Makale

El-Halil: Hz. İbrahim’in Acıyla Sarmaladığı Şehir

El-Halil: Hz. İbrahim’in Acıyla Sarmaladığı Şehir

Zeynep Akçay

Yağmurlu bir nisan sabahı el-Halil şehrine girdiğimizde tüm şehri saran kasvet ve hüzün bizleri de tesiri altına almıştı. Hangi Filistin beldesinde yaşamadık ki bu duyguları? Bilmem kaç milyonluk İslam âleminin gözleri önünde çaresizliğe ve insafsızlığa terk edilen bir halkın makûs kaderini en çok el-Halil’de hissetmemiz, burada yaşanan acı hadiselerin hâlâ hafızalarda tüm canlılığı ile yerini koruyor olmasındandı zannımca.
Allah’ın “halilim, dostum” diyerek övdüğü, itaatin, teslimiyetin, fedakârlığın, cömertliğin, müsamahanın; iyi ve güzel adına akla gelen tüm ulvi hasletlerin kendisinde cem edildiği bir peygamberin şehrine gelmiştik. Selam olsun ona ki; Peygamber Efendimizin ifadesiyle en çok benzediği atası ve tüm insanlık için tek başına ümmet olan, önder olan Medinetü’l-Halil’deydik!
Ah hangi hüzünlü dize, hangi gam yüklü cümle anlatır bu şehrin ahvalini ki size nakledeyim! Haksızlıklara, zulümlere, yanlışlara, kötülüklere karşı dimdik bir duruş sergilemiş İbrahim Halilullah’ın metfun olduğu bu şehir bu kadar acıyı nasıl çeker? Nasıl dayanır insanlıktan nasibi olmayanların acımasızlıklarına? Art arda sayıp döksem içimdekileri yine de kâfi gelmez el-Halil’de şahit olduğumuz zulmü tasvire!
Nereden başlasam bilmiyorum burada yaşayanların maruz kaldığı haksızlıkları, tacizleri, saldırıları anlatmaya! Ama bir ramazanda cuma günü sabah namazını Allah dostunun camiinde eda ederken nefretin kalbini kararttığı bir caninin elindeki makineli silahla üzerlerine mermilerden daha ağır kinini boşaltmasını anlatabilirim belki… Bu topraklarda şehit edilen yüz binlerce masumun arasına yazılan el-Halil Camii şehitlerini mi anlatsam… Ya da bir Müslüman beldesini ele geçirmek adına dünyanın çeşitli yerlerinden getirdikleri beş yüz Yahudi’yi dört bin askerle koruyarak burayı bir Yahudi şehrine nasıl dönüştürmeye çalıştıklarını mı… Ya da nasıl yaptıklarını kimsenin bilmediği anlaşmalarla şehrin yüzde yirmilik bölümünün kontrolünü ellerine geçirdiklerini ve el-Halil Camii’nin de bu yüzde yirmilik bölümde yer aldığını mı… Önce ayinlerini el-Halil Camii’nin dışında yaparken o meşum saldırıda camiyi sekiz ay ibadete kapayıp sonrasında üçte ikilik bölümünün sinagoga dönüştürüldüğünü mü… Müslümanlara ayrılan bölüm de ancak üç yüz kişinin ibadet edebildiğini mi… Zamanla ayinlerini Müslümanların ibadet saatlerinde yapmaya başladıklarını mı… Dışardan akın akın getirilen Yahudi işgalcilerin Hz. Peygambere ve kutsal kitabımıza yönelik hakaretlerini mi?
Hangi yürek dayanır bu kadar haksızlığa diye içinizden geçiriyor olabilirsiniz. Ama Halilullah’ın beldesinin gördüğü haksızlıklar, acılar sadece bunlar değil. Herkese evini sofrasını, gönlünü açan ulu peygamberin camiine artık girmek öyle kolay değil. Bezdirme, yıldırma, sindirme, aşağılama, hor görme adına Müslümanlara reva görülen uygulamaların en iç parçalayanını el-Halil Camii’ne girerken yaşadık…
Allah’ın evine, Müslümanların mabedine, Halilullah peygamberin kabrine girmek istediğimizde yaşadığımız şaşkınlık ve acı tarif edilemez. Havaalanlarında güvenlik için alınan önlemleri düşünün, işte tüm bunlardan daha zorlu ve sıkıntılı bir süreçten geçerek girebildik oraya. Turnikeler, x-raylar, güvenlik kameraları, tam teçhizatlı silahlarla bizleri gözetleyen İsrail askerleri… Girdiğimiz yer ise Hz. İbrahim’in inşa ettiği, kendisinin ve eşi Sare’nin kabr-i şeriflerinin yanı sıra Hz. İshak, Hz. Yakup ve Hz. Yusuf peygamberlerin kabirlerinin de bulunduğu mabede giriyorduk. Dünyanın hangi yerinde bir mabede girmek bu kadar eziyetli ve sıkıntılıdır. Hangi vicdan ve insaf sahibi kimse kabul edebilir bu kadar zulmü?
Toprakları işgal edilmiş, evleri yakılmış yıkılmış, evlatları, oğulları, eşleri, çocukları katledilmiş, baskı ve zorbalıklarla sindirilmeye çalışılan bir halka daha ne yapılabilir ki! Ama bütün bunlar yetmemiş gibi mabetleri dahi işgal edilmiş, girişleri izne bağlanmış, keyfi uygulamalarla istedikleri zaman kapısına kilit vurup, mimledikleri Müslümanları içeriye almadıkları çok ağır bir insanlık dramıdır Filistin de yaşananlar… Tüm dünyanın kör, sağır, dilsiz kaldığı bu dram, insanlığın utanç sayfaları arasında yer alacaktır. El-Halil, Kudüs ve diğer Filistin şehirleri üç semavi dinin de kutsal mekânlarının olduğu topraklar olduğu hâlde bu derece bigâne kalmak, acılara sırtını dönmek neden!
El-Halil gibi tertemiz olan şehrin insanları yine de tüm cesaret ve vakarlarıyla mabetlerini boş bırakmıyorlar. Hem Mescid-i Aksa’yı hem el-Halil’i kadınlar, çocuklar, gençler, yaşlılar gün boyu dolduruyor. Peygamberler silsilesinin en kutlu halkalarına ev sahipliği yapmış bu toprakların mazlum halkı yılmıyor, vazgeçmiyor, terk etmiyor mabetlerini. Onların zorbalıklarına ve zulümlerine inat sahip çıkıyorlar şehirlerine, mabetlerine kutsallarına. Müslümanların izzetini yerde bırakmıyor, canları pahasına koruyup yüceltiyorlar.
Filistin direnişinin kalesi, Halilullah’ın komşusu el-halil sakinleri… Size selam olsun! Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Yusuf yoldaşınız olsun! Yarın elbet bizim elbet bizimdir / Gün doğmuş gün batmış ebet bizimdir!