Makale

Gençlik döneminde kimlik gelişimi ve din

Gençlik döneminde kimlik gelişimi ve din
Yrd. Doç. Dr. Naci Kula
Eskişehir Osmangazi Üniv. İlahiyat Fak.


Gençlik, bireyin çocukluktan yetişkinliğe geçişini sağlayan bazı özelliklerinden dolayı diğer gelişim dönemlerinden farklı bir dönemdir. Gencin kendini, hayatı ve toplumu sorgulayarak eskisinden farklı bir şekilde dünyayı algılamaya başladığı bu dönemde en önemli sorunlarından biri, kendini tanıma ve tanımlamada çektiği sıkıntıdır. Çünkü genç, biyo-psiko-sosyal yönden bir değişime uğramıştır. Biyolojik olarak vücut organlarında bir gelişme gözlenirken; ruhi yönden tam olarak nasıl davranması gerektiğini bilememenin sonucu bir davranış karmaşıklığı yaşamakta, sosyal açıdan da, aileden çevreye yönelmiş bir sosyalleşme süreci içerisine girmektedir. Aynı zamanda soyut düşünme gücünün gelişmesine bağlı olarak genç, bütüncü bir dünya görüşüne sahip olma ve bu dünya içerisinde kendi yerini ve görevini belirleme ihtiyacıyla karşı karşıya gelmektedir.

Genç bu gelişme ve değişmeler sonucu kendini tanımak ve tanımlamak, kendisinde ve çevresinde olup bitenleri bir bütün halinde anlamak isteyeceğinden, bütün bunlar karşısında nasıl bir tutum takınacağı konusunda sıkıntı çekecek ve birtakım çözüm yollarına da başvuracaktır. Kimi zaman bir büyüğüne yönelerek onun gibi olmayı arzulayacak, kimi zaman siyasi, fikrî ve ideolojik gruplara yönelecek, kimi zaman da dini bir kurtarıcı olarak görebilecektir. İşte bu farklı çözüm yolları içerisinde gencin kendini ve hayatı tanıyıp değerlendirmesinde din, onu nasıl etkilemekte ve bu nasıl gerçekleşmektedir? Bu aşamada din ile gencin kendini tanıma çabası olarak nitelendirilebilen kimlik arayışı arasında bir ilişki söz konusu mudur? Bu soruların cevabı gençlik döneminde kimlik gelişiminde dinin rolü konulu çalışmanın ana konusunu oluşturmaktadır.

Gençlik dönemi ve kimlik gelişimi
Ortalama olarak 12-20 yaş arası (Fowler D. Brooks, The Psychology of Adoloscence, San Francisco 1920, s. 1; Birsen Gökçe, Ortaöğretim Gençliğinin Beklenti ve Sorunları, Ankara 1984, s. 22.) için düşünülebilecek gençlik kendi içinde de ilk gençlik (early adolescence) ve son gençlik (late adolescence) diye ikiye ayrılabilir. (Elizabeth Hurlock, Developmental Psychology, New York 1968.s. 392.) Gençlik çağını cinsel olgunluğun meydana geldiği büluğ (puberty) dönemiyle aynı tutmamak gerekir. (Büluğ (puberty) dönemi cinsel organların geliştiği ve üreme yeteneği kazandığı oldukça kısa süren fizyolojik değişikliklerin yaşandığı dönemdir. Arthur, S. Reber, Dictionary of Psychology, London 1985. s. 593.) Her ne kadar “büluğ”, gençliğin bir belirtisini teşkil etmekteyse de (Anthony Smith, İnsan Yapısı ve Yaşamı (çev. Erzen Onur, Nida Tektaş), İstanbul 1986, s. 253.) gençlik, büluğ öncesini ve büluğu içine alan fakat büluğdan sonra da bu çağın etkileriyle devam eden daha uzun süreli bir devredir. (Haluk Yavuzer, Çocuk Psikolojisi, Ankara 1988, s. 268.) Böylece gençliği; biyolojik, zihinsel ve sosyal açıdan bir gelişme ve olgunlaşmanın yer aldığı, çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi olarak tanımlayabiliriz. (Karl C. Gorrison, Psychology of Adolescence, London, 1975, s. 2.) Bu dönemde gençte meydana gelen fiziksel-ruhsal değişmeler, buna bağlı olarak kendi varlığının şuuruna varması sonucu, bağımsızlık arzusu, bağımsızlık arzusunun bir ifadesi olarak da topluma katılma çabaları, gencin yeni bir kimlik kazanması için onu arayışa yönelten faktörlerdir. Böylece genç, kimlik arayışı çabaları sonucu, kimliğini oluşturacaktır. Gencin kimliğini oluşturması ise, özdeşleşme süreci ile gerçekleşir.

