Makale

Ailede Anne ve Baba Rolleri

Ailede Anne ve Baba Rolleri

Aile, içinde insan türünün üretildiği, geleceğe hazırlanma sürecinin gerçekleştiği, eşlerin kendi aralarında ve ebeveynle çocuklar arasında içten, sıcak, samimi, güven verici ilişkilerin kurulduğu, içinde bulunulan toplumsal düzene göre ekonomik etkinliklerin bir ölçüde yer aldığı toplumsal bir kurumdur. Çocuğun kişiliği ve davranışları içinde büyüdüğü ailede şekillenir. İnsanlarla ilişkiler, ahlâk ve görgü kuralları, topluma uyum ailede öğrenilir. Çocuğun yetişmesinde ve kişiliğin gelişmesinde anne-baba rolleri etkilidir. Ailenin kültürel, sosyo-ekonomik durumu, aile bireylerinin kişilikleri ve aralarındaki ilişkiler, tek evlât olup olmaması, kaçıncı çocuk olduğu, ailenin büyük veya küçük oluşu da çocuğun kişilik oluşumunu etkileyen diğer etmenlerdir.

Aile, çeşitli roller çerçevesinde birbirine etki eden insanlardan meydana gelmiştir ve üyelerinin yaşamdan duydukları tatmini arttırmada en önemli kurumdur. Dünya nüfusunun hemen hemen tümü aile birimleri halinde yaşamaktadır. Dolayısıyla ülkelerin kalkınması, toplumun çekirdeğini oluşturan ailenin gelişimine bağlıdır. Bu gelişim ise aile bireylerinin özellikle de kadının ve erkeğin üstlendiği roller, temel ekonomik ve sosyal konulardaki karar verme ve sorumluluk dağılımı ile yakından ilgilidir.

Ailenin bir kurum olarak yürüttüğü faaliyetler aile bireyleri arasında roller şeklin- de dağıtılmıştır. Rol, bir grup içinde kişinin karakteristik ve beklenen tavrı anlamına gelmektedir. Evlilik ve aile rolleri ise, evrensel özelliği olan fonksiyonlardır. Ailedeki her bireyin bu kurum içinde üstlendikleri roller kendine özgü kişilik ve davranışların gelişmesine neden olur.

Geleneksel sistemde aile içinde baba; otoriteyi sağlayan, ekonomik açıdan koşul- ları hazırlayan kişi rolündeydi ve çocuğun bakımı, duygusal ve sosyal gereksinimleri anne tarafından üstlenilmiş bir görev olarak yerine getiriliyordu. Endüstrileşme ve kentleşme ile birlikte ise aile yapısı değişmekte ve çekirdek aile giderek yaygınlaş- maktadır. Buna bağlı olarak da aile içi roller ve ilişkiler farklılaşmaktadır. Özellikle kentlerde çekirdek ailelerde kadınların giderek artan oranlarda çalışma yaşamına girmelerinin ailede işbölümünü etkilediği gözlenmektedir. Ailenin ekonomik yönden desteklenmesinde kadınların sorumluluğu artarken, erkeklerin de evle ilgili faaliyetleri eşleri ile paylaştıkları görülmekte buna bağlı olarak da geleneksel rol kapsamındaki babalık rolü de değişime uğramakta, artık günümüzde çocukların bakımında babalar da önemli görev ve sorumluluklar üstlenmektedirler. İlişkiler bağlamında ebeveyn ve çocuklar arasında daha yakın ve çocuğu merkeze alan bir değişme yaşanmaktadır.

Aile içindeki rollerin gerektirdiği sorumluluk dağılımı; ailede tüm sosyal, eko- nomik ve fiziksel faaliyet alanlarında söz konusudur. Tüm bu alanlarda aile bireyle- rinin yaş ve yetenekleri ölçüsünde katılmaları ile gerçekleşen sorumluluk dağılımı, ai- lenin görev ve amaçlarının gerçekleştirilmesinde fonksiyonel işbirliğini sağlar. Çünkü sorumluluk dağılımı, aile yaşantısının aksayan yönlerinin düzeltilmesinde, aile bireyleri arasında olumlu ilişkilerin kurulmasında, duygu ve düşüncelerin paylaşılmasında, dayanışma ve bütünlüğün sağlanmasında, yaşamla ilgili deneyimlerin aktarılmasında, aile kaynaklarının devamlılığı ve gelişiminde önemli rol oynar.

