Makale

Dönemleri ve öne çıkan hizmetleriyle Diyanet İşleri Başkanları Hasan Hüsnü Erdem (1889-1974)

Dönemleri ve öne çıkan hizmetleriyle Diyanet İşleri Başkanları
Hasan Hüsnü Erdem (1889-1974)

Dr. Mehmet Bulut


Türkiye Cumhuriyeti’nin altıncı Diyanet İşleri Başkanı (Görev Yılları: 06.04.1961-13.10.1964).

Akseki’nin Sadıklar köyünde doğdu. Babası Müderris Sadık Efendi’dir. İstanbul’da fetva emini Muğlalı Ali Rıza Efendi ve Fatih dersiamlarından Bayındırlı Mehmet Şükrü Efendi’nin derslerine devam ederek 1912’de icazetname aldı. 1916’da Dârülhilafe Medresesinin âli kısmını tamamladı. Medresetü’l-Mütehassısin’in fıkıh ve usul-i fıkıh bölümünden mezun oldu. 1918’de kendisine “İstanbul Müderrisliği” ruûsu verildi.

Memuriyet hayatına 1920’de dersiam olarak başlayan Hasan Hüsnü Erdem’in Milli Mücadele’yi destekleyen vaaz ve hutbeleri halk kitleleri üzerinde etkili oldu. Erdem, 1922-1924 yılları arasında Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti Tedrisat Heyeti azalığı yaptı. Şer’iye Vekâleti’nin lağvedilmesinden sonra Antalya İmam ve Hatip Mektebinde meslek dersleri, ortaokulda din dersleri verdi. İmam ve Hatip Mekteplerinin kapatılması, okullardan da din derslerinin kaldırılması sonrasında, Antalya ve Isparta’da uzun yıllar çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı. Isparta Ortaokulu’ndaki Türkçe öğretmenliği on üç yıl sürdü. Nitekim Müşavere Heyeti azalığına tayin olmadan önce bu görevde bulunuyordu. 1944’te Diyanet İşleri Reisliği Müşavere Heyeti azalığına tayin edilen Erdem, bu göreve 1961 yılına kadar 17 yıl boyunca devam etti. Bu görevi sırasında, 1952-1959 yılları arasında Ankara İlahiyat Fakültesi’nde tefsir, tefsir ve hadis tarihi dersleri verdi. 6 Nisan 1961’de Diyanet İşleri Başkanı olan Hasan Hüsnü Erdem, yaklaşık üç buçuk yıl başkanlık görevinde kaldı. 13 Ekim 1964 tarihli ve 2955 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla emekliye sevk edildi. Emekliye ayrıldıktan sonra, 1966 yılında on ay kadar Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliği yaptı. 20 Ağustos 1974’te vefat etti. Doğum yeri olan Akseki’nin Sadıklar Köyü’ne defnedildi.
Hasan Hüsnü Erdem’in, çoğu Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasında yayımlanmış ve bir kısmı küçük çaplı hadis tercümelerinden oluşan birçok eseri vardır. Riyazüzü’s-Salihin Tercümesi, ilk akla gelen eseridir. Ayrıca Eşref Edib öncülüğünde hazırlanan ve 1941 yılından itibaren yayımlanmaya başlayan İslam-Türk Ansiklopedi’sine 250 civarında biyografi maddesi yazdı. Şahsi kütüphanesinin önemli bir kısmını Konya Yüksek İslam Enstitüsü’ne bağışladı.

Hocamızın eserlerinden Başkanlık yayınları arasında yayımlanmış olanları, yayın tarihleri itibarıyla şöyle sıralayabiliriz: Allah’ın Peygamberlerine Emanet Ettiği Ebedi Risalet (Abdurrahman Azzam’dan tercüme, 1948), Riyazü’s-Salihin Tercümesi I-III (Muhyiddin Nevevî’den, birinci ve ikinci ciltleri Kıvamüddin Burslan ile birlikte tercüme, 1949-1958), Kırk Kutsi Hadis (Aliyyü’l-Kari’den tercüme, 1952), Berat Gecesi Hakkında Bir Tetkik (1953), Oruç ve Ramazan İbadetlerine Dair 101 Hadis (1953), Abdest Almanın Diş ve Göz Sağlığı Bakımından Önemi (1963), İlahi Hadisler (1963), Riyazü’s-Salihin Hadislerinin Ravileri Olan Ashab-ı Kiramın ve Hadis İmamlarının Hal Tercemeleri (1964).

