Makale

SAFÎ MUSTAFA EFENDİ’NİN “GÜLŞEN-İ PEND” MESNEVİSİNDE DİN GÖREVLİLERİNE NASİHATLERİ

SAFÎ MUSTAFA EFENDİ’NİN “GÜLŞEN-İ PEND” MESNEVİSİNDE DİN GÖREVLİLERİNE NASİHATLERİ

Mehmet Sait ÇALKA *

Özet:
Öğüt verme, okuyucuyu bilinçlendirme amacını taşıyan ve birçok Divan edebiyatı şâirinde örneğine rastlanılan Nasihat-nâme (Pend-nâme), Divan edebiyatının en önemli nazım türlerinden biridir. Bu türde şiir yazan Divan edebiyatı şairleri, fikirleriyle kendi dönemlerinin insanlarını aydınlatmayı ve bilgilendirmeyi amaçlamışlardır. Divan edebiyatına ait bu öğütlerin, akademisyenlerimiz tarafından iyi incelenip sadeleştirilmesi durumunda günümüz insanın yaşamına da ışık tutabileceği kanaatindeyiz.
Bu çalışmada, 17. yy’ın sonları ile 18. yy’ın ilk yarısında yaşamış olan şairlerimizden Safî Mustafa Efendi’nin Gülşen-i Pend adlı mesnevisinde imam, müezzin, hatip ve vaizlere sunduğu edebi nasihatleri değerlendirilecektir. Böylelikle Safî Mustafa Efendi’nin kendi dönemindeki din görevlilerinde aradığı özellikleri hangi edebi ifadelerle aktardığı hakkında bir fikir elde edilecek ve bu öğütlerin günümüz şartlarına da ne kadar uyduğu anlaşılmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Nasihatnâme, Mustafa Efendi, öğüt, din görevlileri
Suggestion Verses of Mustafa Efendi’s in the “Mesnevi Of Gülşen-i Pend” to Religion Servants
Abstract:
Suggestions that meant to make reader more conscious about an issue in which we see samples on many Divan Poets of Nasihat-nâme (Pend-nâme), is one of the most important verse species of Classical Turkish Literature. Poets that wrote poems on this subject intended to clarify and inform people of their era. If these suggestions are investigated and simplified by our valuable academicians, they will show ways to the present-day people.
In our work, we are going to represent Safi Mustafa Efendi’s (lived at the end of 17th Century and middle of 18th Century) Gülşen-i Pend Mesnevi which contains literature suggestions to the imam, muezzin, preachers and orators. Therefore we will be able to have ideas about the Mustafa Efendi’s era, characteristics that he look on religion servants and quotes that he used to makes use of for expression. We will also be able to see how they can fit in present-day conditions.
Keywords: Nasihatname, Mustafa Efendi, Advice, Religious Servants, (Imam).