Aile içindeki rol ve sorumluluk ilişkileri çocuklar büyüdükçe değişir. Her aşamada aile rollerinin gerektirdiği sorumluluklar da karmaşıklaşır. Oysa her dönemde ailenin görev ve sorumluluklarını başarıyla tamamlaması, diğer döneme rahat geçmesini sağlar ve ardından gelen dönemi kolaylaştırır. Bu konuda yapılan araştırmalarda ilk çocuğun doğumu ile eşler arasında rol ve sorumluluk dağılımında değişiklikler olduğu, çocukların da büyüdükçe yaşları ve yetenekleri ölçüsünde evde yürütülen faaliyetlerde sorumluluk almaları gerektiği belirtilmektedir. Ancak gerek ülkemizde gerekse yurtdışında yapılan araştırmalarda çocukların evle ilgili faaliyetlerde aldıkları sorumlulukların yetişkinlerle benzerlik gösterdiği ve kız çocukların erkeklere göre evle ilgili faaliyetlere daha fazla katıldığı, erkek çocukların cinsiyet rol standartlarında hem annelerinden hem de babalarından daha az geleneksel oldukları ileri sürülmektedir.

Günümüzde görülen ebeveyn-çocuk arasında kurulmaya çalışılan arkadaşlık ilişkisine dayalı iletişim biçiminin gelecekte de aile yapısını etkileyeceği düşünül- mektedir. Fakat bu tür bir iletişim biçiminin sağlıklı bir aile modeli oluşturamayacağı araştırmacılar tarafından da belirtilmektedir. Oysa roller dengeli bir şekilde yerine getirildiğinde daha sağlıklı bir yapıdan bahsedilebilir. Çünkü anne ve baba çocuğunun arkadaşı değil anne-babasıdır. Arkadaşlık ilişkisinde yaş denkliği ve akranlık önemlidir. Arkadaşlık ilişkisinde algının, zevklerin, ilgi ve ihtiyaçların ortak bir zeminde bu- luşması ön koşuldur. Oysa anne- baba çocuklarını geleceğe hazırlayan en önemli modellerdir. Bu nedenle de çocuğun seviyesine inip daima onun gibi davranmak, onun gibi yaşamaya ve düşünmeye çalışmak ebeveynlik rolüne uygun bir davranış biçimi olmayacaktır. Sağlıklı ve dengeli bir aile yapısında anne-baba rollerinin çok önemli olduğu unutulmamalıdır.

Anne-baba rollerinin ortaya konuluşundaki denge, çocuğun ileriki yaşantısındaki dengenin de habercisidir. Ailede annenin en önemli rolü ve sorumluluğu çocuğu yaşama hazırlaması, beslenmesine ve eğitimine özen göstermesidir. Anne ile çocuk arasında tamamen özel bir ilişki biçimi/bir kaynaşma vardır. Bebek dış dünya ile ilişkisini annesi aracılığıyle kurar ve onun varlığı içinde yer alır. Anne, bebeğine gereksinimlerini karşılamayı, gerilimlerini yatıştırmayı öğretir. Çeşitli durumlarda bir anlam elde etmeyi bebek annesinden öğrenir ve kendini tanıma fırsatı bulur. Anne, dünyada çocuğun güven kaynağı, huzuru, referans merkezi ve tek yakınıdır. Bilişsel anlamda süreklilik gösteren bir sevgi nesnesidir. Kısaca, bebek için annesi varlığının temel öğesi ve yaşamda yol göstericisidir. Çocuğun yaşamda yer alma biçiminin büyük ölçüde anneye bağlı olduğu söylenebilir. Çocuğun sevgiyle, şefkatle kabul edilmesi, gereksinmelerinin doğal bir biçimde karşılanması ve çocuğun bunlardan doyum elde etmesi ya da anne ile çocuk arasındaki ilişkilerin katı ve soğuk bir görev anlayışı içinde yürütülmesi çocuğu büyük ölçüde etkiler, kişiliğinde silinmeyen izler bırakabilir.

