Makale

Kadın sorunlarını dinle buluşturmak: Aile irşat ve rehberlik büroları


Kadın sorunlarını dinle buluşturmak: Aile irşat ve rehberlik büroları

Hicret Kiraz Toprak


M odernliğe paralel olarak sözlü kültür dünyasından kopan geleneksel düşünce bir yandan göç, bir yandan da eğitim ve öğretim yoluyla açılan kanallardan beslenerek yepyeni bir durumla karşı-karşıya gelmiştir. Din, modern olanın tahakkümü içinde yeniden tanımlanarak biçimlendirilmiş, dinin birey ve toplum üzerindeki fonksiyonları da değiş(tiril)miştir. Kadınların dindarlığı ekseninde ele alındığında bu dönüşüm modern değer, norm ve kurumlarla sağlanan ilişkilerin ortaya çıkardığı yeni dindarlık anlayışlarından söz etmemizi gerektirmektedir.

Bugün artık belirli bir kesim ya da kategoriyle özdeşleştirmemize imkân vermeyecek şekilde kadınlar, ortaya çıkan yeni geleneği sorgulayan bireyselci ve toplumsal eğilimleriyle, son derece renkli ve çeşitli dindarlık tarzlarıyla ortaya çıkmaktadırlar. Diyanet İşleri Başkanlığının Aile İrşat ve Rehberlik Büroları’na yapılan başvurular, günümüzde kadınların dinle kurdukları ilişkinin düzeyi, niteliği ve derinliğine ilişkin önemli ipuçları sunmaktadır.

Başvuruların gerek içeriği, gerekse danışanların yaş, statü, eğitim durumu ve dindarlık düzeyine ilişkin oldukça geniş bir yelpaze dikkat çekmektedir. Daha çok kadınlık dünyasında bir karşılığı olan emir ve yasaklar, doğru ve yanlışlar din üzerinden ele alınmaktadır. Ancak bu defa sorular ve beklenen cevaplar, modern bir diskur içinde yeniden üretilmekte; kadınlar diğer bütün toplumsal kategorilerden daha yoğun bir biçimde dinle ilişki kurmaya devam etmektedir. Pek çok eğitimli kadın, hayati kararlarını alırken, önemli adımlar atarken, hatta gündelik hayatın en ince detaylarında dolaşırken inanç eksenli bir yaklaşım sergileyebilmektedir. Bu durum modernleşmenin tam olarak gerçekleşmediği toplumsal kesimler kadar, modern hayatın bütün verimlerinden yararlanan kadınlar için de geçerliliğini korumaktadır.

Kadınlık dünyasında dinselliğin, İslam’ın en temel referansları arasında kabul edilen Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetiyle olduğu kadar, gelenekten tevarüs eden kültürel ögelerle de buluştuğunu, pek çok farklı kabul ve algılarla hayata müdahil olduğunu biliyoruz. Bu kabullerdeki çeşitlilik, zaman-zaman dinî öğretiler arasında yer almadığı halde kadının din adına mağdur edilmesine kaynak gösterilebilmiştir. Kız çocuklarının eğitiminin engellenmesi, erken yaşta ya da zorla evlendirilmeleri, töre ve namus cinayetleri, kadına yönelik ayrımcılık ve şiddet bu türden suçlamalar arasındadır. Bu tür yaralayıcı, incitici, yer-yer kompleks sayılabilecek uygulamalar karşısında dinî kurumların gerekli tepkiyi ortaya koyma çabaları kurumsal itibar ve saygınlıklarının artmasına yol açmaktadır. Artık dinî hassasiyetin sınırları, laik ya da seküler duyarlılıkları da içine alacak bir şekilde üst bir söylemle sorunların üzerine gitmeyi gerektirmektedir.

Öte yandan, sözkonusu başvurular kadınların modern dönemde sorunlarıyla baş etmeye çalışırken dine nasıl bir rol biçtikleri konusunda pek çok done ve imkân sunmaktadır. Bu anlamda kadına ilişkin geleneksel algıların modernlikle beraber yeniden sorgulandığı da gözden kaçmamaktadır.

Dinsel duyarlılıklar, modern talepler
Kadınlar dinsel duyarlılıklarını, yeni zamanların etkileriyle derinleştirmeye çalışırken yaşadıkları çelişkilerden nasıl kurtulacaklarını bilememekte, dinin bir şekilde onayını almadan da adım atmamaktadırlar. Bu tür başvurularda kadınlar, yeni durumlar karşısında tavır alırken bir taraftan çevrelerinden aldıkları/alabilecekleri tepkiyi hesaba katarken, diğer taraftan kendi tercihlerini dini referanslar açısından doğrulatma ihtiyacı hissetmektedir.