Dönemin genel durumu
Hasan Hüsnü Erdem’in başkanlığı döneminde Diyanet ve din hizmetlerindeki gelişmelere ve bu dönemde Başkanlığın öne çıkan faaliyetlerine geçmeden önce, döneme ilişkin genel bazı tespitlerde bulunmak gerekiyor. Bundan da önce şu iki hususa değinme ihtiyacı duyuyoruz. Birincisi, okuyucularımızın dikkatini çekmiş olmalıdır; Diyanet İşleri Başkanlarımızdan merhum Ömer Nasuhi Bilmen hocamız gibi merhum Hasan Hüsnü Erdem hocamızın da hizmet cetvelinde ortaokul ve liselerde öğretmenlik görevi önemli bir yer tutmaktadır. Bir medrese hocasının, icazetli bir İslam âliminin ortaokul veya lisede Türkçe, felsefe, psikoloji gibi, doğrudan ilgi alanına girmeyen derslerin öğretmenliğini yapmış olması elbette calibi dikkattir. Nedeni açıktır; 1924’te medreselerin ve birkaç yıl sonra da bunların yerine açılmış olan İmam ve Hatip mektepleriyle İstanbul Darülfünun İlahiyat Fakültesi’nin kapatılması, okullardan da din derslerinin kaldırılmasıyla medrese hocalarının birçoğu boşta kalmış, bir kısmı maişet sıkıntısı çekmeye başlamış ve bunlardan bazıları zorunlu olarak, kendi branşları olmayan derslerin öğretmenliğini yapmak durumunda kalmışlardır.

İkinci notumuz, 1960’lı yıllarda görev yapan Diyanet İşleri Başkanlarının görev süreleri ve yaş durumlarıyla ilgili olacaktır.

Ahmet Hamdi Akseki hocamızın vefatı üzerine 1951’de başkanlığa getirilen Eyüp Sabri Hayırlıoğlu, dokuz yıl gibi uzun bir süre görevde kaldı; ancak ondan sonra başkanlığa getirilen kişilerin görev süreleri kısa sürdü. Nitekim 1960’tan 1968’e kadar 9 yıl içinde 5 kişinin Diyanet İşleri Başkanlığı yaptığına şahit oluyoruz. Hasan Hüsnü Erdem hocamız da görev süresi kısa olan (yaklaşık üç buçuk yıl) başkanlarımızdan sayılabilir. Yine bu yıllarda ve hatta Başkanlığın kuruluşundan itibaren, Diyanet İşleri Başkanlığına getirilen şahısların yaşlarının bir hayli ilerlemiş olduğunu görüyoruz. Buna göre; Eyüp Sabri Hayırlıoğlu 67, Ömer Nasuhi Bilmen 76, Hasan Hüsnü Erdem 72, M. Fehmi Gerçeker 66, Ali Rıza Hakses 74 ve İbrahim Bedrettin Elmalı da 62 yaşlarında Başkanlık koltuğuna oturmuşlardır.

Bu iki hususa değindikten sonra, Hasan Hüsnü Erdem dönemine ilişkin bir genel durum tespiti yapmak istersek satırbaşları halinde şunları söyleyebiliriz:

Hasan Hüsnü Erdem’in Diyanet İşleri Başkanlığıyla birlikte, süreç olarak 1960’lı yılların başına gelmiş olmaktayız. Bu süreç, 27 Mayıs ihtilali ve sonrası dönemi kapsar.

