Makale

Cevher Ağa Vakfiyesi Neler Söylüyor

Cevher Ağa Vakfiyesi
Neler Söylüyor?

Dr. Mustafa Küçük

Başbakanlık Osmanlı Arşivi

Cevher Ağa: Sultan İkinci Abdülhamid’in Başmusahibi.
Sultan İkinci Abdülhamid’in tahttan indirilişiyle birlikte, padişahın son başmusahibi olan Cevher Ağa’nın kaderi değişmiş; ittihatçıların siyasi hesapları ve kendileri hakkında sahip oldukları bilgilerden zarar görecekleri düşüncesiyle, onlar tarafından vücudu ortadan kaldırılmıştı.

Osmanlı siyasi tarihinde kendine mahsus bir yer edinmiş olan Cevher Ağa’nın, İstanbul’un yeni sayılabilecek ilçelerinden Ümraniye’nin tarihinde de önemli bir yeri vardır. Hacca gidiş tezkiresindeki kayıtlarda yer aldığına göre; Sultan İkinci Abdülhamid’in bu uzun boylu, ince yapılı, seyrek sakallı ve Arap asıllı Başmusahibi Cevher Ağa, 25 Rebîülevvel 1320 (2 Temmuz 1902) tarihinde Ümraniye’de vakfedilen arsa üzerinde, bugün de adıyla anılan bir cami-i şerîf, medrese ve su yollarıyla birlikte caminin karşısında bir çeşme yaptırmıştır.

Cevher Ağa, kendi adını taşıyan vakfın gelirleriyle çeşmenin tamir masraflarının karşılanmasını da şart koşmuştur. Ancak bugün çeşmenin bulunduğu yerde yaptırılan bir inşaatın sahipleri tarafından bu çeşmenin tamamiyle imha edilerek ortadan kaldırıldığını görmekteyiz.

Vakfiyede zikredildiği gibi, gerek camiye gelen Müslümanların, gerekse gelip geçen yolcuların su ihtiyacını karşılamak maksadıyla inşa edilen ve kıyamete kadar da öyle kalması bizzat vâkıf tarafından şart koşulan ve 15 m2’lik bir mekânı kaplayan Cevher Ağa Çeşmesi’nin, üstelik onu korumakla yükümlü bulunan Ümraniye Belediyesi’nin nezareti altında iken böyle bir akıbete düçâr kalması, hiç şüphesiz bağışlanabilecek bir hata değildir ve olamaz da.
Cevher Ağa Vakfiyesi Neler Söylüyor?

Abdullah oğlu Cevher Ağa, Üsküdar’a bağlı Bulgurlu köyünün Yalnız Servi, bugünkü adıyla Ümraniye adlı mahallinde, o zamandan beri Alemdağı Caddesi adıyla bilinen cadde, bir yol ve iki tarla ile sınırları çevrilmiş yerde, Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri’nin evladına meşrut olarak:

Bir cami-i şerif, bir sıbyan mektebi, bir adet han -altında üç adet dükkân- ve ayrıca diğer bir dükkânla toplam dört dükkân, iki adet ev -altında bir dükkân ve bir çeşmenin, zikredilen bölgedeki on dönümlük yerde inşa edilmesini vakfetmiştir. Cevher Ağa, çeşme ile ilgili olarak söz konusu vakfiyesinde şunları belirtmektedir:

1. Yukarıda zikredilen bütün binaların yapımında vakfın parasının kullanılması ve yine aynı şekilde (Çakaldağı) denilen yerden zuhur eden ma-i lezizin, müteaddit bacalar kazılıp yeniden kanallar döşenerek cami-i şerifin karşısındaki çeşmeye ulaştırılıp cemaatin ve gelip geçen insanların hizmetine sunulması.
2. Sıbyan mektebinde; çocuklara Kur’an-ı Azîmüşşan’ın talim ettirilmesi.

3. Cevher Ağa Cami-i Şerifi’nde, beş vakit namaz kılınmasıyla birlikte; Yasin, Fetih ve Amme (Nebe’) surelerini okumanın, imam ve müezzinlere aylık otuz kuruş karşılığında vazife olarak tevcihi.

Cami-i şerifte her gece, minaresinde ise mübarek gecelerde kandil yakılması. Caminin içindeki iki şamdanın her gece ve ramazan-ı şerif’te minarede kandilin ramazan boyunca yakılması için yağ satın alınması.
4. Cami-i şerîf ve adı geçen çeşmenin akıttığı sudan, Allah’ın kullarının istifade eylemesi.
5. Evlerden birisinde imamın, diğerlerinde müezzinlerin oturması.

