Makale

İmanın yarısı temizlik

İmanın yarısı temizlik

Dr. Yaşar Yiğit


Belki de geçmişten günümüze değin bireysel ve toplumsal hayatta gerek gönül temizliği gerekse çevre temizliği, insanlığın gündemini ve çeşitli ilmî disiplinleri meşgul eden önemli bir konu olmuştur. Kirletilen/kirlenen dünya sadece insanların yaşamını tehdit etmiyor, havada uçan masum kuşların, denizlerde yüzen balıkların dahi hayatı tehlike arz eder duruma geliyor. Bunun örneklerine yazılı ve görsel medya yanında günlük hayatımızda da zaman zaman tanık olmaktayız. Şüphesiz temizlik denildiğinde gönül ve zihin temizliği yanında insanlığın önemli bir problemini teşkil eden çevre temizliği dikkatimizi çekmektedir. Gerçek şu ki, çağımızın insanı olarak berraklığını kaybetmiş zihinlere, dünyevileşmenin de etkisiyle var oluş düzleminden hızla uzaklaşan gönüllere, sahnelere tanık oldukça temizliğin, tezkiye ve nezahetin insani ve ahlaki değerler skalasında ne derece önemli ve anlamlı bir yere sahip olduğunu daha da iyi anlamaktayız. Gürültü kirliliği, hemen her alanda bilgi kargaşası, daha çok kazanma, üretme ve tüketme refleksiyle yiyecek ve içeceklerde yaşanan temizlik ve güven sorunundan inanç ve ibadetin muhteviyatındaki yozlaşma ve sapmalar özü itibarıyla “temizlik”in kapsamını ifade etmektedir. Hakikaten bilim ve teknoloji dudak uçuklatan bir ivme ile icatlara, buluşlara, hizmetlere imza atmaktadır. Buna paralel olarak insanın hayat kalite ve standardı yükselmektedir. Buna karşın söz konusu imkânlar çoğu yönüyle insanın hayatını kolaylaştırırken diğer taraftan onu sağlıklı bir yaşam ortamından âdeta mahrum bırakmaktadır. Öyle ki gelişigüzel bırakılan sanayi atıkları sadece çevreyi kirletmekle kalmıyor insanımızın içtiği suyu, teneffüs ettiği havayı, beslendiği gıdayı dahası hemen hayatın her alanını kirletmektedir. Bilimsel araştırmalarda gündelik hayatımızın vazgeçilmezi haline gelen yüzlerce alet ve edevatın da sağlığı riske soktuğu, çeşitli hastalıklara zemin hazırladığı alanın temsilcileri tarafından belirtilmektedir. Bütün bu hengâmede insan kendine özgü birçok değeri farkında olarak ya da olmayarak tüketebilmekte, kaybedebilmektedir. Daha çok kazanma ihtirasıyla gözü ve vicdanı kararan insan her ne pahasına olursa olsun söz konusu riskleri ya bilmemekte ya da hiçe sayabilmektedir. Böylesi bir serüvende de şüphesiz insan süreç içinde yaratılış ve var oluş amaç ve ekseninden uzaklaşabilmekte, sahip olduğu hassasiyetler örselenmeye, tahribata düçar olabilmektedir. Oysa insanın Yaratıcı Kudret nazarında ayrı bir yeri ve saygınlığı söz konusudur. Onun yaratılışı daha doğrusu varlık âleminde/kozmik düzende yer edişi dinî literatürdeki karşılığı ile birçok hikmete mebnidir. O, misyon sahibidir (Kıyame, 36.), o yeryüzünde ilahi letafet ve güzellikleri ihya ve ihdas etmede Yüce Allah’ın halifesi olarak nitelendirilmiştir. (Bakara, 30.) İşte ne zaman ki insan, dünyevileşme ve modernitenin de tesiriyle bu eksenden uzaklaşmış veya söz konusu konumun hassasiyetini kaybetmişse, gönül, zihin ve çevre kirliliği olarak nitelendirilen yozlaşmanın âdeta mahcup ve mağlup bir figürü olmakla karşı karşıya kalmıştır. Makalemizde zihin ve gönül temizliğinden ziyade artık toplumsal hatta küresel bir sorun olarak karşımıza çıkan maddi temizliği ele almaya çalışacağız. Ancak kısaca belirtmek gerekirse, bilgi, görgü, gelenek yanında çağımızda yaşanan hemen her kirliliğin temelinde gönül kirliliğinin yattığı da bilinen bir gerçektir. (Şems, 9-10.) Zira iç güzelliği ve temizliği yoksa sözün ve suretin güzelliği ilahi tezgâhta bir değer ifade etmemektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir...” (Munafıkûn, 4.) nitelemesi, bir taraftan dinin “insan” tasavvuru konusunda bir fikir verirken, diğer taraftan bazı kimselerin sözü ve sureti gıpta edilecek durumda olduğu halde kalbî marazları sebebiyle “kütük” olarak nitelendirilmesi bu bağlamda konuşulacak sözlerin hasılasını teşkil etmektedir. Rahmet elçisi de “Yüce Allah, bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalplerinize bakar.” (Müslim, Birr 33.) buyurmak suretiyle kalbin/gönlün/vicdanın/özün kişinin pozisyonunun/ne’liğinin belirlenmesinde ne derece etkin bir role sahip olduğunu dile getirmiştir. Aslında gönül/kalp, gerek insanlarla gerekse aşkın varlıkla olan ilişkilerde belirleyici bir konuma sahiptir. Güzellikler açısından imanın, sevginin, aşkın, hayatın odaklandığı merkezdir o. Buna karşın orası kin, nefret ve haset gibi ahlaki olmayan marazın da yatağı olabilmektedir.

Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde, Peygamber Efendimiz’in hadislerinde ve örnek hayatında temizliğin önemi ve gerekliliği üzerinde ısrarla durulmuş, genel anlamda temizlik ve ibadet amaçlı temizlikle ilgili birtakım ilke ve ölçüler getirilmiştir. Öyle ki maddi temizlik, yaratılışın anlamlandırılmasında etkin unsur olan ibadetlerin bazılarında ön şart olarak kabul edilmiştir. Bu kabul, İslam dininin dünya hayatına hem ahirete uzanan bir köprü olması hem de insanın yaratılışından beklenen ulvi gaye ve hikmetlerin gerçekleşme alanı olması cihetleriyle önem vermesinin, insan hayatını bir bütün halinde ele almasının ve neticede bu hayatı düzene koymada ferde yardımcı olmasının tabii bir sonucudur. Çünkü din, özü itibariyle manevi kirlerden arınma, Allah’ı tanıma, O’na itaat ve ibadet etmeden ibaret gibi görünse de ruhun yücelişi ve insanın böyle manevi bir bağlantı ortamına geçebilmesi için insanı çevreleyen fizik şartların da buna uygun olması gerekir. İbadet hayatıyla ve manevi temizlenme ile beden ve çevre temizliği arasında sıkı bir bağın kurulması hatta Kur’an’da temizlikten, hem maddi hem de manevi temizliği kapsayacak şekilde genel bir anlatımla söz edilmesi böyle bir anlam taşır. Öte yandan İslam dini ferdin ahiret kadar dünya hayatında da her yönden mutlu ve huzurlu olmasını arzu ettiği, Müslümanların sağlıklı ve güvenli bir toplum oluşturmasını dinî hayat için âdeta ön şart mesabesinde gerekli gördüğü için, başta beden temizliği olmak üzere maddi temizliği de dinî mükellefiyet kapsamında görmüş, bu konuda ferde bir dizi ödev ve sorumluluk yüklemiştir.

Kur’an-ı Kerim’de çevrenin ve ibadet yerlerinin temizliğinden söz edilir, Allah’ın temizlik konusunda özen gösterenleri sevdiği bildirilir. (Bakara, 125; Tevbe, 108; Hac, 26.) Peygamber efendimiz de “Temizlik imanın yarısıdır.” (Müslim, Tahâret, 1.), “Allah temizdir, temizliği sever.” (Tirmizî, Edeb, 41.), “Namazın anahtarı temizliktir.” (Ebû Dâvûd, Salât, 73; Tirmizî, Tahâret, 3.) buyurmuş; değişik vesilelerle beden ve çevre temizliğini tavsiye etmiş, bu konuda davranışlarıyla ashabına ve bütün Müslümanlara örnek olmuştur. Kur’an-ı Kerim’de farklı şekillerde yoruma tabi tutulsa da Rasulüllah’a hitaben “Elbiseni temizle…” (Müddessir, 4.) buyrulması anlamlıdır. Gönüller sultanının (s.a.s.) elbisesinin temizliğinin vahye konu edilişi, ilahî mesajları hedef kitleye ulaştıracak kimsenin dış/zahir ve iç/batın güzelliğine/temizliğine vurgu amacı taşımaktadır.