Öncelikle belirtelim ki, 1960 yılı itibariyle, kuruluşunun üzerinden 36 yıl geçmiş olmasına rağmen Başkanlık ihmal edilmiş bir kurum olmaktan hâlâ kurtulamamıştır. Özetle belirtecek olursak:

Bu yıllarda Başkanlığın 60 bin civarında personeli vardı. Maaşlı din hizmetlisi sayısı ihtiyaca cevap vermemekteydi; nitelikli, iyi yetişmiş, ehil eleman sayısı ise daha da azdı. Başkanlık merkezinde de yeterli sayıda idari personel bulunmamaktaydı, hatta Başkanlığın bir daktilo memuru kadrosu dahi yoktu. Başkanlığın kurum müfettişleri bulunmuyordu. Teftiş görevini gezici vaizler yerine getiriyordu. Personelin maaş ve özlük hakları acınacak bir durumdaydı.

1962 yılı itibarıyla 40 bin kadar köy imamı, Köy Kanununa göre halkın sağladığı ücretle görev yapıyordu. İl ve ilçelerde görev yapan 10 bin kadar imam ve müezzin 200-240 lira, İmam-Hatip Okulu mezunu olanlar ise 300-350 lira arasında maaş almaktaydılar.

Bu şartlar muvacehesinde, önceki dönemlerde olduğu gibi bu yıllarda da halkı din konusunda sağlıklı bir şekilde aydınlatmak, düzeyli bir irşat faaliyetinde bulunmak bir yana, asgari din hizmetleri bile hâlâ gereği gibi yapılamamaktaydı.

1962 yılı devlet bütçesinde Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan pay, genel bütçenin yüzde yarımı kadardı. Yatırım için Diyanete ayrılan miktar ise sadece 20 bin lira idi; o da Başkanlık binasının onarımına ayrılmıştı.
Başkanlığın hizmet binaları, araç ve gereçleri son derece yetersizdi.

Yayın faaliyetleri de son derece kifayetsizdi; kütüphanesi ihtiyaca cevap vermekten çok uzaktı.

1962 yılında Diyanet ve Vakıflardan sorumlu devlet bakanı olarak hükümette görev alan Hıfzı Oğuz Bekata, bir çeyrek asır boyunca din hizmetlilerinin cahil bırakıldığını ve bunun, devlet yetkilileri olarak kendileri için büyük bir kusur oluşturduğunu açık yüreklilikle ifade etmişti. Bekata ayrıca, eğitimli din görevlisi sayısının artırılacağını ve din hizmetlerinin terfihinin sağlanacağını vaat etmişti. Ancak kamuoyu, önceki yıllardaki benzer vaatlere dikkat çekerek bunları inandırıcı bulmamıştı.
Bu bağlamda, “Aydın din adamları yetiştirmek ve bunları layık oldukları refah seviyesine ulaştırmak için gerekli tedbirleri almak”, 2 Temmuz 1962 tarihli hükümet programında bir taahhüt olarak yer almıştı. Bu doğrultuda bazı çalışmalar yapılmışsa da bu girişimlerden kayda değer bir sonuç alınamadığı anlaşılmaktadır.

Başkanlığın yeni bir teşkilat yasasına olan ihtiyacına bu yıllarda da sürekli temas edilmişti. Hatta Milli Birlik Komitesi’nce dahi çıkartılması düşünülen yeni teşkilat yasası üzerinde birtakım çalışmalar yapılmış; ancak tamamlanıp Kurucu Meclise getirilememişti. Bu bağlamda, Başkanlığın 1962 yılı bütçe tasarısına ek raporda, teşkilat sayısal olarak genişlerken buna uygun bir yasanın yapılamamış olması gerçeğini vurgulama sadedinde, “…gövde ihtiyaçların tatbiki ile büyümüş, baş gövdeyi çekemeyecek vaziyette kalmıştır.” denilmişti. Buna rağmen, hazırlanan yasa tasarıları üzerinde yapılan çalışmalardan bir sonuç alınamamıştır; ta ki 1965 yılına kadar…

Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunun tasarısında, Diyanet İşleri Başkanı Hasan Hüsnü Erdem’in de önemli katkıları olmuştu. Deklare edilen tasarı, dönemin ve özellikle 1963 yılının basın yayın organlarında ve ilgili dernek ve federasyonların kongrelerinde de geniş bir şekilde tartışılmıştı.