Çocuğun ilk seveceği kişi annesidir. Çocuğun başkasına karşı gösterdiği tutum ve davranışlar, annesiyle kurduğu ilk ilişki biçimine göre oluşur. Çocuğun sevgisi anne sevgisinin bir yansımasıdır denebilir. Ailede sevgiyi taşımakla yükümlü olan annedir. Sevgi çocuğun bedensel, zihinsel ve duygusal gelişmesinde önemli rol oynar. Çocuğun yapıcı, yaratıcı ve üretken bir kişiliğe sahip olması, potansiyel gücünü olumlu yönde kanalize edebilmesi sevgiye bağlıdır. Sevgisinin yanı sıra anne bir otoriteye sahip olmak durumundadır. Ancak bu otorite, sevgiyle bağdaşmayan bir otorite olma- malıdır. Anne, çocuk için, içinde yaşanılan dünyanın yorumlanmasında ve toplumun temsil edilmesinde ilk örnektir. Çocuğun çevre- sindeki eşya ve olaylarla kurduğu ilişki biçimi, annesi tarafından gösterilen ilişki biçimine göre oluşur ve biçimlenir. Çocuk annesinin gözetimi ve denetimi altında yakın çevresini ve her şeyin anlamını keşfeder. Annesinin hareketlerini ve etkinliklerini izleyerek nasıl davranılacağını ve yaşanacağını öğrenir. Böylece çocuk dünyayı annesinin açıkladığı biçimde görür, algılar, tanır ve öğrenir.

Anne, çocuklarına kadının ne olduğunu ve kadın olmanın temel imgesini öğretir. Kız çocuk için ilk örnek, erkek çocuk için ise, ona değer kazandıran karşıt bir imgedir. Çocuklarının cinsel kimlik konusunda bilinçlenmelerine yardım eder. Tutumları ile kızına kadınlığa özgü koşulları sevdirir. Annenin, çocuğunu her türlü dış etkilere ve tehlikelere karşı koruması, çocuk tarafından hoş, sevimli ve yaşamsal bir şey olarak hissedilir ve annenin sığınılacak bir kişi olarak algılanmasına yol açar. Böyle bir anneden yoksun ve korumasız olmak ise, çocuklarda bunalıma yol açabilir.

Çocuk ilk bilgileri annesinden edinir. Ana dilinin keşfi de anne ile başlar. Anne-çocuk ilişkisi, dilin yapısının ve özelliklerinin öğrenilmesinde ve özellikle çocuğun ile- tişim yeteneğinin gelişmesinde çok önemlidir. Çocuk otoriteyi ve kurallara uymayı ilk kez annesi aracılığıyla öğrenir. Çocuğun güven içinde büyümesinden büyük ölçüde sorumlu olan da annedir. Bu güven duygusu, erkek çocuğa, annesinden farklı bir kişi olarak kendini gösterme, ortaya koyma imkânı verir. Onu girişken bir kişi olmaya iter ve onun baba modeline yönelmesini sağlar. Kız çocuğu ise annesine benzemeye çalışır ve onu model olarak alır.

Yapılan araştırmalar, daha ilk günden itibaren çocuğun yaşantısında baba sevgisi/ilgisi ve babalık rolünün önemini ortaya koymaktadır. Babaların doğumdan itibaren bebeklerle çok özel ilişkiler kurabildikleri bilinmektedir. Anne-baba davranışlarıyla ilgili başka bir araştırmada da, babaların annelerden daha etkin ve canlı olarak çocuklarıyla etkileşimde bulundukları saptanmıştır. Yeni doğan bebeklerle ilgili bir araştırmada ise, babaların annelerden daha çok çocuklarına işitsel ve fiziksel tepki verdikleri ortaya konmuştur.

