Makale

Örnek ve önder bir şair: MEHMET AKİF ERSOY

Örnek ve önder bir şair: MEHMET AKİF ERSOY

Mustafa Özçelik


M art ayı, iki önemli olayla hep öne çıkar. Bunlardan ilki Çanakkale Deniz zaferimizin (18 Mart 1915) bu ayda gerçekleşmesidir. İstiklal Marşımızın TBMM’de milli marşımız olarak kabul edişi de (12 Mart 1921) bu ayın önemli diğer bir olayıdır. Tarihimizin bu iki önemli olayı, aradan geçen bunca zamana rağmen bizi ayakta tutan dayanak noktamız, manevi gücümüz olmaya devam ediyor. Bu vesile ile hem Çanakkale hem de İstiklal Savaşı şehitlerimiz rahmetle anıyoruz.

Söz konusu olan Çanakkale ve İstiklal Marşı olayı olunca; doğal olarak rahmetle anmamız gereken bir ismi hatırlıyoruz. O da bu iki mücadelenin destanını yazan Mehmet Akif Ersoy’dur. Devletimiz de bir vefa örneği olarak 2011 yılını, bu iki olay münasebetiyle “Mehmet Akif yılı” ilan etti. Bu tür kararlar, her şeyden önce, bu vefa duygusunu yansıttıkları için önemlidir. Diğer yandan, adına yıl ihdas edilen kişiyi anmaya, üzerinde yeniden düşünmeye, onu anlamaya çalışmaya bir ihtiyaç duyduğumuzun bir göstergesidir.

Mehmet Akif, bizim için doğrusu böylesi bir isimdir. Ona, fikirlerine ve yaptıklarına bugün de ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü onun değeri, sadece şair olmasıyla sınırlı değildir. O, bu özelliğinin yanı sıra, bir ahlak ve mücadele adamı, bir tefekkür ehlidir. Yetişmesinden yaptığı görevlere, sanat anlayışından yaptığı mücadeleye kadar her bakımdan örnek bir isimdir. Dolayısıyla Mehmet Akif üzerinde düşünmek, bugün için de karşı karşıya bulunduğumuz problemler karşında bize yeni ufuklar açacaktır. Öyleyse Akif’i büyük ve önemli kılan hususları onu anlamaya bir katkı olması açısından hatırlamakta fayda vardır.

Eğitimi
Mehmet Akif, her şeyden önce aldığı eğitimle örnek bir insandır. Çok başarılı bir eğitimden geçen Akif, ilk dinî bilgilerini aile ortamında annesinden ve özellikle bir medrese hocası olan babasından almış, ardından Emir Buhari mahalle mektebini, Fatih ilkokulunu, Fatih Rüştiyesini, Mülkiye’nin İdadi kısmını daha sonra da Baytar mektebini bitirerek Baytar olmuştur.

Akif’in eğitimi, sadece saydığımız bu resmî kurumlarla sınırlı kalmamış, babasının yakın çevresindeki hocalardan Arapça, Farsça, Fransızca eğitimi almış, ciddi anlamda bir Kur’an eğitiminden de geçerek Baytar mektebinden mezun olduğu yıl, hafızlığını da tamamlamıştır. Tabii bu süreç içinde sosyal bilimlere de ilgisiz kalmamış ve yine babasının teşvikleriyle edebiyat ve diğer sosyal bilimler sahasında kendini çok iyi yetiştirmiştir. Dolayısıyla karşımızda hem fen hem edebiyat hem de dinî ilimler alanında kendini mükemmel bir şekilde yetiştirmiş komple bir insan vardır.