Bireyin kendisini bir başkası ile aynîleştirmesi, kendini ona benzetmesi esasına dayanan özdeşleşme, (Reber, a.g.e, s. 341; Barlas Tolan ve arkd., Ben ve Toplum, Sosyal Psikoloji I, Ankara 1985, s. 21.) çocukluk döneminde anne babayı örnek alarak gerçekleşirken, gençlik döneminde özellikle gencin bağımsızlık arzusu ve sosyalleşme sürecinin hızlanması ile anne baba dışındaki bireylerle özdeşleşmeye dönüşür. (Nuran Hortaçsu, İnsan İlişkileri, İstanbul 1981, s. 85.)

Genç, öncelikle yaşıtı arkadaşlarıyla özdeşleşir, onlara benzemek ister, onlarla kendini kıyaslar; arkadaşlarının giyimi, konuşma biçimi ve davranışlarını kendinde bir süre yaşatır; ancak bu, arkadaşlarını ve çevresindekileri taklitten ayrı bir şeydir. Bireyin hoşuna giden bir davranışın benimsenerek yenilenmesi olan taklitten (Reber, a.g.e., s. 345; Tolan, a.g.e., s. 21.) öte genç, bu davranışlarıyla kendine başkalarının davranışlarını kısa bir süre örnek almakta ve içinde bulunduğu grupta, toplumda rol ve yer sağlamaya, kimliğini kazanmaya çalışmaktadır.

Genç, bu kimlik kazanma süreci içinde sık sık yeni özdeşim örneklerine yönelir. Yöneldiği yeni özdeşim örnekleri gençte, kendine özgü giyim, davranış, inanç ve dünya görüşünü oluşturacak birtakım izler oluşturur (Aktuna, Yıldırım,“Gençlik Döneminde Toplumsallaşma ve Kuşak Çatışması” (tebliğ), s. 28.) ve bu izler gençte, oluşup bütünleştiğinde bir yandan kimliğini oluştururken diğer yandan da kişilikle toplum arasındaki tüm ilişkilerin temeli olan özerklik ve sorumluluk duygularını biçimlendirir. (Köknel, Özcan, Gencin Toplumsallaşması, Aile ve Çocuk,1981, s. 36.)

Özdeşim örneklerinden aldığı izlerle kendine yeni bir kimlik oluşturan genç, Erikson’un belirttiği gibi bu kimliği, özdeşleştirmenin bittiği yerde kazanmaktadır. Yani gencin kimliğinin biçimlenmesinde geçmişte yaptığı özdeşimlerin de etkisi olmakla beraber kimlik, özdeşimlerin birbirine yamanmasından öte bütün özdeşimlerin bir bütünüdür. (Erikson, Identity, Youth and Crisis, Newyork 1968,s. 158.)

Böylece özdeşim örnekleriyle etkileşim sonucu kimliği gelişen genç, kendi benliğinin sürekliliğini algılamakta, kendine mal ettiği inanç ve değerleri, bir dünya görüşü oluşturmaktadır. Dolayısıyla gencin kendine, başkalarına, hayata vb. hususlara bakış açısının oluşması, onun kimliğinin bir göstergesidir. Gencin zihnini kurcalayan hayatın amacı, Allah’ın varlığı ve benzeri konularla ilgili sorular, onun bir hayat anlayışı kazanması ve birtakım inanç veya değerlere sahip olması açısından kendine sorduğu sorulardır. Bu sorulara bulunacak cevaplar sonucu, kimliği oluşturan bir dünya görüşü kazanılacaktır. (Smith ve arkd., Psychology of Education, New York 1956, s. 79.) Ayrıca gencin kimlik arayışında kendine sorduğu sorular arasında toplumdaki yeri, mevkii; bir başka ifadeyle sosyal statüsünün ne olduğu, ne yapacağı, ne olacağı ve gelecekten beklentileri ile ilgili sorular da bulunur. (E. Mine Tan, Toplum Bilimine Giriş, Temel Kavramlar, Ankara 1981, s. 64-65.) Toplum içindeki yerini tayin etmesi, gencin birtakım sorumluluklar üstlenmesini de sağlayacağından önemli bir mesele olarak gencin zihnini kurcalamaktadır. Aynı şekilde mesleki rol, ergenin topluma katılması ve kimliğini, yapacağı işle belirginleştirmesi açısından önemlidir. Bu konuda eğitim ve iş imkânlarının iyi olması, gencin mesleki rolünü belirlemedeki sıkıntılarını kısa zamanda atlatmasını sağlayacaktır. Mesleki rolün kazanılması gencin sosyal statüsü ile ilgili sorunlarının çözümünde etkili olacaktır. (Smith ve arkd., a.g.e., s. 33-34; Öztürk, a.g.e., s. 86.) Dolayısıyla yaşanan bu durumlar, gencin hem herkesten başka hem de çevresiyle anlamlı bağlar kurmuş bir kişi olmasını sağlar. (Yörükoğlu, a.g.e., s. 98.)

