Makale

Hicret: Öze Dönüş

Hicret: Öze Dönüş

Dr. Ülfet Görgülü
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

“Hepiniz oradan (cennetten) inin. Tarafımdan size hidayet gelir de kim hidayetime uyarsa, onlara hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir, buyurduk.” (Bakara, 2/38.)

Hz. Âdem ve Havva ebeveynimizin cennetten yeryüzüne adım atmalarıyla başlamıştı insanlığın, hepimizin ilk hicret hikâyesi. Arzın halifesi olma misyonuyla, yeryüzünü imar etmek, güzel olan bu âlemi daha da güzelleştirip yaşanır hâle getirmek üzere çıkıldı bu uzun, hüzünlü ve meşakkatli yolculuğa... İlkleri yaşamak vardı Hz. Âdem’in kaderinde. İlk insan, ilk peygamber ve ilk muhacir olmak kolay olmasa gerekti.
Ardından pek çok ve önemli hicretler bunu takip etti. Muhacir peygamberler hayatın hicret olduğu hakikatini duyurdular, hedefe ulaşmak için yola koyuldular. Gayeye adanmaktı onların nezdinde hicret, hidayete uymak ve onu yaymaktı. Korkulardan emin, endişelerden azade olmaktı. Teslimiyetin, fedakârlığın, vefakârlığın adıydı hicret kutlu elçilerin seyr-i sülukunda. Kâh bir gemi ile tufanlara karşı duruldu bu imanla, kâh dağlardan aşıldı, çöllerden, denizlerden geçildi. Kâh Kâbe-i muazzama oldu hicretin semeresi, kâh Yesrib’in Medineleşmesi, medeniyet güneşinin oradan tulu etmesi...
Toprakla başlayan yaratılışın hücreye, hücrenin insana dönüşmesi de hicretin bir başka tezahürüdür. Anne karnında üflenen lahuti ruhun bedene bürünerek dünyaya gelişi bir hicret olduğu gibi, dünyadan ukbaya adım adım ilerleyen yolculuğu da bir hicret değil midir? O hâlde gerek çeşitli zorlukları, gerek türlü güzellikleri ile hicret insan için kaçınılmaz bir başlangıç ya da bir son olarak nitelendirilebilir.
Muhacir, kutlu yolcu. İnsanlık tarihinde hep bir iman ve tevekkül abidesi. Ne tufan çevirir onu hedefinden, ne Nemrutlar, Firavunlar korkutup sindirir muhaciri. Hep yoldadır, akıştadır, oluştadır, dönüp duran gezegenler, yanıp tutuşan güneşler, ummana doğru akıp giden nehirler gibi. “Terk etmek” onun en büyük hüneri. Zira kavuşabilenler, terk edebilenlerdir. Terk etmeyi göze alamayanlar kavuşmanın süruruna eremezler. Muhacir, Allah için şirkten kaçınan, kalbinden masivayı silip atan, kötülükleri duygu, düşünce ve eylemlerinden uzak tutan samimi mümindir.
“Fetihten sonra hicret yoktur.” (Darimi, Siyer, 69.) buyuran Efendimiz, hem Mekke fethedildikten sonra oradan hicrete gerek kalmadığını, hem bir başka diyardan Medine’ye hicretin gerekli olmadığını bildirir. “Müslüman elinden ve dilinden diğer Müslümanların emin olduğu kimsedir. Muhacir ise Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak durandır.” (Buhari, İman, 4.) hadisinin işaret ettiği gibi kıyamete dek ümmetin hicreti Allah’ın yasak kıldığı şeylerden uzak durmakla gerçekleşecektir.
Öyleyse hicret; her şeyden önce Allah ve Rasulüne gönülden bağlılığın ve sadakatin ifadesidir. Hicret; batıldan uzaklaşıp hakka, hakikate, ahlaka ve irfana yönelmişliğin, davaya adanmışlığın nişanesidir.
Bir mekândan diğerine, küfür diyarından İslam beldesine yapılan yolculuk değildir sadece. Hicret, maddeden manaya, kesafetten letafete geçebilmektir.
Fenadan bekaya yürüyebilmek, Allah’ın tertemiz yarattığı öze, fıtrata yönelebilmektir. Fiil, sıfat ve vücut şirkinden uzaklaşıp, iman ehli olabilmektir.
Hicret; fani dünyanın çekiciliğine kanmamaktır. Nefsin heva ve arzularının tuzağına düşmemek, ulvi duygu ve gayeleri, süfli heves ve tutkulara feda etmemektir.