Kadının toplumsal rollerine ilişkin geleneksel kabullerin sarsılmasına bağlı olarak, erkeğin karşısındaki konumu, toplumsal statüsü, kamusal alandaki varlığı gibi konularda yaşanan dönüşümün de Aile Bürosu başvuruları arasında dikkate değer bir yeri bulunmaktadır. Kadının mahrem alandan çıkmasıyla birlikte ortaya çıkan türlü sorunlar, (herhangi bir işte çalışıp-çalışamayacağı, hangi koşullarda çalışabileceği, giyim-kuşamı, eşiyle ilişkilerinde görev ve sorumlulukları, çocuklarına karşı yükümlülükleri gibi) hem erkekler hem de kadınlar tarafından sözkonusu edilmekte; genişleyen yaşam alanları karşısında modernliğin kadına sunduğu yeni imkânların dini açıdan yorumlanması talep edilmektedir.
Pişmanlık, bağışlanma arzusu

Gündelik hayatın sekülerleşmesine paralel olarak yer-yer paradoksal sayılabilecek kimi eğilimlerin, kadınların dinsel duyarlılıklarının hilafına hareket etmelerine sebep olduğu da inkâr edilemez. Kadınlar, kendilerini vicdanlarıyla hesaplaşma noktasına getiren bu eğilimlere bağlı olarak “işledikleri günah(lar)” konusunda bir itiraf mercii aramakta; affedilmek için ne yapmaları gerektiğini öğrenmek istemektedirler.

Kader mi, ceza mı?
Kadınlar uğradıkları haksızlıkları, aile içinde ve toplumsal alanda karşılaştıkları kötü muamele, aşağılanma, hakaret, taciz ve her türlü şiddet karşısında korku, panik ve endişe içinde dine sığınmakta, zaman-zaman da isyan ederek, özellikle “kader” inancı etrafında dolaşan sorularla (yaşadıklarının kader olup-olmadığı, uğradıkları haksızlığın karşılığında dinin kendilerine mükâfat vaad edip-etmediği ve en önemlisi de, kendilerine zulmeden kişi ya da kişilerin yakın-uzak gelecekte ceza görüp-görmeyeceği gibi) sözkonusu bürolara başvurmaktadır. Kadınların çaresizlik içinde, içinden çıkamadıkları sorunları dine taşımalarında “adalet” arayışının çok güçlü bir biçimde kendini hissettirdiği gözden kaçmamaktadır.

İçsel ğüvenlik arayışları, istismara açık durumlar
Kadınlar özellikle önemli karar aşamalarında, karşılaştıkları sorunların rasyonel çarelerine başvurmanın yanı sıra, hatta bazen bu çareleri ihmal ederek özel birtakım ritüellerin peşine düşmektedir. Bunlar arasında evlilik ve boşanma gibi son derece hayati kararlar, sosyal ilişkilerin yürütülmesinde karşılaşılan türlü sorunlar dikkat çekiyor.

Modernliğin akla, rasyonel ve müspet çarelere yaptığı vurguya rağmen halk katında yaygın bir şekilde varlık gösteren kimi ritüellerin öne çıktığı bilinmektedir. Bu gibi durumlar Aile Bürosu başvurularına da zaman-zaman konu olmakta; Türkiye’nin hemen her yerinden cami ve camiye bağlı türbeleri ziyarete gelen kadınlar çok çeşitli sebeplerle, durumlarına uygun büyü, fal, muska ve özel dualar hakkında sorularla özellikle cami müştemilatları bünyesinde açılan Aile Büroları’na başvurmaktadır.

Sağlık sorunları ve manevi destek arayışı

Kadınlar yaşadıkları her türlü bedensel ve ruhsal sağlık sorunlarıyla baş etmeye çalışırken iç dünyalarında taşıdıkları inançlarından güç almakta, “şifa”nın mercii olarak Allah’ı görmekte ve ona sığınmanın yollarını aramaktadır. Ağır hastalıkların tedavisi sürecinde hem hasta, hem de hasta yakınları manevi desteğe ihtiyaç hissederken; kimi zaman da yaşanan sağlık sorununun inanca ve ibadet hayatına etkisi söz konusu edilmektedir.

Bazı müracaatlarda ruhsal sorunların dinsel duyarlılıkta artış ya da azalmaya; ağır tablolarda dinî literatürde “vesvese” olarak bilinen takıntılara, aşırı suçluluk, pişmanlık ve günahkârlık duygusuna yol açtığı görülmektedir. Bu tür durumlarda pek çok kadın, sorunlarının asıl kaynağının yaşadıkları ruhsal durum olduğunu bilerek ya da bilmeyerek sorunlarını Aile Bürolarına taşıyabilmektedir. Yaşanan ruhsal sorun kimi zaman konuyu istismara açık hâle getirmekte, çeşitli şekillerde istismara uğrayan kadınların çaresizlikleri başvurulara konu olmaktadır.

Aile İrşat ve Rehberlik Bürolarına yapılan başvurular, kadınların dinsel dünyalarını daha ziyade sözlü kültür geleneğinden beslenerek şekillendirdiklerini göstermektedir. Bu tespit, örgün ve yaygın düzeydeki din eğitimi uygulamalarının toplumun içsel dünyasında yeterli düzeyde bir karşılık bulmadığını ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak dinle ilişkilerini ne düzeyde tanımlamış olurlarsa olsunlar, Aile İrşat ve Rehberlik Bürolarına başvuran kadınlar, bir taraftan dinle daima gözle görülür bir mesafe öngören modern hayatı benimserken, bir taraftan da en mahrem, en hayati sorunlarını dinle ilişkilendirmeye, hatta onunla açıklamaya devam etmektedir. Denilebilir ki, söz konusu kadınların dünyasında din, gündelik hayatın en ince ayrıntılarına kadar nüfuz etmiş ve onu âdeta kuşatmış durumdadır. (Bu yazı 13-16 Ekim 2009 tarihlerinde düzenlenen Uluslararası Multidisipliner Kadın Kongresi’nde sunulan bildirinin bir bölümü olup; gözden geçirilerek yeniden düzenlenmiştir.)