Makale

BİR YÜCELİŞİN SEMBOLÜ: HZ. YUSUF

BİR YÜCELİŞİN SEMBOLÜ: HZ. YUSUF

Doç. Dr. İbrahim Hilmi Karslı

“İşte biz böylece Yusuf’u ülkede güç ve iktidar sahibi yaptık. Dilediği yerde konaklayabilir ve dilediğini yapabilirdi. Biz, merhametimizi dilediğimize bu şekilde nasip ederiz ve güzel hareket edenlerin mükâfatını asla zayi etmeyiz.” (Yusuf, 56.)

Kıssa, Yusuf’un gördüğü bir rüyayı, babası Yakup peygambere anlatması ile başlar. Rüyasında on bir yıldız, güneş ve ay kendisine secde etmektedir. Bu rüya, bir anlamda Yusuf’un hayatının açılımını simgeliyordu. Küçük Yusuf’un ileride nail olacağı izzet ve şerefe işaret ediyordu. Aslında her birimiz, gençlik yıllarından itibaren içimizde bir hülya taşımıyor muyuz? Sonraki hayatımızı da o şekillendirmiyor mu? Evet, içimizde beslediğimiz o gelecek hayali, bir nevi bizim yol haritamızı tayin etmektedir.

Ancak her nimete kem gözle bakanlar, onu içine sindiremeyenler olduğu gibi, Hz. Yusuf’un geleceğini de kıskanalar olacaktı. Nitekim babası bunu peygamber kimliği ve derin feraseti ile sezmiş ve rüyayı kardeşlerine anlatmamasını tembihlemişti. Çünkü aksi takdirde, kaprislerine yenik düşer bir kötülüğe yeltenebilirlerdi. Biz, Hz. Yakub’un bu tavrından, çocukları arasında babaların kıskançlığa yol açacak gelişmelere fırsat vermemeleri dersini çıkarıyoruz.

Yine bu uyarı, bizlere şunu hatırlatmıyor mu? İhanetler yakınlardan gelebilmektedir. Yakınımızda bulunanların husumetine kurban gidebiliyoruz. Yakınlarımız bizi seven, bizi koruyanlardır. Olması gereken de bu değil mi zaten? Ancak bir zaman geliyor ki, şeytanın tahrikiyle bize düşman haline gelebiliyorlar. Akla hayale gelmez ihanetlere alet olabiliyorlar. (Teğâbun, 14.)

İşte Hz. Yusuf’un başına da babasının korktuğu gelmişti. Kardeşlerinin haince emellerine maruz kalmıştı. Ona yapılabilecek en büyük kötülüğü yani katlini dahi düşünmüşlerdi. Ancak sonuçta onu bir kuyuya atıp orada terk etmenin daha uygun olacağına karar verdiler. Babalarına da haberi çarpıtarak verdiler. Sözde Yusuf’u kurt yemişti. İşte kıskançlık bu denli tehlikeli idi; insanı en vahim tertiplere yalandan, ihanete her türlü kötülüğe sürükleyebiliyordu.

Yusuf kuyuda iken Mısır’a doğru devam eden bir kervan çıkageldi. Kovalarıyla kuyudan su çekmek isterken bir de ne görsünler? Kuyunun dibinde bir çocuk, bu, gerçekten onlar için sürprizdi. Köle pazarına onu satmak için gizlice götürdüler. Mısır’a varınca onu çok ucuz bir fiyata, birkaç paraya sattılar. Zaten ona hatırı sayılır bir değer de biçmediler. Mısırlı bir yetkili evlat edinmek üzere onu satın aldı.

Kur’an konuyu anlatırken, işte tam bu noktada kıssaya bir ara verir ve şu tespitleri yapar: “İşte böylece Yusuf’un ülkede iyi bir konuma gelmesine zemin hazırladık. Ayrıca ona rüyaları yorumlama, olayların gerçek mahiyetini anlayıp kavrama kabiliyeti verdik. Allah Teala iradesini gerçekleştirmede her zaman mutlak galiptir. Ne var ki insanların çoğu bu gerçeği bilmez.” (Yusuf, 21.)