Giriş:
Türklerin İslâm dinini kabul etmeleriyle, girdikleri yeni medeniyet dairesinde ortaya koydukları uzun soluklu edebiyat hareketi olan Divan Edebiyatı’nda nasihat-nâme (pend-nâme, ögüt-nâme) türü önemli bir yer tutmuştur. Pend-nâme, daha çok medrese eğitimi almış bulunan şairler tarafından, İslâmiyet’in emir ve yasaklarını telkin etmek; insanları iyiye, güzele ve doğruya yönlendirmek; her bakımdan iyi ahlâklı bireyler yetiştirmek; öldükten sonra da okunduğunda hayırla anılmalarını sağlayacak şekilde bir eser bırakmak için ortaya koydukları bir türdür.1
Nasihat-nâmelerde İslâm’ın din eğitiminde işlenen ahlâk felsefesinden çok, pratiği üzerinde durulmuş, yapılması veya yapılmaması gerekenler doğrudan açıklanmıştır. Edebî eserlerde okuyucuya nasihat edilirken doğrudan Kur’an ve Hadis’in yanı sıra, mahallî ve ulusal gelenek, davranış, deyim ve atasözlerinden yararlı olanları da kabul görmüştür. Nasihat-nâmelerde, iyi, güzel ve yararlı olan hususlar doğrudan teşvik ve tavsiye edilerek, birer beyitle somutlaştırılır. Beğenilmeyen davranış ve huylar, toplum için zararlı sayılan hususlar da yine birer öğüt cümlesi veya beyti biçiminde ifade edilir. Öğütler verilirken âyetlere, hadîslere, büyüklerin sözlerine veya atasözlerine dayandırılır; hacimli eserlerde ise çeşitli hikâyeler anlatılıp kıssadan hisse çıkarılmaya çalışılır.
Nasihat-nâmelerin bir tür olarak edebiyatımızda ortaya çıkmasında İran şairi Feridüddin Attâr’ın Pend-nâme adlı ünlü eserinin büyük payı vardır. Birçok Türk şairi, bu eseri manzum veya mensur tercüme veya şerh etmiştir. XV. Asır şairlerinden Abdî, bu eseri (H.865/M.1447)’de genişleterek Terceme-i Pend-i Attâr adıyla Türkçe’ye çevirmiştir. Emir Unsuru’l-Maâlî Keykâvus bin İskender’in oğlu Gilân Şah için yazdığı Kâbus-nâme2, Sa’dî’nin Bostan ve Gülistan adlı eserleri de divan Edebiyatı’nda nasihat-nâmelere örneklik ve kaynaklık etmiştir.
Eski Türk edebiyatında kullanılan hemen bütün nazım şekilleriyle nasihat-nâme yazıldığı görülmektedir. Bu eserler ya müstakil olarak mesnevi3 biçiminde ya da kaside, gazel, terci-i bend biçiminde divanların içinde yer almıştır. İncelediğimiz Gülşen-i Pend adlı eser, uzunluk ve işleniş metodu olarak mesnevî, kafiye örgüsü bakımından ise kaside nazım şekline uygunluk göstermektedir.
Türk edebiyatının ilk Türkçe mesnevisi olarak bilinen Yusuf Has Hâcib’in (ö.1077) Kutatgu bilig (yazılışı:1069-70) adlı eseri, Türk edebiyatında bilinen ilk nasihatnâme olarak da kabul edilmektedir. Bu eserden sonra Türk edebiyatında 19. yy.’a kadar birçok nasihatname yazılmıştır. Nasihatnâme ile ilgili muhtasar bilgi verdikten sonra konumuz olan Safî Mustafa Efendi’nin “Gülşen-i Pend” mesnevisinde din görevlilerine yapmış olduğu nasihatlerine geçebiliriz:
