Makale

başyazı

b a ş y a z ı

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu
DİYANET İŞLERİ BAŞKANI

Bu yıl 29 Ağustos 2003 tarihi itibariyle üç ayların, yani Recep, Şaban ve Ramazan aylarının manevî atmosferine girmiş bulunuyoruz. Türk-İslam geleneğinde ibadetlerin yoğunlaştığı veya bazı dinî olayların cereyan ettiği belli zaman dilimleri, ay, gün ve geceler "mübarek" nitelendirmesiyle özel bir önem taşır. Burada kutsal değil, mübarek kelimesinin kullanılması da anlamlıdır. Çünkü "kutsal" kavramı (sacred, holy), din dışı (profan) ve dünyevî/sekülerin zıt anlamlısı olarak Tanrı katına ve metafizik alana ait olanı ifade ederken "mübarek" nitelendirmesi genelde, ilâve ve özel çaba ile kazanılan/eklenen artı değer, bereket ve verimliliğe işaret eder. Bunun için de "mübarek üç aylar" tabiri, istek ve çaba olmadan o zaman dilimine ermekle, kendiliğinden ulaşılacak bir kazançtan çok birey açısından elde edilebilir potansiyel bir imkân ve kazancı, çabayla hak edilecek bir bereketi anlatır. Peygamber Efendimizin bu aylarla ilgili olarak yaptığı tasvir ve verdiği müjdeler de esasen Müslümanları bu zaman dilimini kendileri açısından verimli ve yararlı hale getirmeye teşvik anlamındadır.
Rasul-i Ekrem dünya hayatını, ebedî ve kalıcı ahiret hayatına nispetle, yolcunun bir ağacın gölgesinde gölgelenmesi şeklinde tanıtır. Böyle kısa bir zaman diliminde sergilenecek dindarlığın, sonsuz bir mutluluğun veya mahrumiyetin sebebi sayılması zaman zaman ilâhiyatçı ve filozofları meşgul etmiş bir konudur. Ancak, insanın dünyaya varoluşsal olarak dindarlık, Tanrı’ya inanma ve bağlılık, O’nu tanıma ve sevme eğilimiyle gönderilmesi, peygamberlerin devamlı yenilenen genel çağrısı, toplumsal hayatta iyi, doğru ve güzelin örneklerinin az veya çok devamlı varlığını koruması, gölgelenme olarak anılan bu kısa dünya hayatının insanı kalıcı mutluluğa ulaştıracak sayısız fırsatlarla donatılmış olduğunu da açıkça göstermektedir. Üç aylar ve bu aylar vesilesiyle oluşan manevî iklimi de bu dizide yer alan fırsatlardan biri olarak görmek gerekir.
Müslümanın, üç aylarla girilen bu manevî ortamı fırsat bilerek kendi dindarlığını sorgulaması, geçmişte kalan hata ve yanlışlarından ders alarak kendine daha istikrarlı ve güvenli bir yol çizmesi, Yüce Yaratıcıyla, kendisiyle ve çevresiyle barışık iyi bir dindar olmaya yönelmesi, hoşgörü ve öz güveni de içeren bir gönül huzuruna kavuşması beklenir.
Bu vesileyle, mübarek üç ayların ülkemiz, İslâm alemi ve bütün insanlık için hayırlar getirmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ederim.