Makale

Balkanlarda yaşanan trajik olaylar, yeni bir hilâl-haç kavgası mı? HRISTIYAN DÜNYASI, BALKANLAR VE TÜRKİYE

Balkanlarda yaşanan trajik olaylar, yeni bir hilâl-haç kavgası mı?

HRISTIYAN
DÜNYASI, BALKANLAR VE TÜRKİYE

Cemal Anadol


MİLÂDÎ ikibinli yıllar yaklaşırken, yeniden ortaya çıkan hl-lâl-salip kavgası, yine Hris-tiyan tecavüzleri ile Karabağ’da, Nahçivan’da, Bosna-Hersek’te, Makedonya’da daha önce Balkanlarda süren rahatsızlık ve huzursuzluklara yenilerini ekliyor.
Fethettikleri ülkeler halklarını kendi teb’aları sayan Osmanlılar, oralara adaleti ve huzuru götürüyorlardı.
Ecdadımız, hiç kimseyi zorla camilere sokmamış, onları din ayrımı yapmadan doyurmuş, ülkelerini imar etmiş, o diyarlarda ölmez eserler meydana getirmiştir.
Osmanlılar’ın Balkanlar’ı himayeleri, Stefan Duşan (1331-55)ın kurduğu Sırp Imparatorlugu’nun zayıflamasından sonraya rastlar. Eğer Osmanlılar, Balkan-lar’a göz dikerek Vidin Prensliği’ni ortadan kaldıran, batı ve güneydeki parçalanmadan faydalanarak Balkanlara yayılmaya kalkan Venedik gibi iki Hristi-yan devletle mücâdele etmeseydi, buralarda Orto-doks mezhebi yaşayamazdı. Kantakuzenos, Orhan Bey’den yardım istemeseydi, Osmanlılar’ın Rumeli’ye geçişleri belki de daha uzun yıllar alacaktı.
Süleyman Paşa’nın öncülüğündeki Rumeli’nin fethi, onun âni ölümü sonrası da genişledi ve yayıldı (1357).
Yıldırım Bayezid’in Gelibolu’da kurduğu tersane, Venedik’e karşı, boğazlarda hakimiyeti sağlama düşüncesinden doğdu.
Osmanlılar, Balkanlar’da "merkezî otorite" sağlamayı başarmışlardı. Ancak, fetret devri’nde bu otorite zayıfladı ve iktidar uç beylerinin eline geçti. Bu uç beyleri ise, saraydan yetişenler tarafından tâyin ediliyorlardı.
1359 sonrası fetihler hızlandı. Batı Trakya, Sırbistan, Makedonya Osmanlı-lar’a geçti. Serez’e Saruhan’dan Menemen’den Filibe’ye aşiretler, Teselya’ya yörükler, Mora’da Argos’a Anadolu’dan 30.000 kişi, Üsküp’e Teselya’ya, Filibe’ye Türkmen ve Tatarlar yerleştirildiler.
Fetihlerle boşalan yerler böylece dolduruldu. Anadolu’da Timur istilâsının Balkanlar’a yeni bir göç dalgası getirdiği görülür.
Bu arada, gayrimüslim
teb’anın dinleri, kiliseleri, manastırları himaye gördü, dinî kurumlarına el sürülmedi, vergileri affedildi ve her türlü himayeye mazhar oldular. Osmanlılar, bu insanları, her zaman Cenab-ı Hakk(C.C.)ın bir emâneti saydılar.
Bugün Avrupa’nın ortasında Sırp tecâvüzlerinin hedefi olan Bosna Her-sek’teki Osmanlı Hukuku, bu 6 sancak merkezinde 415 yıllık bir maziye dayanmaktadır. Burasının Os-manlı tarihine 22 sadrazam ve 268 vali verdiğini söyleyerek, Bosna-Hersek vilâyetinin önemini ortaya koymak yerinde olur.
Bosna-Hersek ahalisi, Müslüman olmaları sonrası, 1520, 1547, 1585, 1587, 1589, 1692 ve 1697 yıllarında peşpeşe haçlı saldırılarına uğramışlardır. Bugün burada yaşanan Müslüman katliamı, bu cinayetlerin sonuçlarını gözler önüne sermektedir. Burada bir hususa işaret etmek istiyoruz. Milâdî 2000e yaklaşırken, asırlar boyu İslâmiyet’in bayraktarlığını yapmış olan Müslüman-Tflrk’ün bloklar değişirken şahlanışı, Hristiyan dünyasını rahatsız ve huzursuz etmiştir.
Aslında Batı medeniyeti maskesi altında, kinle beslenmiş bir fanatizmin iğrenç ye kanlı yüzü vardır. Batı’nın Doğu politikası yâni "Şark Meselesi", Türk’ü yerleştiği topraklardan at-maktır.