Babalar, çocuğun bakımına katılabildikleri ölçüde ona yararlı olmaktadırlar. Çünkü çocuk babası aracılığı ile farklı bir insan biçimini tanır ve güvenle ona uyum sağlamayı öğrenir. Babanın varlı- ğı, çocuğun babası ile kurduğu ilişkiler, annesi ile olan ilişkilerine yeni bir boyut katar. Böylece ba- ba, aile içinde önemli bir işlevi erkenden yerine getirmiş olur. Bu işlev, gerçekten annenin temsil ettiği işlevden farklı ve bu işlev dışında bir işlevdir. Gerçekte baba, çocuğu kadınla erkeği ayırdedememekten kurtarır. Babanın rolü kısa bir süre sonra annenin rolünü aşar. Çocuk için bu rol, özellikle babanın kişilik özellikleri istikrarlılığını sürdürdüğü ölçüde belirginleşir. Bebeklik döneminde çocuğun kişilik ve karakterinin oluşmasında baba merkezi bir kişi olur. Bebeklerin sosyalleşmesinde anne kadar babanın da önemli olduğu, "çok iyi sosyalleşmiş bebeklerin" gerek anneleriyle gerek babalarıyla aralarında güvenli sevgi bağları bulunduğu saptanmıştır. Özellikle erkek çocukların toplumsallaşmasında baba rolünün daha önemli olduğu görülmüştür.

Ailede saygın, otoriter, güçlü ve etkili bir kişi olarak baba korkulan fakat aynı zamanda çekici bir kişidir. Çocuk onunla gurur duyar, ona benzemek ister. Babanın çocuğa gösterdiği sevgi ve ilgiye karşılık çocuğun babaya duyduğu hayranlık ve sevgi, onun otoritesini ılımlılaştırır. Bu sayede çocuk önem taşıdığını, kabul edildiğini, ciddiye alındığını fark eder ve davranışlarını değerlendirmeyi öğrenir. Bir örnek, bir yargılayıcı ve bir referans noktası olarak baba çocuğa kendi kendini değerlendirmeyi ve yönetmeyi öğretir.

İlk otorite annedir, fakat çocuğun yavaş yavaş oluşturduğu değerler sisteminin ve düşüncelerinin kaynağı geniş ölçüde babadır. Baba yokluğunun çocukta bir eksiklik duygusu yarattığı bilinmektedir. Anne, çocuğa sürekli duygusal kaynaşma imkânı sağlasa da, babanın bunun tersine çocukta, bireyselleşmiş bir kişi olmak için bir mücadele uyandırdığı, onu özgürleşmeye, yetkin bir birey olmaya ittiği belirtilebilir. Çünkü otorite bir başkaldırıya yol açar. Kendi olma isteği, babaya karşı koyma kadar onunla özdeşleşmeyi de içerir. Bu, kaçınılmaz bir biçimde sınırlayan ve yoksun bırakan babaya karşı zorunlu bir saldırganlığın olumlu bir görünümüdür.

Geleceğin ailesini kuracak olan çocukların üstleneceği roller aile içinde benimsetildiğinden, çocukların sorumluluk dağılımında yer almaları oldukça önemli- dir. Çünkü gerçek rol kavramı ve bu role dayalı davranışlar, çocuklukta ve yetişme çağında annebabadan öğrenilir. Anne-baba davranışları ile çocuklara ve gençlere örnek olurlar. Sergiledikleri tavır ve roller çocukların ve gençlerin rollerle ilgili olarak edineceği bilgilerin kaynağını oluşturmaktadır. İster kız, ister erkek çocuk olsun evle ilgili faaliyetlere katılması onları yetişkin rollerini üstlenmeye hazırlar. Çocuklukta edinilen deneyimler, ileride kuracakları aileleri içinde olduğu gibi, toplumda da üstlenecekleri rollere basamak olur.

Ülkemizin hızlı bir toplumsal değişme sürecinde olması aileye geniş ölçüde yansımaktadır. Anne ve babalar da bu hızlı değişim karşısında çocuklarına rehber ol- makta zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Çocukların yetiştirilmesinde karşılaşılan sorunların en aza indirilebilmesi, roller ve sorumluluklar açısından sağlıklı ve işbirliği- ne dayalı bir ortamın oluşturulabilmesi ise anne ve babaların eğitimi ile mümkündür. Bu nedenle toplumun geleceğini oluşturacak olan çocuklarımızın en iyi biçimde yetiştirilmesi için anne-babalara büyük görevler düşmektedir.