Nefs-i emmareden geçip nefs-i mutmaine olabilmektir hicret. Bir ömür boyu helallerle hemhal olup, haramlardan uzak durabilmektir hicret. Durgun suların çabuk kirlediğini unutmadan her daim hayra doğru akış içinde olmak, Hakkın rızasını tahsil istikametinde koşmaktır hicret.
Dostlar, yeni bir hicri yıla ve muharrem ayına ulaştığımız şu günlerde hicret vesilesiyle kendimizi yeniden sigaya çekmeye, bir yılın değil bir ömrün muhasebesini gözden geçirmeye şiddetle ihtiyacımız var.
Hicret gündelik hayatımız için ne ifade ediyor? Muhacir olmak gibi bir derde sahip miyiz? Hicri yeni yılın gelişi münasebetiyle birbirimizi tebrik etmekle mi yetineceğiz? Hicret ruhunu yüreğimizde yaşamadıkça, kardeşlik iklimini yeryüzüne yaymadıkça, kötülükleri terk edip iyiliklere seyrüsefer eylemedikçe, şerre kilit hayra anahtar olmadıkça, zalimin ve zulmün karşısında durup hakkın ve adaletin yanında yer almadıkça gelip geçen muharremlerin, yitip giden ayların, günlerin ne değeri olur ki?
1436 yıl önce hüznü mutluluğa, bedeviliği medeniliğe dönüştüren hicretin, bugünün bedevileşen dimağlarını ilim pınarlarıyla, çölleşen yüreklerini merhamet ve muhabbet yağmurlarıyla yıkamasına, insanlık olarak ne kadar da muhtacız değil mi?
Bugün hepimiz Nuh’un gemisindeyiz. Kurtuluş ve selametimiz bu gemiyi tevhit rotasında yüzdürebilmemize bağlıdır. Lakin gemi su almaya başlarsa, nasıl baş edebiliriz modern çağın türlü biçimde tezahür eden tufanlarıyla?
O halde gelin Allah ile misakımızı, Rasulüllah ile biatımızı yenileyerek, hep birlikte hakiki manada “muhacir” olmaya söz verelim. Efendimizin hicreti Müslümanlar için nasıl milat olmuş ise biz de bugünümüzü salih ve sadık kul olmak, muhacir ve ensar kardeşliğini aramızda yeniden kurmak ve ilahî rahmeti tecelli ettirecek hicretlere koyulmak adına milat edelim. Gönül yesribimiz, İslam’ın nuruyla erdemi, ahlakı, insaniyeti temsil eden tenvir edilmiş Medine olsun.
“Gönül yesrib idi hicretten önce
Medine’ye döndü Sultan gelince
Tenvir oldu cihan nuru doğunca
Canan gönlümüzü cennet eyledi” diyen hicret sevdalıları ne güzel dile getirmişler deruni yolculuklarını…
Gelin Hz. İbrahim gibi her daim Rabbimize olsun yönelişimiz, hicretimiz. Gelin haramlardan, yanlışlardan, gayrimeşru duygu ve davranışlardan helal ve tertemiz bir hayata Hz. Lut misali hicret edelim. Ardımıza bakmayalım, asla geri dönmeyelim.
Farklı ırk, dil ve renkte yaratılmışlığımızı Allah’ın ayeti olarak görelim. Gelin tüm ırkçılığı, hizipçiliği, mezhepçiliği kaldırıp atarak vahdete ve uhuvvete hicret edelim.
Gelin her türlü zulmü, kötülüğü, husumeti, adaveti ayaklar altına alıp adalete, iyiliğe, merhamete ve muhabbete hicret edelim.
Gelin şiddeti, vandalizmi, yakıp yıkmayı terk edelim de yeryüzünü imar etmeye, harabeleri mamur etmeye hicret edelim.
Gelin saldırmayı, yıldırmayı, öldürmeyi bırakalım da yaşanan bunca dehşet ve vahşet karşısında yangın yerine dönen yüreklerin ateşini söndürmeye, öksüzlerin, yetimlerin yüzünü güldürmeye, mahzun gönülleri şâd etmeye hicret edelim.
Dostlar, cennetten yeryüzüne nüzul ile başlayan hicret hikâyemizin, dünyayı cennete dönüştürecek bir gayret ve ihlasın mükâfatı olarak cennette hitama ermesi için kul olarak üzerimize düşen ne ise yerine getirmekte acizlik göstermeyelim. Rahmet-i Rahman’ı coşturacak salih ameller irtikâp edelim de zaman şahidimiz olsun, mekân iyiliğimize, teslimiyetimize tanıklık etsin. Kerim Kitabımızın müjdesine erişelim.
Ne buyuruyordu Rabbimiz: “İman edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihat edenler şüphesiz bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir.” (Bakara, 2/218.)