Adına Bursalı Mehmed Tahir Bin Rıf’at’ın Ahlak Kitaplarımız4 adlı eserinde rastladığımız Safî Mustafa Efendi, 17. yy’ın ikinci yarısıyla 18. yy’ın ilk yarısı arasında yaşamış Divan edebiyatı şairlerindendir. Yaptığımız tüm literatür ve katalog araştırmaları sonucunda, Safî Mustafa Efendi ve Gülşen-i Pend mesnevisi ile ilgili tek ve kesin bilgiye yalnızca Bursalı Mehmed Tahir Bin Rıf’at’ın Ahlak Kitaplarımız adlı eserinde rastlamakla birlikte, bu eserde de maalesef müellif ile ilgili herhangi bir bilgiye yer verilmediği görülmüştür. Dönemin şuarâ tezkirelerinde ismi geçmeyen şairin kesin doğum tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, bu çalışmada söz konusu edilen Gülşen-i Pend mesnevisinin yazılış tarihinin H.1120/M.1708 olmasından hareketle, şairin daha önce zikredilen zaman aralığında yaşadığı kanaatindeyiz.5
Gülşen-i Pendi’in6 Konya Yusufağa Bölge Yazmalar Kitaplığı’nda tespit ettiğimiz 8471 katalog numaralı, sırtı meşin kağıt kaplı nüshasının haricinde, kayıtlara göre Manisa Akhisar Kütüphanesinde de bir nüshası bulunmaktadır. Ancak kütüphanede yaptığımız tüm araştırmalara rağmen bu nüshaya rastlayamadık. Elimizde bulunan ve müellif nüshası olmayan Konya Yusufağa Bölge Yazmalar Kütüphanesi nüshasını Tekirdağlı Muhasebeci Halil Efendi’nin oğlu Rüşdiye mektebi öğrencilerinden Hüseyin Hâdî Reşâdî H.1288/M.1871 tarihinde istinsah etmiştir. Tek nüshadan çalışmak zorunda kaldığımız bu eser, 93 varak, 2934 beyit, 11 rubâî ve 52 bölümden oluşmakla birlikte birçok meslek erbâbına yapılan nasihatleri içermektedir. “Mefâîlün Mefâîlün Feûlün” kalıbına göre yazılan eser, başta padişahlara, vezirlere ve kadılara olmak üzere, öğrencilere, sahhaflara, katiplere, hattatlara, şairlere, hanendelere, aşıklara, vaizlere, şeyhlere, sûfilere, hekimlere, sürmecilere, cerrahlara, müneccimlere, cifircilere, kimyâgerlere, sarraflara, tüccarlara, yetim vasilerine, vakıf mütevellilerine, hatiplere, imamlara, müezzinlere vb. meslek erbabına yönelik yapılan nasihatlerden oluşmaktadır.
Bu çalışmamızda eserde dikkatimizi çeken ve günümüz ilgili kişilerine de yararlı olacağını düşündüğümüz Safî Mustafa Efendi’nin din görevlilerine, yani imam, müezzin, hatip ve vaizlere yaptığı nasihatlerini açıklayarak eserin yazılış tarihinden itibaren geçen o kadar yıla rağmen bu nasihatlerin geçerliliğinin devam ettiğini ortaya koymaya çalışacağız.