Gençlik döneminde kimlik arayışında dinin referans alınması
Ergenlik dönemine giren gencin kendinde meydana gelen değişme ve gelişmelerle, çocukluktan yetişkinliğe doğru geçişini algılaması onun yetişkinlik rolüne hazırlanmasını sağlayacak kimlik kazanma çabalarını da beraberinde getirir.

Gencin ergenliğe has kimliği oluşturmada en önemli dayanağı ve referansı birtakım özdeşim örnekleridir. Ergen, çocukluktan çıkmanın ve sosyalleşmeye başlamanın sağladığı konum sebebiyle ailesi dışında, çevresinde ve toplumda beğendiği, onun gibi olmak istediği kişilerle özdeşleşmeye çalışarak kimliğini şekillendirir. Bu özdeşim örnekleri arasında yukarıda belirtildiği gibi, din ve ideoloji de yer alır. (Mardin, Din ve İdeoloji, İstanbul 1983, s. 24.) Çünkü din veya ideoloji, (İdeoloji ve mahiyetiyle ilgili olarak bakınız: Mardin, a.g.e., s. 13-33.) gencin kimliğini oluşturmada “Ben neyim?”, “Kimim?” sorularına cevap bulmak için başvurabileceği referans özelliğine sahiptir. Din ve ideoloji bir izah sistemi olması (İlyas Göz, Dinin İdeoloji İle Münasebeti (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 1986, s. 33-34.) ve güven duygusunu kazandırması yönüyle (Göz, a.g.t., s. 35-38; Varış, a.g.e., s. 105.) gencin kimliğini oluşturmada katkıda bulunurlar.

a) Güven duygusu kazandırma
Güven duygusu, bireyin karşılaştığı güçlüklerle başa çıkabilecek gücü bularak kendine ve başkaları tarafından aldatılmayacağı hissiyle de çevresine güven esasına dayanır. (Mardin, a.g.e., s. 24.) Bu güven duygusu, kişinin bebeklik döneminden itibaren başta annesi olmak üzere çevresiyle olan ilişkileri ve onların tutumları çerçevesinde müspet ya da menfi tarzda gelişir. (Erikson, Childhood and Society, Newyork 1965, s. 249; Erikson, Identity and The Life Cycle, New York 1980, s. 56.) Ergenlik döneminde de kendine güven duygusu, çocukluk döneminin izleriyle birlikte, kimliğini kazanma çabalarındaki başarı veya başarısızlığına bağlı olarak gencin dünyasında önemini korur.

Gencin çocukluktan sıyrılıp ergenliğe adım attığında önemli çabalarını oluşturan kendi değerlerini bulma, anne babadan bağımsız olabilme ve kendi başına sorumluluk kazanabilme, yetişkinlik rolünü benimseme gibi kimliğini oluşturacak olan temel hususlardaki sıkıntılar onun çocukluk dönemine ait çatışmalarının da yeniden canlanmasına neden olur. Genç tarafından referans olarak kabul edilen din, gencin kendine ve başkalarına güven duygusunu kazanmasında, öncelikle birtakım değerlere bağlanma ve aşkın bir varlığa inanma duygusu etrafında bütünleşmiş fertlerle kaynaşma imkânını sağlar. Böylece fert birtakım değerlere bağlanma ve bir Tanrı inancı etrafında bütünleşmiş fertlerin bulunduğu topluluklarla birlikte olmakla kendine ve başkalarına güven duymaya başlar. Güven duygusunun oluşmasında birtakım değerlere bağlanma ve Tanrı’ya inanmanın sağladığı ciddiyet fikriyle aynı inancı paylaşan insanların arasında bulunmanın getirdiği huzurun etkisinin olabileceği ileri sürülebilir. Ayrıca gencin güven duygusunun pekişmesinde dinin maddi teşkilatları ve faaliyetleri de önem taşır. “Din, cemaat anlayışı, toplu ibadet ve ayinleriyle her an ferdin yalnız olmadığını kendisine hissettirerek ona güven verir. Dinin teşkilatı vasıtasıyla icra ettiği müşterek dinî faaliyetler, ferdin ciddiyet ve güven duymasında, dolayısıyla cemiyet ve âlem karşısında kendisini kuvvetli hissetmesinde çok önemlidir.” (Göz, a.g.t, s. 36-37.)