6. Sağlam kefil ve rehinlerle anlaşmalar yapılıp, usulüne uygun olarak han ve zikredilen dükkânların kiraya verilmesi.
7. İmama tahsis edilen evin altındaki dükkân ile caddeye nazır taşlık mahal ileride değer kazandığı takdirde dükkân hâline getirilerek kiraya verilip, her ikisinden elde edilecek gelirin: Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı, cami hatibi, imam, mekteb muallimi ile müezzine belirtilen miktarlarda verilmesi ve ferraşlık cihetine (cami-i şerifin temizlenmesi için gerekli hizmetlere) harcanması.
Cevher Ağa’nın, sonradan Ümraniye adını alacak Yalnız Servi’nin, ileride dükkân kirası kıymetlenecek bir semt olabileceğini tahmin ederek vakfiyesinde zikretmesi, oldukça takdire şayan bir husus sayılmalıdır.

8. İleride havagazı oralara geldiği zaman, gerek cami-i şerifin ve gerekse minarenin bununla aydınlatılması.
Başlıbaşına bir calib-i dikkat madde. Heyecan ve hırslarıyla koca bir Devlet-i Aliyye’yi yıkıma götüren ve ileriyi görmeksizin-geleceği planlamaksızın devletin idare edilemeyeceğini bilmeyen bir zihniyet; kendi ikballeri söz konusu olduğu için istisnai olarak ileriyi görüp, sahip olduğu bilgileri kendilerine zarar vereceği düşüncesiyle ortadan kaldırdıkları Başmusahip Cevher Ağa’nın bina ettiği cami-i şerifin, yüzyıl önceden tahmin ettiği şekilde bugün doğalgazla ısıtıldığını ve hatta vakfettiği arazi üzerinde bu müessesenin bölge müdürlüğünün yer aldığını görseler nasıl şaşırırlardı değil mi?
İttihatçılar belki şaşırır, belki yaptıklarından pişman olabilir ama, biz bugün, söz konusu çeşmenin yerinde yeller estiğini, üstelik bu rüzgârın millî-manevi-kültürel değerlerimizi korumak ve yaşatmakla görevli bir müessese ve zihniyetten neş’et ettiğini görerek, onlardan daha şaşkınız...

9. Çeşmeye aylık yirmi kuruş karşılığında bir kişinin suyolcu tayin edilmesi.
10. Mektep ile hademeye mahsus oda için kömür satın alınması.

11. Her sene rebiülevvel ayının girişinde Hazret-i Peygamber aleyhisselamın doğumu için mevlid-i şerif okutulması. Bu sırada okunan aşr-ı şeriflerden ve salat ü selamlardan hasıl olan sevabın; Efendimiz Aleyhisselâm’ın, ehl-i beytin’in, aşere-i mübeşşere’nin, Bedir-Uhud ashabının ve ashâb-ı suffa’nın ruhlarına ithâf edilmesi ve padişahın sıhhat ve selametliğine dua edilmesi.

12. Akarattan hasıl olacak gelirden, gerektikçe cami, mektep, han ve dükkânların, su menzilleriyle çeşme ve su yollarının bakımına; erbab-ı vukufun keşif pusulalarına itibar edilerek harcanması.

Devlet binalarının niçin deprem gibi afetlerde yerle bir olduğu, Cevher Ağa Vakfı’ndaki; bir tamir ve inşa masrafının onayını, erbab-ı vukufun keşfine şart bağlaması ortaya koymaktadır.

13. Yine elde edilecek gelirden bir kısmının, Kastamonu’nun Boyabad kazasındaki Öşek köyündeki cami-i şerifin, mektep ve çeşmenin tamiri için -gerektikçe ve erbab-ı vukufun keşif pusulasına itibar edilerek- sarfedilmesi.
Vakfiyenin bu sosyal yönü çok kuvvetli, iktisadi ve medeniyet bakımından ileriyi gören bu fevkalade kıymetli maddelerinden sonra çeşmelere ve asıl konumuz olan Cevher Ağa Çeşmesine dönelim.