a)- Vâizlere Nasihatler:
Din görevlilerine öğütlerine “Bu Pend Vâizlere Hak Güfte-hâdur” başlığıyla başlayan Safî Mustafa Efendi, toplumun İslâm düşüncesi etrafında bilinçlenmesinde önemli bir role sahip olan vâizlere son derece dikkate değer ve günümüzde dahi geçerliliğini koruyan öğütlerde bulunmuştur. Bu bölümde müellif, vâizlerin öncelikle tüm vaazlarını Hadis-i şeriflerle desteklemesi gerektiğini söyleyerek söze başlamıştır:

Eger vå’iä iseñ naàl-i Åadîì it
‘Uyèb-ı nåsı daòlitme òaáådur (32b/1001)

Vâizden, insanları asla sözleriyle aldatmamasını, cemaate nasihat ederken onları sıkmamasını ve sözlerini de seçerken zarif sözcükler kullanmasını isteyen Safî Mustafa Efendi, vâizin üç şeye sahip olması gerektiğini ifade etmektedir. Bunlar, insanların karşısına çıkmaktan utanmayan bir yüz, tükenmez bir söz hazinesi ve göz yaşıdır. Hiç şüphesiz ki vâiz, cemaate anlattığı kıssalardan olsun, bahsettiği uhrevî ve itikâdî hükümlerden olsun dökeceği göz yaşı, cemaati etkilemenin yanında konunun ehemmiyetini göstermesi açısından da önemlidir:

Bu vechile naìîíat àıl äarîf ol
Ta’aããüb eyleme nåsa ezådur (32b/1006)

Gerekdür vå’iäe sermåye üç şey’
Utanmaz yüz tükenmez söz bükådur (32b/1008)

Bölümün devamında vâizlere, cehennem tasvirleri yapmaması gerektiğini öğütleyen müellif, cemaate ikide bir sırâtı hatırlatıp korkutmanın hiçbir fayda vermeyeceğini ifade temektedir. Ona göre, cehennem azabını hatırlatıp cemaati korkutmak yerine, cennet tasvirleri yapıp cemaati müjdelemek daha faydalı bir metottur:

Àaàın dèzaòla virme íalàa íaşyet
Gehî vir müjde-yi cennet ìafådur (32b/1012)

Àıråáı yåd idüp àoràutma òalàı
Ki yoàdur àoràuluà bî-ittikådur (33a/1013)

Safî Mustafa Efendi’nin vâizlerden beklediği bir diğer davranış ise cemaatte gördüğü yanlış bir hareketi hakarete varan bir ifadeyle tenkit etmemesidir. Tövbe kapısı kıyamete kadar açık olduğuna göre, onları tahkîr etmek veya ayıplamak onları kazanmak adına yanlış bir davranıştır:

Görüp bir fi’l-i münker itme taíàîr
Ki båb-ı tevbe meftèí u güşådur (33a/1017)
Vâizlerin kürsüde kullandıkları dil üzerine de değinen müellif, vâizlerin vâ’zlar sırasında ettikleri nasihatlerde sâde, anlaşılır ve sanatsız bir dil kullanmaları, kullandıkları sözcüklerin ıstılâhî mânâlarına göre değil de günlük konuşma dilindeki şekilleriyle olmaları gerektiğini vurgulamaktadır. Müellife göre vâizi dinleyen cemaatin çoğunluğu tahsil görmemiş halk kesiminden oluşmaktadır ve dolayısıyla vâizin sanatlı veya ıstılahî manalarına göre sözcükleri seçerek konuşmasının cemaate yararı olmayacaktır:

Hemån sen va’äıñı råst eyle taàrîr
Seni gèş iden ek˙er cühelådur (33a/1023)

Ola cümle kelåmuñ såde rèşen
Muìanna’ güfte va’äa nå-sezådur (33a/1024)

Sözüñ ger ıìáılåí üzre olursa
Biri fehmeylemez va’äuñ hevådur (33a/1025)

Bölümün sonunda ise müellif, her şeyden önemlisi vâizin ettiği nasihatlere kendisinin uyması gerektiği üzerinde durmaktadır. Yani başka bir deyişle vâizin söyledikleriyle yaptıkları birbiriyle çelişmemelidir. Çünkü vâizin yaptığı veya yapmadığı davranışlar cemaat için önemli bir örnek teşkil etmektedir:

‘Amel àıl ibtidå pendüñ ile sen
Ki sonra nås ola aòzına àådir (33a/1026)

‘Amel ile mü’eììirdür naìîíat
Ki va’ä-ı bî-’amel cümle hebådur (33a/1027)

b)- Hatiplere Nasihatler:
Din görevlilerine öğütlerine “Hakîk Üzre Pend-i Hutabâdur” başlığıyla hatiplerle devam eden Safî Mustafa Efendi, hutbeye çıkan hatibin minbere çıkmasıyla câmide bulunan cemaatin tümünden yüksek bir makama sahip olduğunu hatırlatmakla konuya giriş yapmaktadır. Müellife göre hatibin durduğu yer Hz. Peygamber’in durduğu yerdir. Dolayısıyla o makamın kıymetinin bilinmesi gerekmektedir:
Éaáîb iseñ ne ‘ålîdür maàåmuñ
Ki her ån yine minber saña cådur (44b/1387)

Peyóamber merkezidür rütbeñi bil
Ki ìåíib-òutbe Maíbèb-ı Éudå’dur (44b/1388)

Hatibin hutbeye çıkarken hutbenin şartlarına uyması gerektiğini dile getiren Safî Mustafa Efendi, hatibin kırâatte yanlışlığının olmaması için dikkat etmesi gerektiğini ve âyetleri tegannî ile yani şarkı söyler gibi okumaması gerektiğini vurgulamaktadır. Aksi bir durumun ise Kur’ân ayetlerine hürmetsizlik olduğunu belirtmektedir:

Edeb üzre oàı itme teóannî
Õırå’atde íaáå olmaya ìådır (44b/1389)

