Makale

Editörden

Editörden...

Yaratılışından bu yana insan, özüne bağlı kalarak yaşadığı sürece kendisiyle ve sosyal çevreyle barışık, başarılı bir gelişim gösterebilmiştir. Çünkü öze bağlılık bir anlamda fıtratı korumaktır. Allah’ın koyduğu kuralların (sünnetullah) ihlâli veya değiştirme çabaları tarih boyunca hep insanın mağlubiyeti ile sonuçlanmıştır. Aynı şekilde sosyal hayata ilişkin yerleşik kuralların ihlâli de insanın aleyhine sonuçlanmakla karşı karşıyadır. Çünkü sünnetullah bir bütünlük ifade eder. İlâhî dinlerin temel hedefi de insanın, tabiatla ve diğer varlıklarla arasındaki dengeyi koruyarak fıtrî bir hayat sürmesini temin etmek ve kulluk görevinin ifasını sağlamaktır.

Varlık âleminde her şey çift yaratıldığı gibi insan da çift yaratılmıştır. Aynı özden, bir bütünün parçaları olarak Hz. Adem ve Havva yaratılmış, bütün insanlık bunlardan çoğalmıştır. İslâm inancına göre erkek ve kadının, insan olmaları ve yaratıcıya kulluk görevleri açısından birbirlerine bir üstünlüklerinin olmadığı, üstünlüğün ancak takva ile olduğu müteaddit defalar vurgulanmıştır. Cinsiyet seçimi insanın elinde olmadığı gibi bir üstünlük sebebi olarak da kabul edilmemiştir. İslâm’ın ilk dönemlerinden itibaren kadınlar ev işlerinin tedvirini üstlenen, ticaret, eğitim, savaş, yönetim, ilim, çocuk yetiştirme gibi hayatın her alanında saygın bir şekilde yerlerini almışlardır.

Ancak tarihsel süreç içinde İslâm’ın cahiliyye âdeti olarak kabul edip kaldırdığı kadın aleyhine tutum ve algılayışların farklı versiyonları maalesef varlığını sürdürmüş, cennet ayakları altında bulunan kadın, hak ihlâlleri bağlamında ön plâna çıkmıştır. Gerçekte İslâm’ın öğretisinde kadın hakları ihlâllerinden ve kadına karşı ayrımcılıktan söz edilemez. Ne var ki, geleneklerden, tarihsel tecrübelerden ya da farklı anlayışlardan kaynaklanan birtakım haksız tutumlardan söz edilebilir. Günümüzde de bu anlayışın yanlış bir şekilde sürdürüldüğü toplumlar maalesef geri kalmışlığın pençesinde mücadele etmektedirler. Bu durum aynı zamanda dinin de doğru algılanamadığının bir göstergesidir. Çünkü hem Kur’an hem de Hz. Peygamber’in sünneti bu tutumu kabul etmemektedir.

Hor görülüp ihmal edilen kadın, bir anlamda ihmal edilen anne, aile, sosyal hayat ve ihmal edilen gelecek demektir. Fıtrata karşı bir duruş olan bu anlayışta kaybeden de her zaman insan olmuştur.

İslâm’ın insanlığa sunulmasını istediği rahmet iklimini aktarmakla sorumlu olan Müslümanlar, her alanda olduğu gibi, kadınlara karşı İslâm’ın öngördüğü değer ve saygınlığı da yeniden kazandırmak durumundadır. Bu gayret, bireysel ve sosyal refahımız yanında, geleceğimizin mutlu ve huzurlu olabilmesi adına da atılması gerekli bir adım olarak görünmektedir.

Moderniteyi ele aldığımız bu sayının yanında, sizler için özel olarak hazırladığımız “kadın” konulu eki de ilginize sunuyor, yeniden buluşmayı diliyoruz.