Böylece din, gence birtakım değerler sunma ve aynı değerler, pratikler etrafında bütünleşen bir topluluk içinde bulunma, bunlara katılma imkânı sağlayarak gencin içinde bulunduğu toplumda kendisinin de bir yerinin, anlamının olduğu ve toplumdaki statüsünü belirlemede yardımcı olacağı fikrini kazandıracağından kendine güven duymasını sağlar. Ayrıca, dinin olumlu katkılarıyla kazanılan güven duygusu gençte kendini bağımsız bir birey olarak görmesine de yardımcı olacaktır. Genç kazandığı güven duygusu ile kendi kendine bilinçli olarak karar verebilme ve davranabilme, sorumluluk yüklenebilme ve kendini başkalarından ayrı bir birey olarak algılayabilme özelliklerini kazanabilecektir.
b) Dinin gence hayat felsefesi kazandırması

Kimlik arayışı içinde olan genç için çevresindeki olayları, cemiyet hadiselerini, hayatın anlamını anlama ve sorgulama önem kazanır. Daha önce de belirttiğimiz gibi gençte meydana gelen zihnî gelişme sonucu gencin çevresine, olaylara bakışı farklılaşır. Onları daha iyi anlamak ve tanımak için gayret eder. Bu çaba onun kendisine özgü bir hayat anlayışı kazanması açısından önemlidir.

Genç, kimlik arayışı içinde özdeşleşme örneklerinden “Hayatın anlamı, amacı nedir?”, “Nereden geldim, nereye gidiyorum?”, “Ben ne olacağım?” gibi sorulara yeterli veya hiç cevap bulamadığında bir izah sistemi olması sebebiyle din veya ideolojiye (Göz, a.g.t., s. 33.) başvurarak mevcut sorularına cevap bulmaya çalışır. Böylece din, ergenlik dönemi gencinin hayat anlayışını kazanmada referans noktasını oluşturur.

Genç, kimlik oluştururken dini referans olarak almakla hayat, varlık vb. ile ilgili zihnine takılan konularda bilgiler edinir. “Hayat nasıl başladı?”, “Ben nasıl dünyaya geldim?”, “Nereye gidiyorum?”, “Hayatın başlangıcı, sonu, hedefi ve manası nedir?” gibi sorularla hayatın temel dinamiklerini kavramak ister. Dinde mevcut inanç esasları ile “ferdin, cemiyet ve bütün âlem içindeki yeri, bunlar karşısındaki durumu” açıklanır. İnanç sistemiyle din, ferdin “anlama ve bilme” ihtiyacını, hiçbir varlık sahasını dışarıda bırakmayacak şekilde karşılar. Fert, bu inanç sistemiyle aynı zamanda karşısında bulunduğu alabildiğince karmaşık âlemi, “bir manalar bütünü” olarak idrak eder. (Göz, a.g.t., s. 34; Yümni Sezen, Sosyoloji Açısından Din, İstanbul 1988, s. 36.) Mesela, Tanrı inancı sayesinde insanın ve diğer varlıkların Tanrı karşısındaki durumu, münasebetleri ele alınır ve belli bir izah tarzı ile hayatın portresi çizilmeye çalışılır. Yine dindeki ahiret inancı ile “Nereye gidiyorum?” sorusuna cevap verilmeye çalışılır. İşte genç, dinin hayat, varlık, yaratılış vb. konular ile ilgili izahları sayesinde dünya görüşünü oluşturma sürecine girer.

Din aynı zamanda bir “yaşama tarzı” da (Göz, a.g.t., s. 23.) teklif ettiğinden ferdi doğumdan ölüme kadar kuşatır. Doğumdan başlayarak yetişme tarzı, aile şekli, aile içi münasebetler ve ferdin diğer insanlarla münasebetleri vb. içtimai ilişkiler ve olaylar hakkında bilgilendirmede bulunur, kaideler koyar. (Göz, a.g.t., s. 23; Sezen, a.g.e., s. 39.) Bu itibarla hayat tarzını oluşturma çabasında olan genç, dinin ferde yaşam tarzı ile ilgili sunduğu bilgilerden yararlanarak hayat anlayışını oluşturmaya çalışır. (Göz, a.g.t., s. 23; Mardin, a.g.e., s. 67.)
Dini referans alarak hayat felsefesini oluşturmaya çalışan genç, aynı zamanda toplum içerisinde ne yapacağını, insanlara nasıl faydalı olacağını, hangi mesleği seçeceğini de belirlemeye çalışır. Bu nedenle dinin gencin kimlik gelişiminde referans olma özelliğini kazanması sağlıklı ve doğru bir dinî bilgi ve bilgilendirme ile gerçekleşebilir. Bunun içinde anne baba, öğretmen başta olmak üzere yetişkinlerin gençlere verilecek din eğitiminde sağlıklı ve doğru bilgilendirmeyi kazandırmasının yanı sıra ve davranışlarıyla da örnek, model olma gibi önemli sorumlulukları bulunmaktadır.