Şurèá-ı òutbeye eyle ri’åyet
Éiáåbet mesnedi óåyet ‘ulådur (44b/1390)

Hatiplere nasihat bölümün sonunda hatiplerden beklediği diğer hususiyetleri sıralayarak bölümü tamamlayan müellife göre hatibin âyet ve hadis ezberinin kuvvetli olması gerekmektedir. Okunan en iyi hutbe, insanlara yararlı ve kısa olandır. Hutbede makamlar uzun uzun okunmamalıdır. Hutbenin çok uzun tutulması, cemaatin çoğunluğunu oluşturan beli bükük ihtiyarlara eziyet çektirmekten başka bir şey olmayacaktır:

Müfîd ü muòtaìardur şará-ı òutbe
Ve sünnet üzre maàbèl u revådur (45a/1392)

Olur ke˙ret cemå’at rèz-ı cum’a
Ki ekúer cem’ olan pîr-i dü-tådur (45a/ 1394)

Teóannî ile taávîl olsa òutbe
‘Alîl ü pîr olan nåsa ezâdur (45a/1395)

c)- İmamlara Nasihatler:
Hatiplerden sonra “Eimme Zümresine Pend-hâdur” başlığıyla imamlara nasihatlerini sıralayan Safî Mustafa Efendi, hatiplere tavsiye ettiği gibi imamların da kırâatte tegannî etmemeleri gerektiği hususunu hatırlatmakla bahsine başlamıştır. Müellife göre imam, namaz esnasında dünya işleriyle ilgili her şeyi aklından çıkarmalı, tekbirleri yüksek sesle yapmalı, sabırlı ve yavaşça rükû ve sücûda gitmelidir; başka bir ifâde ile tâdîl-i erkâna uymalı; farz, vâcib ve sünnetlere riâyet etmelidir:

İmåm iseñ ri’åyet àıl şurûáa
Teóann’itme àir‚’atte òaáådur (45a/1397)

İmåm itmez ise nefy-i òåvåáır
Keråhiyyeti lå-büd muàteéådur (45a/1399)

Teennî àıl sücèd ile rukè’da
Ve erkån-ı ìalåtda ol bahådır (45a/1401)

Allah katında imamlık rütbesinin yüksek bir makam olduğunu ifade eden müellife göre imam, kendisini haram şeylerden uzak tutmalı, kimsenin arkasından konuşmamalı, kimseyi çekiştirmemeli, birinin sözünü başkasına götürüp iki kişinin arasını bozmamalı, doğruluk yolundan ayrılmamalıdır:

Ne müşkildür imåm olmaà enåma
İmåmet rütbesi ammå ‘ulådur (45b/1404)

Åaråm eşyådan eyler cümle perhîz
Ve zemm ü nemm lisånuñdan cüdådur (45a/1406)

İmåm olursa bu å’måle àådir
Åaàîàat üzre ìafda muàtedådur (45a/1407)

Bölümün sonunda ise imamın namazda uyması gereken kuralları sıralamaya devam eden Safî Mustafa Efendi, imamın, namazı ne çok yavaş ne de çok hızlı bir şekilde kıldırması gerektiğini, yani orta yolu bulmasını gerektiğini vurgulamaktadır. Bu öğüdü ise Hz. Peygamber’in: “İşlerin en hayırlısı orta ve itidal üzere olanıdır”7 hadîsiyle desteklemektedir.

Àalåtı pencgehde hep vaìa àıl
Ki hep òayrü’l-umèr evìaáuhådur (45b/1410)

Ne sür’at [ü] ne óåyetde baáî àıl
Ki ma’àèlı vaìaá üzre edådur (45b/1411)

d)- Müezzinlere Nasihatler:
İmamlardan sonra müezzinlere de “Müezzinler Bu Pend ile Ulâdur” başlığı altında hitap eden müellif, müezzinlerin önderinin Bilâl-i Habeşî olduğunu ifade etmektedir. Müezzinlerin öncelikle yüksek ve etkileyici ses olan Davudî sese sahip olmalarını, tegannîye girişmemelerini, kâmet ve salavâtın uzun tutulmaması gerektiğini belirtmektedir. Bunun yanında müezzinlerin temizliğe dikkat etmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Son olarak müellif, minareye abdestsiz ayak basmamanın önemine dikkat çekerek din görevlilerine olan nasihatlerini sıralamıştır.