Türklerde Çeşme Sevgisi
Arapça bir kelime olup, "yol" mânasına gelen "sebil"in; üzerinde yapılan çeşmenin gördüğü vazifeyi ifade eden bir tabirle karşılanmaya başlaması, Türklerin "Fî sebîlillâh" (Allah rızası için) hayır yapmaya olan meyillerinden ve bu uğurda yol üzerlerinde, meydanlarda ve cami, han ve medrese kenarlarında sebil ve çeşme yaptırmalarından dolayıdır. (İzzet Kumbaracılar, İstanbul Sebilleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1938, s.1)

Bilindiği gibi İslâm suyu aziz kılmış ve hayrın başı olarak suvarmayı (su ikrâm etmeyi) tavsiye etmiştir. Çeşmeler ise su ikram ve teminini sağlayan ve göze hoş gelen hayrî vasıtalardır. (Konu için bk. Hatice Aynur-Hakan T. Karateke, III. Ahmed Devri İstanbul Çeşmeleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, İstanbul 1995) Suyun ibadetlerimizdeki önemine binaen, çeşmesiz, şadırvansız ve sebilsiz cami düşünülemez. Bu maksatla yerleşim merkezlerinde olduğu gibi, yol kenarlarında da sebiller-çeşmeler yapılmıştır.

Özellikle Osmanlılarda, çeşmelerin yapılması ve korunması, ehemmiyetle telakki olunmuştur. Sebillerin-çeşmelerin temiz tutulması ve kırık muslukların tamiri, bizzat hatt-ı hümayunlar vasıtasıyla takip edilmiştir. Sultan Birinci Abdülhamid’in, kısmen sureti aşağıda yer alan iradesi bunu açıkça ortaya koymaktadır. (İzzet Kumbaracılar, a.g.e., s. 3)
Sultan Birinci Abdülhamid, söz konusu iradesinde; Aksaray civarındaki bazı çeşmelerin musluklarının çalınıp yerine paçavraların tıkandığına tebdil-i kıyafetle gezip bizzat şahit olduğunu ve bunların tamir ettirilip, çeşmelere bu gibi zararların verilmesine mani olunmasını emretmektedir.

Cevher Ağa Çeşmesi
Osmanlı döneminde yerleşim yerlerinin içinde yapılan ve hepsi de hayrat olan çeşmeleri; şadırvan çeşmeler, sütun çeşmeler, meydan ve iskele çeşmeleri ve duvar çeşmeleri şeklinde ayırmak mümkündür. (Çeşme maddesi için en etraflı bilgi ve güvenilir kaynak için bk. Semavi Eyice, "Çeşme", DİA, c. 8, İstanbul 1993, s. 177-18) Sütun şeklindeki çeşmelerde, mermer direğin içerisine bir su kanalı oyulup, önüne musluk ve lüle konulur ve buradan su akıtılırdı. Sütün gövdenin yukarısında ise kitabe yer alırdı. (Semavi Eyice, a.g.m., s. 280) Cevher Ağa’nın Ümraniye’de yaptırdığı çeşme de bir sütun çeşme numunesi olup, kitabesi şu şekilde idi:

Bani-i evvel: Hakan-ı esbak Sultan Abdülhamid Han’ın sermusahibi merhum Cevher Ağa ile sene-i hicrî 1315;
Ve bani-i sanisi: Sultan Mehmed Vahidüddin Han-ı Sadis hazretlerinin cariyelerinden merhume ve mağfiretün leha Cenan-ı Yar Hanım’ın ruhları için el-Fatiha.

2 Rebiülevvel 1339 ve 13 Teşrin-i Sani 1336. (Bu kitabe, konu ile ilgili eserlerde yer almakla birlikte, kaynak olarak bizzat kendi notlarımı vererek, şimdi yok edilmiş olan bu eserin, vaktiyle mevcut olduğuna şahit olduğumu kayda geçirmek istiyorum)

İşte bugün yerinde olmayan bu kitabe ile onun altındaki sütundan akıtılan sudur.
Cevher Ağa, su gibi, medeniyetin vaz geçilmez bir parçası bulunan bir unsuru, yaptırdığı çeşme vasıtasıyla insanların hizmetine sunmuş ve ayrıca bu hizmetin devamı için hem aylık 20 kuruşa bir su yolcuyu vazifelendirmiş, hem de tamiri için lazım gelen meblağı, vakfın gelirlerinden bu hayrın ilelebet devamı için tahsis etmiştir. Ancak bir Osmanlı yadigârı olarak günümüze intikal etmiş bulunan ve üstelik Ümraniye’nin ilk akla gelen tarihî eserlerinden birisi olan bu çeşme; bugün tamamen ticari bir çıkara alet edilerek ve gerek vakıf hukukuna, gerekse millî ve hatta insani menfaatlerimize aykırı olarak ortadan kaldırılmıştır.