Makale

Dünyevîleşme

Dünyevîleşme

Gözümüzü açıp yeryüzüne baktığımız zaman, her yerde bir hareket ve faaliyet görürüz. Gökyüzünde bulunan bütün cisimler; güneş, ay ve yıldızlar gibi her cisim hareket halindedir. Yeryüzüne baktığımızda da akan seller, dalgalanan deniz ve toprakla bütünleşen her canlı hareket halindedir.

Hal böyle iken, yaratılmışların en değerlisi olan insan, bu hareketlilik karşısında kayıtsız kalamaz, kalmamalı ve çalışmak mecburiyeti duymalıdır. İnsan dünyası için çalışacak, ahireti için de hazırlanacaktır. Çünkü dünya vasıta, ahiret ise gaye olmalıdır. Mademki gaye ahirettir, o zaman dünya çalışmasında ahiretini unutmayacak ve ölçüyü kaçırmayacaktır. Ama bilinmelidir ki; dünya hayatı olmadan ahireti kazanmak çok zordur. Çünkü dünya vasıta ise, bu vasıtadan faydalanan daha emin ve daha hızlı olarak gaye olan ahirete ulaşır. Bu vasıtanın terki, yolumuzu uzatır ve işimizi güçleştirir.

Bazı kimseler ahiret hayatının gaye olduğunu unutuyor, çalışmalarında dünyayı gaye haline getiriyorlar. Sadece dünya için çalışan, manasını kaybeden bir hayata sürüklenen insan, dünyası uğruna ahiretini heba etmiş, ibadetleri bırakıp gayeyi vasıtaya feda etmiş olur.

Halbuki yaşayan her insan, hayatî ihtiyaçlarını temin ve ahiretin tarlası olan dünyasını kazanmak mecburiyeti duymaktadır. Fakat bu çalışmasında dikkat edeceği en büyük husus aşırıya kaçıp dünyevîleşerek hırs denen hastalığın pençesine düşmemeye özen göstermektir. Dünyevî hırs basit bir şeyin elde edilmesine aşırı düşkünlük göstermek ve kalbini ihtirasların peşine takmaktır. Hırs; dünyevî heveslere çok fazla meyletmeye se- bep olur.

Ukbe b. Amir anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.) Uhud Savaşından sekiz sene sonra (sanki ölü ve diri herkese veda ediyormuş gibi) Uhud’da şehit olanlara dua ettikten sonra minbere çıktı ve şöyle hitap etti: ”... Ben, Allah’a şirk koşmanızdan değil, dünya malına dalıp, ahire- ti unutmanızdan korkuyorum.” (Buhari, 578)

Aslında İslâm dini dünyada çalışmayı teşvik etmiştir. Çalışmanın ibadet olduğunu kabul eden din yine İslâm’dır. Hatta İslâm dini, paraya sahip olmayı değil, paraya kul olmayı ve ona taparcasına bağlanmayı yasak kılmıştır. Çünkü dünyaya ve dünyalıklara aşırı bağlanmak insanı helâke götüreceği bir gerçektir. Halbuki insan, dünyayı kalbine sızdırmaz, elinde tutarsa, ondan vasıta olarak faydalanırsa, malı arttıkça şükrünü artırıp ibadetine devam ederse, bu dünyalık kötü olmaz, bilâkis gaye olan ahiret için bir yatırım olur.

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Ke- rim’de: “Allah’ın sana verdiği maldan harcayıp ahiret yurdunu ara. Dünyadan nasibi de unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de (insanlara sadaka vererek) ihsanda bulun. Yeryüzünde fesat arama. Çünkü Allah fesat- çıları sevmez.” buyurmaktadır. (Kasas, 77)

Görülüyor ki; Allah Teâlâ ih- san ettiği şeylerde ahiret yurdunu aramamızı emredip, dikkatimizi “dünyadan nasibini unutma” emri ile çekmekte, fakat bunu yaparken ahireti de asla unutmamamızı emretmektedir. Çünkü dünyaya aşırı bağlanarak dünyevîleşen insan, hırs denen dünya hastalığına yakalanacağını unutmamalıdır. Hırs, zillet kapısının anahtarıdır. Dünya hırsı insanın helâk olmasına vesile olur. İnsan dünya için çalışırken, dünya ve ahiret dengesine son derece dikkat etmelidir.

Amr b. Avf el-Eş’ari anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.) Ebu Ubeyde b. EI-Cerrah’ı cizye toplamak için Bahreyn’e gönderdi. Ebu Ubey- de cizyeyi toplayıp Medine’ye geldi. Ensar, Ebu Ubeyde’nin geldiğini duyunca, Rasulullah (s.a.s.)‘la beraber sabah namazını kıldılar ve Rasulullah (s.a.s.) namazı bitirip de mescidden çıkınca, onun yolu üzerinde bekleyip bir şeyler vermesini ima ettiler. Rasulullah (s.a.s.) onları bu vaziyette görünce tebessüm etti ve: “Ebu Ubeyde’nin Bah- reyn’den getirdiği malın haberini aldığınızı zannediyorum” buyurdu. Ensar: Evet Ya Rasulallah dediler.” O zaman Resulullah (s.a.s.): “Öyleyse müjde, sizi sevindirecek şeyi alacaksınız. Aslında ben sizin fakir düşmenizden değil, zenginleşip dünya malına aldanmanızdan ve helâk olma- nızdan korkarım. Nitekim sizden öncekiler dünya malına daldılar ve helâk oldular” buyurdu. (Buha- ri, Müslim; Terğib, 5/141)

İnsan dünyaya ve dünyalık için çalışırken, bunun sonu olmadığına inanacak ve nihayetinde ölümün olduğunu düşünecektir. Ölümün hakikat ve gerçek olduğuna inanan insanın dünyevîleşmesi en büyük tehlikedir. Ölümün ne zaman ve nerede olacağı bilinmediğine göre her an ölüme hazırlıklı olunmalıdır. Servetin, paranın ve pulun geçmeyeceği o büyük hesap günü varoldukça, insan çok iyi düşünmeli ve dünyeviliklere nasıl bağlanabileceğini iyice tefekkür et- melidir.

İnsan, dünyası için çalışacak fakat ahiretini unutmayacaktır. Çünkü ebedi mutluluk insan için en büyük gayedir. Dünyaya aşırı düşkünlükten kaçınılacak, Allah Rasulü ve ashabının bu konudaki hayat tarzları örnek alınacaktır. Büyük bir hastalık olan dünya hırsından uzak durmak lâzımdır. Dünya çalışması sırasında ahiret dengesini unutmayacaktır ve en önemlisi dünya hayatının sonunun ölümle sonuçlanacağını aklından çıkarmayacaktır. O büyük hesap gününe hazırlıklı olunmalı, Rabbimizin huzurunda mahçup olmamak için tedbir alınmalıdır. Bu tedbirin en önemli unsuru, dünya ve dünyalıklara aşırı bağlanmamak ve ahiret için hazırlanmayı unutmamaktır.