Mü’eääin iseñ ‘ålî eyle ìîáuñ
Ki Dåvèdî nefes aísen ìadådur (45b/1417)

Emîrünüz Bilål-i Åabeşî’dür
Müeääin zümresine pîşvådur (45b/1418)

Uzatma àåmeti cåmi’de ammå
Àadånuñ aísen ancaà i’tidådur (45b/1424)

Kadem basma menåra bî-áahåret
Tahåretsüz ìu’èd itmek òaáådur (46a/1421)
Sonuç olarak bu çalışmamızda gördük ki, 18.yy’ın başlarında kaleme alınan ve vâiz, hatip, imam ve müezzinlere yol gösterici kapsamında olan bu nasihatlerin günümüzde de geçerliliği halen devam etmektedir. Aslında müellifin bu konudaki hassasiyetlerini, söz konusu din görevlilerine sunması, o dönemde görülen aksaklıklara yapılmış bir tür eleştiri olarak da algılanabilir. Bu tür nasihatlerin sadece o dönemle sınırlı kalmayarak günümüz insanına da etki yapıp katkı sağlaması nasihatnâme türünün zaman ötesi özelliğinden kaynaklanmakta olduğu kanaatindeyiz.

Metin
32b
Bu Pend Vå’iälere Haà Güfte-Hådur

Eger vå’iä iseñ naàl-i Åadîì it
‘Uyèb-ı nåsı daòl itme òaáådur

Çıkup kürsîye her eäîne va’äa
Ki evvel Åålıà’a íamd ü ìenådur

Müheyyå meclis-i va’äuñ muíarrer
Ki ol va’äiyeler kim ‘ådetådur

Birin taàrîr iderseñ såmi’îne
Éitåmında àalıblı bir du’ådur

İdüp raímetle ìåiíb-òayrı da yåd
Du’åyı òayra våàıf da sezådur

Bu vechile naìîíat àıl äarîf ol
Ta’aããüb eyleme nåsa ezådur 8

Eger deòòål iseñ kim eyle ıìfå
Ki senden òalà-ı ‘ålem bî-recådur

Gerekdür vå’iäe sermåye üç şey’
Utanmaz yüz tükenmez söz bükådur

Gözi aólar dili söyler ne söyler
Ki bilmezse o vå’iä bî-íayådur

İder mi gèş anı òalà-ı zamåne
Geh ol vå’iä ki daòle mübtelådur9

Deòal cå’iz degildür nåsa aìlå
Ki ådåbıyla va’äitmek revådur

Àaàın dèzaòla virme òalàa òaşyet
Gehî vir müjde-yi cennet ìafådur

33 a
Àıråáı yåd idüp àoràutma òalàı
Ki yoàdur àoràuluà bî-ittikådur

Çeküp mîzånide áartılma nåsa
Aóır düş dèş ol teråzü Éudå’dur

Muvaííiddür Éudåsın cümle ‘abdi
Olur mîzån-ı Åaàda vezne àådir

Güneh bir keffe pür bir keffe tevíîd
Ki tevíîd keffesi aómaz ‘ulådur

Görüp bir fi’l-i münker itme taíàîr
Ki båb-ı tevbe meftèí u güşådur

Muíammed ümmetine virme teşvîş
Şefî’i ol Muíammed Muìáafådur

O Maíbèbuñ recåsı redd olur mı
Niyåzı cümle maàbèl u revådur

Bu ümmet ümmet-i meríèmedür kim
Zünèbın ‘afvider Åaà äu’l-’aáådur

Éudå’nuñ maófiret deryåsı bî-íadd
Ki raímet baírı òod bî-intihådur

‘İbådına o Gaffåru’ã-ãünèbuñ
Ki faél u luáfı bî-óåye itådur

Hemån sen va’äıñı råst eyle taàrîr
Seni gèş iden ek˙er cühelådur

Ola cümle kelåmuñ såde rèşen
Muìanna’ güfte va’äa nå-sezådur

Sözüñ ger ıìáılåí üzre olursa
Biri fehmeylemez va’äuñ hevådur

‘Amel àıl ibtidå pendüñ ile sen
Ki ìoñra nås ola aòäına àådir
‘Amel ile mü’eììirdür naìîíat
Ki va’ä-ı bî-’amel cümle hebådur

‘Amel ile olur maàbèl du’ålar
Enåmèñ maálabı senden du’ådur

Senüñ òalà destini taàbîl iderler
Ki ancaà bir du’åñ içün recådur

33 b
Olursañ vå’iäå pendümle ‘åmil
Du’åñ dergåh-ı Mevlå’da revådur

….

Åaàîà Üzre Pend-i Éuáabådur

Éaáîb iseñ ne ‘ålîdür maàåmuñ
Ki her ån yine minber saña cådur

Peyóamber merkezidür rütbeñi bil
Ki ìåíib-òutbe Maòbèb-ı Éudå’dur

Edeb üzre oàı itme teóannî
Kırå’atde òaáå olmaya ìådır

Şurèá-ı òutbeye eyle ri’åyet
Åiáåbet mesnedi óåyet ‘ulådur
45 a
Dürüst íıfä eyle åyåt ü íadîìi
Ki i’råbında òabá itmek òaáådur