Kültürel donanımı

Mehmet Akif, kendini yetiştirme sürecinde sadece okulda ve yakın çevresinde aldığı eğitimle kendini sınırlamamış, ciddi anlamda iyi bir okuyucu da olmuştur. Doğu ve Batı edebiyatının Lamartine, Emile Zola, Victor Hugo, Şekspir, Miltkon, Bayron, Firdevsi, Mevlana, Feridüddin Atar gibi önemli bütün büyük yazar ve fikir adamlarını okumuş, hatta onlardan çeviriler yapmıştır. Türk Edebiyatı’nda da durumu aynıdır. Namık Kemal, Ziya Paşa, Abdülhak Hamit ve Muallim Naci, Şinasi, Recaizade Mahmut Ekrem ve Ahmet Mithat gibi devrin bütün ünlü yazarları onun okuma alanı içindedir. Ayrıca, okuduğu kitaplar da bir sınırlama yapmamış, dinî, edebi, felsefi, siyasi, fikri her tür esere ilgi duymuştur. İbn-i Sina, Muhyiddin Arabi ve İmam-ı Gazali gibi kadim âlimlerin yanı sıra çağdaşı olan Muhammed Abduh, “Şark’ın yetiştirdiği fıtratların en yükseklerinden biri” saydığı Cemaleddin Afgani, Ferid Vecdi, Muhammed İkbal gibi isimleri de yakından takip etmiştir. Onun zaman içinde “şair Akif”ten sonra “mütefekkir Akif” olmasında bu geniş çaplı okumaların tesirli olduğu muhakkaktır.

Okuma noktasında Akif için söylenmesi gereken en önemli husus ise Kur’an’la olan irtibatıdır. Hayatı boyunca onu elinden düşürmemiş, devamlı okumuş, üzerinde düşünmüş, ciddi bir anlama çabası içerisine girmiş, gerek fikri gerek ameli dünyasının şekillenmesinde asıl faktör hep Kur’an-ı Kerim olmuştur. Onun Balkan savaşı ve sonrası yıllarda Sebilürreşad mecmuasında Tefsir yazıları yazması, camilerde vaazlar vermesi ve Mısır yıllarında da Kur’an tercümesiyle uğraşması, Kur’an’ı hayatın ne kadar merkezinde tuttuğunu gösteren örneklerdir.

Güzel sanatlara ilgisi

Akif; güzel sanatların hemen her dalına, onların insan ruhunu güzelleştiren tarafını çok iyi bilen bir insan sıfatıyla hayatında sürekli olarak yer vermiştir. Bunun en müşahhas örneği ise bilhassa musikiye duyduğu yakın ilgidir. Bu yüzden devrin ünlü musikişinaslarından Neyzen Tevfik’ten ney dersleri alarak amatörce de olsa ney üflemiş, dost meclislerinde yapılan musiki fasıllarına sık sık katılmıştır. Bu yüzden dost halkasında Tanburi Aziz, Şerif Muhiddin, Ali Rifat Bey, Bursalı Hafız Emin gibi devrin ünlü müzisyenler bulunmaktadır.

Sporcu kişiliği

Akif, musiki gibi spora da çok önem vermiştir. Onun spora verdiği bu önem, sporun karakter eğitimin bir parçası olarak düşünüldüğünde çok büyük bir anlam taşır. Zira iradeyi güçlendirme, planlı çalışma, zorluklardan yılmama, kötü alışkanlıklardan uzak durma sporun kişiye bu anlamda sağlayacağı önemli faydalardır. Akif, bu yüzden daha öğrencilik yılarından itibaren sağlığı ve vakti müsait olduğu sürece sporla ilgisini hep devam ettirmiştir. Koşma, güreş, gülle atma, taş atma, yüzme, ata binme en çok tercih ettiği spor dallarıdır. Bilhassa güreşte çok başarılıdır. Devrin ünlü pehlivanı Kıyıcı Osman pehlivandan ders almış ve pek çok ünlü pehlivanla güreş tutmuştur.

Bürokrat kişiliği

Âkif, eğitimini tamamladıktan sonra Ziraat nezaretinde baytar muavini olarak resmî görevine başladı. Vazifesi gereği Rumeli, Anadolu ve Arabistan’da pek çok yer dolaştı. Baytarlık yaparken halkla hep iç içe oldu. Onların sorunlarını yakından inceledi. Bu görevinin dışında ayrıca muhtelif okullarda öğretmenlik de yaptı. Ama hayatını sadece bir bürokrat olarak resmî işlerle geçirmedi. Baytarlık yaparken de öğretmenlik yaparken de aynı gözlemci tavrını sürdürdü. Halkı ve olayları yakından tanıdı. Safahat’ın bir “meselesi”, bir “dava”sı olan kitap olduğu düşünülürse; bu görevlerin memleket meselelerini kavrama noktasında kendisine çok şey kazandırdığı muhakkaktır.

