaklarını doğrayan kadınlar, Züleyha’nın ona olan sevgisinin nedeninin ‘güzellik’ olduğunu anladılar. Züleyha, nefs-i emmarenin emrine meyl etmiş, ihtirasları sebebiyle Yusuf (a.s.)’a zarar vermişti. Hz. Yusuf, yanlışa meyl etmedi. Eğer Rabbi’nden gelen bir burhan olmasaydı, meyl edebilirdi de, O’nu sahibi korudu. O, ucunda zindan bile olsa harama bakmadı… Kardeşlerinin kıskançlığından kuyuya atılan o masum, şimdi nefsine esir olmuş bir kadın tarafından gömleğinin yırtılmasıyla iftiraya uğradı… Yangınlarla imtihanına sabretti ve yıllar sonra kralın gördüğü rüyayı yorarak zindandan kurtuldu. Bir peygamber, o zindanı mektebe çevirdi. Kıyamet günü arş-ı âlânın altında gölgeleneceği müjdelenenlerden oldu. Hz. Yusuf ki, kendisini makam sahibi ve güzel bir kadın çağırdığında ‘Ben Allah’tan korkarım’ demişti. İşte bu davranışın mükâfatı buydu… Ne güzel bir ecir… Ne güzel bir ikram…
Züleyha’nın sevgi imtihanı da ağır oldu… Gözleriyle bakmasaydı bir kere sevmezdi Yusuf aleyhisselam’ı… Gözleriyle görünce gönlüne düştü, bir ateş oldu yaktı içini… Sevdiğine zarar verdi ona iftira atarak… Gerçek sevgi böyle mi olmalıydı? Hayır… Gerçek sevgi ile beklemeliydi, sabretmeliydi. Ama Züleyha’yı Züleyha yapan bu imtihandı… Yusuf zindanda, Züleyha yangınlarlaydı… İftirak ateşi ve pişmanlık onu çok üzüyordu. Züleyha yanlışını anladı ve sabrın sonucunda Leyla’dan geçip Mevla’yı bulma mertebesine erdi…
Bu imtihanı aşk sahipleri hep yaşadılar. Mus’ab bin Umeyr’de yaşadı. O İslam ile müşerref olurken, izzetli dinimiz ona helali ve haramı öğretmişti. O, kızlar onun için kendilerini parçalarlarken bakmıyordu hiçbirine, annesi saçlarını taramasa, ekmek yemese onun umurunda değildi. Cehalete savaş açmıştı bir kere... Nefis ve şeytan onu kendisine çağırırken o büyük cihadını kanatlanmış halde Rahman’a uçarak tamamlıyordu. Sen, o güzel insan.. İpekten elbiselerle gezerken na’şın yarım insan boyu bir kumaşla örtünemedi bile…
Müjdeler olsun cennet ehlinin mertlerine, zenlerine…
Günümüz sevdaları şimdi… Ahh… Eskilerin değerli mendilleri, şimdi selpak gibi bir kullanımlık mı oldu? Aşk bir günlük mü heyhat… Kadınlar ise maalesef acınacak bir meta’ hâline gelmek üzere… Neden mi? Cahiliye yansımaları artıyor… Kadınlar setr edilmesi gerekirken teşhir ediliyor… Mahrem kavramı beynelmilel olmamalı… ‘Ana’ dolu olan yurdumuzda hanımlarımız böyle yabancı bakışlarda kendini ezdirmemeli, incitmemeli… Hanımlarımız, elmas pırlanta… Hepsinden de değerli… Neden sakız reklamında o? Araba reklamında o… Kadın olmayan bir reklam mı kaldı? Güzel, ama kime.. Eşine mi, herkese mi? Seviyorum diyor, diğer gün elini tutuyor sevgilisinin… Bu sevgiye zeval, halel getirmez mi? Erkek seviyorum diyor, eşini, kızını kıskanmadan onlarla övünüyor. Aile reisi olan kişi nasıl böyle davranabiliyor? Evet, herkes dilediğince yaşayabilmeli bu dünyada… Ama rabbimizin ölçüleri bizim için… Nerede o eski sevgiler… Nerede? Mendil alıp yıllarca yavuklusunu görmeyen erlere ne demeli? Nişanlısını savaşta şehit veren ve bir daha evlenemeyen bacılara ne demeli? Sevdiği hâlde, sevgisini söyleyemeyen yiğitlerimize ne demeli? İffetlice, edeplice nesil derdiyle yanan ebeveynlere ne demeli… Evlilik sadece nefis meselesi değil, helal meselesi, temiz zürriyetler meselesi, ateşten gömlek içinde olan kişinin yanmaması meselesi… Daha neler ama neler demeli…
Eskiden gönül erleri, kendilerine talebe olmak isteyenlere ‘Evladım, sen âşık oldun mu?’ derlermiş… Eğer verilen cevap ‘evet’ ise öğrenciliğe kabul buyrulurlarmış… Ama nasıl aşk? Bir kişiye, samimice, karşılık beklemeden…
Sevgi kutsaldır. Onu kutsal yapansa tertemiz değerlerdir. Eğer o sevgide zarar varsa, eziyet varsa, severek öldürme, nefes aldırmama varsa, biz buna sevgi diyemeyiz. Bunun adı sadece ‘imtihan’… Sevgiyi sevgi yapan ise kalbimiz, samimiyetimiz, sadakatimiz ve vefamızdır. Hz. Hatice (r.a.) gibi en sıkıntılı anda eşine sığınılacak liman olmaktır.
Şimdi bizler… Kendimizi ve ailemizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden korumamız için güzel tercihlerde bulunmalıyız. Nefsimize hoş gelen ama Allah’ın hoşlanmadığı şeyler olduğunda Rabbimizin emrine itaat etmeliyiz. Bazen de nefsimize hoş gelmese de Rabbimiz bunu tavsiye ediyorsa ona uymalıyız. Kendimize nasıl davranılsın istiyorsak âlimize, ‘ıyalimize öyle davranmalıyız. Sevgi gücümüzü doğru kullanmalı ve çevremizde vermemiz gereken önem ve ilgiyi göstermeliyiz. Elin iyisi olup, evin sıkıntı vericisi olmamalıyız… Ailemiz, en yakınımız… Onları çok sevmeliyiz… Hz. Âdem (a.s.) ve Havva’nın sevgisi gibi… Hz. Muhammed (s.a.s.) ve eşi Hz. Aişe gibi… Hz. Ali (r.a.) ve Hz. Fatıma (r.a.) gibi…
Sevgide aslolan gönül birliğidir…
‘Eğer gönlün benimle ise Yemen’de olsan bile yanımdasın;
Eğer gönlün benimle değilse yanımda olsan bile uzaktasın…’ (Emir Sultan Hz.)