Makale

Din İşleri Yüksek Kurulundan

Din İşleri Yüksek Kurulundan

Duaların sonunda söylenen “Amin” sözü ne anlama gelir; bunun dinî dayanağı nedir?
Amin, “kabul buyur” demektir. Dualardan sonra amin deme uygulaması sünnetle sabit olmuştur. Peygamberimiz (s.a.s.): “İmam ‘Amin’ dediği vakit siz de ‘Amin’ deyiniz. Zira kimin ‘Amin’ demesi meleklerin ‘Amin’ demesine denk gelirse, o kişinin geçmiş günahları affolunur.” buyurmuştur. (Buhari, Ezan, 111-112; Müslim, Salat, 62, 87.)
Namazda Fatiha suresi okunduktan sonra amin demek de sünnettir. (İbn Mace, İkame, 14.)
Her zaman dua yapılabilir mi, özel dua yapma vakitleri var mıdır?
İslam dinine göre dua için mutlaka uyulması gereken özel bir zaman ve mekân tahsis edilmiş değildir. Her yerde her zaman dua edilebilir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Akşama ulaştığınızda ve sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde, Allah’ı tespih edin (namaz kılın). Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur.” (Rum, 30/17.) buyurularak, ibadet ve duanın gün içine yayılmasının önemi vurgulanmıştır. Bununla birlikte Kur’an ve hadislerden anlaşıldığına göre gece seher vaktinde yapılan dualar daha makbuldür. (Tirmizi, Deavat, 80.) Âl-i İmran suresi 16-17. ayetlerde cennetlikler şöyle müjdelenir: “(Onlar) ‘Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru.’ diyenler, sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah’tan) bağışlanma dileyenlerdir.” Bir başka ayette de şöyle buyurulmuştur: “Onlar, geceleri az uyuyanlardı. Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi.” (Zariyat, 51/15-18.)
Ramazan gecelerinde, Arafat vakfesinde, gece vakitlerinde, ezan okunduğu ve kamet getirildiği sıralarda, farz namazların sonunda yapılan duaların kabul edileceği hadis-i şeriflerde beyan edilmiştir. (Müslim, Salatü’l-müsafirin, 166; Tirmizi, Dua, 8, Deavat, 80, 129; İbn Mace, Sıyam, 48.)
444 veya 4444 gibi belli sayıda dua yapma uygulamasının dinî bir dayanağı var mıdır?
Duaların kabulü için samimiyet önemli olup, belirli sayılarda okunması/yapılması şart değildir. (Mü’min, 40/65; Tirmizi, Deavat, 66.) Salat-ı tefriciyenin ya da herhangi bir duanın 4444 defa veya belli zamanlarda okunması şart olmadığı gibi okunduğunda muhakkak kabul olunacağını ifade eden herhangi bir ayet ve hadis bulunmamaktadır. Kişinin, bir isteğinin yerine gelmesini Allah’tan isteyeceği vakit, iki rekât namaz kılması (İbn Mace, Dua, 13.), Allah’a hamd edip Hz. Peygamber (s.a.s.)’e salat ü selamda bulunması (Ebu Davud, Salat, 358.), duadan önce tövbe-istiğfar etmesi tavsiye edilir. (Müslim, Zekât, 19.)
Hayvanların kısırlaştırılması caiz midir?
İnsanlar gibi tüm hayvanların da üreme ve çoğalma hakları vardır. Hayvanların yeme içme ihtiyaçlarının teminini engellemek uygun olmadığı gibi cinsel ihtiyaçlarının tatminini engellemek de uygun değildir. Gerekli ve meşru bir sebep bulunmadıkça hayvanların kısırlaştırılması da caiz değildir.
Ancak, gerekli ve meşru sebeplerle; toplum menfaati gereği evde beslenen hayvanların gebe kalmalarını engelleyici ilaç ve benzeri şeylerin kullanılmasında ve ekolojik dengeyi bozmamak şartı ile kedi, köpek vb. başıboş hayvanların kısırlaştırılarak çoğalmalarının kontrol altına alınmasında dinen bir sakınca yoktur.