Toplumcu kişiliği

Mehmet Akif, hayatı boyunca “fildişi kule” sanatçısı olmadı. O, bir toplum insanıydı. Toplumla ilgili meselelerde tam bir aydın sorumluluğuyla hareket etti. Toplumsal fayda sağladığını düşündüğü her oluşumun içerisinde yer aldı. İttihat Terakki Cemiyetine üyeliği, Müdafa-yı Milliye Hey’eti Neşriyat şubesinde görev alması, Darü’l hikmeti’l-İslamiye heyetindeki başkatiplik görevi, devlet adına yaptığı Berlin ve Necit seyahatleri, milletvekili oluşu, İrşat göreviyle Anadolu’nun pek çok şehrine ve cephelere gitmesi, Sebilür-reşad dergisinde yazması, muhtelif okullarda hocalık yapması, camilerde vaazlar vermesi onun münevver kişiliğinin toplumsal yansımaları olarak görülmelidir.

Aksiyoner kişiliği

Mehmet Akif, hayatı boyunca sürekli bir aksiyon insanı oldu. Asla bir köşede oturup hadiselerin seyrini izlemekle yetinmedi. Onların müspet manada gelişmesi ve değişmesi için mücadele etti. Her şeyden önce sanat anlayışını buna göre şekillendirdi. Toplumsal ve bireysel sorunlar hiçbir şairin eserinde onunki kadar yer almadı. Üstelik sadece yazmakla yetinmedi. Yeri geldi cami kürsülerinde konuştu, yeri geldi başka mahfillerde dinleyicileri aydınlattı. İnsanlarını toplumsal sorumluluklarını üstlenmeye, olup bitenler karşısında bilinçli tavır takınmaya çağırdı. Bilhassa Milli Mücadele öncesinde İstanbul’da ve Milli Mücadele esnasında Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde camilerde verdiği vaaz ve okuduğu hutbeler, onun en büyük aksiyonunu teşkil etti.

Edebiyatçı kişiliği

Mehmet Akif, şiire başladığı yıllarda devrin eğilimlerine uyarak klasik tarzda gazeller, terkib-i bendler yazdı. Fakat bu dönemi uzun sürmedi. Yaşadığı devrin zor şartları sebebiyle şiirini cemiyete adayarak cemiyetin meselelerini şiirinin ana konusu yaptı. Safahat’ı bu yüzden o devre tutulmuş bir ayna hükmündedir. Mısır yıllarına kadar bütün şiirlerinde bu toplumcu vasfını korudu. Mısır yıllarında ise yaşamak zorunda bırakıldığı münzevi hayat nedeniyle daha içe dönük ve mistik şiirler yazdı.

Karakteri

Mehmet Akif, tam bir karakter abidesi olarak karşımıza çıkar. Şüphesiz bu durum ailesinin çocuk yaşlarda kendisine kazandırdığı din ve ahlak eğitimin bir sonucudur. Akif, aileden aldığı değerleri hayatı boyunca inanarak yaşamış, bunları içselleştirmiş ve yaşama üslubuna dönüştürmüş bir insandır. Hayatında hiçbir kötü alışkanlığı olmamıştır. İnandığı ahlaki prensipleri titizlikle uygulamış ve bu anlamda çevresinde örnek bir kişi olarak tanınmıştır. Çalışkanlık, sözünde durma, dürüstlük, vefa gibi müspet özellikle en güzel temsilini onda bulmuştur. Öte yandan müspeti kendi yaşayışıyla temsil eder ve yaygınlaşmasını sağlarken menfi olan kibir, tembellik, bilgisizlik, ikbal şımarıklığı gibi özelliklerle de hayatı boyunca mücadele etmiştir.

Sonuç

Akif, çok azını sayabildiğimiz bu özellikleriyle, yaşadığı dönemde ve vefatından sonra sadece bir şair olarak bilinmemiş, her zaman için bilgili, kültürlü, örnek samimi bir Müslüman olarak gönüllerdeki yerini almıştır. Dolayısıyla o her dönemde hepimizin, özellikle de gençlerimizin önünde model bir şahsiyet olma vasfını taşımaktadır.