Bu ifadelere yer verilir. Ancak Hz. Yusuf’un imtihanı devam etmektedir. Efendisinin eşi, onunla beraber olmak ister. Fakat Hz. Yusuf’un iffeti ağır basar, bu çirkin fiile bulaşmaktan kendisini kurtarır. Ancak kadının ısrarı devam eder ve şu tehdidi savurur: “Andolsun, eğer emrettiğimi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve zillete uğrayanlardan olacaktır.” Fakat iffet abidesi Hz. Yusuf, bu şantaj karşısında Mevla’ya sığınır ve hepimize ibret olacak şu manidar cevabı verir: “Ya Rabbi! “Zindan, bu kadınların davet ettikleri o işten bana daha sevimli gelmektedir. Eğer sen onların hilesini benden uzaklaştırmazsan, onlara meyledip cahilce davrananlardan olabilirim.” (Yusuf, 33.) Allah Teala onun duasını kabul buyuruyor ve kadınların hilelerinden onu koruyor.

Hz. Yusuf suçsuzdur, bununla beraber hapse konur. Hapis hayatı yıllarca sürer. Sonunda gördüğü bir rüyayı yorumlaması üzerine kralın iltifatına mazhar olur; çağrılır ve hazinelere bakmak gibi oldukça önemli bir makama getirilir. İşte burada yine kıssanın akışına ara verilir ve şu ilahî beyanlar gelir: “Biz böylece Yusuf’u ülkede güç ve iktidar sahibi yaptık. Dilediği yerde konaklayabilir ve dilediğini yapabilirdi. Biz, merhametimizi dilediğimize nasip ederiz ve güzel hareket edenlerin mükâfatını asla zayi etmeyiz. Elbette ki, ahiret mükâfatı inananlar ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır.” (Yusuf, 56-57.)

Burada anlatılanlar Hz. Yusuf kıssasından seçilen bazı temalardır. Kıssa bunlarla sona ermiyor. Ancak naklettiklerimizden çok önemli birtakım sonuçlara varıyoruz. Onları da şu şekilde özetlememiz mümkündür:

Hz. Yusuf’la ilgili gelişen olayların zahirine bakıldığında hiç de iç açıcı bir durum yoktu. Çünkü önce kardeşlerinin gadrine uğramış bir kuyuya terk edilmişti. Kuyuda onu bulanlar, üç beş kuruşa köle pazarında satmışlardı. Bütün bunlar, aslında bir kimsenin yaşayabileceği en onur kırıcı ve en ağır imtihanlardı. Ancak Allah Teala ölüden diriyi yarattığı gibi, bütün bu talihsiz olaylarla da parlak ve izzet sahibi bir Yusuf’un geleceğini hazırlıyordu. Gelişen olaylar, rüyanın muştuladığı Yusuf’a gebe idi. Ancak zahiren tablo farklı idi. Suyun yüzeyi ile derinlerdeki akış farklı istikametteydi. Zahire, yüzeye bakanlar aldanabilirdi, zaten çoğunlukla da öyle olmuyor muydu?

Kur’an bize olayın hem zahiri hem de batınını, perde arkasını gösteriyor. Zahiren parlak olanın batını her zaman parlak olmadığı gibi, zahiren acı olanın batını de her zaman acı olmaz. İnsanın hoşlanmadığı birçok şey vardır ki aslında bunlar onun hakkında hayırlıdır. Yine sevdiği birçok şey vardır ki bunlar da onun hakkında iyi neticeler doğurmaz. (Bakara, 216.)

Görünenin arka planında ilahî kudret, parlak gelecekleri hazırlayabilir, hazırlamaktadır da. Buna hiç kimsenin mani olması da mümkün değildir. İnsanlar istemese de olaylar O’nun irade buyurduğu istikamette gelişecek ve neticelenecektir. Çünkü ırmağı tersine akıtmak mümkün değildir. Ancak olayların zahirine takılıp kalanlar, buradaki ilahî planı göremezler.

Aslında Hz. Yusuf’un başına gelenler, şu veya bu şekilde bizim de başımıza gelmiyor mu? Hasetçilerin fesat düşünce ve niyetlerine maruz kalmıyor muyuz? Sahip olduğumuz nimet ve güzellikleri çekemeyenler, hışım ve öfkelerinden kendilerini yiyip bitirmiyorlar mı?

Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Her birimiz şu veya bu şekilde Hz. Yusuf’un hayatını tekrarlamaktayız, sonuçta da Yüce Mevla’nın bizler hakkındaki iradesi gerçekleşmektedir. Çünkü O, mülkün gerçek sahibidir. Dilediğine mülkü verir, dilediğinden geri alır. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltır. Her türlü iyilik O’nun elindedir. O her şeye kadirdir. (Al-i İmran, 26.)