Rasulüllah (s.a.s.) son derece temiz, tertipli ve düzenli idi. Beden temizliğine özen gösterirdi. Bu bağlamda tırnaklarını zamanında keser, sakallarını daima düzenli ve bakımlı tutardı. Saçları, temiz ve taranmış olurdu. İnsanların karşısına pejmürde kıyafetlerle değil, temiz kıyafetlerle çıkardı. Giyiminde titiz davranır, dağınıklıktan hoşlanmazdı. Peygamber Efendimizin giyecekle ilgili tutumunu, ‘Temiz, düzenli, estetik, sade ve ihtiyacı karşılayıcı’ olarak özetlemek mümkündür. Kendileri saçlarının bakımını yaptığı gibi sahabe-i kiramın da düzenli ve bakımlı olmalarını isterdi. (Muvatta, Şa’ar, 6; Bk: Ebü Dâvud, Tereccül, 3;Nesâî, Zînet, 60.) Bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Kimin saçı varsa, onun bakımını yapsın.” (Ebu Davud, Tereccul, 3.) Bir defasında saçları darmadağınık bir adam görmüş ve “Bu adam, saçlarını düzeltip temizleyecek bir şey bulamadı mı?” demiş; yine kirli elbiseler içinde bir başkasını görmüş onun hakkında da “şu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor muydu?” (Ebu Davud, Libas, 17.) buyurmuştur. Bir defasında da kendisine saçı sakalı karmakarışık bir adam gelmişti. Rasulüllah ona işaret etti. Saçını düzeltmesini emrediyor gibiydi. Adam bunu yaparak tekrar geldi. Bunun üzerine Peygamberimiz Efendimiz şöyle buyurdu: “Böylesi, sizden birinizin şeytan gibi saçları karmakarışık durumda gelmesinden daha iyi değil mi?” (Muvatta, Şa’r, 7.) Rasulüllah’ın burada, saçı bakımsız karmakarışık olan kimsenin bu halini şeytana benzetmesi, Arap dilinde kötü ve çirkin şeylerin şeytana, iyi ve güzel şeylerin de meleklere nispet edilmesinin yaygın bir kullanım olmasındandır. Yoksa o zatı tahkir etme gibi bir durum asla söz konusu değildir. Aişe validemizin anlattığına göre Rasulüllah (s.a.s.), misk ve amber gibi (sürüldüğünde iz bırakmayan) renksiz güzel kokular sürünür ve “En güzel koku misktir.” derdi. (Tirmizi, Cenâiz, 16 ; Ebu Davud, Cenâiz, 37.) Peygamberimiz’in namazda misvak kullanılmasını özendirmesi (Buhari, Cumua, 8; Müslim, Tahare, 42.), soğan ve sarımsak yiyenlerin cemaate iştirakinin hoş karşılanmaması (Buhârî, Ezân 160.), yemekten önce ve sonra ellerin yıkanmasını tavsiye etmesi (Tirmizi, Et’ıme, 29.) dinimizin maddi temizliğe verdiği önemi dikkatlerimize sunan belli başlı örneklerdir. Diğer taraftan çağımızın önemli sorunlarından biri olan gıda temizliğine ayet ve hadislerde vurgu yapılarak bazı kırmızı çizgilerin konulması, temizlik anlayışının ne derece kapsamlı tutulduğunu ifade için önemli uygulamalardır. (Örnek olarak bkz. Bakara, 2/172-173Maide, 5/3-5; Müslim, Zekât, 65.)

Sonuç olarak belirtmek gerekirse; İslam dininde iç manevi temizlik yanında maddi temizlik de ayrı bir öneme sahiptir. İnsanın yaşadığı, ibadet ettiği çevreyi temiz tutmasının insani, ahlaki boyutu bir tarafa söz konusu hassasiyet aynı zamanda dinî bir sorumluluğun da gereğidir.