Bir not olarak, bu yıllarda Diyanet konusuna partiler üstü bir yaklaşım sergilenmesi hususunda siyasi partiler arasında bir konsensüs sağlandığını eklemek isteriz.
Din eğitimi kurumları

Hasan Hüsnü Erdem’in başkanlığı yıllarında Diyanet ve din hizmetlerinde yaşanan sıkıntıların benzerinin mesleki din eğitiminde de yaşandığına şahit oluyoruz. Şöyle ki,

1962 yılı itibariyle İmam-Hatip okullarının açılışı üzerinden on bir yıl geçmişti ve o yıl itibariyle 20 imam-hatip okulu vardı. Bir ara bu okullar için “İslam Lisesi” adı önerilmişti. Bu tarihe kadar bu okullar 2800 civarında mezun verebilmiş, gerekli maddi-manevi ilgiyi göremediklerinden, bunların da sadece 348’i Diyanet teşkilatında görev almıştı.

Bu yıllarda mesleki dini eğitim kurumlarının gelişmesi için yeterli çabanın sarf edildiği söylenemez. Bilakis, İmam-Hatip Okullarının sayılarının sınırlı tutulması, hatta orta kısımlarının kapatılması zaman zaman gündeme getirilmiştir. Örneğin 1962 yılında gerçekleştirilen VII. Maarif Şûrası’nda İmam-Hatip okullarının orta kısımlarının kaldırılması kararlaştırılmış, Bakanlık da bunu uygulayacağını deklare etmişti.

Öte yandan, 1963 yılı Eylül’ünde bir kongrede yaptığı konuşmada dönemin koalisyon hükümetinin Milli Eğitim Bakanı Dr. İbrahim Öktem, din eğitiminin Türkiye’nin geleceğini tehlikeye sokacak yolda olduğunu ifade ederek artık yeni İmam-Hatip Okullunun açılmayacağını; yani bu okulların sayısının dondurulacağını belirtmişti. (Sebilürreşad, 15, 351 Ekim 1963.)

Bir önemli sorun da bu okulların yeterli eğitim öğretim kadrolarına sahip olmayışlarıydı. Misyonuyla bağdaşmayan nitelikteki öğretmenlerin de buralarda görev almaları ve bunların öğrenciler nezdindeki menfi telkinleri önemli bir handikaptı. Nezihe Araz’ın tam da bu yıllarda, 1960’lı yılların başında kaleme aldığı bir yazıda ifade ettiği gibi, “Açılan İmam-Hatip Okulu ve Yüksek İslam Enstitülerinde hem öğretmenliği kabul eden hem de her girdiği sınıfta ‘Ne Allah var, ne peygamber ne mukaddes kitap; bunların hepsi safsatadır’ diye nutuklar çeken hocaların elinde bu okullar nasıl gelişirdi?”

1960’lı yılların Türk basınında din görevlileri
1960’lı yıllarda din hizmetlilerinin basında farklı bir konseptte yer aldıklarına şahit oluyoruz. Bu yıllarda basında, “örnek/aydın/ilerici/modern”, hatta “devrimci” ve benzeri tavsiflerle çok sayıda haber ve yoruma yer verildi. Küçük çapta da olsa, sosyal içerikli bazı faaliyetlerde bulunan cami görevlileri, müftüler, vaizler “örnek din adamı” olarak takdim edildi. Basında bu bağlamda yer alan haberlerin bir kısmının iktibas edilerek Başkanlığın yayın organı Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi’nde de yer verildiğini görüyoruz. Ayrıca bu tür haberlere konu olan personelden bir kısmının bazen Başkanlıkça ödüllendirildiğine de tanık oluyoruz.

Hasan Hüsnü Erdem hocamızın başkanlığı yıllarında Diyanet İşleri Başkanlığındaki önemli gelişmelere de bir sonraki sayımızda ele almak istiyoruz.

Düzeltme:
Dergimizin bir önceki sayısında yayımlanan makalemizde, Prof. Dr. Adnan Erzi’nin soyadı sehven “Ezgi” olarak çıkmıştır. Düzeltirim.