Müfîd ü muòtaìardur şará-ı òutbe
Ve sünnet üzre maàbèl u revådur

Maàåmåtuñ áavîl itme àaìîr it
Ki òuábe ìayáı şaráı iótilådur

Olur ke˙ret cemå’at rèz-ı cum’a
Ki ekìer cem’ olan pîr-i dü-tådur

Teóannî ile taávîl olsa òutbe
‘Alîl ü pîr olan nåsa eäådur

İder naàé-ı vuéè pîr ü éa’îfi
Éaáîbüñ alduóı her bir du’ådur

E’imme Zümresine Pend-hådur

İmåm iseñ ri’åyet àıl şurèáa
Teóann’itme àırå’atte òaáådur

Neäåfetdür şurèáuñ10 ibtidåsı
Sivådan àalbi de påk u teàådur

İmåm itmez ise nefy-i òavaáır
Keråhiyyeti lå-büd muàteéådur

İmåmuñ ola tekbîråtı cehrî
Cemå’at gèş-zed itmek sezådur

Teennî àıl sücèd ile rukè’da
Ve erkån-ı ìalåtda ol bahadır

Furèé u våcibåt ve’s-sünende
Ki ta’dîl üzre ol icråya àådir

Åuşè’ ile òuéè’ eyle namåzda
Ki dîvån-ı Cenåb-ı Kibriyå’dur

Ne müşkildür imåm olmaà enåma
İmåmet rütbesi ammå ‘ulådur

Olur tecvîd ile Kur’ånı íåfıä
Àalåí u zühd ile àårî taàådur

45 b
Åaråm eşyådan eyler cümle perhîz
Ve zemm ü nemm lisånuñdan cüdådur

İmåm olursa bu a’måle àådir
Åaàîàat üzre ìafda muàtedådur

Éudå’nuñ lutfuna maûhar olursa
Ki ol deryå-yı raímetde ìenådur

İmåm olsañ da ef’ålüñ íasen it
Muàallid olma encåmuñ hebådur

Àalåtı pencgehde hep vaìaá àıl
Ki hep òayre’l-umèr evìaáuhådur

Ne sür’at [ü] ne óåyet de ba áî àıl
Ki ma’àèlı vaìaá üzre edådur

Pesünde iàtidå iden ricålüñ
Kimi ‘illetli pür éu’afahâdur11

Kılar iseñ áavîl beş vakt namåzı
Saña tåbi’ olan nåsa cefådur

Cemå’at àat’ olurlar cåmi’üñden
İmåmuñ şöhreti ise melådur

Nice sen muàtedå-yı nås olursın
Ki senden nefret eyler òalà cüdådur

Ğaàîl olup enåma olma sen bòr
Ki íaml-i muàtedî saña du’ådur

Mü’eääinler Bu Pend İle ‘Ulådur

Mü’eääin iseñ ‘ålî eyle ìîáuñ
Ki Dåvèdî nefes aísen ìadådur
Emîriniz Bilål-i Åabeşî’dür
Müeääin zümresine pîşvådur

Olup Suláån-ı Kevneyn’e müeääin
Eäånı viren evvel ol fetådur

Neäåfet üzre ol då’im müheyyå
Ki fi’lüñ Vaídet-i Åaààı nidådur

46 a
Kadem basma menåra bî-áahåret12
Tahåretsüz ìu’èd itmek òaáå’dur

Virüp her pencgehde påk eàånı
Ki her vaàt àıldıóuñ íamd-i Åudå’dur

Leyålîde idüp tehlîl ü temcîd
Ki nîm-şebde münåcåtuñ revådur

Uzatma àåmeti cåmi’de ammå
Àadånuñ aísen ancaà i’tidådur

Maàåm ile idüp tekbîre åóåz
Ki tekbiråt-ı Åaà ekber edådur

İderken áaìliye àılma teóannî
Àalåt u taìliyede nå-sezådur
Çeküp tesbîòüñ ümmînüñ áavîl it
Du’ålar müstecåb iden Éudå’dur
Edeb üzre mecîd ol íidmetüñde
Müeääin òidmeti ìîá u ìadådur

* Bilim Uzmanı, Arhavi Hüseyin Gürkan Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni, Artvin.

1 Geniş bilgi için bkz: Mahmut Kaplan, “Türk Edebiyatında Manzum Nasihat-nâmeler”, Türkler, C.11, s. 794 -798, Yeni Türkiye, Ankara, 2002.
2 Bu eserin “II. Murad adına 1427’de yapılmış manzum tercümesi için bakınız: Adem Ceyhan, Bedr-i Dilşâd’ın Murat-nâmesi, İstanbul 1997.
3 Geniş bilgi için bkz. ATEŞ, Ahmet, “Mesnevi” mad., İslâm Ansiklopedisi,.C.8, İstanbul, 1988.
4 Bursalı Mehmed Tahir Bin Rıf’at, Ahlak Kitaplarımız, Haz: Mahmut Kaplan, Malatya, 2002. s. 47-48.
5 Geniş bilgi için bkz. Mehmet Sait Çalka, Mustafa Safî Efendî ve Gülşen-i Pend Mesnevisi, Yüksek Lisans Tezi, Celal Bayar Ünv. S.B.E., Manisa 2007.
6 Mustafa Safî Efendi, Gülşen-i Pend Mesnevisi, Konya Yusufağa Bölge Yazmalar Kitaplığı, no: 8471
7 İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Ankara, 2001, C. 2, s. 368.
8 Yazmada “Ta’aúúüb” sözcüğünde bulunan “ ” harfi müstensihin hatasıyla “ ” olarak yazılmıştır.
9 Yazmada “mübtelå” kelimesini ve seslerinin noktaları konmamıştır.
10 Yazmada “şurèá” sözcüğündeki “ ” sesi “ ” olarak yazılmıştır.
11 Müellif eserinin birçok yerinde bazı kelimeleri vezne uydurmak için Arapça kökenli kelimelere Farsça çoğul eki katmıştır. Beyitte geçen “éu’afahå” ifadesi de buna örnektir.
12 Bu mısrada geçen “menâra” sözcüğü yazmada “minâreye” olarak yazılmış ancak bu kullanım vezine uymamaktadır.