İş gücünden, nesil ıslahından ve et verimliliğinden ziyadesiyle istifade edilebilmesini temin etmek amacıyla dana ve teke gibi bazı hayvanların kısırlaştırılması da caiz görülmüştür.
Kendisine bir şey emanet edilen kişi, emanet malı (vedia) koruması karşılığında ücret talep edebilir mi?
Kendisine bir şey emanet (vedia) edilen kişinin, emanet malı (vedia) koruması karşılığında ücret alamaz. Şayet malı koruma işini ücretle yaparsa, bu akit vedia (emanet) akdi olmaktan çıkar, kira akdine dönüşür ve artık icare hükümleri geçerli olur. Bu durumda da emanet malın sahibine geri verilme masraflarını, emanet edilen kişinin karşılaması gerekir. Mala gelebilecek zararlardan o sorumludur.
Huşu” hakkında bilgi verir misiniz?
Sözlükte “sakin olmak, gözünü ve boynunu eğmek”, sesini kısmak ve tevazu göstermek anlamına gelen huşu, din ıstılahında, mütevazı, sakin, saygılı, ihlaslı ve itaatkâr olmak, boyun eğmek ve söz dinlemek, Allah’a yönelmek ve ibadet etmek demektir.
Huşu kavramı Kur’an’da; müminleri, dağları ve yeryüzünü övme, ahirette kâfirlerin durumunu bildirme bağlamında kullanılmıştır. Zekeriya ve Yahya peygamberler, (Enbiya, 21/90.) iman eden kitap ehli (Âl-i İmran, 3/99.) haşiin vasfı ile övülmüşlerdir. Kur’an’da bu vasıf ile iman edip itaat eden, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı saygılı olan, asla kibirlenmeyen, Allah’a karşı gelmekten sakınan ve korkan, Allah’ın va’d ve vaidini doğrulayan müminler kastedilmiştir. Huşu’un aslı, kalpte; tezahürü, bedende olur. Kalp Allah’a boyun eğerse azalar da boyun eğer. Hadid suresinin 16. ayetinde “kalbin huşuu”, Mü’minun suresinin 2. ayetinde “namazda huşu” söz konusu edilmiştir. Kalbin huşuu, iman edip Allah’a saygı duyması, onu övmesi, anması ve ona karşı gelmekten sakınmasıdır. Zıddı katı kalplilik yani dinî değerler karşısında duyarsız, dinî öğütler karşısında vurdum duymaz olması ve İslami inanç ve düşünceyi savunmamasıdır. Namazda huşuu, namazı Peygamberin bildirdiği şekilde, farz, vacip, sünnet ve adabına uyarak, kemal-i edep, huzuru kalp ve ihlasla kılmaktır. “Dağ ve arzın huşuu” (Haşr, 59/21; Fussılet, 41/39.); ilahî yasalara uymasıdır. Dünyada kibirlenip Allah’a boyun eğmeyen, ilahî emir ve yasaklara uymayan, Allah ve peygambere baş kaldıran kâfirlerin; suçluluğun göstergesi olarak ahirette zilletten boyunlarını ve gözlerini öne eğecekleri ve seslerini kısacakları “huşu” kavramı ile ifade edilmiştir. (Kamer, 57/7-8; Kalem, 68/43; Me’aric, 70/44; Taha, 20/108; Şura, 42/45.)
Hamile bir bayanın kanama görmesi âdet hükmünde midir?
Hamile bir bayanın gördüğü kanama âdet değil, istihaze (özür) kanıdır. İstihaze kanı, vücudun herhangi bir yerinden akan kan hükmündedir. Bu kanın akmasıyla yalnız abdest bozulur, gusül gerekmez.
İstihaze kanının süreklilik arz etmesi hâlinde genel özürlülük hükümleri geçerli olur. Buna göre sürekli kan gören hamile bir kadın, her namaz vaktinin girmesi ile yeni bir abdest alır; başka bir sebeple bozulmadıkça bu abdest o vakit çıkıncaya kadar geçerli olur.