Müslüman-Türk’ün ezelT müsamahasından faydalananlar, bugün Güneydoğu Anadolu’da bile birer fesat ocağı meydana getirerek; Ermeni’yi, Mârûnfyi, Süryanîyi, Türklük aleyhine kışkırtmaktadırlar.
Avrupalı, kiliselerinin de tahrikleri ile Türk’ü her zaman kurbanlarının kanına bulanmış bir barbar olarak göstermiştir. Halbuki, tarihe baktığımızda, kana boyanmış haç ve bayrakları ile insanlara zulmedenler, hep kendileri olmuşlardır. Bundan, en çok zarar görenler ise Türkler’dir.
Müslüman-Türk’ün, insanı Cenab-ı Hakk (C.C)ın en değerli yaratığı olarak görmesine karşılık, Hristiyan’ın insana bakışı farklıdır. İki balina Baltık Denizi’nde buzların arasına sı-kıştığı zaman, seferber olup, yardıma koşan Batı, Rus ve Çin mahkûmu milletlere hiçbir zaman gözünün kuyruğu ile bile bakmamıştır.
Bosna 1875te Hristiyan Hersekliler’in isyanı sonrası, Osmanlı’dan koptu. Bunda Rus tahriklerinin büyük rolü vardı. 1908’de Avusturya’nın ilhak ettiği Bosna-Hersek, 1918-1929 yılları arasında Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı’na, 1929 sonrası ise Yugoslavya’ya tâbi oldu.
Balkan yarımadasının ortasındaki Makedonya ise, bugün %67 nüfus ağırlığı ile Hristiyanlar’a üstün olduğu gibi, bir Müslüman cumhuriyeti. Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan, Makedonya’yı 10 Ağustos 1913 tarihinde paylaşmışlardı. Bu tarih Balkan Sava-şı’nın sonuydu. 1912-1913 yıllarında Makedonya’dan Türkiye’ye göç eden Türk-ler’in sayısı, 100.000 in üzerindeydi. 1945 sonrası federal bünyeye sahip olan Yugoslavya’da Makedonya, 6 cumhuriyetten biri hâline geldiyse de Komünist idare, iki yıl sonra SSCB’den koptu.
1971 yılında Hırvat öğrenciler, ilk defa Tito yönetimine karşı başkaldırdılar. Son yıllarda Sup ve Hırvat milislerin mücâdeleleri, cumhuriyetlerin bağımsızlık ilânlarına baskı şeklinde oldu.
Bugün ise, Bosna-Hersek’te kan gövdeyi götürüyor.
Bu oyun, Balkanlı Slavlar tarafından Tomak" adı verilen, 1087-1091 tarihleri arasında Balkanlar’a inen Kuman Türkleri’nin bazı boylarına da oynanılmaktadır. 1345 yılında, Aydınoğlu Gazi Umur Bey, Dedeağaç ve Meriç üzerinden Doğu ve Orta Rodoplar’a 18-20.000 "Konya veya Konya yörükleri" ile fetih hareketine giriştiğinde, onların pek çok boylarına ve emrindeki çeribaşılara "ileri karakol" vazifesi verdiğinde, bu insanlar, kadın-erkek maddî ve manevî bakımdan, ona "yardımcı" olmuşlardı. 1358-1362 yılları arasında da Türk serdar ve akıncı beylerinden Şehzade Süleyman Pasa, Timur-taş Pasa, Yakup Ece, Gâzî Fazıl, Lala Şahin, Doğan Bey, Hacı İl Bey, Evrenos Bey, Bali Bey, Deli Balaban, Balabancıoğlu ve Akçakoca’ya yardım etmişler, bundan dolayı da kendilerine "yardımcı" demek olan Slavca "Pomage" yahut "Pomadiç" kelimesinden gelen "Pomak" adı takılmıştı.
Bulgarların "gizli tedhiş ve milliyet değiştirme" plânında Pomak Türkleri’ne oynan oyunlar, herkesin malûmudur.
Keza, "Batı Trakya Türkleri" üzerindeki "Yunan" zulmü, Türkiye’deki "Yunanlıların hayatları ile tezat teşkil etmektedir. Yunan başbakanı, Türkiye’yi ziyareti sırasında gülücükler dağıtsa da, "İskeçe Müftüsü’ nün Yunanlılar tarafından dövülmesi olayı henüz unutulmamıştır.